Alparslan Türkeş, 1995 yılında Essen ketinde gerçekleşen “Türk Federasyonu” gecesinde yandaşlarına hitap ederken “Avrupa Türkçülüğü” tezini ortaya attı. Avrupa’nın yaşam kültürü, İslami değerler ve Türk milliyetçiliğinden sentezlenen bu faşist ideoloji, geçen yıllar içinde Erdoğan-Bahçeli ikilisinin başında bulunduğu AKP-MHP iktidarınca güçlü bir biçimde hayata geçirildi.
2001 yılında Türkiye’de kurulan ve 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidar olan AKP için Almanya önemli merkezlerden biri haline geldi. Bir yandan 1,5 milyona varan Türkiyeli seçmenin varlığı AKP’nin gözünü bu ülkeye çevirmesene neden olurken, diğer yandan da camiler, dernekler, lobi kuruluşları ve konsolosluklar üzerinden gerçekleşen örgütlenmeyle önemli bir para kaynağı bulundu. Tüm bunların dışında milliyetçi örgütlenme üzerinden de geniş bir istihbarat ağı kuruldu.
Erdoğan rejimi, 20 yıl boyunca Almanya’da sayıları 3,5 milyonu geçen Türkiyeli göçmenler arasında örgütlenerek hem İslam dinini hem de Türk milliyetçiliğini istismar ederek para topladı, dini/mili duyguları istismar ederek oy devşirdi. Ankara’daki Türk rejimine bağlı çalışan konsolosluklar, camiler, dernekler hatta banka ve seyahat acenteleri ise MİT’in birer şubesi gibi çalıştı; Kürt ve rejim muhalifi aktivistler fişlendi. Toplanan bilgilerle Türkiye ve Almanya’da davalar açıldı, suikast planları yapıldı.
Kurulduğunda Almanya’da hiçbir kitle tabanı olmayan AKP, bu ülkede yandaş toplamak için ilk operasyonunu 2002’de yaptı. AKP’nin hedefinde Almanya’da büyük bir kitle ve örgütlü gücü bulunan Milli Görüş veya diğer adıyla İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) vardı. 3 Kasım 2002 seçimleri öncesine denk gelen Temmuz ayında, bizzat Erdoğan ve Abdullah Gül IGMG yöneticileriyle görüşerek, AKP’ye kaymaları için Milli Görüş’ün ele başlarını ikna etti.
BAĞIŞ PARALARINA ÇÖKTÜLER!
Erdoğan’ın Milli Görüş’ün yöneticileri yaptığı görüşmelerin ardından AKP’nin Almanya’da örgütlenmesi için ortak bir komite kuruldu. Milli Görüş tabanından gelen isimlerin yer aldığı bu komite, Almanya’da AKP’ye bağlı kurum ve derneklerin kurulması için girişimler başlattı. Zaten 2002’den 2014’e kadar IGMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü, birçok kez AKP’ye oy verilmesi için açıkça çağrılarda bulundu. Üçüncü’den sonra gelen Mustafa Yeneroğlu ise AKP’den iki dönem milletvekili seçildi. Bu şekilde “Almancı AKP’lilere” mecliste sürekli bir veya birkaç kürsü verildi.
600’ye yakın camisi bulunan Milli Görüş AKP için deyim yerindeyse birçok fırsat yarattı. Milli Görüş tabanı AKP için önemli bir oy deposu olurken, toplanan milyonlarca Euro bağış da AKP’nin kasasına aktarıldı. Deniz Feneri Derneği’nin dini duyguları sömürerek 2002-2007 arasında toplayıp AKP’ye verdiği paralardan ise sadece 41 milyon Euro’su tespit edildi. AKP’nin lobi kuruluşu UETD’nin bu bağış paralarıyla kurulduğu yıllar sonra ortaya çıktı. Deniz Feneri’ne yönelik soruşturmanın ucu Türkiye’deki AKP yöneticilerine ulaşınca Alman yargısı, Ankara-Berlin hattında yapılan pazarlıklar neticesinde davanın peşine düşmedi.
Almanya’daki 900’e yakın camisiyle Türk diyanet kurumuna bağlı çalışan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) de son yıllarda Erdoğan rejiminin bu ülkedeki en önemli kolu haline geldi. 15 Temmuz darbe girişimin ardından Erdoğan iktidarı, Gülen cemaati üyesi oldukları gerekçisiyle birçok imamın görevine son verirken, DİTİB yöneticiler ve imamlar son yıllarda özel olarak seçilip Almanya’ya gönderildi. DİTİB’li imamların görevi özellikle çocukları milliyetçi fikirlerle yetiştirmek.
Binden fazla imamı bulunan ve kimi kaynaklara göre 100 binden fazla kişiyi din üzerinden yapılan propagandayla etkileme/örgütleme gücü bulunan DİTİB’in Erdoğan rejiminin bir istihbarat kurumu gibi çalıştığı aslında birçok kez belgeleriyle ispatlandı. Fakat “casus imamlar” hakkında açılan soruşturmalarda hiç yol kat etmeyen Federal Alman Savcılığı dosyayı kapatarak rafa kaldırdı.
