Sokakların devrimci tebessümü: Mazlum Tekdağ

37 yıllık yaşamına binlerce eylem sığdırdı. Amed’ten Colemêrg'e, Mersin’den İzmir’e, İstanbul’dan Adana’ya onlarca kentte Mazlum’un ayak izleri var. Sokağın bilimi olsaydı, adını Mazlum koyarlardı.

ŞEHİT MAZLUM TEKDAĞ

“Ve senin tarafından yazılan hikâyen,
artakalan tüm yaşamlara yetecek, dilden dile dönecek.”

Yoldaşı İsmail Kardaş, ‘Gidiş’ adlı kitabında Mazlum’un gidişini, ‘Hawar yanım’ şiirinde böyle ifade ediyor.

Şehitleri anlatmak, onlara dair söz söylemek istediğinizde, kuyuda iğne arar gibi bir sözcük bulma telaşına düşersiniz. Hangi sözcüğü kursanız, hangi cümleyi sarf etseniz, günlerce düşünseniz hep “eksik kaldı” dersiniz. Mazlum Tekdağ’ı, yani “bizim Mazlum’u” anlatmak, ona dair söz söylemek hep bir “eksik kalma” halidir.

Bir şehit anası sormuştu Mazlum Tekdağ şehit düştüğünde: ‘Nedir bu kadar herkesi derin bir hüzne boğan? Kimdi bu güzel evlat, kimdi bu güzel Mazlum?’

Derin bir sessizlik içinde… Birkaç cümle ile Mazlum’u anlatmak gerekmişti.

Söz kifayetsiz kalıyor Ana… Nasıl anlatılır ki?

12 Eylül’de Amed 5 No’lu zindandaki vahşete herkes sessiz kalırken, Sakine Arat ile birlikte 5 Nolu'yu taşlayan Arife Tekdağ’ın torunudur Mazlum.

Yurtseverliğin ve sadeliğin güzelliği ile bilinen faili belli bir cinayetin, kontrgerillanın katlettiği Mehmet’in oğlu, bir şehit oğludur Mazlum.

Hani şu Esat Oktay’ın yüzüne tükürüp “ser verip sır vermeyen” o meşhur devrimci, Pastaneci Ali Tekdağ’ın yeğenidir Mazlum.

Ve…

O yüreği onurlu, Amed’de nice devrimciye kapısını açan devrimcilerin yoldaşı, arkadaşı, anası, ablası Aysel’in oğludur Mazlum.

Daha 8 yaşındayken, o 90’lı yıllarda ölümün kol gezdiği Amed’te Özgür Gündem gazetesini dağıtan küçük generaldir Mazlum.

Mazlum’un güzelliği, devrimci tebessümündeydi Zeynep Ana…

Zulüm, daha o doğmadan kapılarını çalmıştı. Direniş ve onur mücadelesi de daha o doğmadan evinin içindeydi. Mazlum’un amcası Ali Tekdağ, 12 Eylül’de ser verip sır vermemişti.

Devletin kara listesindeydi Tekdağ ailesi. Mazlum, ilk kurşunun atıldığı ve bir halkın çizilen kaderinin alt aşağı edilmeye başlandığı 1984 yılında dünyaya geliyor. Adını, Amed zindanında direnişin sembolü haline gelen Mazlum Doğan’dan alıyor. Mazlum, 5 Nolu’nun gerçek hikayeleri, gerçek tanıkları ve mağdurlarının öyküleri ile büyüyor. Babası Mehmet, Amed’de katledildiğinde daha 8 yaşındaydı. Amcası katledildiğinde ise 11 yaşında.

Mazlum büyüyor, zulüm büyüyor. Her zulüm, Mazlum’un içinde bir özgürlük, bir direniş ateşine dönüşüyor.

Mehmet Tekdağ vurulduğunda Mazlum, Amed’te Özgür Gündem’i dağıtan hakikatin küçük generaliydi. Ali Tekdağ vurulduğunda ortaokulda bir devrimci, bir asi; bir folklor grubunda ise bir halay başıydı. O hep halayın da isyanın da başında yer aldı.

