14 Temmuz direnişinin 4 ölümsüz şehidi

Kürt halkının “Onur Günü” dediği 14 Temmuz 1982’de startı verilen tarihi direnişte PKK’nin öncü kadroları M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz şehit düştü.

12 Eylül 1980 faşist darbesi sonrası Amed zindanı bir yandan Kürt halkının özgürlük umudunu bitirmek için her türlü vahşetin denendiği, diğer yandan da PKK’li kadroların öncülük ettiği direnişin adı olarak tarih sayfalarına geçti. Amed zindanındaki zulme karşı 21 Mart 1982 günü Mazlum Doğan, “Newroz ateşsiz kutlanmaz” diyerek üç kibrit çöpü yakarak şehit düştüğünde direniş ateşi daha gür yanmaya başladı.

17-18 Mayıs 1982’de ise Kürdistan direniş tarihine “Dörtlerin Gecesi” olarak geçecek olan eylemle Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Öner, Mahmut Zengin bedenini ateşe verdi. Aynı yılın yaz ayları geldiğinde PKK’nin öncü kadroları her türlü insanlık dışı uygulamaya, teslimiyet dayatmalarına ve PKK’li tutsakların savunma hakkının engellenmesine karşı bu kez daha büyük bir eylemin kararını verdiler.

14 Temmuz 1982 günü Mehmet Hayri Durmuş gittiği mahkemede işkence, baskı ve her türlü kötü uygulamanın son bulması, özgürce savunma hakkının elde edilmesi gibi taleplerle Büyük Ölüm Orucu Eylemi’ni duyurdu. Ardından bir grup arkadaşı da söz hakkı alarak bu eyleme katılacaklarını açıkladı. 12 Eylül’ün karanlığında Amed zindanından bütün Kürdistan ve Türkiye’ye direniş ruhunu yayılmasına yol açan 14 Temmuz Ölüm Orucu’nda Kürt Özgürlük Mücadelesi, dört ölümsüz ismini yitirdi.

İşte bu dört ismin hayat ve mücadele öyküsü:

MEHMET HAYRİ DURMUŞ: DİRENİŞİN BAYRAĞINI O TAŞIDI

Mehmet Hayri Durmuş, 1955 yılında Bingöl’ün Kiğı ilçesine bağlı Qumik köyünde dünya geldi. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini başarılı biçimde tamamladığında ailesinin en büyük hayali, onun okuyup doktor olmasıdır. Üniversite seçme sınavlarında tıbbı kazanan M. Hayri Durmuş, Ankara Hacettepe Tıp Fakültesi’nde kaydını yaptı.

Üniversite yıllarında Marksizm, Leninizm ve Kürt halkının ulusal sorunları üzerine araştırmalar yapan M. Hayri Durmuş, 1975’lerin sonuna doğru, daha sonra PKK ismini alacak olan hareketle tanıştı. Üçüncü sınıfta okuduğu üniversiteyi terk edep profesyonel devrimciliği seçen M. Hayri Durmuş; Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a bağlılığı, mütevaziliği, ideolojik sağlamlığıyla dikkat çekti.

O, hareketin Bingöl, Amed, Urfa ve Mardin’deki çalışmalarını yürüttü. 27 Kasım 1978’de Lice’nin Fis köyünde gerçekleşen PKK’nin kuruluş toplantısında ise M. Hayri Durmuş, program taslağının oluşturulmasında önemli bir rol oynadı.

1979 yılının sonbaharında Kızıltepe’de Türk devletine esir düştüğünde işkencecilerin her türlü acımasız yöntemlerine karşı devrimci bir duruş sergiledi. 12 Eylül askeri faşist darbesinden hemen sonra zindanda cuntacıların yöneldiği ilk PKK kadrolarından olan M. Hayri Durmuş, 1981 Mart’ında zindandaki vahşi uygulamalara karşı başlatılan ve 44 gün süren ilk ölüm orucu eyleminin de ilk direnişçisiydi.

14 Temmuz 1982’de götürüldüğü mahkemede ısrarla söz isteyen M. Hayri Durmuş, söz hakkını alır almaz Büyük Ölüm Orucu Eylemi’nin kararını açıkladı. M. Hayri Durmuş, o gün şu tarihi sözleri sarf etti: “Cezaevinde zulüm ve işkence en üst doruğuna çıktı. Yaşamımız üzerine saldırı yapıldı, insanlar katledildi, yüzlerce insan sakat kaldı. Değer ve fikirlerini korumak isteyenler için yol kalmadı. Savunmaların hazırlanması engelleniyor. Mahkemeler bu olaylara karşı gözlerini örtüyor. İşkence altında yaşamın hiçbir anlamı kalmadı. Bu baskıları protesto etmek için bu dakikadan itibaren ölüm orucuna başlıyorum. Ölümümle direnişi yükselteceksem halkım ve partim için bahtiyar olacağım.”

