Garp cephesinde yeni bir şey yok

6 partinin öngördüğü sistem önceden vardı ve on yıllarca hüküm sürdü. Türkiye’nin sorunlarını çözemedi, tersine derinleştirdi. Şimdi geçmişte çözümsüz kalmış ve başarısız olmuş bir sistemi, biraz cilalayarak yeniden piyasaya sürmek hiçbir şeyi kurtarmaz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin en çok sevilen ve en ağır trajedisini yaşayan başbakanı Adnan Menderes’i idama götürürken, yanındaki subaylar “Efendim, Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” diye sormuşlar. İdam öncesi hap içti, intihar etmek istedi, sağlığı yerinde olmadan idam edildi denen Adnan Menderes, hiç duraksamadan “Kürt sorunu” diye cevap vermiş. 

Yine Türkiye’nin kendine has üslubu olan siyasetçisi ve Menderes’le benzer bir sonu yaşayan başbakanı Necmettin Erbakan’ın, Kürt sorununun çözümü için, dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esat’a mektup yazıp destek istediği bilinmektedir. Ayrıca Bingöl’de halka dönük bir konuşmasında, “Sen Türküm, doğruyum, çalışkanım dersen; başka birisi de çıkar ben de Kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım der” diyerek, her gün okul açılışlarında çocuklara söyletilen ırkçı andı eleştirmiştir. ‘Kayıp trilyon’ bahane edilerek, Necmettin Erbakan esas olarak Kürt sorunundaki bu yaklaşımı nedeniyle idam edilmekten beter hale getirilmiştir.

Necmettin Erbakan’ı iktidardan düşüren post-modern darbenin tarihi olan 28 Şubat günü, CHP dışındakilerin Menderes ve Erbakan çizgisini esas aldıklarını söyleyen altı muhalefet partisi, ortak toplantı yaparak ‘Yarının Türkiye’si için’ dedikleri “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” başlıklı ortak metni imzalayıp, AKP-MHP ittifakının örgütlediği mevcut “Başkanlık sistemini” değiştireceklerini ilan etmişlerdir. Böylece AKP-MHP iktidarı yerine Türkiye’de iktidara aday olmuşlardır.

Fakat her nedense, Menderes ile Erbakan’ın Türkiye’nin en önemli sorunu olarak gördükleri “Kürt sorunundan” hiç söz etmemişlerdir. “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metnini okuyan altı parti temsilcisi de konuşmasına başlarken “Savaşa hayır” demiş, fakat bununla Ukrayna’da yaşanan savaşa karşı çıkmışlardır; ancak yönetmeye aday oldukları devletin Kürdistan’da ve bu temelde Suriye ve Irak’ta yürüttüğü savaşa ilişkin hiçbir şey söylemeyip adeta onu görmezden gelmişlerdir. Dahası, metni imzaladıktan bir gün sonra TBMM’de yapılan Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması oylamasında AKP ve MHP ile birlikte “Evet” demişlerdir. Tıpkı 2 Mart 1994’te Kürt oldukları için TBMM’de dokunulmazlıkları kaldırılan beş milletvekili gibi, şimdi de aynı nedenle HDP Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığı kaldırılmıştır. Bütün bunlar dikkate alınırsa, 28 Şubat günü altı muhalefet partisinin imzaladığı metin için ‘Garp cephesinde yeni bir şey yok’ demek en uygunu olmaktadır.

CHP, İyi Parti, DP, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi’nin imzaladığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” başlıklı metinde kadın haklarına ilişkin yazılanlar dışında yeni hiçbir şey yoktur. Kadın haklarına ilişkin yazılanlar da muğlaktır, yani somutluktan uzaktır; dolayısıyla nasıl uygulanacağı konusu belirsizdir. Metin devletin idari sistemi ve işleyişi üzerinedir. Kuşkusuz AKP-MHP yönetiminin bugün uyguladığı “Başkanlık sisteminden” farklıdır, ona göre değişik ve yenidir; fakat söz konusu ‘Başkanlık Sisteminden’ önce Türkiye’de uygulanmış idari sistemlerin bir toplamı biçimindedir, bu nedenle de eskidir ve yeni değildir. Böyle olduğunu kendileri de bildiği ve bu temelde eleştirileceğini gördüğü için, “Eskiye dönüşü reddediyoruz” diye ısrarla vurgulamışlardır. Ancak sözde reddetseler de özü eskidir ve söylenen söz bu gerçeği değiştiremez.

