HDP 11 yıllık mücadele tarihinde bütün baskı ve sindirme operasyonlarına karşın Demokratik Kürt Siyaset Geleneği ve Türkiye Sol-Demokrasi mücadele geleneğinden aldığı esin ile yeni yaşam programını toplumsallaştırarak inşa etti. Kürt sorunun çözümünü kuruluş felsefesi ve temel amacı olarak belirleyen HDP, kuruluşunun ve siyasi programının temel felsefesi olan üçüncü yol siyasal önermesini toplumsallaştırarak, toplumun siyasallaşmasında güçlü ve etkin bir rol aldı. Toplumsal ve siyasal alanda kadın mücadelesini önceleyen HDP, parti organlarında ve belediyelerinde eşit temsiliyet oranı ile siyaset tarihinde bir ilki gerçekleştirerek kadınların siyaset alanında eşit temsiliyetini sağlayarak, siyaset tarihinde yerini aldı.
Ortadoğu ve Türkiye’de tekçi, cinsiyetçi ve milliyetçi düşünce akımları üzerine inşa edilen siyasal iktidarlar ve buna karşı gelişen muhalif siyasal anlayışlar var olan sorunları çözmek yerine daha da derinleştirdi. İki egemen siyasal-yönetim anlayışın getirdiği sorunların sürekli kriz-çatışma üretmesi Ortadoğu ve Türkiye’de siyasal süreçlerin tıkanmasına neden oldu. Toplumsal sorunların çözümsüz bırakılması ve derinleşmesi aynı zamanda Ortadoğu’da emperyal devletlerin vekalet savaşına da zemin sunuyordu. 3. Dünya savaş konseptinin Ortadoğu’da devreye girdiği bir dönemde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan iki egemen siyasi anlayışa karşı alternatif demokratik katılımı esas alan üçüncü yol siyasal önermesini geliştirdi. Üçüncü yol siyasal önermesi halkların hak taleplerini, özgürlüklerini ve sivil toplum için demokratik birliği esas alan bir yönetim anlayışı olarak geliştirildi.
Demokratik katılımı esas alan üçüncü yol siyasal önermesinin Türkiye ayağında Halkların Demokratik Partisi (HDP) kuruldu. Kimliklerinden dolayı mağdur edilen tüm kesimlerin haklarını savunan HDP, dar, cinsiyetçi, milliyetçi ve bölgeci bir politikadan uzak durdu. Demokratik katılımı ve birliği esas alan HDP çizgisi halkların hak taleplerini, özgürlüklerini ve sivil toplumun gelişmesini esas alan bir siyaset ile mücadelesini sürdürdü. Farklı din, etnik kimlikleri ve siyasal görüşlerini temsiliyet hakkını esas alan, mağdur edilen kesimlerle dayanışarak etkisini genişletecek politikalar geliştiren HDP, çevre duyarlılığını, kadın temsiliyetini, insan hak ve hürriyetini öne çıkaran demokratik bir yönetim model ile toplumun karşısına çıktı.
HDP, Kürt Sorunun çözümü konusunda statü talebi, anadilde eğitim, eşit vatandaşlık gibi taleplerin anayasal çerçevede Türkiye’nin birliği içerisinde çözümü esas aldı. Kurdistan’ı siyasal grupların yanı sıra Türkiye’nin farklı siyasal anlayışlarını da demokratik katılım esası alan bir çerçevede aynı çatı altında buluşturan HDP, kapsayıcı alternatif ve toplumun tüm kesimlerine hitap eden yeni bir siyasi anlayış inşa etti.
Demokratik Kürt Siyaset Geleneği her zaman kadınların siyasete katılımını esas alan bir çizgide oldu. 2007’de Demokratik Toplum Kongresi ile başlatılan Eş Başkanlık sistemi HDP ile kadınlar lehine eşit temsiliyet düzeyine ulaştı. HDP hem parti bünyesinde hem de tüm belediyelerinde kadınların eşit temsiliyetini esas alan bir politikanın da temsilcisi olarak tarihe geçti.
DEMOKRATİK KÜRT SİYASET GELENEĞİ HDP’YE GEÇİŞİNİ TAMAMLADI
22 Haziran 2014 yılında HDP İkinci Olağanüstü Kongresini yoğun bir katılım ve büyük bir coşku ile gerçekleştirdi. Barış atmosferinde gerçekleşen kongreye, dünyanın farklı ülkelerinden ve Türkiye’nin önde gelen siyasal parti temsilcilerinin büyük bir ilgisi vardı. Bu kongre ile HEP ile başlayan Demokratik Kürt Siyaset Geleneği’nin HDP’ye geçişi de tamamlanmış oldu. HDP ile Demokratik Kürt Siyaset Geleneği demokratik katılımlı yeni bir mücadele serüvenini de başlatmış oldu.
