Felaketin adı AKP: İşte AKP'nin çevre katliamının özeti...

İktidara geldiği günden beri ormandan, su kaynaklarına, madenlerden, kıyılara değin yağmalayan AKP, doğayı telafisi mümkün olmayacak şekilde yok etti.

O tahribatın yıllara yansıyan sonuçlarını şöyle bir anımsayalım.

AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne kadar çevre konusunda yaptıklarını kısa bir şekilde özetlemek gerekirse, tek kelimeyle felaketten başka bir icraatının olmadığını söylemek tam yerinde olacaktır.

FAŞİST, TALANCI VE  SERMAYE ODAKLI

AKP’nin çevreye yaklaşımı her zaman sermaye odaklı olduğu hepimizin malumu.  Kürdistan’dan Türkiye’ye varan her yeri şantiye alanına çeviren AKP’nin bir takım sermayedar için bunu yaptığını ve yapmaya devam ettiğini görmekteyiz. Yaptığı icraatları kendi nezdinde yere göğe sığdıramayan faşist, talancı zihniyet buna karşı duranları, sokağa çıkanları, yıkımın yaşanacağı ya da yaşandığı yerleri direniş alanına çevirenleri ise düşman ilan etmekten, gözaltına almaktan, tutuklamaktan, fiziksel ve sözlü işkencelere maruz bırakmaktan da geri durmadı.

Her şeyi merkezileştiren ‘her şeyin en iyisini ben bilirim’ mantığıyla hareket eden, yereldeki insanların görüşlerini dikkate almayan, doğada yaşayan binlerce çeşit canlının yaşam hakkına saygı duymayan bir anlayıştan çevreye saygılı olmasını beklemek zaten mantığa aykırı olsa gerek… 

Yaptığı icraatların anayasaya aykırı olmasına rağmen ya anayasayı görmezden gelmekte ya da arkasına aldığı kendini milliyetçi sanan aslında ülkesine ne kadar zarar verdiğini bilmeyen veya bilmezlikten gelen MHP ile çeşitli yasal düzenlemeler yaparak çevre katliamına devam etmeyi ısrarla sürdürmektedirler.

Yaptıkları icraatları ekonomik kalkınma diye nitelendiren zihniyet yapılan bilinçsiz çalışmaların mimarların, mühendislerin, çevrecilerin fikirlerini göz önünde bulundurmamalarından dolayı bugün karşılarına felaket olarak döndüğünü de görmezden gelerek ‘kader’ planlarını devreye koyduklarını görmekteyiz.

Tarım alanlarını, dere yataklarını, kıyıları, ormanlık alanları betona gömerek yollarına devam etmektedirler. Hiçbir fizibilite çalışması yapılmadan uzman kişilerin görüşleri alınmadan çok katlı yapılaşmalar Türkiye ve Kürdistan’ın bütün kentlerinde son sürat devam etmektedir. Akarsuların önleri kesilerek irili ufaklı baraj ve HES’lerle her yer gölet haline getirilerek ekolojik denge adeta alt üst edilmiştir.

ORMANLAR BİLİNÇLİ YAKILIYOR

Diğer bir konu çoğunluğu bilinçli bir şekilde çıkarılan orman yangınlarıdır. Ellerinde bulunan yangın söndürme uçaklarını hangarlardan bir metre dahi hareket ettirmemeleri bunun bir göstergesi. Bu yangınlara daha çok halk kendi kısıtlı imkânlarıyla müdahale etmiştir. Yakılan alanlar eğer kıyı kesiminde yer alıyorsa sonraki yıllarda buralara çeşitli otellerin yapıldığını görmekteyiz. Diğer bölgelerde ise özellikle Kürdistan coğrafyasında maden sahaları için binlerce ruhsat verildiğini görmekteyiz.

Mevcut iktidar milyonlarca ağacı keserek ya da yakarak çok büyük çevre katliamına imza atmıştır. Bazı verilerin yıllık karşılaştırma oranlarına baktığımızda ne kadar büyük oranlarda alanın ormansızlaştırıldığını çok rahat bir biçimde görebiliriz. Son zamanlarda ise bu başka bir kılıfa büründürülmüştür. Ormanlık alanları gençleştirme adı altında orman katliamlarına devam etmektedirler. Ormanlık alanların kendini yenileyebilmesi için insanın müdahalesine ihtiyacı yoktur. Tarihi süreçleri irdelediğimiz zaman yok olan ya da yok olma tehdidi altında olan canlı türlerinin insan müdahalesiyle olduğu bilimsel verilerle kanıtlanmıştır. Herhangi bir canlı türünün yok olması diğer canlı türlerini de etkilemektedir.  Bu da doğanın insana değil insanın doğaya ihtiyacının olduğunun açık bir göstergesidir.

ÜLKE ÇÖP DEPOSUNA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ

Türkiye Avrupa ülkelerinin çöp deposu haline geldi. İstatistiklere bakıldığında Avrupa Ülkelerinin çöpünün yarısı Türkiye’ye gönderilmektedir. Bu çöplerin büyük çoğunluğunu ise plastik atıklar oluşturmaktadır. Atık ihraç eden ülkelerin başında ise Hollanda, Belçika ve Almanya yer almaktadır. 2018 yılına kadar dünyada üretilen katı çöplerin büyük çoğunluğunu Çin alırken son yıllarda bu oranda çok büyük oranda bir düşüş yaşandığı gözlenmiştir. Yeni rotası ise Türkiye olmuştur. Gelen bu çöplerin ne oranda dönüştürüldüğü ne oranda doğaya bırakıldığı tam olarak bilinmiyor. Ancak ortada bir gerçeklik var ki oda ne kadar dönüştürülürse dönüştürülsün doğaya verdiği tahribatlar sır perdesi olmaktan uzaktır.  