Neredeyse her gün evleri basılıyor, ev sakinleri gözaltına alınıyor; günlerce Türk polisi evde karakol kuruyordu. Bu zulüm günleri, ayları buluyor fakat Tekdağ ailesi, direniş ve onur mücadelesinden tek bir geri adım atmıyordu. Mazlum’un devrimci yaşamının yaşı olmuyordu. O, her yaşını devrimcilikle geçiriyordu. 8 yaşındayken Özgür Gündem gazetesinin dağıtımını yapıyor ve hakikati halka ulaştırmak için ‘Küçük Generaller’ safında yerini alıyordu. Yetenekleriyle göz dolduruyordu. Çocuk yaşta MKM’nin çocuk folklor grubunun halay başıydı arkadaşlarının Mazlum’u. Evin en büyük çocuğu olmasının zorluklarını da tebessümle alt ediyordu. Bir yandan çalışarak evin geçimini sağlıyor, öte yandan devrimci mücadelenin içerisinde faaliyetlere koşturuyordu.

Mücadele ettiği fikrin idollerinden Haki Karer de öyle değil miydi? Bir yandan çalışıyor, partinin ihtiyaçlarını görüyor, öte yandan devrimin hazırlığını yapıyordu. 

Kürdistan’ın bilinen HEP, DEP, HADEP, DEHAP gibi tüm siyasal partilerinde görev aldı: Çocuk komisyonu, gençlik komisyonu, kültür komisyonu, eğitim komisyonu, örgütleme komisyonu, inşa komisyonu… 

Mücadele Mazlum’u büyütüyor; değişiyor, dönüşüyor, araştırıyor, inceliyor, gelişiyor.

Devrim büyüyor, Mazlum büyüyor… Mücadele milyonlara ulaşırken Mazlum, bizim Mazlum... 

37 yıllık yaşamına binlerce eylem sığdırdı. Amed’den Colemêrg'e, Mersin’den İzmir’e, İstanbul’dan Adana’ya onlarca kentte Mazlum’un ayak izleri var. Sokağın bilimi olsaydı, adını Mazlum koyarlardı. 

Mazlum, bir alana gittiğinde dokunduğu, temas ettiği, görüştüğü, yol yürüdüğü, selamlaştığı herkeste bir etki, bir iz bırakırdı. Onun o yılmayan, o kararlı, o direngen tutumu, en umutsuz an cesaretli bir umuda, en hareketsiz an coşkulu bir eyleme dönüşürdü. 

Amed’in Xançepek’inden İzmir Kadifekale’nin meydanına kadar tüm sokaklarda Mazlum’un sesi, soluğu, eylemi vardır. Düşmanın zulmünü, kanlı tarihini Şêx Saîd'den Seyîd Rıza’ya, Alişer’den Musa Anter’e, Mereş'ten Cizîra Botan'a, Dersim’den Sêwas'a kadar iyi bilirdi. 

Zalimin zulmü, Mazlum’un inadı, baş eğmezliği vardı. Tavizsizliğini Kemal Pir’den, asiliğini Mahsum Korkmaz’dan, entelektüelliğini Mazlum Doğan’dan alıyordu. O hakikatin, yani partinin çocuğu, bizim Mazlum’du. 

Mazlum sayısız defa gözaltına alındı, işkence gördü. Kemikleri kırılıncaya kadar işkencelerden geçti. Ne sır, ne ser verdi ne de yüzündeki tebessümü eksiltti. Onu tanımlayan, adını tanımlayan ne varsa yaşamında, onu yaşadı.  KCK Ana davasından  Diyarbakır zindanında tutsak iken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kırmak amacıyla ölüm orucu direnişine katılanlar arasında yer aldı. Dönemin BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, Mazlum’un kendilerine yazdığı mektubu meclis kürsüsünden okumak istedi. Okuyamadı, gözyaşlarına boğuldu. 

Mazlum’un bu feleğin çemberinden geçmiş yaşamını bilenler, onun bu direnişinin büyüklüğü karşısında tarifsiz bir duyguya boğuluyorlardı. 

