Abya Yala: 2021 ve yeni yıldaki olasılıklar
2021 yılına Latin Amerika'da da mücadeleler ve kazanımlar damga vurdu. Baskıcı yönetimlerin halklara, kadınlara zulmü sürerken, yoksulluk da derinleşti.
2021 yılına Latin Amerika'da da mücadeleler ve kazanımlar damga vurdu. Baskıcı yönetimlerin halklara, kadınlara zulmü sürerken, yoksulluk da derinleşti.
Latin Amerika’nın 2021 yılı mücadelesini arı kovanına çomak sokmak olarak tanımlayabiliriz. Bu toprakların gerçek sahipleri, uluslararası planda kıtaya dair yapılan senaryo ve yatırımlara karşı duruşlarıyla kovanlarına çomak sokulduğunda öfkelenen ve kendini savunan arılardır bir bakıma.
Biz de kıtadaki durumu her ülkenin özgünlüğünde ele alıp 2021 yılında süren mücadelenin bir panoramasını sunmaya çalışacağız.
Latin Amerika’dakiler genelde kıta haritasını tersinden çevirirler. Bu yöntem kıta genelindeki direniş kültürünün ilk adımıdır belki de. Gerçek diye sunulanı tersinden okumak. Bu yöntemi kendini dünyadaki diğer halklardan üstün tutmak olarak değil de kıtayı yüzyıllar boyu üçüncü dünya ülkeleri olarak adlandıran muktedirlere (Avrupa merkezciliğine) karşı bir var olma çabası olarak ele aldıklarını söylüyorlar. Doğrusu Latin Amerika, bu toprakların sahiplerinin yaptığı gibi tersine okumalar yaparak anlaşılabilir.
Ama gerçekliğin kesiştiği noktalar da yok değil. Dünyanın her tarafında olduğu gibi Latin Amerika’da da son iki yılın gündemi salgın. Buna bağlı olarak gelişen devletlerin iyice deşifre olan yüzü ve toplumsal sorunlar.
EKONOMİK KRİZ DERİNDEN HİSSEDİLİYOR
Kıtanın genelinde toplumun çoğunluğu geçimini gündelik işlerle sağlıyor. Salgından kaynaklı kısıtlamalar da en çok bu kesimi etkiliyor. Devletlerin zaten kriz halinde olan ekonomik çarkı döndürmeleri de giderek zorlaşıyor. Her ne kadar Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro gibi sağ kesimlerin temsilini yapanlar salgını ciddiye almasalar da -bu aynı zamanda üst sınıfların daha da zenginleştiği bir süreç- toplum ekonomik krizi derinden hissediyor. Avrupa’daki kapitalizmin krizi ise Latin Amerika’da yaşanan bu durumun bir türevi. Zira buradaki sistemin mekanizmaları da Avrupa mantalitesine göre kurulmuş durumda. Bu türev haline bir de Avrupa’nın kendi toplumlarına verdiği değerin yoksunluğunu eklersek durumun vahameti daha iyi anlaşılmış olur.
Krizin en çok kendini hissettirdiği alanların başında sağlık ve eğitim geliyor. Deyim yerindeyse toplum sağlık alanında kendi kaderine terk edilmiş durumda. Seçimlerdeki vaatlerin başında gelen sağlık alanındaki bu kriz hali, toplumun öfkesini artırmaktan başka bir sonuç doğuracağa benzemiyor.