ABDULLAH ÖCALAN İNİSİYATİF ALARAK TÜRKİYE VE ORTADOĞU SİYASETİNE MÜDAHİL OLDU
HDP Muş eski Milletvekili ve Meclis Grup Başkanı Ahmet Yıldırım, HDP’nin kurulduğu atmosferin ülke ve bölgesel düzlemde olağanüstü bir dönem yaşandığını belirterek, “Ortadoğu, Kafkasya, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’daki bölgesel krizlerin ortasında bulunan Türkiye, bu krizlerin çözüm gücü değil, her krizden kendi bünyesine bir parça katan bir karakter ve yaklaşıma sahipti. Yani önemli jeopolitiğini ve çoğulculuğunu avantaja dönüştürebilme potansiyeline rağmen, rejim ve yönetimlerin çarpık militarist politikaları sebebiyle kriz üreten bir yapıya dönmüştür. Bu uluslararası krizi ve Türkiye’ye yansımalarını sezen Sayın Öcalan’ın inisiyatif alarak Türkiye ve Ortadoğu siyasetine proaktif müdahil olduğu, bu sebeple Kürt meselesinin de bölgesel olarak ele alınıp diyalog yoluyla çözülmesinin nispeten daha rahat tartışılma atmosferine kapıyı aralayan çabalarını yoğunlaştırdığı bir dönemde kuruldu HPD” dedi.
HDP HEM ÜLKE HEM DE BÖLGESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNÜ ESAS ALDI
HDP üzerinde Kürt sorunun çözümüne yönelik geliştirilen resmi diyalog yolunun esas alınmasının Cumhuriyet tarihinde bir ilk olduğuna dikkat çeken Yıldırım, “HDP daha partinin kurulma aşamasının başlarında iken, bir ülkedeki siyasi partinin amaçlarının çok ötesinde, Ortadoğu’da bölgesel sonuçlar doğurabilecek toplumsal kazanımlar mücadelesine koyuldu, bunun tespiti ve bilinciyle hareket edildi. O günden bugüne kadar gelinen süreçte yaşanan kaotik bölgesel gelişmeler, ilk günlerdeki tespit ve hedeflerin haklılığını ortaya çıkardı” diye konuştu.
HDP’NİN KURULUŞU ORTADOĞU’DAKİ ÖZGÜRLÜK ARAYIŞLARINA DENK GELDİ
HDP MYK Üyesi Sultan Özcan partinin ‘Arap Baharı’ ve Ortadoğu halklarında özgürlük arayışlarının başladığı yıllarda partinin kuruluşuna karar verildiğini belirterek, “Oslo’da başlayan Kürt sorununda demokratik çözüm arayışlarının yeniden uç verdiği, aynı zamanda AKP iktidarının AB kriterlerine yüzünü dönme ve buna bağlı ‘açılımları tartışmaya açtığı bir siyasal iklim aralığına denk geldi HDP’nin kuruluş çalışmaları. Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü için başlayan çatışmasızlık dönemi hak mücadeleleri ve demokratik siyasetin de güçlendiği bir alan yaratmıştı. Gezi direnişinin çıkışı ve dalga dalga yayılmasının bu döneme denk gelmesi tesadüf değildi. Halkların Demokratik Partisi’nin ekolojik demokratik cinsiyet eşitlikçi programıyla da büyük ölçüde örtüşen Gezi direnişi, yeni yaşam siyasetimizin toplumsallaşmasında önemli bir yol açtı” dedi.
ORTADOĞU’DA SAVAŞ KONSEPTİNE KARŞI HDP BÜYÜDÜ
“Arap Baharı”nın amacından saptırıldığı, Suriye’ye yönelik savaş konseptinin devreye konulduğunu ve İŞİD barbarlığının Ortadoğu’yu boğmaya çalıştığı tarihsel bir aralıkta HDP’nin kuruluş aşamasının tamamlandığını hatırlatan Özcan, “Şengal kırımı ve Kobane kuşatması ile ilerlediği bir dönem eşlik ediyordu. Emperyal güçlerin vekalet savaşına dönüşen, İktidarın Suriye’ye dönük savaşta etkin rol aldığı ve Şam’da Emevi camiinde namaz kılma takvimleri açıkladığı o dönemde Kobane’de topraklarını ve özgürlüğünü savunanların direnişi yükseliyordu. Kobane’de IŞİD barbarlığını durduran büyük insanlık direnişinin Türkiye ve dünyada yankıları da büyüyordu. İktidarın ‘Kobane düştü düşecek’ heveslerini boşa çıkartan geniş bir toplumsal dayanışma, devrimci demokratik güçlerin HDP ile ortaklık zeminlerini de genişletmekle kalmıyor, faşizme karşı omuz omuza güç ve eylem birliğinin de büyümesini beraberinde getiriyordu.” Şeklinde konuştu.
