Sterk TV’de yayınlanan özel bir programda konuşan Cemil Bayık, Önder Apo ile DEM Parti heyetinin görüşmesinin ardından yaşanan gelişmeler konusunda önemli değerlendirmelerde bulundu. Kendilerine şu ana kadar ne Önder Apo’dan ne de devlet tarafından herhangi bir bilgi ulaşmadığını ifade eden Cemil Bayık, Türk devletinin mevcut durumda Kürt halkına ve Özgürlük Hareketi'ne yönelik büyük bir savaş yürüttüğünü belirtti. Türk devleti açısından ortada bir değişiklik olmadığını belirten Bayık, “Gerçekten kardeşliği geliştirmek istiyorlarsa o zaman Kürtlerin haklarını da esas almaları lazım. Türkiye'de Türkler hangi hakka sahipse Kürtlerin de o haklara sahip olması lazım. Ama görüyoruz Türklerin tüm hakları var, Kürtlerin ise her şeyini ortadan kaldırıyorlar. Kürtleri nasıl yok edecekleri, nasıl ortadan kaldıracakları üzerinden hareket ediyorlar. Bu kardeşlik değil, tamamen kandırmadır” şeklinde konuştu.
DEM Parti’nin AKP heyeti ile görüşmesi sonrası yapılan açıklamaları ve Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği mesajları da değerlendiren Bayık, “AKP'ye baktığımızda heyetin kendileri ile görüşmelerinin ardından “biz sohbet ettik” dediler, yani gayri ciddi bir şekilde yaklaştılar. O heyet AKP’ye herhalde sohbet etmek için gitmedi. Bu yaklaşımdan da anlıyoruz ki AKP'nin Kürt sorununu çözmek gibi bir amacı yok, Türkiye'nin demokratikleşmesi yok. Eğer böyle bir amaçları olsaydı bu dili kullanmazlardı, daha ciddi bir şekilde yaklaşırlardı. Mesela diğer partiler daha ciddi yaklaştı, görüşlerini açıkladılar, eleştirilerini belirttiler. Ama AKP dalga geçer gibi “biz sadece sohbet ettik” diyor. Mesela Tayyip Erdoğan veya bazı AKP'li yetkililer açıklamalarıyla Türkiye'deki sorunların çözümünü değil daha da derinleşmesini istiyor. Bu temelde açıklamalar yapıyorlar” dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ile yapılan röportajın tam metni şöyle:
Rêber Apo'ya yönelik uzun tecridin ardından geçtiğimiz günlerde bir görüşme yapıldı. Önce Ömer Öcalan, daha sonra DEM Parti heyeti İmralı'ya gitti. Görüşmelerde Rêber Apo, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi için hazır olduğunu belirtti. DEM Parti heyeti İmralı ziyaretinden sonra birçok parti ile görüşmeler yaptı, tartışmalar yürüttü. Bu görüşme Türkiye toplumunda bir umut da yarattı. Siz bu görüşmeleri ve gündemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her ne kadar heyet İmralı'ya gitse de Rêber Apo'ya yönelik ağır tecrit hala devam ediyor. Rêber Apo tecrit koşullarında üzerine düşen rolü yerine getiremez. Eğer Türk devleti gerçekten Türkiye'nin sorunlarını çözmek istiyorsa ki en temel sorun Kürt sorunudur, tüm sorunların tamamen çözülmesini istiyorsa tecridi sona erdirmelidir. Rêber Apo'nun koşullarının değişmesi lazım. Rêber Apo tecritteyken ondan bu sorunların çözülmesini istemek ne ahlaki, ne siyasi ne de insanidir. Mutlak tecrit altında olan Rêber Apo rolünü nasıl yerine getirebilir? Rêber Apo'nun koşulları değişmeli ki özgür bir şekilde rolünü yerine getirebilsin. Önderlik Ortadoğu'da yaşanan durumu ve Türkiye üzerindeki etkilerini görüyor. Hem Türkiye'nin, hem de Ortadoğu'nun büyük sorunlar yaşadığını görüyor ve bu sorunları çözmek istiyor. Tarihi bir rol üstleniyor. Türkiye halklarının, Ortadoğu halklarının sorunlarını çözmek istiyor ve bu temelde bir deklarasyon yayınladı. Deklarasyonda Rêber Apo görüşlerini açık bir şekilde beyan etti, yaşanan sorunların hangi temelde çözülebileceğini çok açık bir şekilde ortaya koydu.
TÜRK DEVLETİNİN ADIM ATMAMASI HERKESTE ŞÜPHE YARATIYOR
Rêber Apo deklarasyonda yer alan 7 maddeyi beyan ettiğinde, bu durum Türkiye toplumunun rahat bir nefes almasını sağladı. Çünkü bu, aynı zamanda Türkiye halklarının geleceğinin nasıl olacağını belirledi. Bu yüzden bunun manifesto olduğunu söylüyoruz. Rêber Apo nasıl ki tarihi rolünü açık bir şekilde belirttiyse, Türk devleti de ne düşündüğünü belirtmelidir. Fikirlerini ve öngörülerini açıklamaları lazım. Rêber Apo ile görüşen heyet de bir açıklama yaptı; Türk devletinin net olmadığını ve bunun da şüphe oluşmasına neden olduğunu söylediler. Rêber Apo nasıl ki görüşlerini belirttiyse Türk devleti de niyetinin ne olduğunu açık bir şekilde belirtmelidir. Ne yapacaklar, nasıl adım atacaklar açıklasınlar. Çünkü herkes bunu bekliyor. Ama Türk devletinin adım atmaması herkeste şüphe yaratıyor. Bu şüphelerin ortadan kaldırılması lazım. Deklarasyonun merkezinde demokratikleşme var. Yani Türkiye nasıl demokratik bir ülke olur? Çünkü Türkiye demokratikleşmediği sürece Kürt sorunu da diğer sorunlar da çözülemez. Herkes bunu biliyor.
Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler bu sorunları daha da derinleştiriyor. Özellikle de Kürt sorununu daha da büyütüyor. Bu sorun çözülmediği sürece daha ciddi sorunların yaşanacağı görülüyor. Kürdistan'da şu an büyük bir savaş yaşanıyor. Hamas ile başladı, Hizbullah ile başladı, Suriye'ye sıçradı ve Baas rejimi çöktü. Bu şekilde devam eden savaş artık Kürdistan'a ulaşmış durumda. Herkesin kaderini Kürdistan belirleyecek. Bu yüzden bazı güçler Kürdistan üzerine savaşıyor. Kim Kürtleri yanına çekerse sonuç alacaktır. Bu konuda adım atmayan, büyük sorunlar ve ciddi tehlikeler yaşayacaktır. Rêber Apo bu yüzden sadece sorunları dile getirmiyor, bu sorunların nasıl çözüleceğini de belirtiyor. Bu şekilde sadece Kürt halkı için değil, Ortadoğu halkları için, insanlık için sorumluluk alıyor.