SAĞ VE SOL ARASINDA DERİNLEŞEN KUTUPLAŞMALAR
Kıtanın önemli bir diğer gündemini dokuz farklı ülkede gerçekleşen seçimler oluşturuyor. Arjantin, Şili, Bolivya, Ekvador, Peru, Honduras, Nikaragua, Venezuela, Meksika’da seçim süreci sona erdi. Kolombiya ve Brezilya ise gerçekleşecek seçimlerle değişimlere gebe. Bu süreçlerin ortak yanı, seçimlerin tamamının sağ muhafazakar ve sol ilerici olarak adlandırılan iki kutup arasındaki keskin bir mücadeleyle cereyan etmesi. Bu açıdan Türkiye’deki rejimle benzerliklerinin olduğunu söylemek mümkün. Bu ülkelerde de seçimler toplumsal sorunların ele alındığı ve çözüm önerilerinin sunulduğu bir ortamda değil sağ ve sol arasındaki kutuplaştırmaları derinleştiren bir havada geçiyor.Toplum bu duruma karşı, Şili ve Venezuela’da görüldüğü gibi oy kullanmayarak ya da bağımsızları destekleyerek tavrını ortaya koyuyor. Böylece mevcut devlet ve parti sistemlerinin kendi sorunlarını çözmediği mesajını veriyor.
Şili, Meksika ve Kolombiya gibi ülkelerde alternatif çözüm arayışında olan kesimler de var. Kadınlar, gençler, yerli halklar, Afro Amerikanlar ve kısmen çiftçiler bu arayışa öncülük eden kesimlerin başında geliyor.
Ülkeler bazında gündemleri ele alacak olursak;
ARJANTİN
Latin kıtasının en örgütlü ve güçlü kadın hareketlerinin olduğu Arjantin’de kürtajın legalleşmesi amacıyla verilen mücadele sonuç verdi. Kürtajın legalleşmesine dair yasa, geçtiğimiz yıl 14 Ocak’ta Ulusal Kongre’de onaylandı. Kadın hareketlerinin mücadelesi, ilerici sosyal demokrat olarak adlandırılan Devlet Başkanı Alberto Fernandez’in seçim vaatlerini de etkiledi. Fernandez’in seçim vaatleri arasında, hamileliğin 14. haftasına kadar isteğe bağlı kürtajın yasal hale gelmesi bulunuyordu. Toplumdan destek almasının başlıca nedenlerinden biri de bu oldu.
Ve Fernandez iki yıllık iktidarı sonrası 14 Kasım'da düzenlenen ara parlamento ve senato seçimlerine oy ve vekil kaybıyla girdi. Böylece demokrasinin yeniden inşa edildiği 1983'ten bu yana ilk kez Peronizm, senatodaki çoğunluğu kaybetti.
Türkiye’deki Kemalizm ile eş değer tutulan bu akım, ismini 1946 ve 1974 yıllarına kadar devlet başkanlığı yapan Juan Domingo Perón’dan alıyor. Kendisinden önceki askeri iktidarlara karşı sosyal demokrat bir politika güden Peron, asker kökenli bir politikacıydı.
1989-1999 yılları arasında Arjantin’de devlet başkanlığı yapmış, aslen Suriyeli olan Carlos Saul Menem'in 14 Şubat’ta yaşamını yitirmesi de, geçtiğimiz yıl ülkenin gündemleri arasında yer aldı. Arjantin’in uzun yıllar diktatörlerin halklara zulmettiği bir ülke olarak anılmasında payı olanların başında da yine Menem geliyor.
Siyasete atılmasına yol açan sebepler ile yürütme biçimi ise tam bir çelişki arz ediyor. Zira 1950’li yıllarda -hukuk öğrenimini tamamladıktan sonra- ülkeyi askeri diktatörlükle yöneten Pedro Eugenio Aramburu’nun içeri attığı siyasetçileri savunmasıyla birlikte siyasi kariyeri de başlamış oluyor. Hatta bu nedenle kısa bir süre cezaevi de yatıyor. Daha sonra vekillik ve sonrasında devlet başkanlığına kadar yükseliyor.
Menem’in ismi, devlet başkanlığı döneminde birçok davaya karıştı. Bunlar içinde en ilginci Ekvador ve Hırvatistan’a yapılan yasa dışı silah satışları idi. Ayrıca 1994 yılında Buenos Aires’te 85 kişinin hayatını kaybettiği Yahudi Derneğine (AMIA) yapılan saldırının soruşturmasına müdahale etmekle suçlandı.