Kürt halkının özgürlük mücadelesi için sergilediği her türlü fedakarlık ve emeğe rağmen “Gerek tutuklanmadan önce, gerekse de tutuklandıktan sonra Partiye karşı olan görevlerimi tam anlamıyla yerine getiremedim, mezarıma borçlu yazılsın” sözüyle Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde ölümsüzleşen bir isim olan M. Hayri Durmuş, direnişin 61. gününde şehit düştü.

KEMAL PİR: DEVRİMCİ ENTERNASYONALİZMİN RUHU

Gümüşhane’nin Torul ilçesine bağlı Güzeloluk köyünde yoksul bir ailenin çocuğu olarak 1952 yılında dünyaya gelir. İlk ve orta öğrenimini memleketinde tamamladıktan sonra ailesi onu liseyi okuması için Ordu’ya gönderir. Zira ailesinin en büyük amacı Kemal Pir’in okumasıdır. Lise yılları dünyayı sarsan 68 kuşağının öncülük ettiği devrimci çıkışa tekabül eden Kemal Pir, Ordu’da Haki Karer ile tanışır. Her ne kadar Haki Karer, ondan birkaç sınıf önde olmasına rağmen ikisinin arasındaki arkadaşlık Ankara’ya kadar uzanır.

1970 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne başlayan Kemal Pir, bu yıllarda Markist-Leninist fikirlere büyük ilgi duyar. Ardından da o yıllarda “Kürdistan devrimcileri” olarak bilinen grubun öncü isimlerinden Haki Karer ile Ankara’da kaldıkları evde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile tanışır. İkisinin arasında geçen yarım saatlik konuşmayla Kemal Pir gruba katılma kararı alır.

Devrimci enternasyonalist ruhla Kürt ve Kürdistan sorununa yaklaşan Kemal Pir, 1970’lerin ortasında grubun Kürdistan’a dönüş kararı çerçevesinde Dersim, Antep, Hilvan-Siverek ve Amed’de örgütlenme çalışmalarına öncülük etti. Konuştuğu her insan üzerinde kolay kolay silinemeyecek etkiler bırakan Kemal Pir, o zorlu yılları daha sonra şöyle anlatır: “Biz ikna etmeye çalıştık, 3 saatte ikna ediyorsak 3 saat, 300 saatte ikna edilmesi gerekiyorsa 300 saat uğraştık.”

Kemal Pir’in Türk devletine ilk kez 1976 yılında Tuzluçayır’a yapılan toplantıya gitmek için yola çıktığı sırada esir düştü. Üzerinde silahla yakalanan Kemal Pir, hareketin bazı ilişkilerini devreye koymasıyla önce Kızılcahamam Cezaevi’ne ardından da Ulubey Cezaevi’ne gönderildi. Burada bir hafta içinde gardiyanları etkisi altına alan Kemal Pir, cezaevinden ilk firarını başardı. Cezaevinden ikinci firarını ise 1978’de esir düştükten sonra götürüldüğü Urfa Cezaevi’nde 1979 yılının yazında gerçekleştirdi. Kemal Pir, burada ise örgütlediği adli tutuklularla birlikte başarılı bir kaçış planına imza attı.

1979 yılında PKK’nin ülke dışındaki alanlara kadrolarını geri çekme taktiğine bağlı olarak Kemal Pir de bu yıllarda Filistin-Lübnan kamplarına gitti. Hareketin ilk militanlarına askeri ve siyasi eğitim verme çalışmalarında yer alan Kemal Pir silahlı mücadelenin hazırlıkları için Kürdistan’a döndü. Ancak 1980 yılının sonbaharında Batman-Sason yolu arasında Türk devletine esir düşen Kemal Pir diğer yoldaşları gibi Diyarbakır zindanına götürüldü.

Amed zindanında her türlü vahşi uygulama ve ağır işkence karşısında sergilediği devrimci tutumla faşist cuntanın PKK’yi ve Kürdistan halkının özgürlük umutlarını bitirmeye hevesinin kursağında kalmasını sağladı. Hayri Durmuş’un 14 Temmuz 1982 günü ilanını yaptığı büyük ölüm orucu eylemini başlatmasından sonra söz alan Kemal Pir de şunları söyledi: “Ben de ölüm orucuna giriyorum, Ali Çiçek arkadaşın söylediği gibi PKK bize teslimiyeti değil, direnişi öğretti.”