HALA KÜRTLERİ ORTADAN KALDIRMAK İSTİYORLAR
Buna karşı Türk devletinin de sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Bu yüzden heyet şüphelerin olduğunu söylüyor. Eğer durum böyle devam ederse şüpheler daha da artar. Türkiye'deki sorunların çözümü demokratikleşmedir ama baktığımızda Türk devleti bunun için hiçbir adım atmıyor. Çünkü Türkiye demokratikleşirse herkesten çok Kürtler bundan faydalanacaktır. Türk devleti bunun için adım atmıyor. Çünkü hala Kürtleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Zihniyetleri budur!. Böyle bir zihniyeti esas aldıkları için demokratikleşme için bir şey yapmıyorlar. Türkiye artık eskisi gibi devam edemeyeceği bir duruma gelmiştir. Türkiye için demokratikleşme artık temel bir meseledir. Eğer bunu yapmazlarsa daha da sıkışırlar ve büyük darbeler alırlar.
Rêber Apo da burada devreye giriyor ve Türkiye'nin adım atmasını istiyor. Türkiye'nin Osmanlı'nın son dönemi gibi olmasını istemiyor. Çünkü Türkiye'de şu an yaşananlar Osmanlı'nın son dönemde yaşadıklarına benziyor. Bu, Türkiye için büyük bir tehlikedir. Rêber Apo burada tarihi görevini yerine getiriyor. Devletin de bunu görmesi ve bu temelde görevini yerine getirmesi lazım.
Özel savaş politikalarının da çok fazla yürütüldüğü bir süreç yaşanıyor şu an. Çok şey söyleniyor. Siz ise tecridin devam ettiğinin altını çizdiniz. Rêber Apo, “sorunu çözecek gücüm var” mesajını verdikten sonra sizinle Rêber Apo ya da Türk devleti veya herhangi üçüncü bir güç ile aranızda bir temas kuruldu mu?
Şu ana kadar elimize bir şey ulaşmadı ne Rêber Apo ne de devlet tarafından. Biz de tartışmaları basından takip ediyoruz, anlamaya çalışıyoruz, resmi olarak bize bir şey gelmedi. Zaten Türk devleti şu an hem halkımıza, hem de Hareketimize karşı bir savaş yürütüyor. Hem de çok daha büyük bir savaş yürütüyor. Her gün açıklama yapıyorlar, şurada operasyon yaptık, şu kadar öldürdük, şu kadar tutukladık diye. Kendileri bunu itiraf ediyor. Türk devleti açısından bir değişiklik yok. "Kardeşliği geliştireceğiz, birlikte köklü bir tarihimiz var" diyorlar ama diğer yandan pratikte hiçbir zaman böyle hareket etmiyorlar. Gerçekten kardeşliği geliştirmek istiyorlarsa, o zaman Kürtlerin haklarını da esas almaları lazım.
Türkiye'de Türkler hangi hakka sahipse Kürtlerin de o haklara sahip olması lazım. Ama görüyoruz Türklerin tüm hakları var, Kürtlerin ise her şeyini ortadan kaldırıyorlar. Kürtleri nasıl yok edecekleri, nasıl ortadan kaldıracakları üzerinden hareket ediyorlar. Bu kardeşlik değil, tamamen kandırmadır. Eğer gerçekten sorunu çözmek, kardeşliği, birliği geliştirmek istiyorlarsa Kürtlere karşı yürüttükleri siyasetten vazgeçmeleri ve zihniyetlerini değiştirmeleri lazım. Rêber Apo tarihi fırsatı değerlendirip zihniyetlerini değiştirmek istiyor ki Kürt sorununun çözümünde adım atsınlar. Eğer bu zihniyetlerini değiştirmezlerse büyük darbe alırlar. Türkiye'de belki bazıları bunu görüyor, bu yüzden Kürtleri inkar eden, imha eden zihniyeti bir kenara bırakmak istiyorlar fakat devletin bu zihniyeti hala değişmemiş. Pratikte de bunu görüyoruz.
Bazıları Rêber Apo'dan PKK'ye bir mesaj ya da bir mektup ulaşmıştır diye düşünüyor ama öyle bir şey yok. Türk devleti tarafından da şu ana kadar bir değişiklik yok. Herkes gibi biz de basından takip ediyoruz. Türk devleti saldırılarını sürdürüyor, biz de mücadelemizi sürdürüyoruz sonuna kadar da sürdüreceğiz. Bu zihniyet değişmezse, Rêber Apo'nun koşulları değişmezse, Rêber Apo'nun bahsettiği şekilde Meclis'te komisyon kurulmazsa, anayasada değişiklik yapılmazsa biz de mücadelemizi sürdüreceğiz. Çünkü Türk devleti de her gün her türlü silahla bize saldırıyor. Böyle olduğu taktirde nasıl duracağız? Elbette biz de mücadelemize devam edeceğiz.
AKP'NİN KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEK GİBİ BİR AMACI YOK
Deklarasyondaki 7 madde Türkiye kamuoyunda bir umut yarattı. Fakat özellikle AKP hükümeti, Erdoğan, medyası, yine bazı AKP'li yetkililer çok çirkin, provokatif bir dil kullanıyor. Şüphesiz Kürt halkı bunu gördüğünde, "dilinde kardeşlik, elinde hançer olmaz" diyor. Bu dil Türkiye'yi nereye götürüyor ve toplumda nasıl bir durum yaratıyor?