BOLİVYA
Bolivya’daki yerli halklar her şeye rağmen beş yüz yıllık beyaz zihniyetin darbesini kabul etmedi. 2019'da yapılan seçimlerde ülkedeki bazı beyazlar, kilise ve işveren çevreleri, seçimlere hile karıştırıldığı gerekçesiyle Evo Morales’e karşı darbe yapmıştı. Bu yılın başında yapılan seçimlerde yine Evo Morales’in partisi olan MAS- Movimiento al Socialismo (Sosyalizme Giden Hareket) büyük bir çoğunlukla iktidarı geri aldı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Türkiye için bahsettiği ‘darbe mekaniği’ kıtada da farklı işlemiyor. 1960 ve 1970 yıllarında askeri darbe olarak işleyen bu mekanik, günümüzde değişik çevrelerin eliyle işleme konuluyor. Direkt darbe yerine sağcılara ve sermaye sahiplerini iktidara getirerek işletiliyor. Arjantin'de Cristina Kirshner'e karşı açılan davalar, Kirshner'in aday olmasını engelledi. Yine aynı şekilde Brezilya'da Dilma ve Lula'ya karşı açılan davalar ve görevden almalar, yine seçimlere katılmalarının engellenmesi aynı zihniyetin sonucudur ve en son olarak Bolivya'da Evo Morales’e karşı yapılan sivil darbe, Abdullah Öcalan'ın bahsettiği bu darbe mekaniğinin her tarafta işlediğine yönelik örneklerdir.
BREZİLYA
Yılın istenmeyen karakteri Jair Bolsonaro, salgın karşısında inkarcı tavrını sürdüren, tüm bakım önlemlerini sabote etmekten vazgeçmeyen, aşı yaptırmayacak kadar ileri giden dünyadaki tek başkanı olarak, kabadayılığı ve provokasyonlarıyla gündeme hakim oldu. Covid salgınını yönetmesine karşı soruşturma açan Senato komisyonu, Bolsonaro’nun insanlığa karşı suçlar kapsamında yargılanmasını tavsiye etti.
Jair Bolsonaro, kendi kendini darbenin eşiğine getirdiği, Yüksek Mahkeme yargıçlarını tehdit ettiği, halkı silahlanmaya çağırdığı, yanlış haberler yaydığı, Amazon ormanlarını tarım endüstrisine açmak için tahrip ettiği ve 2 Ekim 2022'de yapılacak başkanlık seçimlerinin kaybederse sonuçlarını tanımayacağı gibi söylemlerle gündem oldu. Daha da ileri giderek, “bu koltuktan beni ancak tanrı indirebilir” diyerek, kendini ezel-ebet sayan faşist diktatörlerin sonuna giden yolun taşlarını kendisi döşemiş oldu.
Zira bu yıl Ekim ayında yapılacak seçimleri solcu eski başkan Lula da Silva’nın kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor. Lula’nın kazanmasının Latin Amerika’daki sol eğilimin artmasında tetikleyici bir rol oynayacağı yorumları yapılıyor.
ŞİLİ
2011-2012 ''Eğitim satılık değildir'' sloganıyla başlayan öğrenci protestoları ve 2019’da ulaşıma getirilen zamlara karşı öğrenci ve kadın hareketleri öncülüğünde yapılan protestolar, 2021 yılında meyvelerini vermeye başladı. Bu değişime öncülük edenler 2021‘deki kazanımları iyi korur ve geliştirirlerse, kıtada Küba ve Chavez devrimlerini aşan bir değişime kapı aralanabilir.
Pinochet diktatörlüğünün getirdiği anayasa ve neoliberal sistem, her şey gibi eğitimi de tümden özelleştirmenin yolunu açmıştı. Şili’de mevcut durumda Maho ağanın 'bak satarım köyü' repliğine benzer bir durum yaşanıyor. Ancak bu sefer satılmakla tehdit edilen sadece bir köy değil ülkenin kendisi!
