AKP-MHP faşist rejimini neden göndermeliyiz!

Erdoğan bir kez daha seçilirse; Kürtler üzerindeki soykırım saldırıları daha da katmerlenir, Türkiye’deki savaşa giderek büyür. Türkiye’de yoksulluk zirve yapar...Bu büyük aymazlığı tarihin çöp tenekesine göndermek için çok çalışmalıyız;

Türkiye son 21 yılda çok ilginç bir iktidar pratiği yaşadı; yıllarca adeta zıddını yanında gezdiren, adeta dönüşerek bir kimlikten başka bir kimliğe bürünen siyasetçi tiplemesiyle karşı karşıya kaldık. Erdoğan iktidarı sonrası sosyal bilimciler ve psikologlar muhtemelen yıllarca Erdoğan arkadaşlarının gerçeğini araştıracaklar.

İki Erdoğan yan yana; bir yönüyle halkın adamı, diğer yönüyle tamamen sermayenin hizmetinde bir siyasetçi, bir bakıyorsunuz devlete muhalif, çok geçmeden belki de aynı gün başka bir yerde devletin ta kendisi. Sabah kalkıyor mağdur, akşam yatmaya giderken mağrur, bir yönüyle dindar, diğer taraftan her şeyiyle dünyevi. Bir bakıyorsunuz küçük esnaf, aynı gün başka bir yerde tekelci burjuva.

Erdoğan ve AKP daha kurulduğu günden itibaren bu iki yüzlülüğü kendine esas almıştır. Bu yaklaşım sadece bir taktik bir tutum olarak değerlendirilemez; aksine Erdoğan daha baştan itibaren ayakta kalabilmek ve iktidarını sürdürebilmek için farklı toplumsal çevrelerin çıkarlarını aynı anda birlikte temsil edebilmenin bir zorunluluk olduğunu görmüştü.

Aynı Erdoğan daha baştan itibaren Kürt düşmanı idi; fakat Kürtlerin en iyi dostu olma iddiasından da asla vazgeçmedi. Geldiğimiz noktada Hüda Par ve KDP ilişkisi de bu iki yüzlülüğün devamıdır. Birçok insan bunu Erdoğan’ın siyaset dehasına bağlıyor; halbuki bu iki yüzlülüğü mümkün kılan Erdoğan’ın özel meziyetlere sahip olması değil; dünyanın ve bölgenin bu tarihsel zamanda bütün bunlara fazlasıyla olanak tanımasıydı.

Erdoğan ve partisi 12 Eylül sonrası ekonomik koşulların zorlamasıyla kentlere göç etmiş milyonlarca yoksul emekçinin ve Kurdistan’da yaşanan kirli savaşın metropollere sürüklediği Kürtlerin içerde biriktirdiği öfkeyi değerlendirmeyi becerdi. Özellikle eski iktidar sahiplerinin 2001 krizine gelindiğinde neden oldukları ekonomik yıkım ve yolsuzluk toplumda büyük bir öfkeye neden olmuştu; Erdoğan işte tam bu dönemi kendisi için bir politik şansa dönüştürmeyi başarabildi.

Erdoğan ağırlıklı olarak toplumun yoksul kesimlerine ve küçük sermaye çevrelerine dayanmasına rağmen, büyük sermaye çevrelerinin programını üstlenip hayata geçirmeye çalıştı. Belirli bir süre de bunu bir tempoda götürebilmeyi başardı. Erdoğan’ın siyasal başarısının temel nedenlerinden bir tanesi tam da bu olmaktadır. Eğer Erdoğan yıllarca bu iki şeyi aynı anda yapmayı beceremeseydi yıllarca arka arkaya seçim kazanamazdı.

Özellikle iktidarının ilk 10 yılında para sermayesinin dünya ölçeğinde genişleme sürecine girmesi Türkiye gibi ülkelerin kaynak sorununu ucuz kredi ve dövizle çözmesine yardımcı oldu. Bu dalga Türkiye’nin uzun bir dönem yüksek oranlarda büyümesine ve Erdoğan’ın geniş toplumsal kesimlerin desteğini almasına neden oldu.

