Önder Apo şahsında, Kürt halkına ve varlık mücadelesine karşı geliştirilmiş olan uluslararası komplonun üzerinden yirmi dört yıl geçmiş bulunuyor. Komplonun 24. yıl dönümüne girerken komployu gerçekleştiren tüm güçleri büyük bir nefretle kınıyor, komployu boşa çıkarmak için olağanüstü bir mücadele ve direniş sergileyen Önderliğimizi saygıyla, sevgiyle özlemle selamlıyorum. "Güneşimizi karartamazsınız" şiarıyla fedai eylemi yapan Selamet Menteş, Aynur Artan, Halit Oral ve tecridi protesto etmek için bedenini ateşe veren Veysi Taş ve Mehmet Akar yoldaşların şahsında şehit düşen tüm özgürlük şehitlerimizi minnetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Komployu boşa çıkarmak için ilk gününden günümüze kadar, mücadele içinde olan halkımızı, Kürt kadınlarını selamlıyorum.
Uluslararası komplonun yirmi beşinci yılına girdik. Uluslararası Komplo'yla amaçlanan; Kürt halkının Önder Apo’ya bağlanmış kurtuluş ve özgürlük umutlarını yok etmek, partisini ve hareketini Önderliksiz bırakarak teslim almak ve tasfiye etmekti. Aslında amaçlanan, Önder Apo’nun komplo sürecine kadar kıran kırana, paha biçilmez bir savaşımla, büyük bedeller ödeyerek, Kürt halkı adına elde ettiği kazanımları yok etmek, ortadan kaldırmaktı. Önder Apo şahsında ya Kürtleri teslim almak ya da geleneksel direniş yöntemleriyle kendi kendini tasfiye etmesini sağlamak amaçlanmıştı. Ancak Önderliğimizin ortaya koyduğu duruş ve direniş tarzı, komplocu güçlerin her iki hesabını da boşa çıkarmıştır. Önderliğin muazzam bir öngörü ve entelektüel düzeyle merkezi uygarlık tarihini, yol açtığı çağımızı ve ortaya çıkardığı birey-toplum gerçekliğini, hakim kıldığı liberalizmin, milliyetçilik, cinsiyetçilik, dincilik ve bilimciliğe dayanan ideolojik temellerini çözümlemesi, siyaset ve sosyolojideki dogmatik ve tutucu yaklaşımları aşması ve stratejik değişim dönüşüm sürecini başlatması, komployu büyük oranda boşa çıkaran baş faktörler olmaktadır.
Kürt halkının, kadınların ve gençlerin ortaya çıkardığı ulusal sahiplenme düzeyi ve fedai ruhun da komplonun boşa çıkarılmasındaki rolü büyük olmuştur. Komplonun gerçekleştiği süreçte halkımız, bulunduğu her yerde ayağa kalkmış ve komploya karşı itirazını tepkisini en radikal yol ve yöntemlerle ortaya koymuştur. Kurdistan’ın her dört parçasında ve yurt dışında yaşayan tüm halkımız arasında adeta bir ulusal birlik ruhu gelişmiş ve Önder Apo etrafında büyük bir güvenlik çemberi oluşturmuştur. Yüz binler sel olup komplocu odakların üzerine akmıştır. Özellikle zindanlardaki yoldaşların öncülüğünde geliştirilen “Güneşimizi Karartamazsınız” duruşuna öncülük eden şehit yoldaşlarımız, bu sürece kılavuzluk etmişlerdir. Kürt halkının, kadınların ve gençlerin ortaya koyduğu bu görkemli direniş karşısında TC sömürgeci devleti bile Avrupa’nın ilgili sözleşmelerini imzalayarak, idam cezasını kaldırmak zorunda kalmıştır. Bunları, o dönemin önemli başarıları olarak görmek ve öyle değerlendirmek mümkündür.
