Bir başka Hasan ve Fatma hikayesi...

Bir başka Hasan ve Fatma hikayesi...

Ararat’ın susuzluða mahkum edilmiş karatelerinde, Ýran rejiminin top atışları altında biri anne sırtından diðeri de kucaðından inmiyor. Tek yumurta ikisi: Hasan ve Fatma. Peygamber çaðından günümüze taşınan trajik öyküleri çaðrıştırıyor ama onların yaşadıðı koşullar da pek farklı deðil. Sürekli tehdit adlında bir yaşam…

Kerbela’dan bu yana bu topraklarda nice zülümler gördü, ne kadar da çok Yezid, Hasan-Hüseyinlere acı çektirdi. Kaç Muaviye mazlumlar üzerinde sahte maskeleri ile hüküm sürdü. Vaad edilen cennete ulaşılamazken, zulmün halen devam ediyor olması bu topraklar üzerinde bir ‘lanetin’ dolaşmasından mıdır yoksa ‘kader mi’ bilinmez. Ama Yezidlerin, Hasan, Hüseyin ve Fatmalara uyguladıðı zulme karşı çaðdaş Ýbrahimilerin direnişi de sürüyor.

Bizim öykümüz asırlar sonra dünyaya gelmiş iki küçük kardeşi anlatıyor. Ama onların da trajik yaşam hikayeleri var. Henüz çiçeklerin boy verdiði serin bir ilk bahar akşamında karşılaştıðımız Fatma ve Hasan kardeşlerinin öyküsü Kürdistan’da yaşayan binlercesinden sadece birisidir.

Tarihin tekerrürü mü? Fatma, Hasan ve Hüseyin’in yaşadıðı tarjedi üzerinden asırlar geçmesine raðmen halen bu topraklarda sürüyor olması nasıl izah edilebilir ki? Cennet, kurtuluş söylemlerin bu gerçeklikteki yeri nedir? Bu isimlerin kutsallık dereceleri kadar, acı, çile ve göz yaşı bir gerçek. Özellikle kültürel inançlarına sadık olan söz konusu Kürtler olunca bir başka boyutlanıyor acı, çile ve zülüm. Fatma ve Hüseyin’in hikayesi de böyle işte böyle birşey.

DOÐARKEN TERCÝH HAKKI MI VARDI?

Her tarafına teller, mayınlar, sınırlar ve yasaklar konulan bir coðrafyayın çoban bir baba ve ev kadını bir ailenin çokuklarıdır Fatma ve Hasan. Onları herkesten farklı bir dünya bekliyordu. Çobanlıðı kendi topraklarını işgal eden Türk ve Ýran gibi baskıcı rejimlerin silahlarının gölgesinde ve Ararat’ın eteklerindeki tam susuz krakerlerde yapıyolar.

Aynı yumurtanın izikleri olan Hasan ve Fatma, bu koşullarda gözlerini açmıştı dünyaya. Üç yaşına gelmişlerdi, ama halen biri anne sırtında, diðeri kucaðında yaşıyorlardı. Yolumuz bir gece vakti kıl çadırların yanından geçerken kesişmişti. Ýlk etapta göze çarban genç bir annenin iki yavrusunu aynı anda taşıdıðıydı. Selamımıza, akşam yemeðine davet etmeyle karşılık vermişti êlin (kıl çadır) reisi Zeyno kadın. Fatma ve Hasan’ın hikayesini de burada öðrendik. Üç yaşına gelmelerine raðmen neden halen anne sırtındaydılar? “Aðlıyorlar cevabını verdikten sonra da ‘Ýran devletinin top atışlarından korktukları için kucaðımda olmak istiyorlar” diyor genç anne.

EKONOMÝK OLARAK DAR AMA MÝSAFÝRPERVERLER

Kürtlerin misafirperver olduklarından şüphe götürmez. Hele söz konusu Serhat coðrafyasında her türlü egemenliðe başkaldırmış ve hiçbir sistemle birleşmemiş Celaliler olunca, konukluk daha bir anlam kazanıyor. Onlar evlerine buyur edip, sofrasına davet edilenden olumsuz bir cevap alınca hor görülüp, hakaret sayarlar. Kıl çadırın kapısında 50’li yaşlarda, Kürt kadının otoriter ve misafir perver örneklerinden biri bizi karşılamıştı. Yörede de Zeyno kadın olarak tanınırdı. Ve de êl’ın yani ‘kıl çadır’ın reisi olduðunu, aile reisini sorduðumuzda öðrenmiştik. Sırtında iki çocuðu taşıyan genç kadının çobanın eşi olduðunu, çocuklarının ise Fatma ve Hasan isminde ikizler olduðunu, Serhat’ın serin gecelerinin birinde öðrendik.

