Ferman ve direnişlerle yoğrulan tarih- II

İngiliz arkeolog Layard, fermanlardan birini tarihe şöyle not düştü: “Teslim olan Êzîdîler bile katledildi, nüfusları dörtte üç azaldı. Her yıl Osmanlı valileri seferler yapmakta; erkekler ve kadınlar öldürülürken çocuklar satılmaktadır.”

Êzidîler günümüze kadar 73 kez “ferman” adını verdikleri kapsamlı soykırım ve katliamlara maruz kaldılar. Kimi zaman bir Êzidî aşireti, kimi zaman da bir Êzîdî bölgesi çembere alındı. İslamiyet bayrağıyla Kürdistan’ı istila eden Arap ordularının başlattığı Êzidî kıyımını, Osmanlı devletinin padişahları ve paşaları sistematik bir hale getirdi. Bu kıyımlarda yöntemler hemen hemen aynıydı; Êzidî yerleşim alanları yerle bir edildi, erkekler öldürüldü, kadın ve çocuklar ise köle pazarlarında satıldı.

Êzidîleri yok etme kararlarının çoğu Osmanlı padişahlarının fermanları ile alındığı için de soykırımların adı Êzidîlerin toplumsal hafızasına "ferman" olarak geçti. Tarihe not düşen bu fermanların en büyükleri şunlar:

906: Birçok kaynağa göre fermanlar tarihi, Musul Valisi Hamadani’nin İslamiyet’i kabul etmeyen bin Êzidî ailesini katletmesiyle başladı.

1221: Êzidîlerin dini lideri Şêx Adî, 1162’de vefat etti ve Êzidî inancının merkezi olarak kabul edilen Laliş’e defnedildi. Bu tarihten itibaren Êzidîler ilk büyük kıyımlarla karşı karşıya kaldılar. Şêx Adî’nın vefatından sonraki ilk büyük kıyım, Moğallar’ın 1221 yılında Kürdistan’ı talan ettiği yıl yaşandı.

1257-1258: Moğollar’ın Kürdistan’ı yakıp yıkması bu tarihte de sürdü. Şêx Adî’nin soyundan gelen Şerfedîn, Moğollara karşı savaşırken katledildi.

1415: Êzidîlerin komşuları; yani Müslümanlar ortak bir ordu kurarak Êzidîleri kıyımdan geçirdiler ve Şêx Adî’nin türbesini yakıp-yıktılar.

1640-1641: Diyarbakır Valisi Ahmet Paşa, Sincar bölgesinde yaşayan Êzidîlerin Mardin civarında bazı köylere saldırdığı iddiasıyla 70 bin kişilik ordusuyla Êzidî bölgelerine saldırdı, binlerce Êzidî kıyımdan geçirildi.

1647-1648: Musul valiliğini isteyen Şêxan Emiri Mirza Bey, isteğinin reddedilmesi üzerine başkaldırdı. Bu isyanın bastırılması sırasında çok sayıda Êzidî katledildi.

1650: Van Valisi Şemsi Paşa, Osmanlı padişahı IV. Murad’ın fermanıyla askerlerini toplayarak Musul'da Êzidîleri kıyımdan geçirdi.

1715: Osmanlı paşası Hasan Paşa'nın liderliğinde birçok yerde Êzidîlere yönelik katliamlar oldu.

1732-1743: Türkmen Afşar boyundan gelen ve 18. yüzyılda İran topraklarının hükümdarı olan Nadir Şah’ın fermanlarıyla, yaklaşık 10 yıl boyunca hem güney hem de doğu Kürdistan’daki Êzidîler kıyımdan geçirildi. Bu süre zarfında Kerkük’ten başlayıp Hewlêr’e, oradan da Zap kıyısına uzanan bölgede Êzidîler katledildi. Ayrıca Mahabad, Saldûz ve Meraxî'deki Êzidîler de soykırıma uğradı.

1752-1754: Şengal Êzidilerine saldıran Süleyman Paşa komutasındaki askerler, çocuk-kadın-yaşlı demeden bu bölgedeki Êzidîlerin büyük bir kısmını kılıçtan geçirdi.

1767-1768: Emin Paşa'nın liderliğinde Êzidîleri hedef alan saldırılar gerçekleşti.

1770-1771: Şeyxan Emiri Bedax Bey'in başkaldırısı kanlı bir şekilde bastırılarak birçok Êzidî öldürüldü.

1773-1774: Musul Valisi “eften-püften” bahanelerle Şengal’i talan ederek Êzidîleri kıyımdan geçirdi.

1779-1792: Bu tarihler arasında birçok bahaneyle 4 ayrı katliamda binlerce Êzidî kılıçtan geçirildi.

1787: Celîlîler, Şêxan'da Denanî Êzidîlerini hedef alan bir katliam gerçekleştirdi.

1792-1793: Musul Valisi Muhammed Paşa, Şengal’i talan ederek 8 köyü yerle bir etti.

1794-1795: Bağdat'ta bulunan Süleyman Paşa'nın liderliğinde Êzidîler kılıçtan geçirildi.

