Elektrikli araç pazarı büyüyor
Günümüzde dünya motorlu araçları içerisinde yüzde 1 gibi düşük bir paya sahip olan elektrikli araçların pazarı her geçen yıl gelişim gösteriyor.
Günümüzde dünya motorlu araçları içerisinde yüzde 1 gibi düşük bir paya sahip olan elektrikli araçların pazarı her geçen yıl gelişim gösteriyor.
Küresel ısınmaya yol açan zararlı gazların salınımlarının azaltılabilmesi için klasik yakıt motorlu araçların varlığı da tartışma konusu olurken, elektrikli araç üretimine ağırlık verilmesiyle daha temiz ve yaşanabilir bir dünya mümkün.
Başta gelişmiş ülkelerde olmak üzere petrol ithalatına mahkum konumda olan veya zararlı gaz salınımlarını azaltmak isteyen ülkelerde elektrikli motorlu araçlara daha fazla yönelim söz konusu. Günümüzde dünya motorlu araçları içerisinde yüzde 1 gibi düşük bir paya sahip olan elektrikli araçların pazarı her geçen yıl gelişim gösteriyor.
Elektrikli araçların özellikle çevre bilincinin yerleştiği gelişmiş ülkelerin yanı sıra hava kirliliğinin yoğun olduğu büyük şehirlerde ciddi bir alternatif olarak görüldüğü biliniyor.
Birleşmiş Milletler (BM) tahminlerine göre, günümüzde 1,3 milyar olan trafikteki toplam motorlu araç sayısının 2050 yılına gelindiğinde 3 milyara ulaşması bekleniyor. Bu da giderek artan küresel ısınma tehlikesi ve çevre kirliliğinin motorlu araçlarla daha da tehlikeli boyutlara ulaşması demek.
Klasik motorlu araçlara göre daha pahalı olmaları ve şarj edilmelerinde yaşanan zorluklar nedeniyle birçok ülkenin henüz bu alana yönelmekte çekingen davrandığı anlaşılıyor. Ancak buna rağmen pazar payının her yıl en az yüzde 20-25 oranında artış göstereceği ve birçok küçük ülkede 2030’lardan sonra piyasadaki payının çoğunluğa ulaşacağı tahmin ediliyor.
KÜRESEL ISINMAYA SINIRLAMA
Elektrikli motorlu taşıtların dünya genelindeki pazar payının artmasına yönelik en büyük avantajı, küresel ısınmayla mücadele amacıyla sera etkili gazları azaltmak isteyen ülkelerin ‘kararlılığı’. Küresel ısınmanın 2016 yılında 1880 yılına oranla 1,1 derece arttığı duyurulurken, BM üyesi ülkeler tarafından imzalanan İklim Antlaşması ise bu artışın 21. Yüzyıl sonuna kadar 1,5 ya da 2 dereceyle sınırlandırılmasını hedefliyordu.
Bu hedefin tutturulmasında, benzin ve dizel başta olmak üzere karbondioksit (CO2) ile diğer birçok gazın salınımına yol açan yakıt türlerinin azaltılması etkili olacak. Özellikle Avrupa ülkelerinin zararlı gaz salınımlarını 2030’lardan önce yüzde 30-40’lara varan oranda azaltma hedefi de elektrikli araçlara olan ilgiyi arttırıyor.
Küresel ısınmaya yol açan zararlı gazların dörtte birinden fazlasının ulaşımda kullanılan motorlu araçlarca salınıyor olması da bundaki kararlılığı güçlendiriyor.
HAVA KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ
Elektrikli motorlu araçların Pazar payını arttıracak bir diğer gerçeklik ise dünyanın birçok metropol şehrinde artık tahammül edilemez düzeylere ulaşan hava kirliliği. Amerikan bilim insanlarının yaptığı bir araştırmaya göre, hava kirliliği dünya üzerinde her yıl 5,5 milyon kişinin yaşamını yitirmesine yol açıyor.
Amerikan Bilim Geliştirme Derneği (AAAS) tarafından düzenlenen konferansta, hava kirliliğinin mağduru insanların yüzde 55’inin dünya nüfusunun yüzde 35 kadarının yaşadığı Çin ve Hindistan’da olduğuna dikkat çekilmişti.
Sanayide halen petrol, kömür ve gazın yanı sıra nükleerin etkin olarak kullanılması, motorlu araçların egzoz gazları ve yine büyük kentlerin çevresinde zaten az olan ormanlık alanların yok olması, dünyanın birçok bölgesinde zehir dolu adacıklar oluşturuyor.