Başlangıçta da belirttiğim gibi Rêber Apo deklarasyonu yayınladığında Türkiye toplumu rahatladı, geleceğini, önünü biraz gördü. Rêber Apo yanına giden heyetle konuştu, “Parlamentodaki partilerle konuşun, görüşlerini alın” dedi. “Pratik ve teorik olarak bu sorunu çözebilecek güçteyim” dedi. Bu temelde heyet Meclis'teki diğer partilerle görüştü, şüpheleri olan partilere de olumlu bir şekilde yaklaştılar, açıklamalarını da ona göre yaptılar. Devlet ve AKP gerçekten samimi ise, Kürt sorununu çözmek istiyorsa biz yardım etmeye hazırız, bu konuda sorun yok dediler. Bu da Türkiye siyasetinde bazı değişimlerin yaşandığını gösteriyor. Eskiden böyle değildi, Türkiye siyasetinde hakim zihniyet Kürt halkını kabul etmemekti. Kürtlerin ortadan kaldırılmasını esas alıyorlardı. Fakat şu an açıklamalarında onların da bu sorunun çözülmesini istedikleri belli oluyor. Bu önemlidir. Yeni bir siyaset gelişiyor, buna ilişkin tartışmalar da yürütüyor. Bu olumludur. Fakat AKP'ye baktığımızda, heyetin kendileri ile görüşmelerinin ardından, "biz sohbet ettik" dediler. Yani gayri ciddi bir şekilde yaklaştılar. O heyet AKP’ye herhalde sohbet etmek için gitmedi.
Bu yaklaşımdan da anlıyoruz ki AKP'nin Kürt sorununu çözmek, Türkiye'nin demokratikleşmesi gibi bir amacı yok. Eğer böyle bir amaçları olsaydı bu dili kullanmazlardı, daha ciddi bir şekilde yaklaşırlardı. Mesela diğer partiler daha ciddi yaklaştı, görüşlerini açıkladılar, eleştirilerini belirttiler. Ama AKP dalga geçer gibi “biz sadece sohbet ettik” diyor. Mesela Tayyip Erdoğan veya bazı AKP'li yetkililer açıklamalarıyla Türkiye'deki sorunların çözümünü değil daha da derinleşmesini istiyor. Bu temelde açıklamalar yapıyorlar. Toplumda bir algı yaratmak istiyorlar. PKK ve Rêber Apo için, "başka bir yol kalmadı, mecbur teslim olacaklar, silahları gömmeleri lazım, eğer gömmezlerse onlarla birlikte toprağa gömeriz" diyorlar. Yani ölüm dışında başka bir şeyden bahsetmiyorlar. Çözüm amaçları olsaydı böyle bir dil kullanırlar mıydı? Bunu AKP de, Erdoğan da biliyor. Öyle PKK’nin başka yolunun olmadığı yalan; tam tersi yeni yollar açıldı. Hem de eskisinden daha büyük yollar açıldı, PKK şu an birçok açıdan hareket edip çalışma yürütebilir.
AKP'NİN DİLİ SORUNU ÇÖZECEK BİR DİL DEĞİLDİR
Kürtlerin konumu da PKK’nin konumu da eskisinden çok daha büyük artık. Bunu görmeleri lazım. Gaflete düşmemeleri gerekir. "Ya silahlarıyla teslim olurlar ya da silahlarıyla birlikte onları toprağa gömeriz" diyorlar; çok iyi düşünmeleri ve gaflete düşmemeleri lazım. Toprağa gömülecek olan onlardır. İçinde bulundukları durum bunu gösteriyor. AKP ve Erdoğan’ın kullandığı dil, savaş dilidir. Barış ve kardeşlik dili değildir. Sorunu çözecek bir dil değildir. Zaten kullandıkları dile göre patrik yürütüyorlar. Sadece propaganda yapıyorlar, tabanına mesaj veya moral veriyorlar gibi bir durum da değil. Temelde Kürt sorununu şiddet, terör, katliamla tamamlamak istiyorlar. Tüm konuşmaları öldürme üzerine. Bunun dışında bir şey konuşmuyorlar. Bu dil çözüme hizmet etmez. Türkiye halkının bunu görmesi lazım. Türkiye’nin aydınları, sanatçıları, akademisyenleri, Türkiye’yi gerçekten seven insanlar bunu görmeli ve buna karşı durmalıdır. Sorunun çözülmesi herkesin çıkarınadır. Bu yüzden bu dilin kullanılmaması lazım. Bu zihniyetin artık sona ermesi lazım. Çözüm Türkiye’nin hatta AKP’nin de menfaatinedir ama eğer böyle devam ederlerse hem kendileri çok büyük kaybeder hem de Türkiye’ye kaybettirirler.
Savaş diline göre hareket ettiklerini belirttiniz; şu an Rojava’ya, Kuzey ve Doğu Suriye’ye her gün saldırıyorlar. Tüm çeteleri Rojava’ya yollamak, HTŞ’nin Kürtlere saldırmasını istiyorlar. Tüm diplomasi çalışmalarını bu temelde yürütüyorlar. Diğer yandan ise Bakur’da kayyum siyasetine devam ediyorlar. AKP şu an eski partilerin statükoyu koruma görevini devralmış. Bu durum nereye doğru gider?
Şu an kullandıkları dil hakaret dilidir. Hem Rêber Apo’ya, hem PKK’ye hem de Kürt halkına hakaret ediyorlar. Kürt sorununun herkesin kaderini hatta kendi kaderlerini de belirleyeceğini görüyorlar. Rêber Apo burada tarihi bir rol oynamak istiyor. Onlar ise bunu engellemeye çalışıyorlar. Bu kadar hareketi de bu yüzden ediyorlar. Pratikte kayyum siyaseti yürütüyorlar, Kürtleri tutukluyorlar, ceza veriyorlar, öldürüyorlar, savaşı sürdürüyorlar, diğer parçalara müdahale ediyorlar, Rojava’yı her gün bombalıyorlar. Tüm bunları halkın hatta savaşçıların Rêber Apo’ya olan umudunu ve inancını kırmak, şüphe yaratmak için yapıyorlar. "Bakın Rêber Apo adım atmak istiyor, Türk devleti tam tersini yapıyor; demek ki Rêber Apo bir şey yapamıyor" algısı yaratarak Önderliği basit ve küçük göstermeye, etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Böyle yaparak Rêber Apo’nun tarihi rolünü oynamasını ve Kürtlerin büyük kazanımlar elde etmesini engellemek istiyorlar.