Mazlum Tekdağ, 37 yıllık yaşamının 30 yılı aşkın bir süresini devrimci mücadele ile geçirdi. Onu bilen, ona dokunan, onu duyan, onu dinleyen gözleri ile göz göze gelenlerin bildiği bir şey vardı; Mazlum’un gülümseyen gözlerindeydi devrimin güzelliği. 

Onunla tanışma şerefine nail olan binlerce yoldaşı, arkadaşı, dostu, yakını Mazlum’u hep gülümseyen gözleri ve suretindeki tebessümü ile hatırlar. O, onlarca romana sığacak yaşamında devrimciliğin coşkusunu, heyecanını hiç kaybetmedi. Yoldaşlığı, arkadaşlığı derinden yaşadı. 

Bir yoldaşı hasta olsa, başı ağrısa koşar, onun acısını, hüznünü, sorununu gidermeye çalışırdı. Morali düşen, zora düşen, eksikliğe düşen yoldaşını, o tebessümüyle, o inancıyla, o bilinci ve yaşamdaki tutarlılığı ile ayağa kaldırırdı. Onun yanında müthiş bir güven, müthiş bir heyecan ile karşı karşıya kalınırdı. 

Ne makamlara ne mevkilere ne de eşyaya tabi olmadı; biat etmedi, tenezzül etmedi. Yürüyüşünden taviz vermedi. Ellerinin, kollarının, ayaklarının dili bir Amedli idi. Bin metreden anlardınız, bir Amed delikanlısı geliyor; adı Mazlum…

Şiir, edebiyat ve özellikle felsefeye çok düşkündü. Özgün duruşuyla sürekli okur, araştırır, tartışır ve geliştirirdi kendini. Önder Apo’nun "Özgürlük Sosyolojisi", onun ideolojik yaşamının temel taşıydı.  Ekoloji, kentleşme, komünal yaşam ve kapitalist modernite konularında epey yol almıştı. Şiir, onun dünyasının baş ucundaydı. Ahmet Telli ve Hasan Hüseyin Korkmazgil favori şairleriydi. Fırsat buldukça yoldaşlarına, o güzel, o içten sesiyle şiirler okur, duygulandırırdı. 

Yüzü dağlara dönük Mazlum… 

Bir ideolojiyi, bir fikri iyi anlatabilirsiniz. İyi dile de getirebilirsiniz. Fakat bir ideolojiyi, bir fikri yaşamak devrimcilerin işidir. Bunun en güzel örneğiydi Mazlum. Kürdistan devrimcilerinin, Kürt Özgürlük Hareketi’nin kadrolarının temel özelliğidir ideolojik yaşam, ideolojik duruş. Bu duruşun ardında yatan bir sevgi ve tebessüm vardır. Mazlum, bu yaşamın en güzel örneklerindendir. 

Kürdistan’da öz yönetim sürecinde Türk devleti, vahşetle, katliamla, soykırımla kentleri yıkarken, Mazlum yüzünü o hep özlemini duyduğu dağlara çevirdi. Mazlum, Türk savaş uçaklarının 1 Ekim 2019'da Medya Savunma Alanlarına düzenlediği saldırıda şehit düştü. Mazlum, saldırıya uğrayan araçtan sağ çıkıyor, fakat arkadaşlarını bırakıp gitmiyor. Onları araçtan çıkarmak isterken ikinci saldırıda şehit düştüğü söyleniyor. Tüm ömrünü bir anda özetliyordu Şehit Mazlum.

Mazlum, dilden dile ve Kürdistan’ın çocuklarına anlatılacak olan coşkulu, soylu, direngen ve kararlı hikâyeyi kendisi yazdı. Onun dilinden düşmeyen Hasan Hüseyin’in ‘Yolcu’ şiiridir, bu gidiş hikayesinin özeti…

“Görüyorum ki, bir an önce varmak istiyorsun oraya. Gerginsin,
kıpır kıpırsın, soluk soluğasın, yay gibisin, ey yolcu
coşkunluğun ne güzel, öfken ne güzel
Sana selam, sana saygı,
ey yolcu... “