Mehmet Tunç, Seyid Rıza'nın varisiydi

"Tüm Kürdistan örgütlü mücadele ediyor. Seyid Rıza’nın baş eğmeyen tutumu ve vasiyetini, Cizre’de Mehmet Tunç temsil etti..."

Dersim Tertelesi'nin 80. yıldönümüne ilişkin konuşan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Fatma Adır, devletin 1925'te başlattığı katliamcı politikaların devam ettiğini belirterek, "Ama tüm Kürdistan örgütlü mücadele ediyor. Seyid Rıza’nın baş eğmeyen tutumu ve vasiyetini, Cizre’de Mehmet Tunç temsil etti" dedi.

Kemalist rejimin Dersim Tertelesi'ni Şark Islahat Planı çerçevesinde gerçekleştirdiğini kaydeden KCK Yürütme Konseyi Üyesi Fatma Adır, aynı soykırımcı politikaların günümüzde de Erdoğan-Bahçeli faşizmi tarafından devam ettirildiğini söyledi.

Yürütme Konseyi Üyesi Fatma Adır, Dersim Tertelesi'nin 80. yıldönümü vesilesiyle ANF'nin sorularını yanıtladı.

Dersim Tertelesi (soykırımı) tartışmaları, günümüzde de devam ediyor. Mustafa Kemal liderliğindeki Türk devletinin bu uygulamasının nedenlerini, Kürt ve Kürdistan politikasıyla ilişkisini analatabilir misiniz?

Uzun yıllardır bu katliamı meşrulaştırıcı sebeplere dayandırma çabası, son yıllarda yürütülen mücadele, yapılan bağımsız araştırmalar ve belgelendirmelerle önemli oranda boşa çıkarıldı. Artık ulusal ve uluslararası kamuoyunda bu katliamın planlanarak yapıldığı netleşti. Kimsenin tereddüdü kalmadı.

Dersim Tertelesi, 4 Mayıs 1937’de Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu'nun toplanarak kırım kararı vermesiyle başlayan bir süreçtir. Karar tarih belgelerinde şöyle yer almaktadır: "Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kamilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür."

4 Mayıs 1937, bir sürecin başlangıcıdır. Soykırım politikalarının neyi amaçladığını ve hangi hedef üzerinden geliştirildiğini göstermektedir. Aslında bir gün değil, bir sürecin başlangıcıdır.

KÜRT SOYKIRIMININ DEVAMI

Hatta sadece 1937-1938 yılları arasına sığdırmak da durumun izahatında yetersiz kalır. Kürt halkına karşı geliştirilen katliamcı, soykırımcı politikanın devamı olarak değerlendirmek gerekir. 1925'te tüm Kürdistan’ı kapsayacak biçimde çıkarılan Şark Islahat Planı çerçevesinde Piran, Sason, Mutki, Zilan ve Ağrı katliamları yapıldı. Katliamcı Türk devlet politikasına karşı meşru öz savunma direnişi sergileyen Kürt halkı ve önderleri idam edildi. Dersim Tertelesi, Kürtlere karşı geliştirilen politikanın son halkasıdır. Soykırımın uygulanış biçimi ve ayrıntılarına baktığımızda da bu durumu daha net görebilmekteyiz.

DERSİM ÖNCELİKLİ TEHDİT

1920’li yıllarla başlayan 1932-1934 yılları arasında yoğunlaştırılarak devam ettirilen Dersim'e ilişkin raporlar ve yazışmalardan, Türk devletinin bir askeri işgal harekatının hazırlığını yaptığı anlaşılıyor. Bu planın startı, 25 Aralık 1935’te Tunceli Kanunu'nun çıkarılarak Dersim isminin 'Tunceli' olarak değiştirilmesiyle verilir. Aslında öncesinden de Dersim'in bir çok alanında karakollar yapılmış, askeri yığınak yapılarak gerilim yaratılmış ve bölgesel küçük çaplı çatışmalar yaşanmıştır. Tunceli Kanunu, Şark Islahat Planı'nın Dersim'e ilk resmi uygulanışıdır. Bu kanun gereği Elazığ’ı merkez alan Dersim, Erzincan ve Bingöl’ü içeren 4. Genel Valilik oluşturulur ve başına Abdullah Alpdoğan atanır. Alpdoğan, yereldeki askeri ve idari otoritedir. Bu planın diğer bir adımı, yine Elazığ merkezli özel yetkilerle donatılmış İstiklal Mahkemesi'dir.

