15 Ağustos 1984 öncesi ve sonrasında neler yaşandı?

Kürdistan’da yeni bir uyanışı beraberinde getiren 15 Ağustos Atılımı, PKK kadrolarının kıt imkanlarla zorlu koşullar altında yaptığı hazırlıklar sonucu gerçekleşti. İşte 15 Ağustos 1984 öncesi ve sonrasında yaşananların panoraması…

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte Kürt halkına karşı imha ve inkar konsepti devreye konulurken, başta Şêx Seîd, Agirî, Koçgiri ve Dersim olmak üzere Kürtlerin başkaldırıları kanla bastırıldı. Zira Kürt isyanlarının hemen hepsi kendi bölgelerinin ötesini geçemedi, hiçbiri ulusal çapta örgütlenmiş bir isyana dönüşemedi. 20. yüzyılın ikinci ortasında gelindiğinde sömürgeci güçler artık emindi; gömülen “Hayali Kürdistan” bir daha dirilemeyecekti. Fakat 1970’lerin başında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın önderliğindeki bir grup gencin tarih sahnesine çıkması, Kürt halkının özgürlük umutlarını yeniden yeşertti.

27 Kasım 1978 günü Amed’in Lice ilçesi Fis köyünde Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkerên Kurdistan- PKK) ismiyle partileşen gruba yönelik silahlı saldırılar, grup üyelerinin öz savunma yolunda silahlanma eğilimini ortaya çıkardı. 18 Mayıs 1977’de kontralar tarafından katledilen grubun öncü kadrolarından Haki Karer’in intikamı için ilk kez ciddi anlamda silaha başvuran grup üyeleri için silahlı mücadele; faşistlere karşı gerçekleşen eylemler ve 1978-1980 yılları arasında Urfa’nın Hilvan ile Siverek ilçelerinde ortaya çıkan direnişle vazgeçilmez bir yöntem haline geldi.

Silahlı mücadelenin profesyonel bir gerilla savaşına ve ulusal bir orduya dönüşmesi için PKK hareketi; 1979 yazından itibaren ilk adımı, kadrolarını çıkarttığı Filistin-Lübnan sahasında attı. Burada gerilla eğitimi gördükten sonra Kuzey Kürdistan’a dönen hareketin askeri sorumlusu Kemal Pir’in 1980 sonbaharında Türk devletine esir düşmesi ve 12 Eylül 1980 faşist cuntasının gelişi, silahlı mücadelenin gecikmesine neden oldu.

2. KONGRE İLE BAŞLAYAN SÜREÇ

Bu süre zarfında Ortadoğu sahasına çıkan PKK’nin kadro ve militanları, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın örgütlediği ideolojik, siyasi ve askeri eğitimden geçti. PKK’nin 1982’nin yazında gerçekleştirdiği ikinci 2. Kongre’nin ardından aynı yılın Eylül ayından itibaren, silahlı mücadeleyi başlatacak olan gruplar, Güney ve Doğu Kürdistan sınırlarında hazırlanan kamplara yerleşmek üzere yola çıktı.

Ancak “ülküye dönüş” oldukça zorlu ve çetin geçiyordu. 24 Kasım 1982’de Kürdistan’a dönüş yolunda Şahin Kılavuz öncülüğündeki gruptan 8 savaşçı Hêzil Çayında sele kapılarak şehit düştü. Böylesine zorlu geçen yolculuğun ardından 1982 sonlarına doğru gerilla grupları yerlerine ulaşırken, 1983 yılının başlarında Zap kıyısının her iki yakasında bulunan sarp kayalıklarda kamp kuruldu.

MEHMET KARASUNGUR’UN ŞEHADETİ

1983 yılının Nisan ayında Lolan’da bulunan PKK’nin pratik yönetimi, 12 Eylül rejimine karşı geliştirilecek askeri ve toplumsal direnişin örgütlenmesi konusunu görüşmek için toplandı. En önemli soru şuydu: Silahlı mücadele nasıl, ne zaman ve nerelerde başlatılacaktı? Zagros, Botan ve Serhat’ın sınır hattına kadar uzanan geniş bir bölgede hazırlık biriminin görevlendirilmesi öngörüldü ve bunun için çalışmalar start aldı. Gerilla komutanlarına göre öncelikli olarak Şırnak, Eruh, Baykan, Kozluk üzeri Sason'a kadar uzanacak bir gerilla hattı oluşturulmalıydı.