Türkiye halkları tam da bu dönemde tarihsel olarak genişleme döneminin neden olduğu ekonomik büyümeden küçük küçük de olsa pay alırken, bu nispi refahın neden olduğu rahatlama ortamında birçok; yasal ve anayasal haklarını Erdoğan rejimine teslim etti.

Geçmişte insanlar Erdoğan rejimini daha önceki iktidarlarla karıştırdıkları için büyük bir yanılgı içerisine düştüler. Birçok insan Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” adı altında başka bir rejim inşa etmek istediğini başlangıçta anlayamadı. Gelinen noktada Erdoğan gitsin isteğinin ardında bu gecikmiş bilincin de payı var.

Bir diğer ikinci önemli faktör ise Erdoğan ve çevresi arzu ettikleri rejimi bir darbe ile değil seçimlerle, yani Türkiye toplumundan rıza alarak hayata geçirmeye çalıştı. Bu da Erdoğan rejimini daha ilginç ve tehlikeli kılmaktadır. Bu noktada bu rejim sadece güç kullanılarak yıkılamaz; aynı zamanda rejime karşı güçlü bir ideolojik ve politik mücadele vermek gerekir.

Kürt Özgürlük Hareketi tam da bu noktada Türkiye halkları için umut olmuştur. Diğer hiçbir toplumsal hareketin Erdoğan rejimini durduracak ne kadrosu ne de programı yokken; Kürt hareketi Erdoğan rejiminin önüne kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla kendini siper etmiştir. Birçok insan bu noktada hala cezaevlerindedir ve orada bu ülkenin halkları adına demokrasi nöbeti tutmaktadır.

Geldiğimiz noktada Erdoğan’ın ilk gününden itibaren sürdürdüğü iki yüzlü siyaseti sürdürmesinin olanağı kalmamıştır. Bundan sonra Erdoğan hem mağdur hem de zalim değildir, Erdoğan artık sadece zalimdir. Aynı Erdoğan hem küçük işletmelerin ve KOBİ’lerin hem de tekelci sermayenin yanında değildir, aksine Erdoğan artık sadece tekelci sermayenin temsilcisidir. Hem devletin zulmettiği hem de zulmeden değildir, sadece zulmedendir.

Geldiğimiz noktada Erdoğan en azılı Kürt düşmanıdır. Erdoğan bir kez daha seçilirse; devletin Türkçü ve Sünnici karakteri daha görünür hale gelir ve Kürtler üzerindeki soykırım saldırıları katmerlenir, Türkiye’deki savaşa  daha da büyür. Erdoğan uzun bir süre boyunca oy alabilmek için kullandığı yoksul çevreler daha da yoksullaşır ve Türkiye’de yoksulluk zirve yapar,  daha fazla insan yiyecek ekmek bulamaz. 

Rejim kendi siyasal şebekesi dışında kalan herkesi takip eder, en küçük şeyler nedeniyle cezalandırır. Siyasal sistem nispi renkli karakterini kaybeder ve her şey iktidar partisi etrafından yeniden şekillendirilir, Türkiye açıktan parti devletine dönüşür. Rejimin partisiyle bağları olmayan insanlar iş bulamaz, ailelerini geçindiremezler, iş olanlar da işleri kaybederler.

Bütün bunlardan dolayı bu büyük aymazlığı tarihin çöp tenekesine göndermek için çok çalışmalıyız; aksi halde sadece biz değil, çocuklarımız, hatta torunlarımızın bile geleceğini riske etmiş oluruz.

Şimdiden kendine ve çevresine saygılı, duyarlı bütün yurtseverleri önümüzdeki seçimlerde aktif olmaya ve mümkün olduğunca en fazla insanı sandığa götürmeye davet ediyorum. Şimdiden bütün çalışan arkadaşlara ve oylarıyla bu rejimi sandığa gömecek olan siz değerli seçmenlere başarılar dilerim.