Bunlar, soykırım hazırlıklarıdır. Kürtlere dönük soykırım politikası içerisinde Dersim, öncelikli bir tehdit olarak görülmektedir.

PRATİK UYGULAMASINA GEÇİLİR

Planın pratik uygulaması, 1936'da büyük askeri kışlaların yapımıyla hız kazanır. Aslında işgal, soykırım ve sürgün, bu planın aşamaları biçiminde düzenlenir. İşgal başlatıldığında sürgün edileceklerin başta İç Anadolu olmak üzere hangi bölgelere yerleştirileceği bile netleştirilmiştir. Sonuç olarak Kemalist rejim uzun sürece yayılan bir hazırlıkla oluşturduğu bu soykırım planını aşama aşama uygular.

Tüm bu belirttiklerinizin yanında Dersim Tertelesi'ni daha özgün kılan sebepler de yok mu?

Özgün kılan sebepler mevcuttur. Dersim, sosyal ve kültürel dokusuyla yüzyıllardır özgün ve özerk yaşayan bir bölgedir. Kendi öz değerlerini koruyan ve bunda ısrar eden bir gelenek hakimdir. Aslında asimilasyona ve entegre olmaya karşı bir direniş söz konusudur. Dönemin devlet politikasını tümden ortadan kaldırma, yok etme yaklaşımı da kaynağını buradan almaktadır. Zaten amaç da ilhak ve insansızlaştırmayla kendi egemenliğine almaktır. Dönemin devlet yazışmalarında ve Meclis konuşmalarında bu gerçeklik açıkça dile getirilir. Düşürülmesi gereken son kale ve çıbanbaşı olarak tanımlanır ve sistematik bir soykırım planı devreye koyulur. Bu anlamıyla Dersim Tertelesi'ni diğer Kürt katliamlarından farklı kılan bu özgün yanıdır.

DERSİMLİ KADINLARIN ROLÜ

Dersim halkının asimilasyon ve soykırıma karşı verdiği mücadele bir geleneği yarattı. Kadınların bu gelenekteki öncülüğü hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Böylesi bir soykırım ve sürgün politikasından sonra Dersim'e yoğun bir asimilasyon politikasının uygulandığını biliyoruz. Köklü direniş kültürünü, sadece fiziki imha ve yerinden etmekle bitirilemeyeceğini sömürgeciler de bilmektedir. Dersim'e beyaz katliam dediğimiz asimilasyon politikası da uygulanır.

Kadınların, toplumlar içerisinde dilini, kültürünü, toplumsallığı sağlayan geleneklerini devam ettirmedeki birleştirici ve sürdürücü rolü biliniyor. Asimile edileceği her türlü dış müdahaleye karşı kadınların bu özelliği toplumlar açısından bir direniş odağıdır. Elbette ki; Dersim Kürt-Alevi kültür ve geleneğinin devamı ve sürdürülmesinde de Dersimli kadınlar belirleyici olmuştur.

Dersimli kadınlar, fiili anlamda savaşarak da bu direniş geleneğini devam ettirmişlerdir. Zarife ve Besêler'de simgeleşen bu gelenek aslında kendini, kültürünü, dilini savunma, asimilasyona direnme geleneğidir. Besê’nin ve onlarca Dersimli kadının sömürgecilerin eline geçmemek için kendini uçurumdan atması, işgal ve asimilasyona karşı Kürt kadınının direnişi ve tutumu olarak gelişir. Bundandır ki, sömürgeci güçler fiziki soykırımın devamı olarak kültürel soykırımı uygulama amaçlı en çok kadınlara ve kız çocuklarına saldırmış, katletmiş ve kız çocukları ailelerinden kopartılarak kaybettirilmiştir. Kız çocuklarının trenlere bindirilerek evlatlık verilmesi, bu soykırımcı zihniyetin kadınları ayrıca tehdit olarak görmesinden kaynaklıdır ve kendi öz köklerinden kopararak kimliksizleştirme amaçlıdır. Dersimli kadınların bu direnme ve teslim olmama geleneği, güncel olarak Bêrîtan çizgisinde kendini devam ettirmiştir. Yine bu gelenek, genel olarak bugün Rojava Devrimi'nde ve Kürdistan kadın özgürlük mücadelesinin tüm alanlarında kendini var ediyor, sürdürüyor.