HDP DEMOKRATİK ULUS PARADİGMASI TEMELİNDE KÜRESEL ÇÖZÜM/SİSTEM ÖNERİSİDİR
Yıldırım, 2.Dünya savaşında 75 milyon insanın yaşamını yitirdiğini belirterek, açığa çıkan bu savaşların temelinde etnik ve dini farklılıkların nefret, düşmanlık ve yok etme sebebi haline getirdiği ulus devlet hastalığından kaynaklandığını söyledi. Etnisite, din, inanç ve sınıf farklılıklarının milyonlarca insanın ölümüne sebep olduğu bir yüzyılın sorun ve tahribatlarını ortadan kaldırmak ve kalıcı bir çözüme kavuşturmanın birkaç yıllık mücadelenin işi olmadığına dikkat çeken Yıldırım, şu tespitlerde bulundu: “Bu acılı tarihin sebeplerini doğru tespit etmek ve kalıcı çözümler üretmek üzere Sayın Öcalan tarafından ortaya konulan ‘Demokratik Ulus’ felsefesi gerisinde ciddi tarihsel tahliller, yoğunlaşmalar ve önermeler barındırmaktadır. Demokratik Ulus paradigması alelade teorik bir tartışmanın değil, 20. Yüzyıldaki savaşların, toplumsal kaosların, acıların somut tahlil ve eleştirilerinin sonucunda ortaya çıkmış küresel bir çözüm/sistem önerisidir. Toplumsal farklılıkları bir düşmanlık ve halkların boğazlaşma sebebi değil, zenginlik olarak gören HDP bunun çözümünün demokratik ulus paradigmasında olduğu gerçeğinden hareketle kurulmuş ve mücadele yoluna koyulmuştur. HDP, 200 yıllık tekçilik sorununu Ortadoğu gibi bir yerde çözüme kavuşturabilmenin sabırlı, ısrarlı ve çok uzun soluklu bir mücadele gerektirdiğini bilinciyle bugüne kadar hareket etmiştir. Bu hakikat yolculuğu, uğrunda mücadele edenlere ağır bedeller ödeten, zahmetler yaşatan bir sürece sahip olmakla birlikte; kısa sürede tekçi, retçi ve inkarcı sistemin korkulu rüyası olmayı başarmıştır. Henüz işin başında olmakla birlikte paradigmanın yaşamsallaşması için ciddi mesafeler katedildiğini söyleyebiliriz. Demokratik ulus istikametinde kalıcı bir kültürün oluşabilmesi için önümüzde verilecek uzun soluklu mücadele ve alınacak daha fazla mesafenin olduğu bilinciyle hareket edilmiş/edilmektedir. Yukarıda belirttiğim üzere, bu bir seçim kazanma değil, insanlığı ve onun yolunda yarınları kazanma mücadelesidir. Hal böyle olunca mücadelenin yükü ve bedeli ağır, ancak toplumsal kazanımları da çok büyük oluyor. HDP’nin 10 yıllık bu mücadele ekseni ve tecrübesi, tüm eksikliklerine rağmen şimdiden dünyanın bir çok yerinde ilgiyle takip edilen ve referans alınan noktaya kendini taşımayı başardı, diyebiliriz.”