TÜRKİYE BÜYÜK BİR TUZAĞA DÜŞTÜ
Şu an Rojava’da SMO adıyla bir savaş yürütüyorlar. SMO sadece bir isimdir, Suriye ile bir alakası yoktur. Bu çetelerin tamamını Çeçenistan’dan, Kırgızistan’dan, Libya’dan ve farklı birçok ülkeden getirmişler. SMO adı altında onları kullanıyorlar. İçlerinde Türkler de var. Türk özel kuvvetleri var, subayları, generalleri var. Bunlar bu savaşı yürütüyor. Herkesi kandırmak için SMO adıyla savaşıyorlar. Çünkü Türk devleti kandırma konusunda uzmandır. Qereqozax’ta, Tişrîn’de yürütülen savaş Suriye’deki örgütlerin yürüttüğü bir savaş değil, Türk devletinin kendisidir. Herkesin bunu görmesi ve bilmesi lazım. Kulağımıza bazı bilgiler geliyor; o savaşta bazı Türk özel kuvvetlerinin öldüğü, yaralandığı söyleniyor. Hatta ölenlerin ve yaralananların arasında subayları da var. Kaç kişi olduklarını bilmiyoruz ama bilgileri geliyor bize. Türk devleti Suriye’de büyük adımlar attıklarını zannediyor. Bu da büyük bir kandırmadır. Belki bunun propagandasını yapıyorlar, Suriye’de gerçekten ağırlıklarını koymuşlar gibi fakat bu doğru değil. Türkiye’yi bir sürece çektiler. Tuzak kurdular, Türkiye büyük bir tuzağa düştü. Yapmak istediklerini Türkiye ve Erdoğan’a yaptırdılar.
Erdoğan’ı Hamas meselesinde de Suriye meselesinde de kullandılar. Bu şekilde Türkiye ve Araplar arasında sorun yarattılar. Türkiye Suriye’de başarılı olmadı. Ya da kimse öyle Suriye’yi onlara teslim falan etmez. HTŞ’yi iktidara getirenler başka güçlerdir. Burada farklı bir plan işletildi. HTŞ kendi gücüyle iktidara gelmedi, bazıları getirdi. Yeni bir Suriye inşa ediliyor ve bu da İsrail ile global sermayeyi koruma temelinde gelişiyor. İsrail neyi temsil ediyor? Global sermayeyi temsil ediyor, kapitalist sistemi temsil ediyor. İsrail’i korumak sadece İsrail’i korumak demek değildir, kapitalist modernite sistemini de korumak demektir. Sistem herhalde Erdoğan gelip otursun ve Suriye Türk devletinin hizmetine girsin diye Baas rejimini yıkmadı. Türk devletinin bu propagandası sadece kamuoyuna moral vermek içindir. Bu doğru değildir, Türkiye için çok ciddi bir durum yaşanıyor.
SURİYE'DE AĞIRLIK KAZANMAK İSTİYOR AMA BU MÜMKÜN DEĞİL
AKP’nin hedefi, tabanını güçlendirmek. Çünkü ikinci parti oldu, o konumdan çıkmak istiyor. Bir kez daha iktidarını güçlendirmek, SMO ile özerk sisteme darbe vurmak ve HTŞ ile Suriye’ye ağırlığını koymak istiyor. HTŞ ve SMO’yu Kürt halkına, Süryani, Ermeni, Arap halkına karşı kullanmayı hedefliyor. Demokratik bir Suriye’nin olmaması ve Suriye’nin tamamen kendi hizmetine girmesi için bunu yapıyorlar. Ama bu hayaldir, kimse böyle bir şeyi kabul etmez, mümkün değil. Türk devleti çalışmalarını bu temelde yürütüyor ama herkes biliyor ki "İbrahimi ittifak" var ve Ortadoğu’da artık bu ittifak gelişiyor. Türk devletinin rolü belki tamamen bitmedi ama eskisi gibi bir rolü de kalmadı. Herkes İran’ın büyük bir darbe yediğini söylüyor. Doğrudur, belki bazı dengeler Türkiye lehine oldu fakat Türkiye de büyük bir darbe yedi. NATO’dadır, AB ile ilişkileri var, bu temelde Ortadoğu’da iktidarlarını yürütüyorlardı, o güçlerden destek alıyordu ama şimdi dışarıda kaldı.
Mesela İtalya’da Suriye ile ilgili bir toplantı yapıldı ama Türkiye’yi davet etmediler, dışarıda bıraktılar. İtalya’daki toplantı tamamen nasıl bir Suriye’nin kurulacağına ilişkindi, Türkiye’yi dışarıda bıraktılar. Türk devleti de bunu biliyor. Türk devleti de şu an ne yapsak da ekonomik olarak Suriye’de bazı imkanlar kazanabiliriz, diye hareket ediyor. Mümkünse özerkliği ortadan kaldırmak, Suriye’de kalmak için konumlarını biraz güçlendirmek istiyorlar. Suriye’yi tamamen kaybetmemek için de birçok ülke geziyorlar. Arap ülkelerini, Amerika’yı, İngiltere’yi geziyorlar. Bu şekilde Suriye’de ağırlık kazanmak istiyorlar. Bu mümkün değil çünkü artık Ortadoğu’da savaş Irak, Kürdistan, İran ve Türkiye’ye ulaşmış durumda. Kıbrıs meselesi de var. Mesela neden Akdeniz Belediyesi’ni gasp ettiler? O da Kıbrıs meselesi ile bağlantılıdır, tedbir almak istiyorlar. Bu temelde çalışmalar yürütüyorlar. Sonuç alacaklarını düşünüyorlar ama bu mümkün değil.
KUZEY VE DOĞU SURİYE'NİN KONUMU ESKİSİNDEN ÇOK DAHA GÜÇLÜDÜR
Türk Dışişleri Bakanı, Erdoğan ve birçok Türk yetkili, "bu Kürt olur, şu Kürt olmaz, Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürtler için şu şartları koyduk" şeklinde Kürtleri sınıflandırmak istiyorlar. Bu durum ne zamana kadar böyle olacak? Türkiye’nin taleplerini gerçekleştirmesi mümkün müdür?
Türkiye şu an psikolojik bir savaş yürütüyor. Kuzey ve Doğu Suriye’nin kısa bir sürede tamamen ortadan kaldırılacağı algısı yaratmaya çalışıyorlar. Bunu da herkese kabul ettirmek istiyorlar. Eğer fırsatını bulurlarsa o bölgeyi işgal edecekler. Fırsat arıyorlar, bunun için diplomasi yürütüyorlar, kendilerine yönelik engelleri kaldırmak istiyorlar. Tehdit üstüne tehdit ediyorlar. Türk basını her gün, "bugün ya da yarın gireceğiz" diyor, Kuzey ve Doğu Suriye üzerinde böyle bir baskı yaratıyorlar. Diğer yandan da HTŞ’yi devreye koymak istiyorlar. NATO üyesi olduğu için, NATO’nun engellerini de kaldırmak, yine Arap devletlerini ikna etmek istiyorlar.