ALEVİLİĞİN DİRENGEN DAMARI

Dersim üzerinden özel politikalar yürütülüyor. Özellikle Alevilik şahsında cemevlerine bile saldıran 15 yıllık AKP iktidarına karşı nasıl bir mücadele verilmeli?

AKP’nin 'Alevi açılımı' adı altında yürüttüğü çalışmalar sonuç itibariyle başarısız oldu. Bu minvalde yapılan çalıştay, toplantı vb. çalışmalar asimile edilmiş bir Alevilik gerçekliği yaratarak kendi alevisini oluşturma politikasıydı. Simgesel olarak cami-cemevi projeleri bu politikanın mimariye, ibadete yansıma biçimi olarak tasarlandı. Fakat gerek Ankara Tuzluçayır'da, gerek Dersim'de buna karşı halk direndi, bu uygulama hayata geçirilemedi. Aleviliğin Diyanet İşleri Başkanlığı'na tabi kılınıp kılınmayacağı, dedelere maaş bağlanıp bağlanmayacağı vb. suni, gündem saptırıcı tartışmalardan sıyrılarak, Aleviliğin her koşulda mazlumdan yana olan direngen damarını gözeterek örgütlenilmeli, Kürt Kızılbaş Alevi geleneğine sahip çıkılmalı, asimile politikalarına karşı birlikte hareket edilmelidir.

Alevilik devlet dışı, özgün ve özerk bir inanç ve kültürdür. Alevilik inancı ve kültürünü dört duvar arasına alma, sistem içileştirme ve devlete bağlama, bu özerk ve özgün yanını ortadan kaldırma ve denetime alarak, özünden koparma politikasıdır. Komünal, dayanışmacı, paylaşımcı ve öz gücüne dayanarak var olma zeminini kurutma tutumudur. Bu politika, özünde Alevilik inancı ve kültürüne karşı zamana yayarak yok etme politikasıdır. Bu politikalara karşı mücadele, varlığını korumanın bir direnme ve duruş halidir. AKP ve Aleviliği devletleştirici politikalara karşı mücadele önemlidir.

SOYKIRIM ARTIK BÜTÜNEDİR

Referandum süreci boyunca tavrını ortaya koyan Dersim, tek adam sistemine yüzde 80 gibi yüksek bir oranda 'Hayır' dedi. Referandum sonrasında da bu tutumunda ısrar ediyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dersim halkı, AKP/Erdoğan-Bahçeli faşist kliği tarafından Kürt halkına karşı yürütülen soykırım politikasının, Dersim Soykırımı'nın devam ettiğinin göstergesi olduğunu biliyor. Başta da belirttiğim, Dersim’e karşı geliştirilen katliam ve soykırım politikalarının bir süreç olduğu, tespiti bu anlamda önemlidir. 4 Mayıs 1937 Dersim Tertelesi üzerinden tam 70 yıl geçmiş bulunmaktadır. Fakat aynı zihniyet, politika ve katliamlar gündemdedir ve topyekûn yok etme üzerinden sürdürülmektedir. O zaman parça parça, birbirinden koparılarak, ayrıştırılarak yürütülen soykırımlar, bugün daha geniş ve tüm Kürdistan parçalarında direnen ve mücadele eden Kürtlere karşı sürdürülüyor. Kürtler, Aleviler, kadınlar, farklı düşünenler, solcular, devrimciler ve itirazı olan herkes, bir imha ve yok etme politikasıyla karşı karşıyadır.

