Türk devleti ile bünyesinde topladığı DAİŞ-El Kaide-El Nusra gibi çeteler tarafından 6 ayda Kuzey-Doğu Suriye’ye 306 kez karadan ve havadan saldırı yapıldığını ve bu saldırılar sonucunda çok sayıda sivilin şehit düştüğünü veya yaralandığını belirten YPG Sözcüsü Nuri Mehmûd, “Biz hiçbir yere saldırmıyoruz. Aksine Türk devleti bölgelerimize saldırıyor. Tüm bunlar ateşkes garantörlerinin gözü önünde yapılıyor” dedi.
YPG Sözcüsü Nuri Mehmud ile Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye dönük saldırı tehditlerini, Ekim 2019’daki ateşkes anlaşmalarını, garantör ülkelerin ihlallere bakışını, olası savaşın etkilerini ve savunma güçlerinin mücadele haritasını konuştuk.
Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik yoğun saldırı tehditleri var. DAİŞ’e karşı başarılı mücadeleyi sürdürdüğünüz ve Suriye için istikrar tartışmalarının olduğu bir dönemde yapılan bu tehditleri nasıl okumak gerekir?
Bilindiği gibi devrim sürecinde DAİŞ’i coğrafik olarak bitirdik. Son dönemlerde de Uluslar arası Koalisyon’la birlikte DAİŞ gizli hücreleri ile zihniyetine karşı büyük mücadeleler yürüttük. Özellikle Hol Kampı’nın çözüm meselesi konusunda... Aynı zamanda cezaevlerinde bulunan tutuklu DAİŞ’lileri kontrol altında tutuyoruz. Dünyaya nasıl terörle mücadele edilip durdurabileceklerini gösterdik.
Aynı zamanda Suriye’de istikrarın sağlanması için yoğun çaba içerisindeyiz. Suriye’nin tamamında çözüm amaçlı Özerk Yönetim çalışıyor; bu konuda zaman zaman Rusya ile görüşmeler yapılıyor. Ancak şu ana kadar da istenen sonuç ortaya çıkmış değil. Tam da böyle bir zamanda DAİŞ terörünü tamamen bitirmek isterken Suriye istikrarının oluşturulması için çalışırken Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve partisi hiçbir temeli olmayan iddialarla yeni saldırılar yapmaya çalışıyor. Şimdiki kazanımları veya çabaların sonuç almaması için bunları yapıyor.
Bundan önceki süreçlerde de; Efrîn’e, Serêkaniyê ve Girê Spî’ye dönük saldırıların olduğu süreçlerde de Hecîn, Baxoz ve Dêrazor’da DAİŞ’i canlandırma çabalarında yer aldı. Şüphesiz bu çabalar DAİŞ’in ömrünü uzattı.
Türk devlet yetkilileri tehditlerinde bölgelerine dönük yoğun saldırıların olduğunu iddia ediyor…
Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile bakanı Hulusi Akar, bizim bölgemizden doğru kendilerine yönelik saldırılar olduğunu iddia ediyor. Tüm bunlar şüphesiz yalandır. Aksine son 6 ayda Türk devleti tarafından Eyn Îsa, Girê Spî, Til Temir, Zirgan ve daha birçok bölgemize yönelik en az 306 top, havan, obüs ve uçak saldırısı oldu. Türk devleti ile işgal altındaki bölgelerde bulunan DAİŞ, El Kaide, El Nusra ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) gibi çeteler tarafından karadan 16 saldırı yapıldı; hepsi de başarısız oldu.
Son 6 aylık saldırılarda 8 sivil (4 çocuk, 3 kadın, 1 erkek) yaralandı. Aynı zamanda yüzlerce aile göç etmek zorunda kaldı. Eylül ayında ise 194 saldırı yapıldı, 5 sivil yaşamını yitirdi, 6 sivil de yaralandı. Yaşananlarla Türk Cumhurbaşkanı ve bakanının iddia ettikleri birbirinden uzaktır. Türk devleti tarafından bölgemize dönük saldırılar sürüyor.
Bölgenize dönük saldırıların olduğunu verileriyle ifade ettiniz. 17 Ekim 2019’da ABD garantörlüğünde, 22 Ekim 2019’da ise Rusya garantörlüğünde bir ateşkes anlaşması söz konusuydu. Garantör ülkeler bu ihlalleri görmüyor mu?
Biz bu ateşkes koşullarına göre hareket ediyoruz. Ancak Türk devleti ile DAİŞ-El Kaide kalıntısı gruplar buna uymadı. Bunları Rusya ve ABD’nin gözü önünde yaptılar. Gerçekten meseleye bakarsak, şovenizmi ve cihadı öne çıkaran Tayyip Erdoğan ya da AKP-MHP hükümeti ne Türkiye’nin kanunlarına uyuyor ne uluslar arası kanunlara ne de NATO ittifakına uyuyor. Uluslar arası Koalisyon kanunlarına da uymuyor. Tüm kanunları çiğniyor.
Türkiye içeride de büyük sorunlar yaşıyor. Ekonomik kriz bunların başında geliyor. Ancak terör gruplarını finanse etmeye ve sınır ötesi operasyonlarına da devam ediyor. Mevcut Türk iktidarı ne yapmak istiyor? Ve Türkiye kamuoyu buna karşı nasıl bir rol oynamalıdır?