Fransa’nın başkenti Paris örneğinde olduğu gibi birçok dünya metropolünde büyük zorluklarla da olsa yılın belli günlerinde dizel motorlu araçlara yasak getirilmesi de kirliliğe çözüm olamıyor.
Hava kirliliğinin ancak endüstriyel alanda yenilenebilir enerjilerin payının arttırılması ve elektrikli motorlu araçların çoğalmasıyla aşılabileceği öngörülüyor.
PETROL BAĞIMLILIĞINA KARŞI
Elektrikli araçları zorunlu kılan bir diğer gerçek de dünya üzerindeki birçok ülkenin petrol veya gaza olan bağımlılıktan kurtulma isteği. Petrol fiyatlarının önümüzdeki on yıllarda günümüzden çok daha yüksek olacak olması da bu tercihi kamçılayacak.
Petrol veya gaz ithalatçısı ülkeler, enerjideki bu bağımlılıklarını azaltarak, buradan elde edilecek dış ticaret artısını kendi yenilenebilir enerji kaynaklı elektrik üretimlerine daha fazla yatırım yapabilecekler.
Petrol fiyatlarının 2014 öncesine kadar 110 dolar seviyesine kadar çıkmış olması ve günümüzde 50 dolar seviyesinde olsa bile yeniden artışın önlenemeyeceği tahmin ediliyor.
Aralarında Suudi Arabistan ve Venezuela’nın da bulunduğu Petrol İhracatçısı Ülkeler Örgütü (OPEC) tarafından fiyatların yukarıya doğru çekilmesine yönelik çabalar son aylarda yoğunlaşıyor. Ayrıca petrolün herhangi bir kriz döneminde yeniden yükselişe geçeceği biliniyor.
MALİYET HESAPLARININ DA GEREĞİ
OPEC tarafından geçtiğimiz yıl yayınlanan World Oil Outlook (WOO) 2015 adlı raporda, petrol fiyatlarının yıllık ortalama 5 dolar artışla 2040’larda üç haneli rakamlara yeniden ulaşacağı öngörüsünde bulunulmuştu. Buna göre, Brent petrolünün 2020’de 80 dolar seviyesine kadar çıkacağı, 2040’da ise rahatlıkla 90 dolardan yukarı olacağı hesaplanıyor. Bu tarihten sonra ise petrolün 100 doların üzerinde seyredeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Çevre ve iklimdeki pozitif rolü ve enerji ithalatını azaltarak dış ticaretteki açığı azaltma rolü görmesi de, petrol yerine elektrikli motorlu araçları daha cazip kılacak. Zira yenilenebilir enerjilerden elektrik üretimi artık birçok ülke için petrol ithal etmekten daha mantıklı.
NORVEÇ'İN 2050 VİZYONU
Son yıllarda öncülüğünü Avrupa ülkelerinin yaptığı bu pazarın geliştirilmesine yönelik teşvikler birbiri ardına sıralanıyor. Bu alanda dünyanın önde gelen petrol ihracatçılarından olan Norveç ile Hollanda ve Hindistan gibi ülkeler öncülük ediyor.
Petrol zengini olmasına rağmen sera etkili gazları 2020’ye kadar yüzde 50, 2030’a kadar ise yüzde 95 oranında azaltmayı hedefleyen Norveç, elektrikli otomobillerin en fazla ilgi gördüğü ülke olarak öne çıkıyor. 5,2 milyon nüfuslu ülkede geçtiğimiz yıl itibariyle piyasada 120 bin civarında elektrikli ve benzinle dönüşümlü olarak kullanılan hibrit motorlu araç bulunuyordu. Yine yeni araç üretiminde elektrikli motorlu olanların payı 2015’te yüzde 17, 2016’da ise kısmi bir düşüşle yüzde 16 olarak gerçekleşmişti.
Elektrikli araçlara düşük vergiler, otoyol ücretlerinden muaf tutma, tren ve gemilere çok daha ucuza binme gibi sağlanan birçok kolaylık sayesinde 2011’de 2 bin civarında olan üretim, 2016’da 90 bini aşmıştı. Norveç hükümeti, 2025 yılından itibaren klasik yakıtlı araçların üretimini durdurmayı ve 2050 yılına gelindiğinde trafikteki tüm araçların elektrikli olmasını hedefliyor.
HİNDİSTAN’DA HEDEF BÜYÜK
Elektrikli otomobillerde henüz çok geri bir aşamada olsa da koyduğu hedeflerle bu araçları daha popüler kılacak en önemli ülke Hindistan. Her yıl 1,3 milyon kişinin çevre kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirdiği ülkede, 2016’da satılan 3 milyon aracın sadece 5 bini elektrikliydi.