Yer yer dolaylı veya direkt Alman hükümetinden, en başta da CDU/CSU’nun elinde bulunan eyaletlerde destek bulan Ankara rejiminin örgütlediği milliyetçi/faşist yapılanmayı istihbarat uzun yıllardır biliyordu. Fakat ilk kez ülkenin iç istihbarat kurumu Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın 2018 yılı raporunda ayrı bir başlık açtı ve Ankara rejiminin Almanya’daki kamuoyu/istihbarat faaliyetlerine yer verdi. O raporda casusluk faaliyetleri dışında Türk hükümetinin hem Türkiye kökenli topluma hem de Alman siyasi iradeye nüfuz etme çabası içinde olduğu ifade edilerek, DİTİB ve UETD gibi kuruluşların oynadıkları role dikkat çekildi. Ancak bu rapora rağmen DİTİB’e verilen devlet yardımı kesilmedi.
FAŞİST CEPHE VE AJAN AĞI BÜYÜDÜ
Çünkü 2015 yılının ikinci yarısından itibaren AKP’nin MHP ile kurduğu faşist blok, Almanya’daki Türk faşist, ırkçı ve milliyetçi örgütlemeyi önemli oranda etkilemişti. Özelikle Erdoğan-Bahçeli ikilisinin Kürt düşmanlığı ve savaş politikaları, bu yapıların mobilize olmasını, Almanya’daki faşist Türk cephesinin daha da büyümesini sağladı. Bununla bağlantılı olarak istihbarat ağı da genişledi. İstihbarat uzmanlarına göre, hali hazırda Almanya’da MİT’e çalışan ajan/muhbirlerin sayısı 6-8 bin civarında.
Diğer yandan 2021’e kadar 16 yıl iktidarda kalan Angela Merkel’in başbakanlığındaki hükümet dışarıda Erdoğan’ın siyasetine zimmi destek verirken, içerde ise Türk milliyetçi kuruluşların daha fazla örgütlenmesine sesini çıkarmadı hatta yer yer bu yapılara arka çıktı. Merkel “Ülkücü” örgütlemenin Avrupa’daki şefi Cemal Çetin ile samimi pozlar bile vermekten çekinmedi.
MHP’ye bağlı grupların Avrupa’daki örgütlemesi olan Avrupa Türk Konfederasyon Genel Başkanı Çetin, 24 Haziran seçimlerinde MHP listesinden milletvekili seçilmişti. Aynı zamanda MHP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi de olan Çetin, seçilir seçilmez Erdoğan’ın yurt dışı gezilerindeki heyette yer aldı. Temmuz 2018’de Brüksel’de gerçekleşen NATO zirvesinde Erdoğan’ın yanı başından ayrılmayan Çetin Merkel ile bir araya geldi. Merkel’in gülümseyerek Çetin’e elini uzatıp tokalaşmasına ilişkin fotoğraflardan ikilinin daha önce tanıştığını anlamak hiç de zor değildi.
ÇETELER DİREKT ERDOĞAN’A BAĞLI
Türkiye’deki AKP-MHP iktidarının milliyetçiliği körüklemesi, Türk faşist hareketinin Almanya’da yaşayan Türk toplumu içinde kendisine daha fazla alan oluşturmasını sağladı. Buna paralel olarak faşist grupların son yıllarda karıştığı saldırı ve şiddet olaylarında da ciddi bir artış yaşandı. Çünkü AKP-MHP iktidarı saldırıları ve muhaliflerine dönük suikastları organize etmek için maddi/manevi destekler vererek silahlı çeteler kurmuştu. Bunların başında 2014 yılında boks kulübü adı altında örgütlenen "Osmanen Germania" (Almanyalı Osmanlılar) çetesi geldi.
2017 yılının Aralık ayında basına yansıyan ses kayıtlarına göre Erdoğan'a yakın isimlerinden AKP'li vekil Metin Külünk, "Osmanen Germania"nın silah alınması için çetenin lider kadrosuyla sürekli temas halinde oldu ve onlara birçok kez para akışında bulundu. Çetenin bu paralarla Kürtlere karşı kullanılmak üzere birçok tabanca ve otomatik silah aldığı bizzat Alman güvenlik birimlerince tespit edildi.
Alman güvenlik birimlerinin dinlenmesine takılan telefon konuşmalardan biri Federal Meclis'te Ermeni soykırımına ilişkin hazırlanan taslağın oylaması öncesine aitti. O telefon görüşmesinde Külünk'ü arayan Erdoğan, Almanya'da yapılacak gösteriler için talimatlar verdi. 1 Haziran 2016 günü saat 22.21'de kaydedilen görüşmede, Erdoğan, tasarıya karşı Külünk'ten çetelerin harekete geçilmesini istedi. Erdoğan’ın talimatını yerine getiren çeteler, ardından söz konusu tasarının tartışıldığı sırada Federal Meclis yakınlarında toplanarak gövde gösteri yaptı.
