Amerikan solunun önde gelen seslerinden biri olan Jacobin.com sitesine yazan HDP Avrupa Temsilcisi Devriş Çimen, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği karşılığında Türkiye ile Kürtler üzerinden yapılan pazarlığı eleştirdi. Çimen, Kürtlerin “güvenlik tehdidi” değil, “saldırıya uğrayanlar” olduğunu kaydetti.
Türk devletinin bu “güvenlik kaygılarından en çok korkması gerekenlerin uzun süredir baskı altında tutulan Kürtler olduğunu” ifade eden Çimen, “Üzücü bir tecrübem var ki, insanlar Kürtler hakkında konuşuyor ama Kürtler müzakerelerin bir parçası değil. Ve bir kez daha Batı, Kürtleri dinlemek yerine Erdoğan'ın şantajı karşısında boyun eğiyor” diye yazdı.
Batılı hükümetlerin Rusya’nın Ukrayna işgaline karşı verdiği desteği hatırlatan Çimen, “Ancak söz konusu Kürtler olduğunda, Batı bu değerleri bir kenara atmaya ve Kürtleri kurtların önüne atmaya son derece istekli” diye ekledi.
Çimen şunları yazdı: “Görünen o ki Batı, Erdoğan'ın taleplerinin neredeyse tamamına boyun eğmiş durumda. Bunlar arasında Türkiye'nin F-16 savaş uçağı programına yeniden katılması; iki İskandinav ülkesiyle tam silah ticaretinin yeniden başlaması; İsveç parlamentosunda Türkiye ile hiçbir bağı olmayan İranlı Kürt milletvekili Amineh Kakabaveh de dahil olmak üzere Kürt sürgünlerin ve siyasi figürlerin iadesi; ve bu ülkelerin Kürt temsilciler ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi (Özerk Yönetim) ile siyasi diyaloğa verdikleri sınırlı desteğe son verilmesi yer alıyor.”
Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik yeni işgal tehditlerini de hatırlatan Çimen, çeşitli raporlara dayanarak Efrîn başta olmak üzere işgal edilmiş topraklardaki etnik temizlik ve sistematik olarak işlenen suçları sıraladı.
Türkiye’de ise HDP’ye yönelik baskıları, tutuklamaları, gasp edilen belediyeleri ve HDP’yi kapatma tehdidini anlatan Çimen, “Türkiye'nin Kürt karşıtı politikaları, Kürtlerin öncülük ettiği tüm demokratik mücadele çabalarını engelleyebilmektedir çünkü Kürtlerin çıkarlarını ve haklarını uluslararası alanda temsil eden resmi bir kurum bulunmamaktadır” dedi.
Kürtlerin sömürüye, baskıya ve etnik temizliğe karşı direnişini "güvenlik tehdidi" olarak sunanların sömürgeci güçler olduğunun altını çizen Çimen, şunları ifade etti:
“Gerçekten de Kürtlerin milyonlar halinde yaşadığı tüm devletler - Türkiye, Suriye, Irak ve İran - acilen demokratikleşmeye ihtiyaç duymaktadır. Kürtler ve mücadeleleri bu kritik devletlerin ve bir bütün olarak Orta Doğu'nun kalıcı barış ve istikrarı için kilit öneme sahiptir. Tek çözüm Kürt özgürlük hareketiyle diyalog, hapisteki "Ortadoğu'nun Mandelası" Kürt lider Abdullah Öcalan'ın serbest bırakılması ve 2013-15 yıllarında olduğu gibi barış görüşmelerinin yeniden başlatılmasında yatıyor.
Böyle bir süreç gerçekleşmeden önce bile, haklı olarak talep edildiği üzere, Özerk Yönetim üzerinde uçuşa yasak bir bölgeye acilen ihtiyaç vardır. Çeşitli uluslararası kurumlar siyasi ağırlıklarını kullanarak Türkiye'nin içeride ve dışarıda Kürtlere daha fazla saldırmasını engelleyebilir. Genel olarak, Erdoğan'ın bir gün yatıştırılacağı yanılgısına kapılarak tüm taleplerine boyun eğme şeklindeki basiretsiz politikasına son vermelidir.”
Çimen, “Şu anda bile Türkiye'nin saldırmak istediği bölgelerin hiçbiri Türkiye sınırında bile değil. Otokratların ve zalimlerin meşru "güvenlik kaygıları" olamaz. Aksine, ezilenlerin ahlaki, siyasi ve hukuki olarak herkes tarafından desteklenmesi gereken güvenlik kaygıları vardır” diye ekledi.
Devriş Çimen, sitede yayınlanan makalesini şöyle noktaladı: “Kürtler NATO'nun genişletilmesi, küçültülmesi ya da feshedilmesine karar verme yetkisine sahip herhangi bir organın parçası değildir. Ancak Kürtler, Kürtler için de geçerli olması gereken uluslararası hukuk, demokrasi ve özgürlüğe açık bir bağlılık talep etme hakkına sahiptir. Hannah Arendt kimsenin itaat etme hakkı olmadığını söylemiştir. Kürtler ve HDP'nin temsil ettiği diğer farklı halklar Erdoğan'a ve onun otoriter rejimine itaat etmemektedir. Başkaları da itaat etmemelidir. Geleceği belirlemesi gereken Erdoğan değil, evrensel değerlerimizdir.”