2050’de olmasa da dünyanın sonu çok uzak değil!

Küresel ısınmanın dünyadaki yaşamı alt üst edeceği tarihin 2050 olacağı iddiasına karşılık uzmanlar, ‘en kötü senaryonun’ er ya da geç gerçekleşeceği uyarısında bulunuyor.

Breaktrough-National Centre for Climate Restoration adlı düşünce kuruluşunun geçtiğimiz ay yayınladığı bir raporunda, önlem alınmaması halinde 2050 yılına gelindiğinde dünyanın sonunun başlayacağına dikkat çekilmişti. Her ne kadar rapor ‘en kötü senaryo’ temel alınarak hazırlansa da uzmanlar, küresel ısınmaya karşı önlem alınmaması halinde sonun çok da uzak olmadığını düşünüyor.

David Spratt ve Ian Dunlop imzalı raporda, küresel ısınmanın sonucu olarak dünyanın oldukça geniş bölgeleri yaşanılamaz hale geleceğinden uluslar dağılacak, mevcut düzen bozulacak. Raporda, 2050’de insan medeniyetinin çöküşüne gelinmiş olacak.

EN KÖTÜ SENARYO NE?

Küresel ısınmaya dair ‘en kötü senaryo’ olarak sunulan bu rapora göre, 2050 yılına gelindiğinde yeryüzü sıcaklık ortalaması 19’uncu yüzyıla oranla 3 derece daha fazla ısınmış olacak. Sıcaklık artışı günümüz itibariyle 1 derece civarında. Bunun sonucu olarak ise dünyanın yarısından fazlası yılda en az 20 gün ‘öldürücü sıcaklara’ maruz kalacak.

Aynı senaryoya göre Avustralya’daki Büyük Set Resifi’nin yanı sıra Amazon ormanları yok olacak. Arktik’teki buzulların erimesiyle birlikte ise deniz seviyeleri 2050’ye kadar yarım metre, 2100 yılına kadar ise 2 ila 3 derece arasında artacak.

ÖNGÖRÜLER ABARTILI OLSA DA YANLIŞLIK İÇERMİYOR!

Breaktrough-National Centre for Climate Restoration raporuna göre, ekosistemlerdeki tüm yıkımların sonucu olarak tropikal bölgelerden 1 milyarı aşkın kişi iklim mültecisi konumuna düşecek. Bu bölgelerdeki tarım da tümüyle bitmiş olacağından dünyanın toplam tarım üretimi beşte bir oranında düşmüş olacak.

France Info radyosuna konuşan uzmanlar ise, her ne kadar ‘aşırı’ bulsalar da raporda bahsedilen ‘dünyanın sonunun’ çok da uzak olmayan bir gelecekte geleceği düşüncesindeler. Fransız Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi (CNRS) uzmanlarından Joel Savarino’ya göre Avustralyalı araştırmacılar ‘en düşük olasılıkları en ağır sonuçlarla birlikte ele alarak’ raporu hazırladılar. Ancak France Info’nun görüştüğü tüm uzmanlar, hazırlanan raporun bilimsel olmasa da herhangi bir yanlışlık içermediğine dikkat çekiyor.

İklim uzmanı Gilles Ramstein’e göre ise, ‘kâbus gibi bir vizyon’ sunan raporda yer alan tahminler göz ardı edilmemeli.

DİĞER ARAŞTIRMALAR SADECE FELAKET TARİHİNİ ERTELİYOR

Ancak daha önce yayınlanan birçok bilimsel araştırmada da önlem alınmaması halinde yeryüzü sıcaklığındaki 3 derecelik artışın 2100 yılına kadar gerçekleşmesi ihtimal dahilinde. Araştırmalar, küresel ısınmanın 19’uncu yüzyıl sonuna oranla 2 derece artması halinde dünyada ciddi iklimsel felaketler baş gösterecek ve yüz milyonlarca insan iklim mültecisi konumuna düşecek. 2015 yılında düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi COP21’de varılan anlaşmada da küresel ısınmanın en fazla 1,5 ile 2 derece arasında tutulması hedefi konulmuştu.

ISINMA VE SERA ETKİLİ GAZLARIN SALINIMI BİRBİRİNİ TETİKLİYOR

Küresel ısınmaya yol açan sera etkili gazların atmosferde daha fazla birikmesinin önlenmesi hedeflenirken, bunun için özellikle fosil enerjiler olarak bilinen petrol, kömür ve doğal gaz tüketiminin acilen sonlandırılması isteniyor. Sera etkili gazların artmasıyla küresel ısınmanın artacağı bilinirken, tersi bir biçimde sıcaklık artışları da gaz salınımlarını tetikleyebilir.

Küresel ısınmada halen devam eden artışın etkisiyle Arktika’daki buzulların erimesiyle birlikte bu bölgenin tabanında hapsolmuş sera etkili gazların serbest kalacağı tahmin ediliyor. Bu ise, var olan sıcaklık artışını daha da hızlandıracak.