Yine bir başka telefon görüşmesinin kayıtlarına göre Külünk, AKP'nin Almanya'daki kuruluşu UETD'nin Mannheim teşkilatının eski başkanı Yılmaz İlkay Arın aracılığıyla çeteye Erdoğan'a ilişkin şiir yayınlayan ZDF televizyonun moderatörü Jan Böhmermann'ın cezalandırılması talimatını verdi. Külünk’ün Almanya'da yaşayan Türklerin silahlandırılmasını istediği Arın, "temiz" silahlardan ve bir cephaneye sahip olduklarından söz etti. Silahlı çetelerle ilişkisi deşifre olan Külünk, artık Almanya’da “istenmeyen kişi” ilan edilirken, Türkiye’ye kaçan Yılmaz İlkay Arın ise AKP-MHP iktidarı tarafından Boks Federasyonu Asbaşkanlığına getirildi.
Çetenin liderleri Mehmet Bağcı ve Selçuk Şahin ise bu bağlantılar yüzünden 2018’de gözaltına alınarak tutuklandı. Stutgart’ta 2019’da sonuçlanan davada Erdoğan rejimine bağlı çalıştığının kanıtlanmasına rağmen "Osmanen Germania" (Almanyalı Osmanlılar) çetesinin yöneticilerine sadece adli suçlardan hapis cezası verildi. 7 çete üyesi ve yöneticisinin yargılandığı davada Erdoğan rejiminin muhaliflerine yönelik suikast hazırlığı ne savcı, ne de mahkeme heyeti tarafından dile getirildi. En fazla hapis cezası (6,5 yıl hapis) çetenin Stuttgart sorumlusu Levent Uzundal’a verildi. Kendisini "Osmanen Germania Dünya Lideri” olarak ilan eden Mehmet Bağcı ise 3 yıl 4 ay hapis cezasına çarpıtıldı.
TANER AY’IN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ
Mehmet Bağcı ve Selçuk Şahin Erdoğan’ın sarayında ağırlanırken, Almanya’daki çetelerle bağlantılar, 2021’de AKP-MHP iktidarının paramiliter gücünün liderlerinden Sedat Peker’in yayınladığı videolarda yeniden gündeme geldi. Peker’in “Almanya'da dernekler var ya; iyi arkadaşlar, ben onları seviyorum. Mesela onlara rica ederdi, ‘para yollar mısın’ diye. El altından onlara para yollardım” derken, bu ilişki ağının merkezinde Osmanen Germania çetesinin Duisburg Başkan Yardımcısı Taner Ay vardı. Türk devlet yöneticileriyle sıcak pozlar veren ve lüks hayatıyla dikkat çeken Ay, 2021’in son günlerinde Bulgaristan'da geçirdiği trafik kazasında öldü.
MECLİSİN KARARINA RAĞMEN HALA YASAK YOK
Türk milliyetçi ve faşist grupların böylesine kirli suç şebekelerine dönüşmesi, şiddet olaylarına karışması ve cinayetler planlaması yıllarca Alman devletinin umurunda olmadı. Fakat son yıllarda “Ülkücüler” veya “Bozkurtlar” isimleriyle örgütlenen Türk faşistler, sadece Almanya’da değil diğer Avrupa ülkelerinde de güvenlik açısından ciddi tehditler oluşturunca işler değişti.
AKP-MHP iktidarının paramiliter gücü olan ve birçok şiddet olayına karışan “Ülkücüler”i, Paris yönetimi, 29 Ekim 2020’de Fransa’nın Dijons kentinde Ermenilere yönelik saldırıların ardından yasaklama kararı aldı. Aynı günlerde benzer bir karar Avusturya’da da alındı. 2020’nin yazında başkent Viyana’da Kürt ve sol/sosyalist gruplara dönük günlerce süren saldırıların ardından Avusturya hükümeti “bozkurt” işaretleri ile sembollerini yasakladı.
18 Kasım 2020 günü ise Türk milliyetçi/ırkçı grupların Almanya’da yasaklanmasının önünü açan yasa tasarısı Federal Meclis’te kabul edildi. Hükümet ve muhalefet partilerinin neredeyse oy birliğiyle kabul edilen tasarının ardından gözler İçişleri Bakanlığı’na ve Merkel hükümetine çevrildi. Fakat Berlin yönetimi, bu süre zarfında bu gruplarla bağlantılı dernek ile faaliyetlerin yasaklanmasını için hiçbir pratik adım atmadı.
Alman istihbaratının 2021’de açıkladığı son istihbarat raporuna göre, kendilerini “Ülkücü” olarak tanımlayan kişilerin sayısı 11 bine ulaştı ve bunların 9400’ü üç büyük çatı kuruluşuna bağlı derneklerin üyesi. Faşist yapılanmanın başında gelen ADÜTDF’nin 7 bin, ATİB’in 8 bin, ATB’nin de 1200 üyesi bulunuyor. Bu resmi rakamlar bile Almanya’da 20 bine yakın kişinin aktif şekilde Türk milliyetçi/ırkçı örgütlenmenin içinde bulunduğu gösterirken, Türk faşistleri; resmi sayıları 33 bin olan Alman aşırı sağcılardan daha fazla tehlikeli olma potansiyeli taşıyor.