1799-1800: Bağdatlı Abdelaziz Bey, Şêxan bölgesindeki bütün yerleşim merkezlerini kırıp geçirerek 25 köyü haritadan sildi.

1802-1803: Musullu Ali Paşa'nın liderliğinde Şengal Êzidîlerine katliamlar yapıldı.

1809-1810: Bağdat Valisi Süleyman, Şengal’i talan ederek çok sayıda Êzidîyi kıyımdan geçirdi.

1832: Êzidîlerin tarihindeki en kanlı olaylarından biri yaşandı. Botan miri Bedirxan Bey, Şêxan'ı istila etti. Şêxan halkı Sincar’a ulaşmaya çalıştı. Fakat Musul kapılarına vardıklarında Dicle nehrinin yükselmesinden dolayı büyük bir kesim karşıya geçemedi. Geriye kalanlar Bedirxan Bey’in ordusu tarafından katledildi.

1838: Musul Valisi Tayyar Paşa, Êzidî köylerine sefer düzenledi.

1892: Geciken vergilerin toplanması için görevlendirilen General Ömer Vehbi Bey, Êzidîlerin İslamiyete geçmesini istedi. Fakat Êzidilerin bunu reddetmesi üzerine Ömer Vehbi Bey, Şengal ve Şêxan'i istila ederek Êzidîleri kıyımdan geçirdi. Yaklaşık 15 bin Êzidî, katliamdan kurtulmak için dinlerini değiştirdi.

LAYARD’IN KAYITLARA GEÇİRDİĞİ FERMAN

19. yüzyılda yolu Kürdistan’a düşen batılı arkeolog, seyyah ve araştırmacılar, çoğu kez Êzidîlere yönelik gerçekleşen fermanlara da tanıklık ettiler. Bunların başında İngiliz arkeolog Austen Henry Layard geliyordu.

Mezopotamya’daki kültürel kalıntıların en önemli araştırmacılarından olan ve 1848’e kadar Osmanlı ile Mezopotamya topraklarında kalan Layard “Ninova ve Kalıntıları” kitabında Êzîdîlerin dini ayinlerine ve tanık olduğu fermana ilişkin şu çarpıcı bilgilere yer verdi:

“Müslüman Kürtlerin ve Arapların akınlarına karşı kendilerini tam anlamıyla koruduklarında Êzîdîler için büyük ermişlerinin mezarında hep birlikte toplanmak öteden beri gelen ve dönemsel olarak tekrarlanan bir gelenekti. Sincar’dan ve Kürdistan’ın kuzey bölgelerinden gelen kadın ve erkekler kutsal törenlerinin yapılmasında hazır bulunmak için çadırlarını, çayırlarını terk etmişlerdi. Bu yıl yollar soygunculardan temizlendiği için uzak bölgelerdeki kabilelerin de Şêx Adî’nin mezarında hazır bulunmaları bekleniyor. Êzidîler 15-20 yıl kadar önce çok güçlü bir aşiretti. En başta gelen korunakları şimdi benim ziyaret ettiğim bölgede, Musul’un batısındaki Mezopotamya Çölü’nün ortasında dikilmiş yalnız bir dağ olan Cebel Sincar’dır.

Êzidîler, Osmanlı valileri Mehmet Reşid Paşa ve Hafız Paşa’nın boyunduruğuna girmelerine rağmen katledildiler. Teslim olan Êzidîler bile katledildi. Nüfusları dörtte üç oranında azaldı. Êzidîler mağaralara kaçmışlardı. Çoğu mağara ağızlarında yakılan ateşin dumanından boğuldu, kimileri de açılan top ateşi sonucu parçalandı. İki seçenekleri vardı; ya kılıçtan geçirilecek ya da dinlerinden döneceklerdi. Onlardan vergi almak bile dine uymuyordu. Türkiye’nin güneyindeki haremler Êzidî kadınlarıyla doludur. Her yıl valiler onların bölgelerine seferler yapmakta, erkekler ve kadınlar öldürülürken, her iki cinsten çocuklar alınıp belli başlı şehirlerde satılmaktadır.”

SÖZLÜ EDEBİYATA YANSIYAN DİRENİŞ

Şüphesiz fermanlara karşı Êzidî toplumunun direnişi de eksik olmadı. Bu direnişler çoğu zaman Kürt sözlü edebiyatının vazgeçilmez konusu oldu. Özellikle Êzidî dengbêjler, bu direnişleri türkü ve ağıt şeklinde anlatarak günümüze ulaştırmayı başardılar.

Sadece Êzidîler arasında da değil bütün Kürdistan’da en çok bilinen Êzidîlerin direniş destanı Derwêşê Evdî destanıdır. Dengbêjlerin anlatımına göre aşk ve özgürlük tutkusuyla yoğrulan bu destanın olay örgüsü şöyledir:

Derwêşê Evdî’nin kökeni, Van’daki bir Êzîdî aşiret olan Torunilere dayanır. Aşiret Osmanlılara karşı yıllarca savaşmış ama boyun eğmemiştir. Aşiretten ayrılan Keleş Evdî ve Bêpan adındaki iki savaşç,ı tek başlarına hareket ederler ve Urfa’ya gelip yerleşirler. Kahramanlıkları nam salınca Osmanlı onlara “Müslüman olursanız sizi öldürmeyiz hatta civardaki aşiretleri size bağlarız” teklifini götürür. Keleş Evdî Osmanlı’nın teklifini kabul eder ama Bêpan karşı çıkar ve Müslüman olmaz.