Bu gidişata ilk reaksiyon, 2011-2012 yılında öğrencilerden geldi. Bu öğrenci akımlarının liderlerinden biri, 11 Mart 2022 tarihinde devlet başkanlığı görevini devralacak olan Gabriel Boric.
Geçmiş yılların mücadelesinin geleceğe taşırıldığını gösteren bir diğer karşı koyuş da, sadece kıtada değil dünyada etkili olan Las Tesis dalgası oldu. Kadınların şiddete karşı tutumunu çok net ve estetik bir biçimde ifade eden bu protesto biçimi ve El violador eres tu' (o tecavüzcü sensin) sloganları, ataerkil sistemin deşifre edilmesinde önemli bir aşama oldu. Bu eylem ve etkinliklerin sonucu olarak 16 Mayıs 2021‘de içinde ülkenin yerli halklarının da bulunduğu ve yarısından fazlasını kadınların oluşturduğu kurucu meclis, yeni anayasa için kolları sıvadı.
Kurucu meclis, 9 aylık bir çalışma sonucunda hazırlayacağı anayasa taslağını toplumun onayına sunacak. Kabul görmesi durumunda Pinochet yasaları yerine yeni hazırlanan yasalar geçecek. Devlet başkanlığı seçimlerini solcu bir liderin kazanması ise, kurucu meclis üyelerinin elini daha demokratik bir anayasa için güçlendirecek.
KOLOMBİYA
Dünyada Brezilya’dan sonra en çok kahve, en çok zümrüt ihraç eden ülke. Platin, altın, gümüş, bakır, kömür, demir, tuz, nikel, fosfat, manganez, mika ve kuvars yataklarıyla hala çok uluslu şirketlerin gözünü diktiği bir coğrafya. Şeker kamışı, mısır, pirinç, muz, guava, çiçek, tütün ve kakao olmak üzere birçok ürünü dünya piyasasına süren ülkelerin başında yer alıyor.
Zenginliğin nişanesi olan bu sonuçlar, Kolombiya’nın yoksul bir ülke olmasını değiştirmiyor. Ülkenin iktidarları ve zenginliklerin kontrolünü ellerinde bulunduranlar aynı çevreler. Yoksulluğun kaynağı da bu egemen-beyaz elit. Salgın süreci bu kesimleri zerre etkilemezken toplum giderek fakirleşiyor. Bu durum, toplumun çoğunluğunun büyük şehirlerde, günlük işlerde çalışarak yaşamlarını idame etmelerinden kaynaklanıyor. Hastalık nedeniyle getirilen kısıtlamalar gündelikçi işçileri derinden etkiliyor ve fakirleşmeyi artırıyor.
28 Nisan’da, sendikaların ve diğer sivil toplum örgütlerinin bir günlük ve ulusal düzeyde “kırmızı ikaz” (Alerta roja) grevine gitmelerine sebep olan eylem süreci başladı. Başkan Iván Duque hükümeti, Kongre'ye ‘Sürdürülebilir Dayanışma Yasası’ adı altında bir vergi reformu önerdi. Önerilen yasa diğer reformların yanı sıra ürün ve hizmetler için KDV'nin artırılması ve vergi mükellefi sicilinin genişletilmesini içeriyor. Ayrıca, bununla elde edilecek 6.800 milyon peso gelirin, salgının neden olduğu ekonomik krizin etkilerini hafifletmek için kullanılacağı belirtiliyor.
Bu grev ve genel ayaklanmalar, sadece vergi reformuna tepki olarak ortaya çıkmadı. FARC ile 2016’da başlayan barış sürecinden günümüze kadar ülkenin belirli bölgelerinde yaşanan çatışmalar da bunda etkili oldu. Yapılan barış antlaşmasından günümüze kadar 1283 öncü isim katledildi. Bu katliamların çoğu (855 kişi) Ivan Duque hükümeti döneminde yaşandı. Bu faili meçhuller de toplumun reaksiyon göstermesinde oldukça etkili oldu.