Bu çöplerden kaynaklı olarak meydana gelen sızıntılar yeraltı sularına karışmaktadır. Yakılanlar ise hava kirliliğini giderek arttırmaktadır. 

İNSANLAR KATLEDİLDİ

Dere ya da nehir kenarlarına yapılan yapılaşmalar nedeniyle açtınız halk sel felaketine maruz kaldı. Yapılan dere ıslahları sonucunda çevrede yaşayan yabani hayvanlar susuzluğa terk edildi. Denetlenmeyen binalar imar affı çıkarılan yapılar sayesinde kendileri ve yandaşları servetlerine servet katarken, insanlar bu durumu deprem ve sel felaketi sonucunda hayatlarıyla ödediler. İnsanların acıları daha tazeyken enkazların altınca kurtarılmayı bekleyen canlar varken hemen bir müjdeymiş gibi yeni beton planları halka sunulmuştur.  Molozları gelişigüzel yerlere dökerek hem halkın sağlığıyla oynanmıştır hem de daha sonraki bir çevre felaketinin zemini hazırlanmıştır. Yani iktidar yaptığı her şey gibi bunda da sınıfta kalmıştır. Çevre konusunda verilen onlarca önerge ortaklarıyla beraber reddedilmiştir. 

‘Ekonomiyi şaha kaldıracağız’ diye yapılan bütün icraatlarını halkın daha da yoksullaşmasına neden olmuştur. Kasaları dolmaya devam eden kendileri ve kendi çıkar çevrelerinden başka kimse değildir.  ‘Ekonomi kötüye gidiyor. Bu şekilde devam ederse daha da kötüye gidecek. Döviz kurları şu kadar olacak’ diyen bilim insanlarını kendilerine meydanlarda siyaset malzemesi yapmışlardır. Ama sonuç herkesin yaptığı tahminlerin de üzerinde vahim bir tabloyu ortaya çıkarmıştır.

AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne özellikle çevre konusunda yaptıkları bir enkazdan ibarettir.

Bunların bazılarını maddeler halinde sayacak olursak;

1)   Canlı türlerinin karaya oranla nesillerinin daha az tükendiği denizler atıkların yoğun bir şeklide buralara boşaltılması sonucu çok ciddi bir tehlikeyi beraberinde getirmiştir.

2)   Yol yaptık diyerek övündükleri alanlarda binlerce ağaç katliamı yapılmıştır. Bunun sonucunda buralarda yaşayan canlı türleri için ciddi tehditler ortaya çıkmıştır.

3)   Daha önceleri belirli alanlarda çalışma yürütülen maden sahaları faşist iktidarın desteğiyle Türkiye ve Kurdistan’ın birçok bölgesine yayılmış durumda. Özellikle bir avuç altın uğruna ayrıştırma yapmak için oluşturulan devasa siyanür havuzlarının çevreye verdiği geri dönüşü olmayan zararların son örneğini Erzincan İliç’teki çevre felaketinden biliyoruz.

4)   İnsan ve diğer canlı türleri için hayati bir öneme sahip olan akarsu havzalarına hidroelektrik santralleri ve barajlar yapılarak ekosisteme çok ciddi zararlar verilmiştir.

5)   Bir sürü göl gölet ve nehir kurudu ya da kuruma noktasına geldi. Binlerce yıldan beri var olan ve dipsiz göl olarak adlandırılan göl trajikomik bir biçimde içinde hazine var denilip faşist iktidar yanlısı kişiler tarafından içindeki su pompalarla boşaltıldı. Daha sonra ise gelen tepkiler üzerine içerisi dalga geçilir gibi tekrar suyla dolduruldu.

6)   ÇED raporlarının alınması basitleştirildi.

7)   Yenilebilir enerji kaynaklarına yöneleceğine özellikle kömürle çalışan termik santrallerin yapımında ısrarla durulmaktadır. Dünyadaki örneklerine baktığımızda ise özellikle yaşanan çevre felaketlerin ötürü birçok ülke bu tür enerji politikalarından vazgeçmiştir.

8)   Yapılan yollar sel ve depremlerden dolayı kullanılamaz hale gelmiştir.

9)   Yine rant uğruna binlerce zeytin ağacı kökünden sökülmüştür.

10) Turizm adı altında insanların hayvancılık yaptığı yaylaların çehresi değiştirilmiş hayvancılık yapan insanların sayısında büyük düşüşler olmuştur.

11) Binlerce yıllık Allianoi, Zeugma, Hasankeyf gibi tarihi yerler sulara gömülmüştür.

 Yok edilen binlerce canlının feryadını duymayan buna kulak tıkayan tek amaçları sermaye ve sömürü olan böyle bir zihniyetin ne çevreye ne çevrede yaşayan canlılara ne de insanlara dair yapıcı bir katkısı olamaz.

Her gün yeni yıkımlarla karşımıza çıkan kapitalist felakete karşı malumun ilamından öteye geçerek ekolojik yıkıma, talana, sömürüye ‘DUR’ demek için  oyumuzu YEŞİL’den yana kullanma vakti yaklaşıyor…