Muğla’nın Milas ilçesine bağlı Akbelen Ormanı’nda direnişin öncülüğünü yapan İkizköylü kadınlar, devletin tüm ablukasına ve engellemelerine rağmen yaşam alanlarını Limak-İçtaş ortaklığındaki talan projesine peşkeş çektirmemekte kararlı. Maden sahasının genişletilmesi adı altında yapılan orman katliamına karşı 4 yıldır hem hukuki hem fiili mücadele yürüten İkizköylü kadınlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “marjinal” olarak hedef gösterilmelerine karşı, “Yaşam alanlarımızı savunmak marjinallikse, biz sonuna kadar marjinaliz” mesajını verdi.
Geri adım atmanın sonucunu Işıkdere Mahallesi’nin yok olmasıyla yaşayan İkizköylü kadınlar, ANF’ye konuştu.
‘BİLSEYDİK IŞIKDERE’Yİ VERMEZDİK’
Ekokırıma karşı yaşam alanını kararlılıkla savunan İkizköylü kadınların hemen hemen hepsi Yörük. Bu Yörük kadınlardan Aytaç Yakar, yaşam alanını Limak ve İçtaş iştiraki Y Enerji Şirketi’ne bırakmamak için 4 yıldır duraksamadan mücadele ediyor. Doğma büyüme İkizköylü olan Yakar, talanın boyutunu geç kavramış olmanın pişmanlığını yaşıyor. 13 yaşında gelin olarak gittiği Işıkdere Mahallesi’nin kömür karası uğruna yok edildiğine tanık olan Yakar, “Köyümüzü zorla kamulaştırdılar. 10 bin TL verip bizi oradan sürdüler. O zaman hak, hukuk bilmiyorduk. Evimi, yurdumu, tüm varlığımı, 45 meyve ağacımı gözlerimin önünde yok ettiler. Her şeyim oraya gömüldü, 35 senelik anılarım orada yok oldu. Böyle olacağını bilseydik kesinlikle Işıkdere’yi vermezdik” diye sitem etti.
‘BİZİ OVA MEVKİİNDEN DE SÜRMEYE ÇALIŞTILAR’
Işıkdere’den sürüldükten sonra Ova mevkiinde babasından kalan 500 metre karelik araziye yerleşen Aytaç Yakar, “O dönem millet göçebe kuşlar gibi her yere göçtü. Ben göçmedim. Milas merkeze de gitmedim. Ben betona, beton bana bakardı; öyle yaşayamazdım. Babamın mekanı cennet olsun, onun miras bıraktığı 500 metrekarelik yer vardı. Eşim ve çocuklarımla 5 kişi oraya yerleştik. Ama burada da bizi rahat bırakmadılar. Şirketin Abdullah isimli müdürü gelip bizi buradan sürmeye çalıştı. Nasıl bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuzu o zaman anladım. Onu kapımdan kovdum, o gün bugündür direniyoruz” dedi.
‘EVİMİZ NÖBET ALANI OLDU’
Yaşam alanlarını savunmak için 4 yıldır hem hukuki hem de fiili mücadeleyi sürdürdüklerini hatırlatan Aytaç Yakar, şunları kaydetti: “2 yıldır sabah akşam çadır nöbetindeyiz. Öyle ki evimiz artık nöbet alanı oldu. Çocuklarımın, torunlarımın nefes alması için bu direnişe baş koydum. 4 torunuma bırakmak istediğim toprağıma da el koymak istiyorlar. Işıkdere Mahallesi’ni zaten yok ettiler, şimdi de gözlerini yerleşim yerlerimize ve ormanımıza diktiler. Koruma olarak tuttukları jandarmayı üzerimize saldırttılar ve ormanımızı gözlerimizin önünde katlettiler. Çocuğum yaşındaki askerler tarafından coplandım, yerlerde sürüklendim. Ki biz çocuklarımızı bir karıncayı bile incitmeyecek şekilde büyüttük. Bunların anneleri bunlara böyle mi öğretmiş? Gidin büyüklerinize vurun, dövün mü demiş? Benim suçum ne? Doğamı korumak mı? Bir de şimdi marjinal ilan edildik. Eğer yaşam alanlarımızı savunmak marjinallikse o zaman biz sonuna kadar marjinaliz.”