Yerli halkların maden şirketleri tarafından yerlerinden edilmeleri diğer önemli bir etken. 28 Nisan‘da başlayan ve yaklaşık altı ay süren ulusal grev eylemlerinde 79 eylemci katledildi. Cinayetlerin 44’ünün devletin kamu görevlileri tarafından işlendiği ispat edildi. Kolombia Kalkınma ve Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (Indepaz) verdiği bilgilere göre, 2021 yılında Kolombiya‘da 92 katliam gerçekleşti. Bu katliamlar esnasında 168 toplumsal lideri katledildi. Katledilenler içinde 26 kişi kadın, 55 kişi yerli halkın liderlerinden, 48 kişi de barış anlaşması imzacıları içerisinde yer alıyordu.
Tüm bu sonuçlar gösteriyor ki; Iván Duque hükümeti ne pandemiyi ne de ekonomiyi yönetecek durumdadır. Zira hükümetin 2022 Mart parlamento seçimleri ve aynı yılın Mayıs ayında yapılacak başkanlık seçimlerini kaybedeceğine yönelik tahminler çoğunlukta. Ivan Duque’ye karşı en güçlü aday, Kolombia Humana partisinin genel başkanı Gustavo Petro görünüyor.
KÜBA
Küba’nın yeni lideri seçilen Miguel Díaz-Canel’in Raul Castro’dan sonra başkan olması, ülkede kimi değişikliklere yol açtı. Raul Castro döneminde başlayan özelleştirmeler yılın başında 100 kişiye kadar özel şirket kurulabilir yasası çıkarılmaya kadar götürdü. Bu yasa çıkarılmadan evvel 11 Temmuz’da muhalefet olarak ortaya çıkan binlerce kişi, başkent Havana’da bir protesto organize etti. Küba yönetimine karşı bu türden protestolar en son 1994’te olmuştu. Küba yönetimi yaptığı açıklamada, protestoların devrimi yıkmak için ABD tarafından organize edildiğini söyledi. Bu eylemlere katılan binin üzerinde kişinin halen tutuklu olduğu söyleniyor.
EKVADOR
Ekvador’da sigortalı ve sabit bir işte çalışanların oranı yüzde 30. İşsizlik oranı ise yüzde 13,3. Bu iki oranın dışında kalan kesimler, gündelikçi işçi olarak çalıştıkları için gerçek işsizlik oranını belirlemek zor görünüyor. Salgından dolayı işsizlik artmış durumda. Birçok gündelikçi işçi, iş bulamıyor. Burada da diğer Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor. İhtiyaç duyduğundan daha az gelire sahip olmayan devlet, borçlanmayla birlikte her geçen gün daha da dışarıya bağımlı hale geliyor. Her şey dolara endeksli olduğu için uluslararası arenada doların iniş ve çıkışına göre borçlar ve malların fiyatları azalıyor ya da çoğalıyor.
2021 yılında Ekvador’da başkanlık seçimleri ve cezaevlerinde yaşanan katliamlar en çok konuşulan konulardı.
Yılın başında ülkede biri meclis, diğeri başkanlık olmak üzere iki seçim yapıldı. Yerel seçimlerin çoğunluğunu yerli halkın temsilcisi konumundaki Pachacutic partisi ve sosyal demokrat parti olan Yurttaş Devrimi Hareketi kazandı. Başkanlık seçimlerini Bankacı Muhafazakar Guillermo Lasso kazandı. Bu seçim sonuçlarına göre Ekvador halkı başkanlığı sağcılara, meclisi sosyal demokratlara, başkanlığı ve meclisi çalıştırma anahtarını yerli halkın eline verdi. Bir nevi halk, ülkede en güçlü üç kesimi dört yıl boyunca bir sınava tabi tuttuğunu ilan etti.