Asrın komplosunun gerçeğini anlamak, iç yüzünü çözümlemek ve nedenlerini açığa çıkarmak, sadece Kürt halkı açısından öğretici olmayacaktır. Tüm insanlık açısından, ezilen ve direnen sosyalist, devrimci güçler açısından da tarihi önemde olacaktır. Önder Apo açısından Ortadoğu’nun en karmaşık sorunu olan Kürt sorunu gibi bir soruna müdahale etmek, oldukça meşakkatli bir çalışmaydı. Ama bununla birlikte yok hükmünde sayılan bir halkın, varoluş savaşına ve kimlik mücadelesine Önderliğin cesaret etmiş olması dahi, hegemonik güçler açısından oldukça tehlikeli bulundu.
Son iki yüz yıldır Ortadoğu’da özelde de Kürtlere uygulanan politikalar İngiltere’nin başını çektiği, böl yönet, iti ite kırdırtma, tavşana kaç tazıya tut politikaları oldu. İki kutuplu dünya sistemi ortadan kaldırılsa da, birbiriyle ilişkili ve çelişkili olan hegemonik güçler, Kürtler söz konusu olduğunda hepsi ortaklaşıyorlardı. Gelinen aşamada Kürtleri inkar etme yerine kendi Kürt’ünü oluşturmayı, kendi çıkarlarına daha uygun görüyorlar. Bu toprakların kök hücresi olan, insanlığa beşiklik eden, halklarla ortak yaşamasını bilen bir halk ve Önderliğini, kendileri için en büyük tehlike olarak görüyorlar.
2002’den sonra Erdoğan’ın başında olduğu AKP iktidara geldiğinde Kürt sorununun bittiğini düşündü. Devleti, orduyu ve Kürtleri idare ederek denge politikası yürüttü. 1 Haziran 2004 hamlesinden sonra sıkışınca, “Kürt sorunu benim de sorunumdur”, “demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” vb. söylemlerde bulundu. Ama bu dengeyi daha fazla yürütemeyince, ciddi bir tıkanma içine girdi. Erdoğan yaşadığı bu tıkanmayı aşmak için 2007’de Yaşar Büyükanıt’la Dolmabahçe’de görüşerek ortak bir mutabakata vardılar. Ondan sonra da “Kürt sorunu düşünürsen vardır, düşünmezsen yoktur”. “Kadın da olsa, çocuk da olsa, vurun!” gibi Kürt düşmanı talimatlar verdi. Dolmabahçe açıklamasından sonra “sil baştan yaparız” derken de savaşla soykırım yapacağını bir kez daha ilan etmiş oldu. Erdoğan, elinde bulunan devletin ve iktidarın tüm imkânlarını devreye koyarak PKK’ye karşı savaşacak, ordu da Erdoğan’ın iktidarda kalmasının önünü açacaktı. Gelinen aşamada Erdoğan-Bahçeli dinci-milliyetçi ve ırkçı ittifakı üzerinden inşa ettiği tek adam faşist rejiminin günlük uygulamalarının artık kendini sürdürme şansı kalmamıştır. Şu anda Türkiye’yi tamamen Kürt düşmanı, halklar ve farklılıklar düşmanı, kadın düşmanı, ırkçı, milliyetçi, mezhepçi, cinsiyetçi, savaşçı ve şiddetçi bir faşizm ile yönetmektedir. Kurdistan gerillasına karşı günlük olarak hem havadan ve hem karadan geliştirdiği imha içerikli saldırılara rağmen, kullandığı yasaklı silah ve zehirli gazlara rağmen, savaş sahasında kullandığı NATO’nun tüm gelişmiş tekniğine rağmen, anlık bilgiye dayalı olarak gerçekleştirdiği onlarca yüzlerce SİHA saldırısına rağmen yine de PKK hareketini tasfiye edebilmiş değildir. Tersine PKK hareketi, her gün biraz daha büyüyüp güçleniyor ve sorumluluğunu aldığı Kürt’ün varlık ve özgürlük mücadelesini 50. yılına taşımayı başardı.