KIL ÇADIRIN REÝSÝ BÝR KADIN

Ýlk etapta ikizler dikkatimizi çekmişti. Ancak erkek egemen kültürünün yaygın olduðu bu coðrafyada bir kadının, Zeyno ananın êlin reisi olmasının da ayrı bir hikayesi var elbette. Kocası devlet tarafından tutuklandıðı için iki çocuðu ile yalnız kalmış Zeyno kadın. Ýki küçük 9 ile 14 yaşında iki çocuktan başka kimseleri olmadıðı için evin reisliðini üstlenmiş olan Zeyno, evdeki işlerinin yanında zaman zaman çobanlık ve pazar işlerini de üstlenmek durumunda kalmış. Hayvanlarını ve onların bakımı da ona yüklenmişti. Bu sorumluluktan dolayı da baharın ilk günlerinden sonbara kadar yayla yerlerinde çobanlarla birlikte kalıyor, çobanların haftada bir kullandıkları izin günlerinde de o çobanlık yapıyor.

Fiziksel zorlanmanın yanında devletin kirli politikalarından o da şikayetçi. Bir de onu fazla dinlemeyen genç oðlundan. Asabi olduðu davranışlarından belli olan genç erkeðin, yanında adeta aðzı var dili yok derecede utangaç bir şekilde duruyor evin küçük kızı Fatma. Ýlkokul’un üçüncü sınıfında okumasına raðmen aðabeyi onun birşey anlamadıðını ve okumanın da çok gerekli olmadıðını söyleyip, onu okuldan alıp, ev işlerinde annesine yardımcı yapmak istiyor. Siyasal ve sosyal yönü aðırlıklı olan Celalilerin diyarında hikayeler bu şekilde sürüp gidiyor.

ÝŞ YOK, ÇOBANLIK MESLEK

Celaliler yörede sisteme fazla karışmamış, yurtseverlikleri ile tanınıyorlar. Bu özelliklerinden dolayı PKK’nin ilk önder kadrolarından Ahmet Kesip (Mahir) 80’lerde bu alana gelip, faaliyetlerini ademi merkeziyetçi bir şekilde yürütmüştü. Celalililerin yurtsever ve sistemle birleşmeyen özelliklerinden dolayı Ýran gerici güçleri halkı Türkler gibi açlıkla terbiye etmek istiyor. Yöreye herhangi bir ekonomik alt yapı saðlamadıðı gibi, Celalilerin aşiret içi Kuzeye gidiş gelişteki ticaretten elde ettikleri gelirlerini de geliştirdiði askeri tedbir ve sınırlardaki fiili imha yöntemleri ile kesmiş durumdadır. Geriye onlar için tek bir yol kalıyor. Ya teslim olup devletin ajanlaştırma politikalarına alet olunacak, yada kendi onurları ile ekonomik sıkıntılar içerisinde yaşamaya karar vereceklerdi. Bu duruşlarını eksiklikleri olsa da bugün kadar koruyan Celalilir, Ýran devletinin kirli politikalarına karşı ‘fakir ama onurlu’ iş olan ve geleneksel bir hal alan baba mesleði çobanlıðı seçiyorlardı. Bundan dolayı okul ve çalışma çaðında pek çok genç çobanlıðı meslek ediniyor.

Fatma ve Hasan’ın babaları da bu gelenekten geliyordu ve çobanlıktan başka bir gelirleri de yok. Genç yaşta evlendikten aileye iki çocuk da katılınca evin yükünün daha aðır olduðunu söylüyor ikizlerin babası. Bundan dolayı kışları köylerinde, bahar ve sonbaharda ise sezonluk çobanlık yaparak ailesini geçindirmeye çalışıyor. Yaşı 25’in altında olmasına raðmen taşıdıðı sorumluluktan dolayı daha yaşlı gösteren genç anne ise hem kendi çocuklarına bakmaya, hem de yanlarında çalıştıkları Zeyno kadınına ev işlerinde yardım ediyor.

TOP ATIŞLARI ALTINDAKÝ UMUT

Sürekli atılan top atışları altındaki yaşamın dışında başka şanlarının olmadıðını söyleyen genç kadın, “Yavrularım top atışlarından dolayı çok korktukları için sürekli onları taşımamı istiyorlar” diyor.

Ne diyelim bugüne dek anne ve çocuk arasındaki baðın en güçlü bað olduðu gerçeði ortadayken. Tek geçim kaynaðının hayvancılık olduðu yörede, Ýran gerici güçlerinin yaylaları ‘devlet malı’ sayıp, izne baðlaması yetmiyormuş gibi, susuzluktan arabistan çöllerini aratmayan Araratın akıntılaranın oluşturduðu taş yıðınları içinde yaşam mücadelesi verirken sürekli top atışlarına maruz kaldıklarına şahit olduk.

Ýşte ‘kardeşlik’ denilen bir yerde, Fatma ve Hasan günü ve saati belli olmayan top atışlarının gümbürtüsü alatında ve serseri bir topun ne zaman kendi çadırlarına vuracaðının korku ve kaygıları hissederek yaşıyorlar. Zorluklara raðmen başka gidecek yerleri olmadıðını söylüyorlar, ama gelecekten umutludurlar. ‘Gerillalar buralara geldikten sonra toplumsal düzen gelişti’ diyerek bu umutlarının kaynaðına işaret ediyorlar.