Ekvador’un değişik cezaevlerinde 23 Şubat günü mafya hesaplaşması sonucu yaşanan kanlı çatışmalarda ölü sayısı 79’a çıktı. Seçimlerden sonrasına denk gelen bu krizin çözümü, belirlenecek yeni hükümetin temel önceliklerinden biri haline geldi. Tutukluların çoğu yoksulluk, işsizlik ve asgari yaşam koşullarının sağlanamamasından kaynaklanan suçlar nedeniyle cezaevlerinde. Son zamanlarda, uyuşturucu kaçakçılığı ve bu suçlara bulaşan kadınların sayısındaki artış dikkat çekiyor. Latin Amerika’nın genelinde olduğu gibi, yoksulluk ile orantılı olarak suç örgütlerinin sayısı son 15 yılda üç katına çıkmış.
HAITI
Haiti, ismi olan ancak kendisi olmayan ve hatırlanmayan bir ülkedir. Amerika'daki ilk bağımsızlığını ilan eden ve aynı zamanda dünya çapında köleliği kaldıran ilk ülke. Aslında çok yoksul bir ülke olarak tanıyoruz ama aslında hiç de yoksul değil. Ama yağmalanmış ve yoksullaştırılmış bir ülke. Eduardo Galeano'nun dediği gibi, "onurunun ebediyen cezalandırılması için çöplüğe atılmış“ bir ülke...
Haiti sadece çok önemli olaylar olduğunda hatırlanır. Yaklaşık 2 bin 500 kişinin öldüğü 7,2 şiddetindeki 14 Ağustos depremi olduğunda ya da 7 Temmuz'da Başkan Jovenel Moïse, 26 Kolombiyalı paramiliter ve iki Amerikalıdan oluşan bir komando grubu tarafından evinde vurularak öldürüldüğünde adı hatırlandı. İş adamı, neoliberal ve otoriter Moïse, “gangster modelinin”, bölgeleri kontrol etmek, müzakere etmek ve nüfusu itaatkar tutmak için Kuzey'den oluşturulan narko ve suç çetelerinin çoğalmasına kapı açtı. TC’deki Erdoğan hükümeti gibi... Bu da onun sonunu getirdi.
HONDURAS
Honduras'ta devlet başkanlığı seçimini Honduras tarihinde ilk defa bir kadın aday olan Xiomara Castro Arrasó, 15 puan farkla kazandı. Bu durum kıtada en çok kadınların katledildiği ve aynı zamanda en çok kadın hareketlerinin mücadelesinin olduğu bir ülke olması itibarıyla önemli bir gelişme. Arasso’nun seçimi kazanması, sol/ilerici kesimin on iki yıllık sağ/muhafazakar hükümetin iktidarına son vermesi açısından da bir ilerleme.
Honduras’ın ya da Xiomara Castro’nun başka bir hikayesi daha var. Ülkenin yeni devlet başkanının eşi olan Manuel Zelaya, 2009’da bir darbeyle görevden alınmıştı. Bir nevi Sermiyan Midyat’ın filmi ‘Hükümet Kadın’ındaki olay, Honduras’ta gerçek oldu.
Xiomara Castro, ülkenin yüzde 74'ünün yoksulluk içinde yaşadığı (kıtanın en yoksul ikinci ülkesi), her gün binlerce insanın ABD’ye göç ettiği bir ülke. Ayrıca kıta genelinde uyuşturucu ve şiddet devleti olarak görülen bir ülke.
MEKSİKA
Meksika, ABD’ye komşu olması vesilesiyle ABD’ye giden bütün göçler buradan geçiyor. Bununla bağlantılı olarak insan tüccarları, mafya, organ ve kadın tacirleri vs de bu ülkede konumlanmakta.