2013 yılında da Önderliğimiz yeni bir süreci başlatmak istedi. İki yıla yakın süren görüşmeler sonucunda AKP yönetimindeki TC, çözümü geliştirme yerine, oluşan çözüm iklimi yerine savaş iklimini ikame etti. Kürt sorununun çözümünü kendi varlığı için en büyük tehlike olarak gördü. Hegemonik güçlerin olurunu da alarak, ‘çökertme planı’ adı altında yeni bir soykırım planını devreye koydu. Bugün ise bir yandan Önderliğimiz üzerinde mutlak tecrit işkencesi uygularken gerillaya karşı da her gün kimyasal silahlarla alçakça saldırılar geliştiriyor. İkinci Paris komplosunu devreye koydu. Halkımıza yönelik saldırılar ve özel savaş politikaları geliştiriyor. Yani kısacası, soykırım amacını gizlemeyen Erdoğan diktatörlüğü, sadece Kuzey Kurdistan’da değil, Kurdistan’ın tüm parçalarında Kürtlerle savaş halindedir. Bu politikalar sadece Kürt halkını etkilemiyor, ırkçı, milliyetçi söylemleriyle Türkiye halkını da ekonomik, toplumsal, siyasal sorunlar başta olmak üzere büyük bir cendereye almış durumdadır. Fakat bu planı boşa çıkarmak için başta gerilla olmak üzere halkımız, kadınlar ve gençlik, Devrimci Halk Savaşı stratejisi temelinde en üst düzeyde bir mücadele içinde bulunuyor. Yürütülen ısrarlı mücadele sonucunda, gelinen aşamada ‘çökertme planı’ büyük oranda boşa çıkarıldı ve faşist Erdoğan iktidarı, çökme aşamasına getirildi. Bu gerçeği gören Erdoğan’ın, iktidarını kaybetmemek için her türlü insanlık dışı ve ahlak dışı saldırılarıyla, uluslararası komployu sonuca götürmek istediğinin de bilincinde ve farkındayız.
Uluslararası Komplo'nun bir devamı olarak Eylül 2018’den itibaren Önderliğimize yönelik süreklileşen disiplin cezaları verilmekte, avukat ve aile görüşmelerinin gerçekleştirilmemesine bu disiplin cezaları gerekçe gösterilmektedir. İmralı’ya egemen kılınan durum, bilinmezliktir. İlk ve Ortaçağın zindan mantığında bile bunun bir örneğini daha bulmak imkânsızdır. Durum işkence ve kötü muamelenin katbekat ötesine geçmiştir. Görevi sözde işkenceyi önlemek olan CPT, artık işkenceyi önlemek için çalışan değil, işkenceyi gizleyen bir kuruma dönüşmüştür. Kuşkusuz bundan sorumlu olan asıl kurum, CPT’nin bağlı olduğu Avrupa Konseyi’dir.
24 yıllık İmralı'da uygulanan politikalara baktığımızda, hiçbir çağda ve dönemde uygulanan politikalar ve uygulamalar değildir. Bunu boşa çıkarmak, bunun karşısında durmak için Önderliğimiz insanüstü bir direniş, mücadele ve duruş içinde olmuştur, olmaya da devam ediyor. İfade özgülüğü kapsamında siyasi, sosyal, toplumsal sorunlar hakkında görüş belirtme ve kamuoyu ile paylaşma hukuku ve hakkı vardır. Örneğin; 2008‘de Önderlik ‘Kürt sorununda barışçıl adımlar atılmazsa çatışma olur’ sözü ceza gerekçesi yapılmıştır. Oysa Önderliğimiz o zaman sadece var olan durumu ortaya koymuştu. Yıllardır uygulanan mutlak iletişimsizlik uygulamaları son iki yıldır yeni bir uygulama aşamasına taşırıldı. Önderliğimize verilen disiplin cezalarının daha 3 ayı bitmeden, 6 ay daha veriliyor, biri bitmeden diğeri devreye konuluyor. Bunlar AHİM’e gönderiliyor ve Önderliğimizin umut hakkından faydalanmasının önü alınıyor. Erdoğan faşizmi, ‘umut’ hakkını resmi olarak da ret etti. Disiplin cezaları; Önderliğimize verilen disiplin prosedürünün ve hukuki itiraz sürecinin hiçbir aşamasına avukatları katılamamıştır. Kararı Önderliğimize, yanındaki arkadaşlara ve avukatlarına sadece tebliğ etmişlerdir.