Kuzey ve Doğu Suriye’nin konumu ise eskisinden çok daha güçlüdür. Suriye’de Dürziler için, Aleviler için, HTŞ’ye karşı olanlar için Kuzey ve Doğu Suriye bir alternatiftir. Hatta Koalisyon için de öyledir. Herkes HTŞ’ye şüphe ile bakıyor, herkesin tutunabileceği yer Kuzey ve Doğu Suriye’dir. Bu yüzden Kuzey ve Doğu Suriye’nin konumu eskisinden daha güçlü. Şu an orada büyük bir mücadele de yürütülüyor. Bu vesileyle o direnişçilere, Rojava halkımıza selam ve saygılarımı iletiyorum. Savaşçılar ve halk hep birlikte Türk devletinin saldırılarına karşı duruyorlar. Kahramanca mücadele ediyorlar. Halk Tişrîn’e gidiyor, günlerdir orada direniyor, ölüm dahi her şeyi göze alıyorlar. Çok tarihi bir mücadele sergiliyorlar. Türk devleti, Minbic’dan girip Dêrazor’dan çıkacağını hatta Şam’ı dahi ele geçireceğini planladı fakat Qereqozax'ta ve Tişrîn’de duvara çarptı. Artık adım atacak durumda değiller. Her gün darbe yiyorlar. Bu yüzden yeni taktik yürütmeleri de mümkün olabilir. Böyle bir ihtimal de var.
YENİ TAKTİK GELİŞTİRMELERİ MÜMKÜN
Türk devleti bu şekilde devam ettiği sürece büyük darbe alacak, Suriye’ye ilişkin planları tamamen boşa düşecektir. Eğer planları boşa düşerse Erdoğan da iktidarda kalamaz. Bu yüzden yeni taktikler geliştirmek isteyeceklerdir. Oradaki halkımızın ve savaşçıların buna göre hesap yapması gerekir. Öyle kolay değil Türk devletinin bu mücadeleyi ortadan kaldırması. Mümkün değil. Psikolojik, özel bir savaş yürütüyorlar. Herkesi bu şekilde korkutarak planlarını başarıya ulaştırmak istiyorlar. Çünkü şimdiye kadar hep psikolojik, özel savaş politikalarıyla sonuç aldılar. Herkesi korkuttular ve bu şekilde sonuç aldılar. Şimdi yine bu taktiği yürütüyorlar ama artık bu taktiklerinin sonuç almadığını gördüler. Bu yüzden yeni taktik geliştirmeleri mümkün. Bundan dolayı orada mücadele eden halkımızın ve savaşçıların dikkatli olması gerekir.
Türk devleti 2014 yılında DAİŞ’i eğitti, silahlandırdı ve Kürtlere saldırttı. Bugün de yapılan değerlendirmelerde Türk devletinin kendisine bağlı güçlerin Suriye’de iktidar olması için HTŞ ile Kürtler arasında bir çatışma yaratmayı hedeflediği belirtiliyor. Böyle bir senaryo mümkün müdür?
Türk devleti neyi öne sürüyor? İşte PKK oradan çıksın, dışarıdan gelenlerin tamamı çıksın, QSD dağılsın, kendisini feshetsin gibi bir propaganda yürütüyor. HTŞ’ye de bunu kabul ettirmek istiyorlar. Zaten SMO’yu da bu temelde harekete geçirmişler. SMO’da yer alanlar Suriye halkı değil ki. Belki içlerinde tek tük vardır ama ağırlıklı olarak farklı ülkelerden gelmişler. Maaşlarını, ihtiyaçlarını da Türk devleti karşılıyor. Türkiye halklarının da bunu bilmesi lazım. Bir tarafta Türkiye halkları açlıkla yaşıyor, diğer tarafta ise Türk devleti "imkanlarımız yok" diyerek halka bir şey vermiyor ama SMO çetelerine veriyor. Türkiye halklarının bunu tartışması lazım. Biz vergi ödüyoruz ama maddi anlamda sıkıntılar yaşıyoruz, devlet imkanları neden bu çeteler için kullanıyor, neden bizim rızkımızdan kesip onlara veriyor diye sormalıdır. Erdoğan’ın bu imkanları çok rahat kullandığını görüyoruz. Kimse bunu tartışmıyor. Türk devleti yaptığı şeyleri saklıyor. Bu yüzden işte PKK’liler çıksın, yabancılar çıksın diyorlar. Halbuki SMO’nun neredeyse tamamı yabancı. Hatta HTŞ’de de birçok yabancı var. Taburları bile var. Suriyeli olmayan bazı komutanları dahi vatandaş yaptılar. Suriye için mücadele eden, canını verenler için ise, "buradan çıksınlar" diyorlar.
TÜRKİYE HALKLARI BİRBİRİNE KIRDIRTMA SİYASETİYLE SONUÇ ALAMAZ
Demokratik ulus projesine yönelik de ciddi bir saldırı var. Mesela Rêber Apo, Suriye savaşı başlamadan önce Kürt ve Arap ittifakının stratejik bir ittifaka dönüşeceğini söylemişti ve bunun için büyük adımlar da atıldı. Türk devleti de bu demokratik ulus projesine ağır darbe vurmak istiyor. Bu tehlikeyi nasıl değerlendiriyorsunuz, çağrınız veya uyarınız nedir? Hem Kürt halkı, hem Arap, Süryani, Ermeni, Çerkes halkı ve Kuzey Doğu Suriye’nin tüm bileşenleri nasıl bir tutum sergilemelidir?
Şu an Kuzey Doğu Suriye’de demokratik ulus projesi gelişmiştir. Yine kadın hareketi gelişmiştir. Kuzey Doğu Suriye’deki halklar bu gerçeği yaşıyor. Demokratik ulus sistemini öyle ortadan kaldırmaları mümkün değil. Belki tek hedefleri budur ama gerçekleştiremezler. Yani Kuzey ve Doğu Suriye halkları buna izin vermez. Bunu da açık bir şekilde dile getiriyorlar. Değerlerine, devrimlerine sahip çıkıyorlar. Orada Türk devleti için sorun Kürtler veya Kürt kazanımları değil; sorun, Kuzey ve Doğu Suriye’dir, orada yaşayan halklardır, demokratik ulustur, halkların elde ettiği kazanımlardır. Türk devleti bilinçli bir şekilde Kürtleri ve kazanımlarını öne sürüyor. Diğer halkların kendilerini dışarıda hissetmeleri için bunu yapıyorlar. Tahmin ediyorum herkes Türk devletinin bu oyunlarının farkında. Türk devleti halkları birbirine kırdırıp düşmanlaştırmak istiyor. Aralarında savaş çıkmasını sağlamayı hedefliyor. Böyle kirli bir siyaset yürütüyorlar. Halklar arasında bir savaş çıkararak, Kürtleri yalnızlaştırarak yeni Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek istiyorlar. Kürtler de, diğer halklar da bunu biliyor. Bu yüzden Türk devleti bu siyasetle sonuç alamaz.