ÜÇÜNCÜ YOL ÇİZGİSİ TARİHSEL EGEMENLİK İLİŞKİSİNE SON VEREN BİR YAŞAM İDEALİDİR
Özcan, kapitalist, tekçi ve inkârcı erkek egemen sisteminin gerçek bir eleştirisinden yola çıkarak, yerel demokrasi, demokratik cumhuriyet hedefiyle programlarının oluşturulduğunu ifade ederek, şunları söyledi: “Program yazımı birkaç akil kişi eliyle değil, HDK ve HDP’de birleşen tüm demokrasi güçlerinin ve mücadele dinamiklerinin ortaklığıyla kurulduğunu söyledi. HDP aralarında bir hiyerarşi kurmadan beş ana aks üzerinden kendini tanımladı. Programındaki Yeni Yaşam çerçevesini; bir ulusun diğer uluslar üzerindeki egemenliğine, bir sınıfın diğer sınıflar üzerindeki egemenliğine, bir cinsin diğer cinsiyet kimlikleri üzerindeki egemenliğine, bir inancın diğer inançlar üzerindeki egemenliğine, sermayenin ve insanın doğa üzerindeki egemenliğine son veren halkların demokratik iktidarını hedefler üzerinden kurguladı. HDP’nin üçüncü yol çizgisi, egemenlerin iki tarihsel blokunun dışında ezilenlerin tarihsel ittifakını ve egemen güçlerden bağımsız bir yürüyüş çizgisini ifade ediyor. Üçüncü yol çizgisinin temel stratejik hedefi bütün eşitsizlik ve sömürü biçimlerine, bütün egemenlik ilişkilerine son veren yeni bir yaşam idealini benimseyen bir çizgidir. Bütün diğer güncel ve konjonktürel gelişmeler, taktik adımlar bu stratejik hedefin prizmasında kırılarak belirleniyor HDP’de.”
HDP POLİTİK PROGRAMINDA KADIN MÜCADELESİNİ ESAS ALDI
HDP’nin kendisini bütün toplumsal mücadelelerin tarihsel deneyim ve birikimlerinin deryasında var etmesi olduğunu ifade eden Özcan, devamın da şunları aktardı: “ Elbette en ayırt edici özelliklerinin başında aynı zamanda bir kadın partisi olması ve erkek egemen lacivert – gri siyasetin orta yerine ezber bozan bir şekilde düşmesidir. Evrensel kadın mücadeleleri, Türkiye kadın hareketleri ve Kürt kadın hareketinin mücadele imbiğinden süzülen birikim ve kazanımların tamamını siyasal miras kabul etmesi, politik programında temel almasıdır kadın partisi olarak tanımlanmasına sebep. Erkek egemenliğinin en koyu halinin göründüğü ve yaşandığı alandır siyaset alanı. Kadın mücadelesinin etkin müdahale ettiği yer de burası oldu. O yüzden kökleri tarihin derinliklerinden gelen egemen erkekliği ve erkek egemenliğini aşındırmak, dönüştürmek için verilen pozitif ayrımcılık ve yüzdelik kota mücadelesinin kıymeti kopara kopara alınmasındandır. 2007’de Demokratik Toplum Kongresi ile başlatılan Eş Başkanlık sistemi, HDP ile kadınlar lehine en az yüzde 50 eşit temsil, söz kullanma, seçilme listeleri dahil bir kadın bir erkek fermuar sistemine geçiş ile taçlanmış oldu. Kadın meclisi yapılanmasıyla, kazanımların korunması ve büyütülmesinin yanı sıra toplumsal cinsiyet eşitliği ile yeni bir yaşamın kurulmasına giden yolun özgürlükçü ve eşitlikçi değişim dönüşüm dinamiği aynı zamanda özgün özerk bir mekanizmaya kavuşmuş oldu.”
HDP PARLAMENTO KADIN GRUBU UYGULAMASI DÜNYADA BİR İLKTİR
Özcan, HDP Parlamento Kadın Grubu uygulamasının dünya da dünyada bir ilk olduğuna işaret ederek, devamın da şunları söyledi: “Bütün tarihsel kazanımların savunuculuğu ve Kadına yönelik her türlü saldırı karşısında parlamentoyu bir mücadele alanına dönüştüren, sokakları terketmeyen kadın mücadelesinin parlamentodaki sesi sözü kürsüsü olan bir model. Kadın çizgisi ve mücadelesi nedeniyle HDP’ye kadın hareketlerine dudak bükenler, eleştirmeye kalkışanlar bile değişimden nasiplerini aldılar. 2014 yerel ve 2015 genel seçimlerinde, HDP ile yerel yönetimler ve parlamento tarihteki en yüksek kadın temsiline kavuştu. HDP’ye eleştiriyi aşan yaklaşımlarda bulunan siyasetler dahi, kadın kotası oranlarını arttırmak, şeklen de olsa daha fazla kadın aday göstermek durumunda kaldılar. Uzun ve zorlu mücadelelerin ardından siyasi parti genel merkezlerinde eş genel başkanlık yasal statüye kavuştu, il ilçe ve belediyeler bu uygulamanın dışında tutuldu. Bu ne yaman bir çelişki değil mi? Siyasi partilere merkezi düzeyde eş genel başkanlığı yasal güvenceye alacaksınız, belediyelerdeki eş başkanlık uygulamalarını ‘terör irtibat iltisaaklı’ konusu ederek yargılanmalara dayanak yapacaksınız! Bütün bu garabetlerin aynı iktidar döneminde yapılıyor olması da siyasal şizofreninin boyutunu göstermek için en çarpıcı örneklerden.”
