Bu HDP çözer
Demek ki çözüm NATO’da değil, HDP’deymiş. Gerçekten de bu HDP çözer. Kürt sorununu da, kadın sorununu da, emekçi sorununu da, inanç sorununu da, demokratikleşme sorununu da bu HDP asgari çözüme kavuşturur.
Demek ki çözüm NATO’da değil, HDP’deymiş. Gerçekten de bu HDP çözer. Kürt sorununu da, kadın sorununu da, emekçi sorununu da, inanç sorununu da, demokratikleşme sorununu da bu HDP asgari çözüme kavuşturur.
Pazar günü ekran başında HDP 5. Olağan Büyük Kongresini izliyoruz. Belli ki uzun süredir yapılan hazırlıklar meyvesini vermiş. Kürdistan ve Türkiye’nin dört bir yanından kadın ve erkek katılımcılar gelmiş. Temmuz sıcağına rağmen, salon kelimenin tam anlamıyla tıklım tıklım. Aynı zamanda rengarenk. Demek ki demokrasi bu olsa gerek.
Divan oluşumu ve benzeri kongre işleyiş kurulları oluştuktan sonra sıra konuşmalara geliyor. İlk olarak Eş Genel Başkan Pervin Buldan kürsüye çıkıyor. Vermek istediği mesajları yüksek sesle, net ve kelimelerin üstüne basa ifade ediyor. Pervin Buldan gerçekten kendini epeyce geliştirmiş, tam bir hatip gibi konuşuyor. Türkiye ve Kürdistan’ın tüm siyasi gündemlerine parmak basıyor. ‘Üçüncü Yol Siyaseti’ ve ‘Demokrasi İttifakı’nın önemi üzerinde duruyor. Ağzından ‘Kürtler’ ve ‘Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ kelimeleri çıkınca salon uğulduyor. Bir de ‘Kadınlar’ deyince uğultu sesleri yükseliyor. Salonda coşku ve heyecan dorukta.
Ardından diğer Eş Genel Başkan Mithat Sancar kürsüye çıkıyor. O da Türkiye ve Kürdistan’ın tüm siyasi gündemlerine değiniyor. Döne dolaşa “Çözüm Biziz. Sözümüz Var” diyor. Kürt sorununun çözümünün Türkiye demokratikleşmesi açısından taşıdığı belirleyici önemi vurguluyor. Kürt sorununun çözümünde de Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın belirleyici rolünün altını çiziyor. Bu temelde sistemin mevcut iktidarını da muhalefetini de uyarıyor: Hiç kimse Kürt sorunu ve İmralı tecridini basit oy kavgasına, kendi deyimiyle ‘ikbal avcılığına’ alet etmesin! Zira bu konular çok büyük ciddiyet ve özenle ele alınması gereken konulardır.
Ardından kongreye gelen mesajlar okunuyor. Kongrede bulunan temsilciler duyuruluyor. Kongreye gelemeyip de mesaj gönderen çok sayıda kişi ve kurumun ismi okunuyor. Ve sıra kongrede bulunan yabancı konuklara geliyor. Grup grup sırasıyla çıkıp kürsüden mesajlarını sunuyorlar. Her grup kürsüye HDP bayraklarını sallayarak çıkıyor. Konukların da yüzleri gülüyor. Hepsi de zafer işareti yaparak salonu selamlıyor.
Ancak bu ne? Sanki Avrupa’dan bir solcular ordusu gelmiş! Her ülkeden mutlaka bir veya birkaç temsilci var. Sol, sosyalist, komünist, yeşilci ve demokratik partilerin temsilcilerinden oluşuyorlar. HDP’ye umut, destek ve moral veriyorlar. Dünya sisteminin dağılmış olmasından, bu nedenle siyasette herkesin zorluk yaşıyor durumda bulunmasından söz ediyorlar. Yani sadece siz zorluk yaşamıyorsunuz demek istiyorlar. Erdoğan rejiminin baskı ve hukuksuzluklarını ifade ediyorlar. Zorluklara karşı mücadele ederek HDP’nin mutlaka kazanacağını belirtiyorlar. Bunun Avrupa demokrasisinin kazanması anlamına geleceğini vurguluyorlar.