Önceki yıllara göre düşüş yaşansa da toplam 33 bin 308 cinayetin işlendiği ülkede, kadın cinayetleri en ön sırada. Meksika aynı zamanda dünyada kadın cinayetlerinin en çok yaşandığı ülkelerin başında yer alıyor.
Ülkede 2006 yılından bu yana 340 bin dolayında kişi öldürüldü. Ayrıca Ulusal Araştırmalar Komisyonu’nun verilerine göre 95 bini aşkın kişi kayıp.
80 yıl boyunca sağ muhafazakar iktidarların yönettiği Meksika'da 2018 yılında Lopez Obrador’un öncülüğünde sol ilericiler ilk defa hükümette yer alıyor. İlk dönemlerde devlet uçağını ve özel makam araçlarını reddeden Lopez Obrador, 4T (Cuarta Transformación) adı altında ülkenin dördüncü kalkınma döneminin programını hazırladığını beyan etti. 4T`nin 1. Dönemi Bağımsızlık 1810, 2. Dönemi Reformasyon 1858, 3. Dönemi Devrim 1910 Anayasanın ilanı ve 4. Dönemde Lopez Obrador’un bir kaç yatırımla ilan ettiği dönemdir.
En büyük yatırımlarından biri Chiapas`tan (Zapatistaların yaşadığı bölge) başlayarak Meksika'yı boydan boya dolaşan Maya hızlı treni projesi, hidro elektrik santrallarının yapımı ve Meksiko City’ye büyük bir hava alanının yapımı. Aslında, tüm bu planlamalar daha önceki hükümetlerin neo liberal politikalarına hız vererek onları sürdürmek anlamına geliyor. Lopez Obrador’un diğer hükümetlerden farklı olarak yaptığı tek şey ise, bu projeleri referandum yoluyla hayata geçirmesi.
Sonuçta sol ve ilericilik adına yapılan bu yatırımlar, doğayı daha çok tahrip eden projeler. Toplumun kendisine yeten üretim sistemini bozduğu gibi, açlık ve yoksulluğu derinleştiriyor. Halbuki Lopez Obrador iktidara geldiğinde en çok yerli halklar ve sol, ilerici ve demokrat kesimler sevinmişti. Şimdi önceki hükümetlerden herhangi bir farkı kalmadı.
Geçtiğimiz yıl kısmi temsilciler meclisi ve valilik seçimleri de yapıldı. Daha önce 500 kişilik mecliste 253 vekille temsil edilen MORENO partisi, bu çoğunluğu kaybetti, dolayısıyla İşçi ve Yeşiller partileriyle kurduğu “Tarih yazıyoruz” ittifakına tümden mahkum hale geldi. Bu seçim, aynı zamanda gelecek başkanlık seçimleri için bir referandum niteliği taşıyor. MORENO partisinin başarısı ise, seçime giden 15 eyaletin 11’ini kazanması oldu. Bu, yerellerde başarılı ama merkezi sistemde başarısız olduğu anlamına geliyor.
Meksika’da yılın başından 6 Haziran 2021'de yapılan seçimlere kadar 64 politikacı öldürüldü. 2018 başkanlık seçimlerinde ise üç ay içerisinde 153 siyasetçi öldürülmüştü.
Zapatistalar, seçilen sol ilerici MORENO hükümetinin de kendileri için bir çözüm olmadığını daha önceleri de dile getirmişti. Hareketin 120 kişilik bir grupla Avrupa’ya gönderdiği delegasyon, 3-4 ay boyunca farklı Avrupa ülkelerinde etkinlikler düzenledi. Bu turla amaçlanan tam olarak neydi bilinmez ama otuz yıl önce Mexico City’ye yapılan yürüyüşün sonuçlarını Avrupa’da da beklediler, biçiminde tartışmalar dikkat çekici idi.