HDP KADIN EŞBAŞKANLARINA SALDIRI KADINLARIN SİYASETE KATILMASINA TAHAMMÜLSÜZLÜKTÜR
HDP’nin yerel yönetimlerde uyguladığı eş başkanlık sistemine yöneltilen saldırıların kadınların yaşam alanlarından siyasete ve yerel demokrasiye etkin katılımının önüne kurulan bir bariyer olduğunu kaydeden Özcan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Düşünsenize köyünde, beldesinde, kentinde yaşayan kadınlar muhtar – aza – belediye meclisi üyesi- daire başkanı- şube müdürü - belediye eş başkanı - milletvekili oluyor. Dokunduğu her alanda kadınların hakları ve hayatları için dönüştürüyor. Yerel yönetimlerde eş başkanlık sistemiyle hayat bulan kadına yönelik her türlü şiddeti önleme mekanizmalarından, kadın yoksulluğunun önlenmesine kadar pek çok radikal dönüşüm pratiklerine iktidarın amansız saldırıları tesadüf olarak görülemez, gösterilemez. Erkek egemen tekçi sisteme ve onun aileye kadar sirayet eden tahakkümcü eril zihniyette ne kadar ısrarcı olduklarının da açık göstergesidir. Kadınların siyasete etkin katılımıyla kendi kaderlerini ve toplumun kaderini birlikte eşitlikçi ve özgürlükçü bir perspektifle değiştirme iradesini kendi tek adam hep adam rejimlerine tehdit olarak görmeleridir. Kadınları siyaset alanından, çalışma yaşamından, toplumsal ve sosyal hayattan tasfiye etmeye yeminli bu tek adam hep adam faşist rejiminin önündeki en büyük bariyeri sokakları terk etmeyen kadınlar kurdu. İstanbul sözleşmesi dahil tarihsel kazanımlarımızın tamamına deyim yerindeyse savaş açan, ayağımızın altındaki yer yüzünü çekmeye kararlı bu rejiminin faşist karakteri karşısında sokakları da, parlamentoyu da, mahkeme kürsülerini de, adliye önlerini de bütün kadın dinamikleriyle birlikte direniş alanına çeviren kadın mücadelesinin hem etkili öznelerinden biri, hem siyasal kürsüsü olduk.”
ROJAVA KADIN DEVRİMİ EN BÜYÜK İLHAM VE MORAL OLDU
“Kuşkusuz bu özgüven ve öz gücün ilham kaynağı evrensel kadın mücadelesi, Türkiye kadın hareketleri, feminist mücadele ve Kürt kadın hareketidir” diyen Özcan, devamında şunlara değindi: “HDP’nin kendisini örgütsel ve politik olarak inşa ettiği sürece denk düşen Rojava kadın devrimi ise en güçlü ilham ve motivasyon kaynağımız oldu. DAİŞ barbarlığını yenilgiye uğratmak için verdikleri görkemli ve destansı mücadele ile yetinmeden, savaşın ve karanlığın orta yerinde Jin Jiyan Azadi sloganıyla kadın eşitliği ve özgürlüğünü esas alan, her düzeyde eş başkanlığı anayasal güvenceye alan yeni bir yaşamın tohumlarını atarak biz’lere ve dünya kadınlarına 21.yüzyılın nasıl yönetileceğinin de pusulasını sundular. Jina Emini’nin yaktığı özgürlük meşalesinin İran devletine karşı büyük bir kadın direnişini başlatması ve giderek bir toplumsal direnişe dönüşmesinin esin kaynağı da Jin Jiyan Azadi kadın özgürlüğü felsefesidir. Evet, Jin Jiyan Azadî bir slogan olmanın çok ötesinde kadınların eşit ve özgür olduğu bir yeni yaşam felsefesinin üst başlığına hakkıyla oturdu. Türkiye ve dünya sokaklarında yankılanması da, kadınların evrensel ortak paydası olduğunu gösteriyor hepimize.”
DEVAM EDECEK….