Ortadoğu’da şu an 3. Dünya Savaşı yaşanıyor. Bu savaşın merkezi de Kürdistan’dır. 1. Dünya Savaşı'nda Sykes-Picot Antlaşması imzalandı, bunun sonucunda Kürdistan dört parçaya bölündü. Ortadoğu da paramparça edildi. 3. Dünya Savaşı'nın yaşandığı bu süreçte özellikle Suriye’deki son gelişmelerden sonra Sykes-Picot Antlaşması’nın bir hükmü kalmadı. Siz de İbrahim Antlaşmaları’ndan bahsettiniz. Önce Filistin’de Hamas savaşı başladı, sonra Lübnan’da Hizbullah savaşı yaşandı ve son olarak Suriye’de Baas rejimi çöktü. Şu anda bu savaşın İran’a doğru gittiği görülüyor ama öncesinde Irak aşaması var. Burada hem kapitalist modernite güçleri hem de Türk devleti gibi bölgesel güçler var. Böyle bir süreçte hem İran hem de Irak’ın durumunu nasıl görüyorsunuz?
1. Dünya Savaşı ile Ortadoğu’da örgütlendiler, Kürdistan’ı parçalara ayırdılar, Arapları paramparça ettiler. Böyle bir dünya sistemi kurdular. O dönem Ortadoğu’da iktidarları seçen güçler şimdi de bunları ortadan kaldırıyorlar. Geçmişte kuranlar da onlar, bugün ortadan kaldıranlar da onlar. Neden kaldırıyorlar? Çünkü 3. Dünya Savaşı'na kadar Ortadoğu’daki bu iktidarlar hala kapitalist güçlere biraz hizmet ediyorlardı. Fakat ömürlerini tamamladılar. Şimdi hem kapitalist modernite için hem de Ortadoğu halkları için engeller. Bu yüzden rejimleri ortadan kaldırıyorlar. Ortadoğu’da yaşanan savaş kapitalist modernite sistemi ve statükocu ulus devletler arasındadır. Bu savaşta statükocu ulus devlet artık tasfiye ediliyor. Kapitalist modernite sistemi gün geçtikçe Ortadoğu’da adım adım ilerliyor. Suriye’nin yıkılması demek, Ortadoğu’nun yıkılması demektir. 1. Dünya Savaşı'nda kurulan sistem yıkılıyor. Bu yüzden Ortadoğu’da temel bir değişim yaşanıyor.
Suriye’nin yıkılması başka devletlerin de yıkılmasının alt yapısını oluşturuyor. Çünkü Ortadoğu şekillendirildiğinde Suriye esas alındı. İlk önce İngilizler Suriye’ye girdi, daha sonra Fransa ile aralarında bir ittifak yapıldı, İngilizler çıktı, Fransa girdi. O zaman daha Arap devletleri arasındaki sınırlar belli değildi. Devletler kurulmamıştı. Suriye ile başladılar daha sonra Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan, Irak kuruldu. Bu devletlerin temelinde Suriye var. Suriye Ortadoğu’daki dengelerin temelini oluşturuyordu. Bu yüzden Suriye olmadan barış falan olmaz diyorlardı. Çünkü parçalanmalar, şekillenmeler Suriye üzerinden yapıldı. Suriye’nin yıkılmasıyla kurdukları düzen de yıkılıyor. Bundan dolayı Ortadoğu’da bir deprem yaşanıyor. Mesele sadece Baas rejiminin yıkılması değil. Peki şu an mesele nereye geliyor? Irak, İran ve Kürdistan’a geliyor. Zaten Kürdistan’ın rolü burada öne çıkıyor. Herkesin kaderini belirliyor. Bazı merkezler var; Kürdistan üzerinde duruyorlar. Çünkü görüyorlar ki, kim Kürdistan’ı yanına çekerse Ortadoğu’daki şekillenmeler de bu temelde olur.
TÜRK DEVLETİ ŞU AN ORTADOĞU'DA İŞGALCİ KONUMDADIR, ÖNÜ DEMOKRATİKLEŞME İLE ALINABİLİR
Savaş, Kürdistan savaşı oluyor. Bu yüzden bu savaşın İran, Irak ve Türkiye üzerinde de etkisi oluyor. Savaşın İran ve Türkiye’ye ulaşması hem İran, hem de Türkiye üzerinde büyük bir korku yaratıyor. Rêber Apo da Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri, etkilerini görüyor ve burada halklar için tarihi bir rol oynamak istiyor.
Suriye’de yaşanan şeyleri Irak’ta da yapmak istiyorlar. Böyle bilgiler var. Suriye’de nasıl ki Türkiye’ye bir rol verdilerse, Irak’ta da vermek istiyorlar. Bu şekilde Türkiye’yi amaçları için kullanmak istiyorlar. Erdoğan, AKP sürekli "yerli ve milliyiz" söylemlerinde bulunuyor ama bu konuşmalarının tamamı yalan. Ne milli ne de yerli olmakla alakaları var. Böyle devam ettikleri taktirde ise Türkiye’yi Osmanlı gibi kurban edecekler. Rêber Apo Türkiye’de demokratikleşmeyi geliştirmek istiyor ki Türkiye halkların başına bela olmasın. Bölge halklarını da Türk devletinin işgalinden kurtarmak istiyor. Bunun için çalışıyor. Herkesin de böyle anlaması gerekir. Türk devletinin işgalini güçlendirmek değil tam tersi ortadan kaldırmak istiyor. Çünkü demokratikleşme ile ancak bunun önü alınabilir.
Türkiye demokratikleştiğinde bölge halkları da rahat bir nefes alacaklardır. Çünkü şu an Irak’ta da, Suriye’de de, Libya’da da Türk devleti işgalci konumdadır. Bunun önü ancak demokratikleşme ile alınır. Bu yüzden Rêber Apo’nun yaptığı çalışmalar önemlidir. Irak’ta da bazı şeyler geliştirmek istiyorlar. Irak’ın parçalanma ihtimali de var. Çünkü daha önce bazı adımlar attılar. Aslında Irak devleti yenilgiye uğradı. Belki daha sonra devletin adına bazı adımlar atıldı ama Irak için hala tam bir devlettir diyemeyiz. Yeni bir savaşın, hele ki Suriye’deki gibi bir savaşın altından kalkamaz. Bu da Irak’ın parçalanmasının önünü açar. Türkiye’nin Irak’ta birçok güçle ilişkisi var, bazılarını örgütlüyor da. Tahmin ediyorum ki herkes de bunu biliyor. Irak Türkiye ile bir ittifak yaptı fakat tahmin ediyorum ki Irak şu an durumu anladı. Türkiye Suriye’de ne yaptı, herkese nasıl darbe vurdu, özellikle İran ve Rusya’ya ağır darbe vurdu. Sanırım Irak da bu yaşananlardan kendisi için bir sonuç çıkarmıştır. Eğer hala bir sonuç çıkarmadıysa kendi eliyle ölümüne sebep olur.