Çok kısıtlı imkanlar ve zorlu koşullar altında gerilla savaşı için geri sayımın başladığı o günlerde PKK’yi talihsiz bir olay bekliyordu. PKK Merkez Komite üyesi ve Merkez Askeri Komite Sorumlusu Mehmet Karasungur, Güney Kürdistanlı örgütlerle görüşmek üzere gittiği Kandil’de Irak Komünist Partisi kampında yoldaşı İbrahim Bilgin ile birlikte şehit düştü. 1980 öncesi Hilvan-Siverek direnişini örgütleyen isimlerden olan Karasungur’un şehadeti, 1983 yazında başlaması planlanan silahlı direnişi geciktirdi.

HRK’NİN KURULUŞU VE SON HAZIRLIKLAR

1984’ün başında PKK 2. Kongresi’nin seçtiği ve kendini bir yıl süreyle “Merkez Hazırlık Komitesi”ne dönüştüren Merkez Komite ikinci toplantısını Şam’da gerçekleştirdi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile 7 Merkez Komite Üyesi’nin katıldığı bu toplantıda harekete dayatılan tasfiyeciliğe karşı özgürlük mücadelenin büyütülmesi ve gerilla direnişinin bir an önce başlatılmasına karar verildi.

Aynı yılın Nisan ayında Zap’ın Çiyayê Reş alanında 150 civarında PKK kadrosunun katıldığı geniş bir toplantı gerçekleştirildi. Konferans düzeyindeki bu buluşmada Merkez Komite toplantısının sonuçları aktarılırken, Uludere ve Çukurca’da silahlı mücadeleyi geliştirme kararı alındı ve kadrolar arasında görevlendirme yapıldı. Ancak Çukurca’da verilen çaba yeterli değildi. Bunun üzerine devreye giren Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan kapsamlı bir mücadele ve örgütlenme perspektifini gerilla güçlerine gönderdi.

Abdullah Öcalan’ın sunduğu perspektif temelinde PKK Merkez Komite’nin 6 üyesi Xinêre alanında 16-18 Haziran 1984’de bir araya geldi. Bu toplantıda gerilla savaşını örgütleyecek olan Kürdistan Kurtuluş Güçleri’nin (Hêzên Rizgariya Kurdistan-HRK) kurulmasına karar verildi. O yıllarda Kürdistan dağlarında bulunan PKK’nin 6 öncü kadrosunun aldığı kararlar, Temmuz ayının ortasında Şikefta Birîndara alanında daha geniş kadro gücüne aktarıldı.

Şikefta Birîndara’daki o tarihi toplantıda HRK’nin kuruluş bildirisi hazırlandı, eylemlerin yapılacağı yerler ve tarih belirlendi. Buna göre 15 Ağustos 1984 günü Eruh, Şemdinli ve Çatak ilçeleri eş zamanlı olarak basılacaktı. HRK’nin kuruluşunun ilan edileceği bu eylemlerden Siirt’in Eruh ilçesini Mahsum Korkmaz (Egîd) komutasındaki 14 Temmuz Silahlı Propaganda Birliği, Hakkari’nin Şemdinli ilçesini Abdullah Ekinci (Gözlüklü Ali) komutasındaki 21 Mart Silahlı Propaganda Birliği basacaktı. Van’ın Çatak ilçesinde ise o gün eylem gerçekleşemeyecekti. (Egîd’in komutasındaki bir gerilla birliği Çatak’ta yarım kalan işi bir yıl sonra 14 Temmuz Direnişi’nin yıl dönümünde tamamlayacak, Serhat’a açılan bu ilçeyi basarak Türk devletini şoke edecekti)

ERUH’TA 29 SAVAŞÇIYLA YAZILAN DİRENİŞ

1984 yılının Temmuz ayının ortalarından itibaren gerilla grupları, Kuzey Kürdistan’da ilçelere doğru yola çıktı. En zorlu görev Eruh grubununkiydi. Grubun komutanı Egîd, “Eylem değerlendirme raporunda” karşılaştıkları zorlukları şöyle not etti: “Kaza merkezinde istihbarat alabileceğimiz tek bir insan bulamadık. Köylerin birçoğu mücadelemize karşı derin bir yabancılık içerisindedir.” Üstelik Egîd’in düz tabanlı olması yürümesinde ciddi engeller yaratıyordu. Bu durumu daha sonra yayınlanacak günlüklerinde “Dizimdeki ağrılar yol yürümemi engelliyor” biçiminde tek cümleyle anlatan Egîd, ayaklarındaki bu rahatsızlığı birçok arkadaşından saklıyordu. Tarih yazıcıları Egîd’in dağ yürüyüşlerindeki engelini, Che Guevara’nın astım hastalığına benzetecekti.