Dünyanın 3. büyük petrol ithalatçısı olan Hindistan’ın Enerji Bakanı Piyush Goyal, geçtiğimiz aylarda, “2030’dan sonra ülkemizde tek bir benzinli veya mazotlu araç satılmayacak” sözleriyle hedeflerini açıklamıştı. Hindistan bu sayede yıllık 60 milyar dolar enerji ithalatından tasarruf edecek.
Yine günümüzdeki sera etkili gaz salınımlarının 2030’da yüzde 37 oranında düşürülmüş olması mümkün olacak. Hindistan’ın hedefinde bu tarihte 10 milyon araca ulaşmayı planlıyor; bu da günümüzde tüm dünyadaki yıllık satışın 8 katına denk geliyor.
HOLLANDA HİBRİTLE GEÇİŞ YAPIYOR
Dünya üzerinde elektrikli araç teknolojisine en fazla yatırım yapan bir diğer ülke ise, 17 milyonu aşkın nüfuslu Hollanda. 2035 yılından sonra benzin, dizel veya gazlı motorlu araçların üretimini durdurma hedefi olan Hollanda’da geçtiğimiz yıl 10 binin üzerinde gerçekleşmişti.
2015’te toplam 43 bin yeni ve eski elektrikli veya hibrit motorlu araç satılırken, yeni üretimdeki payın arttırılması söz konusu. 2020’ye kadar 200 bin, 2025’e kadar ise 1 milyon araç hedefleniyor. Hollanda’da halen elektrikli araçlardan ziyade hibrit motorlu araçlara ağırlık veriliyor.
BÜTÜN AVRUPA'DA YÜKSELİŞ TRENDİ
Dünya genelinde ise Avrupa kıtası bu alanda öncülüğü elinde bulunduruyor. Avrupa genelinde 2016 yılında toplam 102 bin yeni araç trafiğe dahil olurken, 2015’e oranla yüzde 5 civarında bir artış söz konusuydu. Toplamda ise 340 bin civarında araç trafikte bulunuyor.
66 milyon nüfuslu Fransa’da 27 bin 300 yeni elektrikli araca plaka verilirken, 82 milyon nüfuslu Almanya’da bu sayı 13 bin 600, Britanya’da ise 11 bin 200 civarındaydı. Sadece 1 Ocak 2017’den bu yana 7,5 milyon yeni aracın trafiğe çıktığı Avrupa Birliği'nin (AB) nüfusunun beşte ikisini oluşturan bu ülkelerin, çok daha küçük olan Norveç’in gerisinde kaldıkları görülüyor.
Buna rağmen Almanya’nın Hamburg şehri örneğinde olduğu gibi birçok metropolün giderek daha fazla elektrikli otobüslere yönelmesi önemli bir gelişme.
ÖZENDİRİCİ YENİLİK VE YATIRIMLAR
Henüz birçok ülke elektrikli otomobillere yatırım yapmakta geri duruyor. Tüketiciler açısından elektrikli araçların uzun mesafeli yolculuklar için uygun olmaması eksi puan olarak görülürken, 100 yılı aşkın bir zamandır klasik motorlara yapılan yatırımlar nedeniyle de üreticiler, benzin ve dizel gibi araçlardan vazgeçmek istemiyor.
Elektrikli araçların daha popüler olmalarının sağlanması için öncelikle Norveç veya Hollanda gibi ülkelerde olduğu gibi teşvik politikalarına ağırlık verilmesi gerekiyor. Bu sayede yaygınlaşacak üretimin maliyeti de düşeceğinden, önümüzdeki on yıllarda elektrikli araçların çoğunluğu oluşturması mümkün olabilecek.
Yine elektrikli araçların akü kapasitelerinin arttırılmasına yönelik çabalar da olumlu rol oynayacak. Son olarak Samsung tarafından geliştirilen ve 20 dakikada şarj olabilen akülerin 500 kilometreye kadar sürüşe imkan tanıyacağı duyurulmuştu.
Tesla Motors ise araçların akü kapasitelerinin 2020 yılına kadar bin kilometreye kadar çıkarılabileceğini savunuyor.
Birçok ülkede elektrikli araçların şarj istasyonlarının çoğaltılması ve hatta kimi ülkelerde bu istasyonların kent içlerindeki kamu veya özel sektör binalarında teşviki planlanıyor. Bu da sürücülerin ‘yolda kalma’ endişesini giderecek önemli politikalardan.