‘ANNEMLE BİR KERE DOĞDUM, BİR KERE ÖLÜRÜM!’
Termik santrallerde çalışan ve işlerini kaybetme korkusuyla doğanın katledilmesine ortak olan köylülere de sitem eden Yakar, “Yakında kimse suya erişemeyecek, nefes alamayacak; o zaman aldıkları para mı kurtaracak onları? Benim eşim Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinde çalışmaktan Koah hastası oldu. Doğru dürüst nefes alamıyor, yürüyemiyor. Yarın hepsi aynı sıkıntıları yaşayacak” uyarısında bulundu.
Akbelen Ormanı’nı ve yaşam alanlarını sonuna kadar savunmaktan kararlı olan Aytaç Yakar, “Doğa katliamını meclise taşıdık, gerekirse tüm dünyaya taşırız ama vazgeçmeyiz. Annemle bir kere doğdum, bir kere ölürüm. Hakkımızı helal etmiyoruz, bizi yaktılar, Cenab-ı Allah da onları yaksın” dedi.
BİR DAHA IŞIKDERE OLMASIN DİYE…
Direnişteki köylülerden Melahat Çulha da, Y Enerji Şirketi tarafından talan edilen Işıkdere Mahallesi’nden. 63 yaşında olan Çulha, bir Işıkdere daha olmaması için direndiklerini söyledi. O dönem baskı ve tehditle mahalleyi boşaltmak zorunda kaldıklarını anlatan Çulha, “Muhtar Muhsin Bilge bizi korkuttu. Yerlerinizi vermezseniz kamulaştırılır, tarlalarınızı bedavaya alırlar, dedi. Önce vermedik yerlerimizi şirkete, kendi ellerimizle zeytinliklerimizi kestik. Yapmak istediğimiz tüm girişimler yine muhtar tarafından engellendi. Halbuki Işıkdere’de avukat da doktor da öğretmen de vardı. Ama hepsinin gözünü korkuttular. Biz o zaman yol yordam bilseydik buna izin vermezdik. Işıkdere’de bir zeytin ağacım vardı, gövdesi o kadar kalındı ki dört kişi sarılamazdı. Bir seferde beş çuval zeytin alıyordum. Ceviz ağaçlarımız vardı. Lanet kömür uğruna hepsi gitti, katledildi” dedi.
‘ÇOCUKLARIMIZ, TORUNLARIMIZ İÇİN BAŞARACAĞIZ’
Yerleştikleri Çam Köyü’nde de rahat bırakılmadıklarına, buradan da sürülmek istendiklerine işaret eden Melahat Çulha, şirketin bu defa da gözünü Akbelen Ormanı’na diktiğini belirtti. Ormanın katledilmemesi için tam 4 yıldır direndiklerini vurgulayan Çulha, son baskında gözlerinin önünde büyük bir doğa katliamı yaşandığını hatırlattı. Meclisteki önerge reddedilse de, tek başlarına kalsalar da vazgeçmeyeceklerinin, kömür ocağının açılmasına izin vermeyeceklerinin altını çizen Melahat Çulha, şunları kaydetti: “Limak yüzünden aileler birbirine girdi burada. Paramparça olduk. Ben damadımla bu yüzden konuşmuyorum. Termik santralde çalışıyor ve sürekli susmam yönünde beni tehdit ediyor. Bu yüzden hastalandım, sağlığımı kaybettim. Stresten sol kolumda damar sıkışması oldu, kolum hâlâ doğru dürüst tutmuyor. Kızımla da konuşmuyorum. İşini kaybetmekten korktuğu için doğup büyüdüğü toprakların yok edilmesine ortak oluyor. Şirket bu şekilde herkesi işiyle tehdit edip susturuyor. Damadıma da, sustur o analığını demişler. Ama ben toprağımı, suyumu, ağaçlarımı kimseye vermeyeceğim. Limak buradan defolana kadar mücadelem sürecek. Önce toprak, sonra can. Önümüzdeki kocaman çam ağaçlarını maden için yok ettiler. Hiçbir şeyimiz kalmadı. Yağımız, balımız, bahçemiz, her şeyimiz gitti. Her yer cehennem çukuru olacak. Bazen umutsuzluğa kapılıyorum. O kadar milletvekili geliyor ama durduran yok. Sonra toparlıyorum kendimi ve izin vermeyeceğiz diyorum ve izin vermeyeceğiz. Çocuklarımız, torunlarımız için başaracağız.”