Merkezi hegemonik sistem, Uluslararası Komplo ile Önderliğimizi esir aldığında “20. yüzyılın son devrimcisi tutuklandı” demişti. Önlerinde en büyük tehlike olarak gördükleri Önderliğimizi böyle etkisizleştireceklerini düşündüler. Ancak Önderliğimiz İmralı sürecini kendisi için bir üçüncü doğuş olarak değerlendirdi ve Uluslararası Komplo'yu demokratik uygarlık manifestosu ile boşa çıkardı. Sadece 20. yüzyılın değil, tüm zamanların devrimciliğine sahip çıktı ve hakikat mücadelesini, demokratik uygarlık sistemi olarak somutlaştırdı.
21. yüzyılda Önderliğimizin geliştirdiği, kavram kuram ve kurumlaşmalar, evrensel boyutta olup tüm insanlığın yaşadığı sorunlara çözümü öngörmektedir. Demokratik uygarlık manifestosuyla, özgür yaşamın kapısını aralamıştır. Önderliğimizin üçüncü doğuş olarak değerlendirdiği komploya karşı direniş süreci, devlet odaklı zihniyet yapısına ölümcül bir darbe vurmuştur. Uygarlık ve devlet odaklı yaşamdan kopuşu, yeni bir doğuşu ifade etmekteydi. 5 bin yıllık erkek egemen zihniyetinden bir kopuş, hastalıklı toplumdan bir kopuş, şehirleşmiş toplumdan bir kopuş, toplumla-doğa arasında oluşturulan uçurumdan bir kopuş. Kapitalist uygarlığın, düşünce, duygu ve zihniyet yapısından bir kopuş gerçekleştirmiştir. Demokratik uygarlık paradigmasını geliştirerek ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü paradigmaya doğru yönelmiştir. Hayvanlarla dost, doğayla barışık, kadınla dengeli güç yapısına dayanan, barışçıl, özgür-eşit ve aşklı yaşam, bilim ve tekniğin gücünü, savaş ve iktidarın oyuncağı olmaktan çıkarmış, ahlaklı politik bir kişilik oluşturmuştur. Büyük bir düşünsel ve ruhsal paradigma söz konusudur.
Önderliğimiz, uygarlık çağını son 500 yıl olarak değil 5 bin yıllık olarak ele almış ve hegemonik uygarlık çağını masaya yatırmıştır. Sümerlerden ele alarak tüm mitolojik, felsefik, metafizik, birey, iktidar, toplum, doğa, kadın vb. dair oluşturulan düşünce kalıplarını, güçlü bir sorgulamadan geçirmiştir. Oluşturulan ulus-devlet yapısı, milliyetçilik, cinsiyetçilik, dincilik ve pozitif bilimciliği tüm yönleriyle ele almıştır. Düşünsel yoğunlaşmayla, evrensel bakış açısını oluşturarak bilgelikle, hiçbir gelişme karşısında şaşmayacak olgunluğa ulaştırmıştır.
Kapitalist moderniteye karşı demokratik modernitenin yapılandırılmasında Önderliğimiz demokratik konfederalizm sistemini geliştirmiştir. 2005 yılının Newroz’unda Kurdistan Demokratik Konfederalizmini ilan etmiş, halkımıza yeni bir yaşam felsefesi ve sistemi kazandırmıştır. Bu sistemi Ortadoğu’nun tüm halkları için de öngörmüştür. Yine tüm demokratik insanlığı, Küresel Demokrasi Kongresi adı altında yeni bir dünya yaratmaya çağırmıştır.