Avrupalılar gelir de Araplar geri kalır mı? Avrupalılar indikten sonra bu kez kürsüye Arap ordusu çıkıyor. Hemen bütün Arap ülkelerinden gelmiş temsilciler var. Yarıdan çoğu da kadın. Filistin’den gelen heyet kaza geçirmiş ve yaşlı kadın temsilci yaralanmış. Buna rağmen kongreye gelmiş ve hepsinden önce kürsüye çıkıyor, Filistin halkı ve kadınları adına kongreyi selamlıyor. Arap delegasyonu da birçok düşünsel eğilimi içinde taşıyor. Komünist parti temsilcilerinden sol, sosyalist, devrimci ve demokrat parti temsilcilerine kadar birçok eğilim var. Sözcüleri Lübnan Komünist Partisi temsilcisi. Çok yüksek bir sesle ve büyük bir heyecanla konuşuyor. Arapçanın İngilizceye göre çok daha ajitatif bir dil olduğu açıkça görülüyor.
PKK ile geçmişten beri dost olan Lübnan Komünist Partisi temsilcisi, misafir olarak değil de adeta ev sahibi gibi konuşuyor. Dış oyunlardan, ABD emperyalizminden ve işbirlikçilerden söz ediyor. Buna karşı bölge halklarının mücadelesinin bir ve ortak olduğunu vurguluyor. Filistin halkının yürüttüğü büyük direnişi özenle belirtiyor. Dönüp dolaşıp halkların kardeşliğine vurgu yapıyor. Yine zindanlardaki durumdan ve tutsakların mutlaka serbest bırakılması gerektiğinden bahsediyor. Bu noktada sanki Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan söz edecek gibi oluyor. Fakat herhalde önceden uyarılmış, bu nedenle sözlerini kontrol ediyor. Ancak onun yerine Kürt halkının büyük özgürlük mücadelesinin bölgedeki gücünü vurguluyor.
Sonra ne mi oluyor? Dışardan gelen tüm delegasyon birlikte kürsüye çıkıyor ve HDP eş genel başkanlarıyla hatıra veya aile fotoğrafı çektiriyor. Dışardan gelenler ne kadar çokmuş, sanki salonun yarısı kürsüye çıkıyor. HDP eş genel başkanlarının misafir delegasyonla çektirdiği aile fotoğrafının, üç gün önce Madrid’de NATO delegasyonunun çektirdiği aile fotoğrafından kat kat büyük olduğu görülüyor. Sözler ardından resim vererek de delegasyon AKP-MHP Yönetimini uyarıyor: Sakın ola HDP’yi kapatmaya kalkma, bizi karşında bulursun!
Bu minval üzere HDP kongresi devam edip gidiyor. Tüm gündemini büyük bir serinkanlılık ve coşku içinde tamamlıyor. Kongrede gözle görülür bir coşku ve heyecan var. Aynı oranda da serinkanlılık ve kendine güven var. Gerginliğin en küçük izi bile gözükmüyor. Faşist baskı ve zulüm zorlamış olsa da insanların yüzü sürekli gülüyor. Acıyı bal eylemiş olgun ve eğitimli bir topluluğun var olduğu gözden kaçmıyor. Acaba kadrosal gücü ne kadardır diye insan şöyle bir gözden geçirdiğinde, Türkiye’nin nicel ve nitel en güçlü kadroya sahip partisinin HDP olduğunu hemen görebiliyor. Bu ne ki, bunlar daha üçte biri bile değil. Ya bir de zindanlar boşalsa ve sürgünler geri dönse, siz o zaman görün HDP’nin kadro gücünü! Bir devleti değil, birkaç devleti bile yönetebilir.
