Xelîl: Türk işgali devam edemez
PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, Türk işgaline son verilmesinin hayatiyetine işaret ederek, siyasi, örgütsel ve askeri çalışmaların tamamının bu doğrultuda olması gerektiğini söyledi.
PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, Türk işgaline son verilmesinin hayatiyetine işaret ederek, siyasi, örgütsel ve askeri çalışmaların tamamının bu doğrultuda olması gerektiğini söyledi.
Tüm halk bileşenleri olarak Suriye’yi yeniden kurmakla görevli olduklarını belirten PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, “Birbirimizi ve herkesin hakkını kabul edelim” dedi.
PYD Eşbaşkanlık Konseyi Üyesi Aldar Xelîl, ANF’nin sorularını yanıtladı.
9 Ekim 1998 uluslararası komplosundan 21 yıl sonra Türk devleti 9 Ekim 2019’da Serêkaniyê ve Girê Spî’ye saldırdı. 1998-1999 komplosunda yer alan benzer güçler yine devredeydi ve Kürt özgürlük iradesine saldırıldı. Komplodan işgal saldırılarına kadarki dönem ve bağlantıları nasıl görülmeli?
Bilindiği üzere 1998’de Önder Apo’ya dönük uluslararası komplo başladığı zaman Türk devleti ordusunu hazırladı ve Suriye sınırına getirdi. Deniz üzerinde de seferberlik içerisine girdi. Uluslararası güçlerin de bu oyunun içerisinde olduğu biliniyor ve görünüyordu. Bu oyunla Ortadoğu’da yeni bir sürecin startını vermek istediler. O zamandan bu yana Ortadoğu’da yeni bir süreç başladı. 1999’un başında bu süreç Önder Apo’nun esir düşmesine neden oldu.
Aynı şekilde 2000’de de Ortadoğu için yeni bir sürece girildi. Bu süreçlerde bölgede hiçbir şey eskisi gibi kalmadı. Şimdiye kadar da bu esas devam ediyor. Uzun ve bir devlet sınırını ya da halk bileşenini aşan bir süreçti. Bu süreç başladığında aktif bir şekilde başlıca yer alanlardan biri de Türk devletiydi. Türk devleti o zamandan bu yana hep iki şey üzerine çalıştı;
* Bölgede yaşanacak her değişimden Önder Apo ve Özgürlük Hareketi’ni etkisiz hale getirmek.
* Başlayacak yeni süreçten nasıl faydalanıp çıkarlarını ve varlığını yeni yöntemlerle bölgede geliştirmek.
Şimdi bu zaten belli oldu. Sonucunda bölgede birçok değişim oldu. Türk devleti şimdi sadece Kuzey-Doğu Suriye ya da Suriye’nin kuzeyinin tamamında işgal girişimlerinde bulunmuyor. Zaten Cerablus, Ezaz, Bab’ı başta işgal etti, ardından ‘Suriye muhalif gruplar’ aracılığıyla Suriye’ye müdahalesini derinleştirdi. Hatta bir dönem öyle bir hale gelmişti ki Şam’ın çevresini de kuşatmıştı. Halep’i de Suriye’nin birçok kentini de işgal etmişti. Önüne çıkan engel, Kuzey-Doğu Suriye’de aktif bir şekilde çalışan demokratik ve özgür harekettir. Ona da saldırdı. Efrîn’de başladı, Serêkaniyê ve Girê Spî’de daha net ortaya çıktı.
Türk devleti bu süreci kendi tarafına çekmek istedi. Mesela Libya’ya, Tunus’a, Mısır’a, Sudan’a ve Yemen’e iç müdahalede bulundu. Ermenistan ve Azerbaycan’a müdahale ederek aralarında savaş çıkarttı. Yani en son göz önünde olan ve bu ana kadar da devam eden Başûrê Kürdistan’a müdahalesi ve işgal hamlesi sürüyor. Bir dönem kendine bağlı bazı çete gruplarıyla Şengal üzerine yapıyordu. Sonrasında Şengal çevresine yaptı. Şimdi de Kürdistan dağlarına, Dihok ili çevresine, gerillanın bulunduğu diğer bölgelerde işgal hamlesini ileri aşamaya taşımak ve bundan fayda almak istiyor.