Keleş Evdî Hamidiye Alaylarına komutan olunca Bêpan da onun himayesinde hayatını sürdürür. Bêpan’ın çocuğu Evdî dünyaya gelir, Evdî’nin de Sadûn ve Derwêş adında iki çocuğu olur. Derwêşê Evdî yiğitliğiyle ün salır, akınlara ve saldırılara karşı mücadele eder. Keleş Evdî’nin de soyundan gelen Zortemur Paşa ise kendi aşiretinin başına geçer.

Bu arada Osmanlı Kürdistan’a sefere çıkmıştır. Zortemur Paşa diğer Kürt aşiretlerinden destek için her birine mektup yazar. Êzidî aşiretlerinden 50, Milan aşiretinden 50 ve Kika aşiretinden de 50, toplam 150 savaşçı toplanıp Zortemur Paşa’nın imdadına ulaşır. Zortemur Paşa çadırında bütün savaşçıları ağırlar, onlara kahve ikram eder ve şöyle der; “Kî vê qehwê rake û vexwe ezê malê xwe hemû bidim û serî de jî qîza xwe, Edûla xwe ya zêrin bidimê.” (Kim bu kahveyi alıp içerse, ona bütün malımı-mülkümü vereceğim, üstüne de güzeller güzeli kızım Edûlê’yî vereceğim)

Ancak hiçbir savaşçı kahveyi almaya cesaret edemez, çünkü o kahveyi almaları cepheye gidip savaşmak için gönüllü oldukları anlamına gelir. Cephede zorlu bir savaş vardır, hayatta kalma ihtimali ise çok zayıftır. O arada çadıra giren Zortemur Paşa’nın kız kardeşi Rehmê; “Here Şengalê, bine şêra şêra egîdê egîda Dewrêşê Evdî” (Şengal’e git, oradan getir, aslanlar aslanı, yiğitler yiğidi Dewrêşê Êvdî’yi getir).

Çünkü o aralar Dewrêşê Evdî, Viranşehir’den Şengal’e gitmiştir. Haberi alan Dewrêş, kardeşi Sadûn ile Urfa’nın yolunu tutar. Zortemur Paşa’nın çadıra girer ve askerlerini seçer. Çadırdan çıkarken Edûlê ile karşılaşır. Edûlê Dewrêşê “Savaşa gitme, babam hain birisi, ölümünü arıyor” diye seslenir. Dewrêş ise “Babana ve aşiretime söz verdim” yanıtını verir.

DİRENİŞİN ORTASINDA DEWRÊŞ VE EDÛLÊ’NİN AŞKI

Dewrêş 10-12 süvarisiyle cepheye gider ve onlarca askeri öldürür. Önce arkadaşları Yusuf, Bozan ve Çiloyê Îzolî’yi kaybeder, onların üzüntüsünden olacak ki “Hetban” ismindeki atıyla askerlerin içine dalar. Zaten destanında atı Hetban’ın casereti de sıkça anlatılır. Dewrêş askerlere bağırır; “Ez ne Kîkî me, ne Mîlan’ım, ez ji heftê bava ve Êzdî me, birayê Fatma me, egîdê we kî ye bila ew were” (Ben Kîkî, ne de Milan aşiretindenim, ben 70 kuşaktır Êzîdî’yim, Fatman’ın kardeşiyim, yiğidiniz kimse o gelsin).

Bu söz üzerine meydana inen Osmanlı komutanı Cil Îbrahimê Tirkî, Dewrêş’in karşısına dikilir. Fakat Dewrêş’in bütün kılıç darbeleri işe yaramaz, çünkü Osmanlı komutanı sık dokunmuş pahalı zırh elbisesi içindedir. Bunun üzerine Dewrêş topuzuyla vurur ve baltasına sarılır. O arada Dewrêş’in atı Hetban’ın ayakları köstebek deliklerine takılıp devrilir. Yaralanan Dewrêş’in imdadına kardeşi Sadûn yetişir, ama o cepheden çıkmayı kabul etmez. Ağır yaralanan Dewrêş’in başına giden Edûlê “Dewrêşê min (Derwêş’im) deyip türküsüne başlar. Fakat ölüm kıyısındaki Dewrêş karşı çıkar, “Bana Delal (güzel) de, sadece benim için söyleme, bütün savaşçılar için söyle” diye yakınır. Bunun üzerine Edûlê “Delal” diyerek türküsüne başlar.

Dilden dile anlatılan bu türkü günümüzün Kürt edebiyatının en önemli aşk ve direniş destanıdır.

 

Yarın: Êzîdî yurdunun parçalanması ve imha konseptleri