IRAK'IN DURUMU DAHA DA ÖNEM KAZANDI
Türkiye ve Irak arasında yapılan anlaşmadan bahsediyorsunuz değil mi?
Evet, bu anlaşma Irak için çok daha tehlikelidir. Çünkü her şeyi Türk devletinin hizmetine koydular. Türkiye bu anlaşma üzerinden birçok üs kurdu, birçok adım attı, istihbarat çalışmalarını güçlendirdi, Türkmenlerle, DAİŞ ile birçok çalışma yaptı. Türk devleti ile yaptıkları anlaşma buna hizmet etti.
İran son dönemde üst üste bazı darbeler yedi. Suriye savaşının en büyük kaybedeni İran deniliyor. Gerçekten de şu an İran’ın eli kolu bağlı mıdır, hiçbir şey yapamayacak durumda mıdır? Yoksa bu sadece bir aldatma mıdır?
İran tabii ki darbe yedi. Bunu herkes görüyor. Tahmin ediyorum ki İran da görüyor fakat ne kadar darbe de yese kendisini savunmak isteyecektir. İran için Irak daha önemlidir. Neden? Çünkü Hamas, Hizbullah darbe yedikten sonra yine Baas rejimi yıkıldıktan sonra Irak’ın durumu daha da önem kazandı. İran öyle kolay kolay Irak’tan elini çekmeyecektir. Bunu söyleyebilirim fakat Amerika, İngiltere ve İsrail de Ortadoğu’da gerçekleştirdikleri hamleleri Irak’ta da devam etmek istiyorlar. Türkiye de bundan faydalanmak istiyor. Nasıl ki Suriye’de yaşanlardan faydalanmak istedilerse Irak’tan da faydalanmak istiyorlar. Büyük ihtimalle Irak’taki savaş büyüyecektir. Buradan nasıl bir sonuç çıkacağını henüz bilmiyoruz ama artık ulus devletlerin rolü tamamlandı. Ulus devletler artık global sermaye tekellerine karşı durabilecek güçte değiller. Ya uzlaşmayı esas alacaklar ya da büyük darbeler yiyecekler. İran ve Türkiye için de bu durum geçerlidir.
Rêber Apo, yıllar önce Mehmet Ali Birand ile röportaj yaptığında, "Kürt sorununu siyasi ve demokratik zeminde çözmek için bir muhatap bulmak istiyorum" demişti. Rêber Apo günümüze kadar da bu temelde adım attı. Bu konuda birçok adım da attı, ısrar etti. Mesela Turgut Özal ile diyalog kurdu, bu temelde birçok kez ateşkes ilan etti. Turgut Özal, sorunun siyasi ve demokratik yollarla çözülmesi için bazı adımlar da atmak istedi. Bu yüzden Turgut Özal’ı öldürdüler.
Rêber Apo sonrasında da ısrar etti, Dolmabahçe Mutabakatı geliştirildi. Bu mutabakatta Türkiye’nin demokratikleşmesi esas alındı. Erdoğan, Rêber Apo’nun geliştirdiği sürecin Dolmabahçe Mutabakatı ile bir aşamaya geldiğini gördü. Sorunun siyasi ve demokratik zeminde çözülmesi için ya adım atacaktı ya da buna karşı duracaktı. Erdoğan’ın zihniyetinde bir değişim yaşanmadı. Kürtleri ortadan kaldırmak istiyordu. Bunun için de masayı devirdi. Kürt sorununun siyasi ve demokratik bir zeminde çözülmesine engel oldu. Herkesin bunları tartışması lazım. Masa neden devrildi? Dolmabahçe’de Rêber Apo çok mu büyük şeyler istedi? Yok, makul taleplerde bulunmuştu hem de tamamı Türkiye’nin demokratikleşmesi içindi. Peki, Erdoğan neden masayı devirdi? Neden savaşı derinleştirdi? Neden ‘Çöktürme Planı’nı devreye koydu? Sebep neydi? Bütün bu soruların tartışılması lazım.
Rêber Apo, dediğim gibi Mehmet Ali Birand’a muhatap bulmak istediğini, sorunu çözmek istediğini söyledi, bu anlamda birçok kez tek taraflı ateşkes ilan etti, diyalog geliştirdi. Artık 15 Ağustos ile geliştirilen hamlenin durmasını, silahların susmasını, sorunun siyasi ve hukuki zeminde çözülmesini istedi. Rêber Apo, son mesajında da, "pratik ve teorik olarak sorunu çözecek gücüm var" dedi. Devletin de rolünü ve görevini yerine getirmesi gerektiğini açık bir şekilde belirtti. Rêber Apo geçmişten beri bu çizgiyi esas alıyor. Şu an söylediklerini belki daha güçlü bir şekilde belirtiyor ama geçmişte de bunları söylüyordu. Ortada yeni bir şey yok. Herkesin de meseleyi bu şekilde anlaması gerekir.
TÜRKİYE'Yİ SEVENLER ÇÖZÜM İÇİN ÇALIŞMALI
Rêber Apo kendi açısından adım attı. Göreceğiz bakalım; Türk devleti, özellikle de AKP nasıl bir adım atacaktır. Herkes bunu bekliyor. Bugüne kadar hiçbir adım atmadılar. Erdoğan şimdiye kadar bir görüşme yapmadı. Heyetle görüşenler ise "sohbet ettik" diye açıklama yaptı. Erdoğan’ın söylemleri zaten çözüm söylemleri değil; savaş, öldürme, tehdit üzerinedir tüm açıklamaları. Tamamen kendi iktidarını esas alıyor. Türkiye’nin ve Türkiye halklarının menfaatlerini esas almıyor. Rêber Apo çözümde ısrar ederek tarihi bir görev üstleniyor, bizler de Rêber Apo’nun yanındayız. Herkesin bunu bilmesi ve buna göre çalışması gerekir. Tüm demokratlar, sosyalistler, Kürt sorununun, Türkiye’deki sorunların çözülmesini isteyenler, Türkiye’yi sevenler çözüm için çalışmalılar. Şüphelerini bir kenara bırakmalılar. Bu şüpheler nasıl ortadan kalkar? Eğer sorunun çözülmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi için çalışma yürütürlerse o zaman bu şüpheleri de ortadan kalkar. Türkiye’nin demokratikleşmesi herkese hizmet eder, herkes bundan faydalanır. Bu yüzden herkesin bu temelde tarihi görevini yerine getirmesi gerekir.