Önder Apo esir alınmış. Özgürlük Hareketi saldırılar altında. Bunun için de türlü türlü bahanelerle Suriye’nin kuzeyini ve onların kavramıyla “Irak’ın kuzeyi” yani Başûrê Kurdistan’ı işgal etmek istiyor. Osmanlı döneminde elinde bulunan tüm araziyi ve bölgeyi bu komplolarla ele geçirmek istiyor. İşgal ettikleri yerleri de kalıcılaştırmak istiyorlar.
Kuzey-Doğu Suriye başta olmak üzere Suriye’deki işgalin sonlanması için neler yapılıyor ve daha neler yapılacaktır?
Suriye’nin tamamında işgal sonlanmalıdır. Biz her türlü işgale karşıyız. Kürdistan’ın diğer parçalarındaki, hatta diğer ülkelerdeki işgale karşıyız. Bir devletin gücüyle başka bir ülkeyi işgal altına alması olmaz. Türk devleti sadece askeri ve siyasi bir işgal gerçekleştirmiyor, eline geçirdiği bölgelerde demografik değişim yapıyor. Oranın halklarını çıkartıyor ve başkalarını onların yerlerine yerleştiriyor. Hatta halkları da aşıyor ve nerede çete grubu varsa onları bölgeye yerleştiriyor. Bölgenin kimliğini ve doğasını değiştiriyor. İnsanlık tarihinde görülmemiş bir işgal yöntemi uyguluyor.
Şüphesiz Suriye’de herkes, Suriye’nin birliğini ve egemenliğini korumak istiyor. Bu halkın özgür bir şekilde yaşamasını istiyor ve bu önemlidir. Herkes bu işgale karşı çıkıyor. Bu işgal kabul edilemez. Özellikle Kuzey-Doğu Suriye’de bulunan güçler (hem savunma hem siyasi-idari güçleri), bölge halklarının hepsi işgale karşıdır. Bu işgali böyle kabul etmeleri ve sessiz kalmaları mümkün değildir. Zaten şimdi işgale karşı türlü türlü çalışma ve eylemler yapılıyor. Önce Efrîn sonra Serêkaniyê ve Girê Spî’den çıkartılacaktır. Aynı şekilde Cerablus, Ezaz ve Bab’tan da. Türk devleti nereyi işgal etmişse oradan çıkmalıdır. Siyasi, örgütsel, askeri çalışmaların tamamı her açıdan bu doğrultuda olmalıdır.
Şam yönetiminin, Türk işgaline karşı tutum sergileyememesinin nedenleri nelerdir? 1998 ile günümüzdeki rejimi karşılaştırdığınızda nasıl bir değişim söz konusu?
Suriye rejimi özellikle Beşar Esad döneminde zayıf bir rejim olmuştur. Devlet olarak da tam ayakları üstünde olan bir devlet değildir. Büyük kaos içerisinde yaşıyor. Bu rejimin Suriye’nin egemenliğini korumak için karar ve girişim etkisi de çok zayıftır. Bu Suriye’nin iç durumuna da bağlıdır. Rejimin yaşadıkları, Suriye’deki parçalı ve kaosu durum gösteriyor ki; Suriye rejimi eski iradesiyle değil. Öyle bir aşamaya ulaşmış ki artık Suriye’nin içerisinde varlığını gösteremiyor. Bunun da bir değişime ihtiyacı vardır.
Suriye anayasasını değiştirmesi gerekiyor. Rejimin Suriye’de yaşayan tüm halk bileşenlerine yaklaşımını değiştirmesi gerekiyor. Demokratik sistem gelişmeli. Rejim tüm bunları yapmadığı için kaos ortamı var. Ekonomik olarak çökmüş, siyasi olarak etkisiz ve prestiji kalmamış. Yönetim sistemiyle tüm Suriye’yi yönetmiyor. Bu da dış güçler karşısında her zaman zayıf kalmasına neden oluyor.