HDP 5. Olağan Büyük Kongresinin içerdiği en önemli mesaj neydi diye bana sorsalar, hiç duraksamadan ‘Çözüm Biziz’ sloganını hatırlatırım. Buradaki kendine güven, iddia, olgunluk, Türkiye ve Kürdistan’ın son derece ağır hale gelmiş sorunlarını çözme ve bu temelde yönetime aday olma kararlılığı HDP 5. Kongresinin en temel özelliğidir. ‘Çözüm Biziz’ sloganı işte bu kararlılığı ifade etmektedir. Ve HDP, ilk defa böyle bir kararlı tutum içinde görünmektedir.
Bu durumu görünce, neden 7 Haziran 2015 seçimi ardından böyle denmediği ve HDP’nin ‘Çözüm biziz’ diyemediği için insan hayıflanmaktadır. Eğer 7 Haziran 2015 gecesi HDP aynı tutumu gösterebilseydi ve bu kadar açıklık ve kararlılıkla sorunların çözümüne talip olsaydı, o zaman Tayyip Erdoğan hükümet kurulmasını engelleyerek, kolay bir biçimde 1 Kasım 2015 seçimini kararlaştıramayacaktı. Belki de yedi yıldır yaşananlar bu biçimde gelişmeyecekti. Fakat HDP o zaman, şimdi 5. Kongredeki gibi ‘Çözüm biziz’ diyemedi. Tersine HDP eş genel başkanları gece yarısı kameraların karşısına geçerek, “toplum bize muhalefet görevi verdi, hükümeti AKP ile CHP kursunlar, biz de onları dışardan destekleriz’ dediler. Halbuki 7 Haziran 2015 seçiminde oyunu artıran ve seçimi kazanan tek parti HDP idi. Diğer partiler, seçim birincisi bile olsalar, ya oy kaybetmişlerdi ya da yerinde saymışlardı. Oy artıran ve seçimi kazanan tek parti HDP idi. Dolayısıyla gelecek onundu. Bu nedenle, seçim gecesi kameraların karşısına geçtiğinde, dışındaki üç partiye de ortak asgari demokratikleşme hükümeti kurma teklifinde bulunmalıydı. Şimdi Mithat Sancar’ın kongrede tüm partilere yaptığı çağrı gibi. Belli ki bu durum on yıllık ömründe HDP’nin yaptığı iki temel siyasi hatadan biriydi. 5. Kongre gösterdi ki HDP hatasını görmüş ve özeleştiri yaparak siyasi tutumunu düzeltmiş.
Peki şimdi ne olacak? 5. Olağan Büyük Kongre ile açığa çıktı ki HDP ülke yönetimine hazır. Oylarını yüzde yirmilerin üzerine bile çıkartabilir. Kendi başına yönetim olamasa bile, iktidar ortaklığı yapabilir. HDP önlenemez bir yükseliş içindedir. AKP-MHP faşizminin tüm baskı ve tehditleri değil HDP’yi zayıflatmak, tersine daha da güçlenmesinin zemini olmaktadır. Daha da ilerleyebilmek için, birincisi ülke sorunlarına çözüm projelerini daha da somutlaştırıp en geniş kitleleri katacak ve herkes tarafından anlaşılacak bir düzeye getirmesi, ikincisi ise esasta ‘Demokrasi İttifakı’ adına hareket etmesi gerekir. Çünkü günümüz Türkiye siyasetinde ittifaklar vardır. Dolayısıyla ‘Cumhur ve Millet İttifaklarına’ karşı HDP’nin de üçüncü ittifak olarak ‘Demokrasi İttifakını’ esas alması ve daha çok vurgulaması gerekir.
Demek ki çözüm NATO’da değil, HDP’deymiş. Gerçekten de bu HDP çözer. Kürt sorununu da, kadın sorununu da, emekçi sorununu da, inanç sorununu da, demokratikleşme sorununu da bu HDP asgari çözüme kavuşturur. En azından böyle bir sürecin önünü açar. Günümüz Türkiye’sinin bundan başka da şansı yoktur.