Erdoğan, Osmanlı saltanatını oluşturmaya çalışıyor. Bildiğiniz gibi birçok kez uluslar arası kamuoyuna, Türkiye’deki mevcut hükümetin DAİŞ ve Müslüman Kardeşler gibi gruplarla ilişkilerini açıkladık. Birçok kampları da Türkiye içinde bulunuyor. Bu gruplar Efrîn, İdlib, Ezaz, Bab gibi işgal altındaki kentlerde konumlanıyor. Zaten Ebubekir Bağdadî bizzat o bölgede tespit edildi. Türk Cumhurbaşkanı, DAİŞ ve İhvan-ı Müslimin’in bölge haritasını kabul etmeyen, saltanatı için yeni harita dizayn eden ve bölgede güç olmayı hedefleyen çizgisi doğrultusunda hareket ediyor.
Şimdi her ne kadar bu umutları kırılmış da olsa, Ortadoğu’daki planları başarısız da olsa, bu sadece Türkiye içerisinde de kalsa, Türkiye içerisinde de büyük karışıklığın ortaya çıktığını görüyoruz. Türk lirası ve ekonomisi büyük oranda değer kaybetmiştir. Türk diplomasisi uluslararası alanda kaybetmiştir. İç siyasetinde kaybetmiştir. Bugün Türkiye içerisinde bir istikrarsızlık varsa şüphesiz Türkiye halkları tarafından kabul edilmez. Alternatif iktidar çıkartmaya çalışacaklardır.
Ancak Türk Cumhurbaşkanı ve şovenist- cihadist hükümeti AKP-MHP, Türkiye’deki durumu savaşla götürüyor. Bildiğiniz gibi Irak’ta savaşıyor, Ermenistan’da zaman zaman çatışmalar oluyor, Libya’da, Akdeniz’de de öyle ve Yunanistan ile de karşı karşıya gelmiş durumda. Kıbrıs’ı işgal etmeye çalışıyor. Yine Suriye’de savaş tehditleri savuruyor. Bu hükümetin elinde savaş dışında bir şey kalmadığını görüyoruz.
Olası bir savaş kimin çıkarına olacaktır? Kimler, nasıl etkilenecektir?
Bu savaş hiçbir tarafın çıkarına olmayacaktır. Ne Türkiye halklarının çıkarına olacaktır, ne NATO’nun, ne Uluslararası Koalisyon’un ne de Rusya’nın… Tamamen Osmanlı hayalleri ve Erdoğan’ın bin yıl öncesindeki tarzla hüküm sürme ütopyası çerçevesinde böyle savaş hareketliliği var.
Ancak son süreçlerdeki büyük başarısızlıkları nedeniyle savaş çabaları içerisindedir. Bu savaşla biraz daha ömrünü uzatmak istiyor. Şüphesiz halkımız ve tüm dünya bunu bilmelidir ki, bu savaş insanlığın hizmetinde değildir. Bu bir terör savaşıdır. Tüm dünya bunun farkındadır. Zaten Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın teröre yardımını ve onu konumlandırmasını, Türkiye’yi dünyadaki en tehlikeli teröristlere güvenli bölge yapmasını tüm dünya konuşuyor.
Bugün böyle bir savaş yaşanırsa, sadece Kürt halkı ile Kuzey-Doğu Suriye halk bileşenleri için tehlikeli olmaz, aynı zamanda tüm terör taraflarına (DAİŞ-El Kaide-Müslüman Kardeşler) umut verir. Onlara hücrelerinden çıkmaları yönünde umut verir. Zaten DAİŞ ve bölgede bulunan çete gruplarına ait gizli hücre yapılanmalarının tamamı, manevi, lojistik ve stratejik ihtiyaçlarını Türk işgali altındaki bölgelerden alıyor.
Kamplara yerleştirmek zorunda kaldığımız DAİŞ’liler ve ailelerinin hepsi Erdoğan’ın yanına gitmek istiyor. Orada yeniden terörist bir devlet kurulması umudu görüyorlar. Böyle bir durum var. Bunun için görüyoruz ki bu savaş yapılırsa, yeniden başka bir isim altında DAİŞ terörü ortaya çıkar.
Olası saldırılara karşı siz nasıl bir mücadele konsepti izleyeceksiniz?
Her zaman olduğu gibi bu duruma karşı da güçlerimiz meşru savunma doğrultusunda hareket edecektir. Efrîn, Serêkaniyê savaşları gibi olmayacaktır. Güçlerimiz bu kez de her türlü saldırıya karşı büyük bir ısrarla savunmasını yapacaktır. Tüm dünyanın bildiği gibi biz hiçbir zaman bir yere saldırmadık. Ancak gücümüze ve halkımıza karşı hangi saldırı olursa, devrimimizin amacını, halkımızın umutlarını kırmaya dönük hangi saldırı olursa, güçlerimiz meşru haklarına dayanarak bu halkı ve toprakları savunacaktır.
Zaten Demokratik Özerklik ve Kuzey-Doğu Suriye projesi, Suriye’nin tamamı için önemli bir projedir. Bütün Suriye halkları bunda umut görüyor. Türk Cumhurbaşkanı ve partisi, bunu saltanatları önünde engel görüyor ve saldırmak istiyor. Hedefleri tamamıyla bu projeyi yok etmek ve DAİŞ gibi bir terörü başka isimle oluşturmaktır.