Özellikle Türk devletine karşı tutum sergileyemiyor. Tutum koyduğunda İdlib üzerinden baskı görüyor. Hatta Şam, Guta, Halep, Humus vb. bölgeleri kuşatma tehdidinde bulunuyor. Türk devleti sadece işgal etmiyor. Suriye rejimini etkisiz hale getirmiş. Öyle bir aşamaya gelmiş ki Suriye rejimi bir şey söylemek isterse Türk devleti onu dinlemiyor ve fazla ciddiye de almıyor. Öyle bir zayıflamış ki bu işgale karşı tutum gösteremiyor. Birleşmiş Milletler gibi uluslararası toplantılarda Suriye hükümeti adına bazı açıklamalar yapıldı. Türk devletinin çıkması isteğinde bulundular ama bunun için bir şey yapmıyor.
Peki 20 Ekim 1998’de Suriye rejimi ile Türk devleti arasında imzalanan Adana Mutabakatı…
Adana Mutabakatı, Türk devletine ne zaman isterse ‘terör’ olarak adlandırdığı esasında Kürt devrimcilerine dönük takip ve saldırı izni veriyor. Türk devleti bu anlaşmayı Suriye rejimiyle imzalamıştı. Suriye rejimi de bu onayı vermişti. Dikkat edin Türk devleti her yerde ‘Bu Suriye rejimi meşru değildir. Bu rejim kalmamalı. Bu devlet de eskisi gibi değil’ diyor. Mesele Adana Mutabakatı olunca ‘Rejim, devlet var. Benim onunla anlaşmam var’ diyor. Türk devleti sadece Adana Mutabakatı’nda rejimi kabul ediyor. Diğer konularda kabul etmiyor. Erdoğan’ın ihlalleri biliniyor zaten. Türk devleti içerisinde kendini etkili hale getirmiş.
Türkiye’nin Suriye müdahalesi, Suriye için olduğu kadar Türkiye için de sorun oluşturuyor. Sizin bu konuda Türkiye kamuoyuna ve Suriye’deki kesimlere bir çağrınız var mı?
Türkiye kamuoyuna, Türkiye içerisinde bulunan özellikle insan hakları, özgürlük ve demokrasi isteyen ilgili kurumlara seslenmek istiyorum; Erdoğan’ın Suriye’ye müdahalesi Türkiye’nin çıkarına değildir. Bu, Türkiye’nin ekonomisini de siyasetini de etkiliyor. Bu bölgelerde yaşayan Arap ve Kürt vb. halk bileşenlerinin Türk devletine karşı tutum sahibi olmasına ve onu kabul etmemesine neden oluyor. Türk devleti, Erdoğan’ın bugün gelip bu bölgelerin hepsini işgal etmesinin onların çıkarına olacağını düşünmesin. Gerçek öyle değildir. Aksine bu Türkiye’yi daha kaotik bir duruma sokuyor. Önümüzdeki yıllarda Türkiye üzerindeki olumsuz sonuçları belli olacaktır.
Suriye halkları için de Suriye’nin demokratik bir sisteme ihtiyacının olduğunu söylüyoruz. Yeni görüşmelere ihtiyaç var. Suriye içerisindeki tüm halk bileşenleri olarak Suriye’mizi yeniden kurmakla görevliyiz. Kürtlerin de Süryaniler ve Asurilerin de hakkı da olsun. Dürzilerin de Sünnilerin de Alevilerin de hakkı olsun. Suriye’de yaşayan herkes o hakka sahip olsun ve özgür bir şekilde yaşasın. Böyle yaparsak özgür ve güçlü bir Suriye oluşturabiliriz. Yoksa rejimin yarattığı sorunlar üzerinde kalırsak Suriye halklarının birliği de parçalanıyor. Bu parçalanma Suriye halklarının faydasına değildir. Birbirimizi ve herkesin hakkını kabul edelim. Hep birlikte demokratik-birleşik bir Suriye oluşturup koruyalım ve sahip çıkalım.