ARTIK DERSİM'İN YALNIZLIĞI YOK

Referandumdan sonra Rojava ve Şengal’e karşı geliştirilen hava saldırılarını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Dersim’de devlet tertele geliştirirken, Dersim yalnız başınaydı ve Kürdistan’ın diğer yerlerinden yeteri destek alamamıştı. Ama günümüzde sadece Dersim değil, tüm Kürdistan örgütlü, tek yürek ve yumruk halinde Erdoğan-Bahçeli faşizmine karşı mücadele ediyor. Dersim direniş önderi Seyid Rıza’nın baş eğmeyen tutumu ve vasiyetini, Cizre’de Mehmet Tunç temsil edip devam ettirdi. Kürdistan’da direniş önderliği artık kurumlaştı, aynı zamanda halkın direnişi de ortaklaştı, ruh ve bilinç ortaklığı yakalandı.

DERSİM BİR KÜRT VE ALEVİ ŞEHRİ

Dersim’de, referandumda Hayır’ın yüzde 80 düzeyinde çıkması bilinç ve mücadelede ulaşılan düzeyin göstergesidir. Dersim, özünde tüm asimilasyon ve soykırım politikalarına karşı direniş anlamında referandumu bir duruş ve mücadele süreci olarak gördü. Dersim bir Kürt şehri, aynı zamanda tarihi bir direniş kenti olmaktan kaynaklı kültür, dil ve kimlik anlamında tavır anlamında, 'Hayır' tutumunu ortaya koydu. Aynı zamanda inanç olarak Alevi olmasından kaynaklı da AKP, özelde de Erdoğan-Bahçeli faşizmine karşı net bir tutumun sahibi oldu. Başka türlü olması da beklenemezdi.

DERSİM TARİHİNE SAHİP ÇIKTI

Referandum'da Dersim'in yüzde 80 gibi bir oranla yüksek düzeyde 'Hayır' demesini, CHP ve Kılıçdaroğlu'na bağlamak isteyenler oldu...

 Bu doğru değildir. Dersim'de CHP’ye belli oranda bir kitle desteği vardı, bu biliniyor. Ama bu desteğini büyük oranda kaybetmiştir. Tabii bir de Dersim Katliamı'nın sorumlusu olarak, halen ciddi bir özeleştiri de yapmış ve özür dilemiş değildir. Dersim’de ortaya çıkan sonucu, Kürt özgürlük mücadelesinin, sol, sosyalist güçlerle gelişen ortaklaşmanın sonucu olarak değerlendirmek daha doğru ve yerinde bir tespit olur. Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) oluşması ve belli bir düzeyde aktivite kazanmasının da bu sonuçta etkisi vardır. Dersim Kürt’tür, Alevidir, sosyalisttir, devrimcidir. Tarihine sahip çıkmış ve geleceğinin perspektifi ve tutumunu ortaya koydu.

Dersim halkı direngen damarını bu referandumda da gösterdi. Tarihsel ve güncel olarak egemen, sömürgeci ve tekçi devlet politikalarından en büyük zararı gören Dersim halkı, bir kez daha tarihsel rolünü oynayıp cevabını verdi. Bu kadar büyük oranda bir hayır oranı çıkması aynı zamanda bir tercihtir. Bu tercih, tekçiliğin reddeden, çoğulcu, demokratik değerleri sahiplenen onurlu bir tutumdur.

BU İRADE PASİFİZE EDİLMEMELİ

Dersim Tertelesi'nin 70. yılında Dersim başta olmak üzere, soykırım ve katliam tehdidi altında olan tüm halkların ve demokratik kesimlerin Erdoğan-Bahçeli faşizmine karşı mücadeleyi yükseltip özgürlük ve demokrasi cephesini büyütmeleri gerekir. Referandumda ortaya çıkan iradenin pasifize edilmesine izin verilmemelidir. Sokakları terk etmeden, direniş ve mücadeleyi büyüterek, yeni tertele ve soykırımlar önlenebilir. Bu temelde kadınları, gençleri, Alevi, sol, sosyalist, devrimci ve faşist sisteme, egemenliğe itirazı olan herkesi ortak mücadele etmeye ve safları sıklaştırarak mücadelede başarıyı somutlaştırmaya çağırıyorum. Erdoğan-Bahçeli faşist kliği ve soykırımcılar kaybedecektir.