Yılmaz: İmralı’da işkence ve kötü muamele var
Hukukçu Mehmet Cevat Yılmaz, yetkililerin açıklamalarına rağmen Önder Apo üzerindeki tecridin hala devam ettiğine dikkat çekerek, Türkiye’nin AİHM kararlarına aykırı hareket ettiğini belirtti.
Hukukçu Mehmet Cevat Yılmaz, yetkililerin açıklamalarına rağmen Önder Apo üzerindeki tecridin hala devam ettiğine dikkat çekerek, Türkiye’nin AİHM kararlarına aykırı hareket ettiğini belirtti.
Hukukçu Mehmet Cevat Yılmaz, umut hakkı, tecrit ve Önder Apo’ya ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını ANF’ye değerlendirdi.
'UMUT HAKKI, CEZA İNFAZ YASALARIYLA İLİŞKİLİ ÖNEMLİ BİR KONU'
Umut hakkı kavramı, ceza infaz yasalarıyla ilişkili önemli bir konu. Bize, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile koşullu salıverme arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
Evet, umudu yitirmemek, cezaevinde kalan bir kişinin en önemli haklarından biridir. Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre bir kişinin alabileceği en ağır ceza, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Bu ceza, eski ceza yasasında idama tekabül ediyordu. Ancak infaz yasası gereğince, ağırlaştırılmış müebbet cezası alan bir kişi, infaz kurumuna bağlı olarak 30 yıl sonra koşullu salıverme hakkından yararlanabilir. Fakat, 107/16 numaralı hüküm, “Devletin milli bütünlüğü ile anayasaya karşı işlenen suçlar” kapsamında verilen cezalar için koşullu salıverme hakkını engellemektedir. Yani bu suçları işleyenler koşullu salıverme hakkından faydalanamaz. Bu da, kişinin cezaevinde ömür boyu kalmasına sebep olur.
'3713 SAYILI TERÖRLE MÜCADELE KANUNU’NUN 17. MADDESİ UMUT HAKKINI ENGELLİYOR'
Yani koşullu salıverme hakkı bazı suçlarda tamamen ortadan kalkıyor. Peki, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 17. maddesi ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Bu madde, örgüt suçlarıyla bağlantılı suçlar işleyen kişilerin de koşullu salıverme hakkından yararlanamayacaklarını belirtiyor. Kısacası, bu tür suçlarla hüküm giymiş bir kişi, cezaevinde kalmaya devam etmek zorunda kalır. Bu durum, kişinin yaşamında herhangi bir tahliye umudu bulundurmasına engel olur ve uzun vadede psikolojik olarak ciddi etkiler yaratır. AİHM, bu durumu “umut hakkı” kapsamında değerlendirmiştir.
'AİHM, MAHKUMLARA UMUT HAKKI TANINMASI GEREKTİĞİNE VURGU YAPIYOR'
AİHM’in, umut hakkını gündeme getiren kararları üzerine biraz daha detaylı konuşabilir misiniz?
AİHM, İtalya ve Birleşik Krallık aleyhine verdiği kararlarda, bir mahkumun cezaevinden çıkıp çıkamayacağına dair bir umudu olup olmadığının çok önemli olduğuna dikkat çekti. AİHM, kişinin cezaevinden çıkıp çıkamayacağına dair bir mekanizmanın bulunması gerektiğini belirtiyor. Bununla birlikte, AİHM’in Türkiye aleyhine verdiği kararlar da bu noktada büyük önem taşıyor. İlk karar, Sayın Öcalan kararıydı ve bu karar, Türkiye’nin cezaevindeki koşullarına dair ciddi bir uyarıydı. AİHM, insanların cezaevinden çıkma umudunu yitirmemeleri gerektiğini ifade etti.