Öte yandan Avustralyalı uzmanların küresel ısınmanın yol açacağı büyük yıkımla birlikte oluşacak göçlere dair tahminleri abartılı olsa da gerçekten uzak değil. Avustralyalı uzmanların öngördüğü 1 milyarı aşkın iklim mültecisi rakamına karşılık bugüne kadarki birçok araştırmada ‘yüz milyonlarca mülteciden’ bahsediliyor.  

IPCC NE ÖNERİYOR?

BM’nin tüm üyelerine açık olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan raporlarda da iklimsel felaketlerin önlenmesi için küresel ısınma düzeyinin 1,5 derece ile sınırlandırılması gereğine işaret ediliyor. Ancak bunun için dünyadaki sera etkili gaz emisyonlarının 2030 yılına kadar 2010 düzeyine oranla yüzde 45 oranında azaltılması, 2050 yılında ise salınımların sıfırlanması gereğine dikkat çekiliyor. Bu ise, 2050 yılına gelindiğinde tüm elektrik ihtiyacının beşte dördünün yenilenebilir enerji kaynaklarından (güneş, rüzgâr, su vs.) sağlanmasıyla mümkün olabilecek. Yine sanayiden kaynaklı salınımların 2010 düzeyinden yüzde 70-80 oranında daha az olması gerekecek.

Her ne kadar Avustralyalı uzmanların tahminleri en kötü senaryoyu içerse de bu senaryonun gerçekleşmemesi için pratikte yapılması gereken çok şey var. IPCC’nin önerdiği genel sera etkili gaz hedeflerinin tutturulabilmesi için tarım modellerinin tümüyle gözden geçirilmesi, toplu taşımaların yaygınlaşması ve aşırı enerji tüketimine yol açan binalardan vazgeçilmesi öneriliyor. Bunlara ek olarak daha fazla ağaçlandırmaya gidilmesi ve salınan karbondioksitleri hapsetmeye yarayacak yeni teknolojilerin geliştirilmesi gibi çok sayıda öneri sıralanıyor.

SADECE DAHA FAZLA YEŞİL YATIRIMLA DURDURULABİLİR  

IPCC, dünya ülkelerinin her yıl milli gelirlerinin en az yüzde 2,5’ini küresel ısınmayla mücadeleye ayırmasını ve yenilenebilir enerjilere geçişle daha çevre dostu bir ekonomik modele geçmelerini öneriyor. Bu ise yıllık ortalama 2,4 milyar dolarlık ek yatırım anlamına gelirken, ABD gibi bazı ülkelerin yönetimlerinin iddiasının aksine yeni istihdam alanlarının yaratılmasına imkân sağlayacak.

Merkezi Abu Dabi’de bulunan Uluslararası Yenilenebilir Enerjiler Ajansı (Irena) tarafından geçtiğimiz yıl yayınlanan bir rapora göre, temiz enerji sektöründe ilk kez 10 milyonun üzerinde istihdam sayısına ulaşılmıştı.

Raporda, 2017 itibariyle yenilenebilir enerjilerin dünyadaki tüm enerjiler arasındaki payının yüzde 18’e ulaştığı, tüm dünya genelinde bu sektörde çalışan insan sayısının 10,3 milyonla en yüksek seviyesine çıktığına dikkat çekilmişti.

Rapora göre, yenilenebilir enerjilerde istihdam edilen çalışanların üçte ikisinden fazlası Çin, Brezilya, ABD, Hindistan, Almanya ve Japonya’da istihdam ediliyordu ve bunların beşte ikisi tek başına Çin’de idi.

Aynı raporda, enerji sistemlerinin tümüyle ‘karbondan arındırılması’ yani petrol, kömür ve doğal gazdan vazgeçilmesi halinde 2050 yılına kadar 28 milyon yeni istihdam yaratılabilecek. Ancak bunun için, 2017 sonu itibariyle 300 milyar civarında olan yenilenebilir enerji yatırımlarının 2030 yılına kadar yıllık 900 milyar dolara çıkması gerekiyor.

İKLİM HEDEFLERİ İÇİN ŞART

2015 yılında kabul edilen İklim Anlaşması’nda belirlenen en fazla 1,5 ile 2 derecelik küresel ısınma hedefinin tutturulabilmesi için petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil enerjilerin tümüyle terk edilmesi gerekiyor. Rusya, ABD ve Kanada gibi petrol üreticilerinin yanı sıra Çin ve diğer birçok ülkenin halen kömürden vazgeçmedikleri biliniyor. Yenilenebilir enerjilerde ‘öncü’ rolü oynama iddiasındaki Almanya’da dahi kömür santralleri halen elektrik üretimindeki en önemli enerji türü olarak duruyor.