‘ORMAN GİDERSE YAŞAMIMIZ GİDECEK’
Köylülerden İlkay Demir, kadınların arasındaki en genç direnişçi. 39 yaşında, iki çocuk annesi olan Demir, Akbelen Mevkii’nde oturuyor ve yanı başındaki ormanın rant uğruna yok edilmesine karşı gece gündüz direniyor. Ektiği mercimek, nohut ile iki çocuk okutan Demir, oturdukları verimli toprakların aynı zamanda geçim kaynakları olduğunu vurguladı. 24 Temmuz’da ağaç kıyımı için ormana girdiklerinde evine gitmesine dahi izin vermediklerine dikkat çeken İlkay Demir, “Kendi tapulu arazime gitmem bile jandarma tarafından engellendi. Biri 9, diğeri 12 yaşında iki çocuğum evde saatlerce beni beklemek zorunda kaldı” dedi.
Orman giderse hem evinin hem de dedesi ve ninesinden kalan incir ve ceviz ağaçlarının yok olacağını kaydeden İlkay Demir, “Eşim Bodrum’da çalışıyor. Ben ise buradan geçiniyorum. İşim yok, sigortam yok. Buğday, arpa, nohut ekiyorum. Fazlasını satıyoruz, gerisi bize kalıyor. Bu orman giderse hem suyumuz hem balımız hem geçim kaynağımız hem de yaşamımız gidecek. Buna izin vermeyeceğim” dedi.
‘ÇOK DİNAMİT PATLATTILAR, EVİN DUVARLARI ÇATLADI’
Akbelen Mevkii’nde 16 kişinin yaşadığını belirten İlkay Demir, çoğu köylünün korkudan evini terk etmek zorunda kaldığını, çoğunun başka illerde veya yurt dışında çalışmaya gittiğini söyledi. Mevkide direnen bir tek yaşlılar kaldığına dikkat çeken Demir, “En gençleri benim. Toprağımızı, suyumuzu, havamızı vermemek üzere burada direnme kararı aldık ve direnmeye de devam ediyoruz” diye konuştu.
Şirketin kendilerini zorla göç ettirmek için bütün olanakları kullandığına dikkat çeken Demir, “Şirket arazimi satın almak istedi, kabul etmedim. Buradan gitmemiz için her şeyi denediler. En son dinamit patlattılar. Öyle bir sallandık ki deprem oluyor sandık. Evimin duvarları hep çatladı. 7-8 kez peş peşe dinamit patlatıyorlar, evim de yıkılacak gibi oluyor. Çocuklar çok korkuyor. Psikolojileri bozuldu” dedi.
‘ÇOCUKLARIMIN DOĞANIN İÇİNDE BÜYÜMELERİNİ İSTİYORUM’
Çam ağaçlarının katledilmesini önleyememenin acısını ve öfkesini yaşayan İlkay Demir, kömür ocağını açtırmayacaklarını vurguladı. Tek kişi de kalsa direneceğini kaydeden Demir, şöyle konuştu: “Ağaçları kestikleri zaman öyle üzüldüm ki sanki kolumu kesmişler gibi. Engel olmaya çalıştık, biber gazı yedik, tazyikli su sıktılar. Elimizden bir şey gelmedi, kurtaramadık, ağladım çok. Ben çocuklarımın betonda değil doğanın içinde, toprakta, kuşların, kuzuların arasında büyümelerini istiyorum ve bunun için her şeyi yapacağım. Bize marjinal diyorlar ya varsın desinler, tek kişi de kalsam vazgeçmeyeceğim, bu talanın önüne geçeceğim. Çünkü Akbelen giderse bütün canlılar gidecek.”
‘ÖLÜRÜM YİNE ORMANI VERMEM!’
Akbelen’in en yaşlı direnişçilerinden 78 yaşındaki Zehra Yıldırım ise Işıkdere’de evinin bir kere yıkıldığını, bir daha aynı şeye izin vermeyeceğini vurguladı. Elinde bastonuyla her gün direniş alanına gelen Zehra anne, “Burada ölürüm yine ormanı vermem” diyerek herkesi dayanışmayı büyütmeye çağırdı.