Direnişin 50. gününde gözlerini tamamen kaybeden Kemal Pir’e 12 Eylül’ün faşist cuntasının yöneticileri “Kemal vazgeç şu ölüm orucundan. Bak gözünü yitirdin, yarın felç olacak, ertesi gün öleceksin. Hiçbir şey ölmeye değmez, her şeye rağmen yaşamak gerekir” sözleri karşısında o mücadele tarihine geçen şu sözü sarf etti: “Biz yaşamı uğrunda ölecek kadar seviyoruz.” Kemal Pir, 7 Eylül 1982’de direnişin 55. gününde şehit düştü.

AKİF YILMAZ: FEDAKARLIĞIN SEMBOLÜ

Akif Yılmaz, 1956 yılında Ardahan’ın Beşiktaş köyünde dünyaya geldi. Yoksul bir aileden gelen Akif Yılmaz, lise öğrenimini yarıda bırakıp çalışmak zorunda kaldı. Türkiye metropollerinde çalıştığı sürede sınıf ve devrimci mücadeleyle tanışan Akif Yılmaz, 1976 yılında hareketin saflarında yerini aldı. Kars’ta hareketin çalışmalarını yaptığı sırada deşifre olduğu için Amed’e geçti ve burada illegal tarzda örgütsel faaliyetlere katıldı.

Amed’deki yerel komitede görev yaptığı sırada birçok başarılı eylemin gerçekleşmesine öncülük eden Akif Yılmaz, arkadaşları arasında fedakarlığı ve militan duruşuyla hafızalarda yer edindi. 12 Eylül darbesinin hemen öncesinde Türk devlet güçlerinin harekete yönelik operasyonlarında gözaltına alındı. 15 günlük bir sorgu süreci ardından tutuklanıp Diyarbakır zindanındaki 35. Koğuş’a götürülen Akif Yılmaz, diğer arkadaşları gibi her türlü direnişin karşısında boyun eğmeyen bir tavır sergiledi.

14 Temmuz 1982 günü mahkemeden dönen arkadaşlarından direnişin başlatıldığını duyan Akif Yılmaz, hiç tereddüt etmeden gardiyanı çağırarak eyleme katıldığını bildirdi. Kararlı bir şekilde ölüm orucu eyleminden vazgeçmeyen Akif Yılmaz, kaldırıldığı hastanede tedavi kabul etmedi ve birkaç gün sonra da direnişin 63. gününde 15 Eylül 1982’de şehit düştü.

ALİ ÇİÇEK: KÜRDİSTAN’IN KIZIL YILDIZI

Ali Çiçek, Urfa’nın Hilvan ilçesinde 1961 yılında yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin Hilvan’da örgütlenmeye başladığı 1970’li yılların ortasında itibaren genç yaşına rağmen hiçbir tereddüt göstermeden mücadele saflarındaki yerini aldı. Kemal Pir’in Urfa Cezaevi’nden kaçış planında da kritik bir rol oynadı. Kemal Pir’in firarından sonra da onun sağ salim Urfa dışına çıkarılmasında kılavuzluk yaptı.

1980’de Urfa’da harekete yönelik Türk devletinin saldırılarının yoğunlaştığı bir sürede bir ajanı cezalandırma eylemi sırasında silahıyla esir düşen Ali Çiçek, her türlü işkencelerle dolu geçen 65 günlük gözaltı sürecinin ardından Amed zindanına götürüldü. Zindandaki direnişlerde de yerini alan Ali Çiçek, 14 Temmuz günü gittiği mahkemede M. Hayri Durmuş’un Büyük Ölüm Orucu’nu ilan etmesinden sonra söz alarak kendisinin de bu eyleme katılacağını deklere etti.

14 Temmuz 1982’de o sarf ettiği “PKK bize teslimiyeti değil, direnişi öğretti. Biz de direnmeye devam edeceğiz” sözüyle Kürt Özgürlük Hareketi’nin ruhuna uygun bir tavır sergiledi. Ali Çiçek’in genç bedeni, direnişin 65. gününde ölüme yenik düştü, fakat o heyecanlı ve hareketli bir yapıya sahip olmasından dolayı zindandaki yoldaşlarının kendisine verdiği “Kızıl Yıldız” tanımlamasıyla Kürdistan’ın yakın tarihine adını yazdırdı.