Eylem grubuyla Eruh’un maketi üzerinde provalar yapan komutan Egîd, baskın için son keşfi 13 Ağustos günü yaptı. Eyleme saatler kala gruptaki birçok kişi nereye saldırılacağını tam olarak bilmiyordu. Grup, 15 Ağustos’un şafağında daha önce belirlenen noktaya ulaştı. Tan kızıllığında Kürdistan coğrafyası hala derin sessizlikteydi. Şafağın atmasıyla Egîd uzakta bir nokta gibi görünen hedefi gösterdi. Bütün grup dürbünle o küçük ilçeyi inceledi. Eruh, üç kilometre uzaktaydı.

Eylem için her şey en ince ayrıntısıyla hesaplanmış, hatta ‘B planı’ bile hazırdı. Planın başarısız olması durumunda grup üyeleri Çırav dağının eteklerinde bir buluşma noktasına ulaşmaya çalışacak, buraya ulaşanlar en fazla 1,5 saat arkadaşlarını bekleyecek, sonra da üslere çekilecekti. 4 milisin ve 25 savaşçının içinde yer aldığı eylem için Egîd’in yaptığı görev dağılımı şöyleydi:

Saldırı Grubu: Erdal, Selim, Şiyar, Fikret, Musa, Haydar, Azad, Ferhan. 

RBC Atış Grubu: Haşim, Baran, Keleş (milis).

Savunma grubu: Kazım, İbrahim (milis). 

Komuta: Agit ve yanında diktiryof kullanıcısı Serdar. 

Bölüğün avlusunda bulunan gazino ve komutan lojmanlarını basan grup: Bedran, Bijî, Kerim. 

Camide hitap grubu: Tevfik, Ömer Şoreş. 

Bildiri, pankart, soygun grubu: Botan, Cengo, Bozan. 

Eruh-Sirt yolunu kesen grup: Hacı, Xalil, Salih.

Eruh-Şırnak yolunu kesen grup: Ali, Cuma, Halil (üçü de milis).

15 Ağustos 1984 akşamı karanlığın basmasıyla grup saat 19.30 sularında yola çıktı. Saat 21.00’e doğru Eruh’a giren grup seri şekilde üç kola ayrıldı. Birkaç dakika sonra da ilk kurşunun sesi geldi. İlk ateş jandarma karakolunun nöbetçi kulübelerine açıldı. Bölüğün üst katına atılan roket isabet ederken, birkaç dakika sonra iki katlı askeri bina grubun eline geçti. Askerler panik halindeydi. Bu arada “ana saldırı kolu” da subaylar gazinosunu bastı.

Cami hoparlöründen okunan bildiriyle “Kürdistan Özgürlük Ordusu” (HRK)’nin kuruluşu ilan edilirken, ilçeyi ele geçiren gerillalar Türk devlet rejiminin sembollerine yöneldi. Postane binası, banka tahrip edilirken, komutanın taksisi, bir askeri cemse ateşe verildi. Gece yarısına doğru el koydukları bir araba dolu yükle Eruh’tan ayrılan gerilla grubu ilçenin dışındaki köprüye vardıklarında yüklerini üç katırın sırtına attılar. 3 gün süren uzun yolculuğun ardından gerilla grubu ancak 18 Ağustos’ta üslerine varabildi.

ŞEMDİNLİ BASKINI VE KOMUTANI GÖZLÜKLÜ ALİ

Eruh’la eş zamanlı olarak Şemdinli’de de baskın gerçekleşti. Eruh’un aksine Şemdinli’de Türk devlet güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Burada Gözlüklü Ali’nin komutasındaki gerillalar karakol ve askeri lojmanları hedef aldı, Türk ordusu ciddi kayıplar verdi. Yoğun çatışmaya rağmen Şemdinli’de de gerilla birliği, bildiri dağıtarak HRK’nin kuruluşunun ilan edilmesi sürecine katıldı.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, 2018’de Yeni Özgür Politika gazetesine verdiği bir söyleşide Eruh ve Şemdinli eylemleri arasındaki farkları şöyle anlattı: “Şemdinli eylemleri geride kaldı gibi bir durum söz konusu değildir. Fakat pratikte gerçekten biraz benzer bir durum oldu. O biraz da eylemleri gerçekleştiren birliklerin komuta durumundan kaynaklandı. Eruh eylemini yapan Egîd yoldaş, 28 Mart 1986’da Gabar’da çatışmada şehit düştü. Dolayısıyla bu şehadet durumu, Egîd yoldaşın etkinliği Eruh eylemleri üzerinde bir yoğunlaşmayı getirdi. Şemdinli eylemini yapan “21 Mart Silahlı Propaganda Birliği”nin komutanı Gözlüklü Ali (Abdullah Ekinci) yoldaştı. Bu yoldaş da 84-85 yılları boyunca gerçekten de kahramanca mücadele yürüttü. 84’te Hakkari’de, 85’te Garzan’a kadar giden ve sayısız eylem yapan gerilla birliğinin komutanı oldu.”