'TÜRKİYE AİHM KARARLARINI UYGULAMIYOR'
Türkiye’nin AİHM kararlarını yerine getirmediğini belirttiniz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Evet, Türkiye, AİHM kararlarını yerine getirmedi ve hala infaz yasalarında umut hakkını yok sayan düzenlemeleri uygulamaya devam ediyor. Yaklaşık 11 yıl geçmesine rağmen Türkiye, infaz kanunlarında herhangi bir değişiklik yapmadı. Burada dikkat çeken en önemli şey, Türkiye’nin infaz kanunlarında suç türleri arasında ayrım yapmasıdır. Örneğin, devletin milli bütünlüğüne karşı işlenen suçlarda koşullu salıverme hakkı engellenirken, diğer suç türlerinde, örneğin cinayetlerde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına rağmen kişiler koşullu salıverme hakkından yararlanabiliyor. Bu durum, infaz kanunlarında eşitlik ilkesine aykırıdır.
'İNFAZ YASALARINDAKİ AYRIMCILIK CİDDİ SONUÇLAR DOĞURUR'
Türkiye’nin infaz yasalarındaki bu eşitsizlik ve ayrımcılık, hangi sonuçlara yol açabilir?
Bu ayrımcılık, hem hukuki hem de psikolojik açıdan ciddi sonuçlar doğurur. Bir kişinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alıp ömür boyu cezaevinde kalması durumunda, bu kişiye cezaevinden çıkma umudu verilmemesi, ona duyulan bir çeşit işkence gibidir. Cezaevinde kalacaksa bile bir insanın cezaevinden çıkma umudu taşımaması, ona insani bir yaklaşım sergilenmemesi anlamına gelir. Bu da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır ve AİHM de bu tür durumları işkence olarak nitelendiriyor.
'TECRİT İNSAN ONURUNA AYKIRI BİR UYGULAMADIR'
Tecrit uygulamasıyla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? AİHM, tecridi nasıl değerlendiriyor?
Tecrit, hukuken kesinlikle yasadışıdır. İnsan onuru ile bağdaşmaz. AİHM, Öcalan’ın cezaevinde yalnız tutulmasının da bir tür işkence olduğunu belirtmişti. Yalnızlık ve izolasyon, tecridin en ağır biçimidir. Bir kişinin cezaevinde yalnız bırakılması ve dışarıyla hiçbir şekilde iletişim kurmasına izin verilmemesi, insan hakları ihlali anlamına gelir. Cezaevinde kalmak, belirli kurallar çerçevesinde olsa da, bir kişinin dış dünya ile bağlantısının kesilmesi ve düşüncelerinin dışarıya ulaşmasının engellenmesi, AİHM’in 3. maddesi gereği işkence ve kötü muamele yasağının ihlalidir. Bu tür uygulamalarla tüm duyarlı kesimlerin mücadele etmesi gerekiyor.
'HUKUK DEVLETİ İLKESİNE AYKIRI BİR DURUM'
Türkiye’nin AİHM kararlarına uymaması, STK’lar tarafından bildirildi. Umut hakkı konusunda Türkiye’de ne gibi değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin AİHM kararlarına uymaması, aslında hukuk devletine aykırı bir durumdur. ÖHD, İHD, TİHV gibi sivil toplum kuruluşları, Türkiye’nin bu konuda yapması gereken düzenlemeleri sürekli olarak dile getirdi. Ancak hükümetler, genellikle siyasi konjonktüre göre bu düzenlemeleri uygulama ya da uygulamama kararı alıyor. Hukuk, bu tür değişimlerde pazarlık konusu yapılmamalıdır. Türkiye, AİHM içtihatlarına uygun bir şekilde umut hakkını yok etmeyecek düzenlemeleri bir an önce yasallaştırmalıdır.
'UMUT HAKKI KONUSUNDA DÜZENLEMELER ACİLEN YAPILMALIDIR'
Umut hakkı ile ilgili hukuki bir düzenlemenin zaman kaybetmeden yasalaşması gerektiğini mi söylüyorsunuz?
Kesinlikle. Türkiye, hukuki düzenlemeleri yaparken, siyasi çıkarları bir kenara koymalı ve insan hakları temelinde, AİHM’in içtihatlarına uygun bir şekilde umut hakkını yok etmeyecek düzenlemeleri acilen hayata geçirmelidir. Hukuk, şarta bağlanmamalıdır ve her bireyin cezaevinde kalıp kalmaması durumuna dair bir değerlendirme yapılırken, umut hakkı göz önünde bulundurulmalıdır.