EĞER SORUNU ÇÖZMEZSE PKK'NİN ÇOK GÜÇLÜ ALTERNATİFLERİ VAR
Erdoğan’ın Rêber Apo’nun aldığı bu inisiyatife yaklaşımından bahsettiniz. Birkaç gün önce Devlet Bahçeli ise partisinin grup toplantısında, ‘Ya bu topraklarda kardeşçe yaşarız ya da Anadolu’dan da atılacağız’ şeklinde bir tehdit olduğunu söyledi. Fakat yaşanan duruma baktığımızda Önder Apo'ya basit bir şekilde yaklaşılırsa, Kürt halkının onuru ile oynanırsa, PKK’ye yönelik ‘demir yumruğumuz’ var şeklinde şovenist söylemlerinde bulunmaya devam edilirse nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Kürtlerin başka seçenekleri veya tercihleri yok mu?
Söylediğim gibi Kürtlerin de, PKK’nin de konumu eskisinden çok daha güçlü. PKK’ye geçmişte kapalı olan yollar da artık açık. Türk devletinin yanlış hesap yapmaması lazım. Öyle "çok sıkışmışlar, bu durumda baskı yaparım, zulm ederim, her şeyi kabul ettiririm" diye düşünmemelidir. Bu onların ölümü olur. Hem Kürtler için, hem de PKK için eskisinden çok daha büyük imkanlar var. PKK ile ilişki kuracak birçok güç var. Hatta PKK’ye daha önce vermedikleri imkanları vermek istiyorlar. Herkes bunu bilsin. Eğer Türk devleti sorunu çözmezse PKK’nin çok güçlü alternatifleri var. Öyle dedikleri gibi PKK’nin eli kolu bağlı değil. Tam tersi herkes Kürtler ve PKK üzerinden hesaplar yapıyor. Türk devleti sorumlu bir şekilde hareket etmek zorunda. Rêber Apo tüm halkları düşünüyor, insanlık için görevini yerine getirmek istiyor. Bunu Türkiye ile yapmak istiyor. Eğer Türkiye bu anlamda adım atmaz ise alternatif çok fazladır. PKK’nin çok fazla alternatifi var ve bu alternatifleri de kullanabilir. Böyle bir durumda Türkiye zarar görecektir. Türkiye’nin böyle bir duruma düşmesini istemiyoruz.
Rêber Apo, sorunu Türkiye merkezli bir şekilde çözmek istiyor. Yoksa birçok merkez var, birçoğu ilişki kurmak istiyor, Kürtleri, PKK’yi kendi tarafına çekmek ve bu temelde Ortadoğu’da siyaset yürütmek istiyorlar. Buradan Türk devletini uyarıyorum; gaflete düşmesinler. Bahçeli eğer böyle bir şey söylüyorsa bazı gerçekleri gördüğü için söylüyor. Bahçeli’nin söylediği şeyler, Osmanlı’nın son dönemine benziyor. Mustafa Kemal, Türkiye’nin önündeki tehlikeyi, Kürtlerle ittifak kurmadığı taktirde bu tehlikeden çıkamayacaklarını ve tamamen kaybedeceklerini gördü. Bu yüzden Kürtlerle ittifak kurdu, Kürdistan’dan başladı, tehlikeden kurtuldular. O dönem var olan konjonktür de buna müsaade ediyordu. Bu şekilde sonuç alıp Türkiye’yi tehlikeden kurtardı. Bahçeli de artık tehlikenin Türkiye’ye yaklaştığını gördü. Eğer Kürtlerin yardımını almazlarsa çok büyük bir şekilde kaybederler.
BÜYÜK KAZANACAK, İNSANLIĞA DA KAZANDIRACAĞIZ
Bahçeli’nin derdi Türkiye ve Türklerdir. Bunları nasıl yaşatabileceğinin hesabını yapıyor. Bunu da Kürtlerle ittifak kurarak gerçekleştireceğini biliyor. Başka seçeneği yok. Çünkü herkesten çok bizimle savaşan kişi Bahçeli’dir. Eğer bugün Kürtlerle acil bir şekilde ittifak kurmalıyız diyorsa tehlikenin çok yaklaştığını gördüğü için bunu söylüyor. Bu yüzden savaşla bir şey çözülmez, kazanılmaz, barış kazandırır diyor. Bunu doğru söylüyor. Türkiye’de bazıları madem barış tartışmaları yapıyor; demek ki savaş var, bu yüzden barış meselesi konuşuluyor. Doğrudur, savaşın olmadığı yerde neden barıştan bahsedilsin? Artık bazı şeyleri kabul ediyorlar. Gönülden mi kabul ediyorlar, yoksa mecburen mi kabul ediyorlar bilmiyorum fakat halkımız bunu bilsin ki artık Kürtlerin, PKK’nin, Rêber Apo’nun konumu eskisinden çok daha güçlüdür.
Eskisinden çok daha büyük imkanlara sahibiz. Fakat kimsenin burada rehavete kapılmaması da gerekir. Bu şarttır. Psikolojik, özel savaşın etkisinde kalmamaları lazım. Türk basınında yapılan tüm propagandalar halkımızı kandırmak ve herkesin kafasını karıştırmak içindir. Halkımızın bunlara kulak vermemesi gerekir. Önderliğe ve Hareket'e kulak vermeliler. Kendilerine, Önderliğe, harekete inanmalı ve bu temelde hareket etmeliler. Kürt halkına inancım var, Kürt halkı örgütlü ve politik bir halktır. Birçok şeyi de anlıyor ve ayırt ediyor. Türk devleti öyle psikolojik, özel savaş yöntemleriyle Kürt halkını etkileyemez. Tabii ki yine de halkımızın bu konuda dikkatli olması gerekir. Mücadelesini büyütmeli ve Önderlik için geliştirdiğimiz hamleyi her yerde daha güçlü bir şekilde geliştirmelidir. Belki biraz zorluk çekeceğiz ama sonunda büyük kazanacağız, insanlığa da kazandıracağız.