Aynı söyleşide Duran Kalkan, Şemdinli eyleminin komutanı Gözlüklü Ali’ye ilişkin de şu bilgileri tarihi not düştü: “Gözlüklü Ali yoldaşın tartışmalar içerisinde özellikle tasfiyeci bunaltıcı etkisi altında intihar etmesi, hem kendisinin hem de Şemdinli eyleminin biraz geri planda kalmasına yol açmıştı. Oldukça hassas çok duygusal bir insandı. Tasfiyeciliğin gerillayı engellemek için geliştirdiği tartışmalara, söylemlere dayanamadı.”

72 SAAT SÜRE 38 YIL OLDU…

15 Ağustos 1984’ü takip eden günlere dönersek, PKK’nin atılımı Ankara’da deprem etkisi yarattı. Türk devleti her ne kadar Eruh ve Şemdinli baskınlarını gizleme çalıştıysa da bu haber, ilk andan dünya medyasında ilk sıralardaydı. BBC, Amerika’nın Sesi radyosu ve İran radyosu 15 Ağustos’u ilk duyuran kuruluşlar olurken, Avrupa medyası şu başlık ve ifadelerle Kürt halkının yeniden tarih sahnesine çıktığını duyurdu: “Güney Amerika gerillalarının strateji ve taktiklerini benimsiyorlar”, “Türk basının haber yapması yasaklandı”, “Sürpriz saldırılar, Apocular olarak bilinen PKK militanlarının işi olabilir”, “Niyetleri, başkenti Diyarbakır olacak sosyalist bağımsız bir devlet kurmak” ve “İdeal bir gerilla savaşı için uygun olan dağlık alanları seçiyorlar.”

Türk medyası ise ancak 18 Ağustos 1984’de 15 Ağustos’u sayfalarına taşıdı. Milliyet gazetesi iç sayfalarında “Ayrılıkçılar iki jandarma karakolu ile bir subay gazinosuna saldırdı” başlığıyla kısa bir haber verirken, Hürriyet ise “Eruh ve Şemdinli’de eyleme kalkışan teröristler aranıyor” başlığıyla 15 Ağustos günü yaşananları sansürleyerek duyurdu. Daha sonraki günlerde Türk medyası 15 Ağustos’ta kaybedilen moral üstünlüğünü “Mehmetçiğin soluğu enselerinde”, “Saldırganlar çembere alındı” ve “Jandarma Eruh’ta kuş uçurtmuyor” manşetleriyle kazanmaya çalıştı.

Psikolojik savaşın parçası olarak bir merkezden hazırlanmışcasına birbirine benzeyen haberler medyada yer alırken, 12 Eylül rejiminin lideri Kenan Evren, “Devlete silah çekme cesareti gösteren teröristler derhal yakalanarak, Türk adaletinin demir pençesine teslim edilmeli” talimatını verdi. Bunun için 72 saat süre veren Evren “Çapulcular dersini alacak” diyordu. Nitekim “Cumhuriyet tarihinin 29. Kürt İsyanı” diye tanımlanan bu direnişinin akıbetinin diğerlerinden farklı olmayacağını sanıyorlardı.

Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın imha edilmesi bir yana, 15 Ağustos 1984’te patlayan kurşunlar önce Botan’da, ardında da bütün Kürdistan’da yeni bir uyanışı beraberinde getirdi. Bu uyanışla birlikte çok değil birkaç yıl içinde hemen hemen her kentten, ilçeden, kasabadan ve köyden, her mezhep-dini gruptan kadınlar ve erkeklerin içinde yer aldığı bir gerilla ordusu oluştu.

Türk devletinin biçtiği “72 saatlik ömrün” üzerinden 38 yıl geçerken, Amerikalı düşünür Dale Carnegi’nin “Dünyadaki önemli şeylerin çoğu, hiç umut gözükmediği halde denemeye devam eden insanlar tarafından başarılmıştır” sözü gibi, Kürdistan’ın en karanlık yıllardan biri olan 1984’de bir grup özgürlük savaşçısı; hiç umudun gözükmediği bir coğrafyada umudun ve başarının adı olarak tarihe geçtiler.