Daraltılmış esaret ortamında ağırlaştırılmış tecrit ve izolasyon koşulları altında Önder Apo, son yirmi dört yılın en gelişkin fikir ve düşüncelerini dünya insanlığına sundu. Bilimsel felsefik değeri yüksek olan yeni bir paradigma geliştirdi. Muazzam bir entelektüel birikim oluşturup, sistemli düşünceler haline getirdi. Bu düşünce biçimi, bilimsel felsefik değeri olan kuramsal düşüncelerdir. Günümüz dünyasının çokça kullanmakta olduğu birçok kavrama yeni anlamlar yükledi ve yeniden tanımladı. Kendi düşünce sistematiğinin kavramsal kuramsal çerçevesini ve anlamsal içeriğini filozofik ve dervişane bir yoğunlaşma düzeyi ile geliştirdi. Önderliğin düşüncelerindeki rafinelik düzeyini, günümüzün en değme üniversitelerinde bile görmek mümkün değildir. Çünkü Önderlik düşünceleri; büyük yaşam ve mücadele tecrübesinden süzülmüş, toplumsal mücadeleler tarihinden önemli dersler çıkarmış, insan sosyolojisi ve psikolojisini çözümleyerek yoğrulmuş, Neolitik kadınının özgür duruşundan ve geliştirdiği tarım köy devriminden ilham almış, ilk komünal toplulukların yaşam sırrından adeta içerek beslenmiş düşüncelerdir. Tek cümleyle özetleyecek olursak, gerçeğin sırrına merdiven dayamış düşüncelerdir.
Önderlik paradigması ve ön gördüğü komünal toplumsal sistem tezleri, sermaye ve iktidar tekellerinin binlerce yıldan beri sömürdüğü işçi-emekçi kesimlerini, kimliksiz bırakılmış halkları, yok olmayla yüz yüze kalmış kültürel yapıları, sömürgeleştirilerek ikinci cins konumunda görülen kadın kesimlerini, kapitalizmin zulüm cenderesinden çıkış arayışında olan sol-sosyalist, anarşist, feminist, ekolojist kesimlerini çok ciddi etkilemektedir. 5 bin yılık erkek egemenlikçi sisteme stratejik darbe vurulmuş, ezilenlerin birleşik sistemi yaratılmıştır. Üçüncü doğuş döneminin tarihsel anlamı budur. Dolayısıyla Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Paradigma sadece Kürt halkının değil tüm insanlığın onurlu ve özgür yaşam hazinesi olmuştur.
Önderliğimizin fiziki özgürlüğünü sağlamak için her düzeyde yürüttüğümüz mücadelenin yetersiz kaldığını biliyor ve bunun özeleştirisini Önderliğimize, şehitlerimize, halkımıza ve Kürt kadınlarına veriyoruz. Önderliğin büyük ve stratejik düşüncesini hayata geçirmekte her zamankinden daha da iddialıyız. Yaşamımızın ve mücadelemizin merkezinde Önderliğimizin fiziki özgürlüğünün olacağı kesindir. Hakikate giden yolda tüm engelleri kaldırmak için büyük bir mücadele içinde olacağız. Önderlik, geçmişi ve geleceği anda yaşamaktadır. Geleceği böyle inşa etmektedir. Önderlikle 24 saat doğru yaşamak her an üreten, savaşan ve toplumsal inşayı geliştiren pozisyonda olacağız. Bizimle Önderlik arasındaki doğru yoldaşlığın hakikatini oluşturmak, oluşan bu hakikat yolunda yürümektir. Tüm varlığımızla, bilincimizle mücadele edecek ve Önderliğimizi, halkımızı özgür koşullarda buluşturarak, zaferle taçlandıracağız.
50 yıllık mücadele tarihimiz toplumsallaşarak büyümüş ve büyümeye devam etmektedir. Varlığı ve kimliği kabul edilmeyen, ben de varım dediğinde de soykırımdan geçirilen halkımız, yaratılan korku duvarını aşarak, varlık ve özgürlük mücadelesinde ben de varım demiştir. Onurlu olan her Kürt, bu gerçeği görmüş, arayışını ve kararını Önderlikten yana vermiştir. Önderliğimizin sağlığını, güvenliğini, özgürlüğünü korumak için, kesintisiz hep eylem ve serhildan halinde olmuştur. Bundan sonra da komployu yapan güçleri boşa çıkarmak için mücadelelerini en üst düzeye çıkaracaklarına yürekten inanıyorum. Şimdiden başlayan eylemler ve yapılacakların kamuoyuyla paylaşılması, bize büyük heyecan ve güç katmıştır. Tüm halkımızı, kadınları, gençleri ve dostlarımızı en üst düzeyde bu sürece güçlü katılmaya ve eylemsel sürekliliği sağlamaya çağırıyor, yaptığınız eylemleri ve yapacağınız büyük ve anlamlı eylemlerden dolayı şimdiden kutluyorum.