8 Mart eylemlerinde polisin kullandığı şiddet de gündemin bir başka konusuydu. 8 Mart’tan üç gün solcu devlet başkanı Lopez Obrador, başkanlık sarayının etrafını tel örgüyle kapatmıştı. Buna ‘barış duvarı’ isminin verilmesine tepki gösteren kadın kuruluşlarına ise ‘hükümet mülkünü vandalizmden korumak için’ cevabı verilmişti. Sanırım yıllık en fazla cinayetin, daha çok da kadın cinayetinin işlendiği bir ülkedir aynı zamanda.
NİKARAGUA
Orta Amerika ülkesi Nikaragua'da 7 Kasım'da yapılan devlet başkanlığı seçimini, ülkeyi 14 yıldan bu yana kesintisiz yöneten Devlet Başkanı Daniel Ortega kazandı.
Seçim, başta ABD yönetimi olmak üzere birçok ülke tarafından "hileli" ve "demokrasiye aykırı" olarak nitelendi.
PERU
Peru'da 2021-2026 hükümet dönemi için Cumhurbaşkanı, iki başkan yardımcısı, 130 kongre üyesi ve 5 And milletvekilinin seçildiği genel seçimlerin ilk turu 11 Nisan, ikinci tur ise 6 Haziran’da yapıldı. Başkan ve gelecek dönem başkan yardımcıları olarak seçilen kongre üyeleri, Peru'nun bağımsızlığının 200. yılı çerçevesinde Ulusal Bayram kutlamaları sırasında 28 Temmuz 2021'de yemin ederek görevlerine başladı.
Solcu ve ilerici olarak takdim edilen Petor Castillo‘nun iktidara geldiğinden beri solculuk adına herhangi bir değişim yaptığı söylenemez. Zaten parlamentonun çoğunluğu sağ muhafazakar kesimlerin elinde. Ekonomi ve sosyal politikalarda bir önceki hükümeti aşan bir pratiği henüz sergilemedi. Seçimlerde dile getirdiği hiçbir vaadini yerine getirmiş değil.
Aydınlık Yol‘un Lideri Abimael Guzmán, 29 yıllık tutukluluğundan sonra kaldığı cezaevinde 11 Eylül 2021'de yaşamını yitirdi. Abimael Guzmán yaşamını yitirdikten sonra sağ muhafazakar kesimden kutlamalar oldu. Yeni seçilen “solcu” devlet başkanı Petro Castilo da sol geleneği bırakıp sağ muhafazakarlar gibi “bir terörist öldü” dedi. Bu söylemin Petro Castillo‘ya nasıl bir avantaj ya da dezavantaj getireceğini gelecek yıllarda göreceğiz. Söylemlere ve pratiğe bakılırsa eski hükümetleri aratmayacağa benziyor.
VENEZUELA
Venezuela, ekonomisi kötü olan ülkeler içinde halen ilk sırada. Kıtanın geneline bakıldığında en fazla göç veren ülke konumunda. Muhalefetle yaşanan siyasi kriz, 14 Ağustos'ta Norveç'in ara buluculuğunda Meksika'nın ev sahipliğinde muhalefet temsilcileriyle bir araya gelerek kısmen çözülmeye çalışıldı. Bu görüşmelerin bir sonucu olarak 3 yıldır seçimleri boykot eden muhalefet 21 Kasım‘da düzenlenen bölgesel ve yerel seçimlere katılarak bu tutumunu sonlandırdı.
Yapılan bu seçimlerde 23 eyaletin 20’sini devlet başkanı Nicolas Maduro’nun partisi kazandı. Yine başta başkent Caracas olmak üzere iki yüzden fazla da belediye kazandı. Buna karşı muhalefet ülkenin en kalabalık eyaletlerinden Yuila olmak üzere 3 eyalet valiliğini ve 117 belediyeyi kazandı.
Diğer yıllarda olduğu gibi 2021 yılında yüz binlerce insan işsizlikten ve yoksulluktan dolayı ülkeyi terk etti.