Metinde “Özgür ve Demokratik Türkiye” gibi çok iddialı bir tanım kullanılmıştır. Fakat devlet ve sermayenin paylaşımı ve yönetimi dışında da fazla bir şey yer almamıştır. “Demokratik hak ve özgürlükler” kısmı geneldir ve Türkiye açısından bir yeniliği yoktur. Dahası söz konusu metinde toplum yoktur, değişik toplumsal kesimler yoktur, Türkiye’nin yaşadığı mevcut sorunlar ve çözüm yolları yoktur, metinde Cumhuriyetin kurucu unsuru olan Kürtler ve diğer ulusal topluluklar yoktur. Din ve vicdan özgürlüğü denmiş, ancak Alevilerin adı bile anılmamıştır. İşçi ve emekçiler, çalışma hayatının düzenlenmesi, sermaye tekelleşmesinin sınırlanması gibi hususlar bulunmamaktadır. Dolayısıyla söz konusu metin, Türkiye’nin en temel sorunlarını ve çözüm yollarını içermemektedir. 

Eğer 12 Eylül 1980’e kadar olan döneme “1. Cumhuriyet dönemi” ve sonraki Evren-Güreş-Erdoğan dönemine de “2. Cumhuriyet dönemi” dersek, kuşkusuz altı partinin öngördüğü “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” de “3. Cumhuriyet dönemi” olmak durumundadır. Zaten yeni inşadan söz edilmektedir. Fakat “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metni yeni bir cumhuriyeti, Demokratik Cumhuriyeti, üçüncü dönemi inşa metni değildir; tersine daha derli toplu ifade edilmiş “1. Cumhuriyet dönemi” metnidir. Öngörülen bütün kurum ve kurullar, yine işleyiş esasları birinci döneme aittir. 

Açık ki “Başkanlık sisteminin” olumsuzluklarını ve işlemezliğini eleştirmek, altı partinin öngördüğü sistemin işlerliği, doğruluğu ve çözümleyiciliği anlamına gelmez. Zaten altı partinin öngördüğü sistem önceden vardı ve on yıllarca hüküm sürdü. Fakat Türkiye’nin sorunlarını çözemedi, tersine derinleştirdi. Bu nedenle, söz konusu sistem değiştirilerek, mevcut ‘Başkanlık’ sistemine geçildi. Şimdi geçmişte çözümsüz kalmış ve başarısız olmuş bir sistemi, biraz cilalayarak yeniden piyasaya sürmek hiçbir şeyi kurtarmaz.

Örneğin “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metni, genel teorik ifade bakımından iyi düzenlenmiş ve uygulanır gözükmektedir. Fakat kendi başına hiçbir sistem hatasız ve de başarı getirir değildir. Bu anlamda sistemden çok, söz konusu sistemi işleten anlayış ve tarz önemlidir. Altı partinin ilan ettiği metinde anlayış ve tarza ilişkin pek bir şey yoktur. Örneğin Kürdistan’da savaş vardır, devlet Suriye ve Irak’ta savaş halindedir, bu durum da Kürt sorunundan, yani Kürt halkına karşı soykırım yürüten zihniyet ve siyasetten kaynaklanmaktadır. Peki bu altı parti Kürdistan’daki savaşa ilişkin ne düşünmektedir? Savaşı ortadan kaldıramazsa, hazırladığı metni nasıl hayata geçirecektir? Savaşı sona erdirmek için Kürt sorununu nasıl çözecektir? Geçmişte Kürt sorunu çözülüp savaş sona erdirilmediği için, şimdi yeniden önerilen parlamenter sistem dağılıp işlemez hale gelmemiş midir? Çokça sözü edilen ‘Hukukun üstünlüğü’ İmralı için de geçerli olacak mıdır? Bu soruların cevabı olmadan, söz konusu metnin uygulanır ve dolayısıyla anlamlı olması mümkün değildir. 

Öyle görülüyor ki, söz konusu altı parti, zihniyet ve siyaset olarak AKP-MHP’yi esas alıp, bazı sistem değişiklikleriyle mevcut politikaları ve Kürt soykırımını ve savaşını yürütmeyi düşünmekte ve de planlamaktadır. Yoksa Kürt sorununda niye bu kadar inkârcı ve yok sayıcı davransınlar? Ayrıca bir gün sonra, daha attıkları imzanın mürekkebi bile kurumadan AKP ve MHP ile birlikte Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılmasına ‘Evet’ demiş olmaları, bizim bu kuşkumuzu haklı çıkartıp, onların gerçek düşünce ve hesaplarını ortaya koymuştur.

Kuşkusuz sistem önemlidir ve üzerinde durmayı gerektirir. Fakat daha önemlisi, sistemleri işleten anlayış ve tarzdır. Eğer doğru bir ‘Başkanlık sistemi’ getirilseydi, Türkiye’nin sorunlarının çözümünde belli bir rol oynayabilirdi. Şimdi altı partinin öngördüğü sistemin de demokratik hak ve özgürlüklere dönük kısmı geliştirilerek, Türkiye’nin sorunlarının çözümünde belli bir rol oynatılabilir. Radikal demokratik güçler hem sistem üzerinde tartışarak ve hem de işletecek anlayışı etkileyerek belli bir rol oynatmaya çalışabilirler. Fakat bunun için Demokrasi ittifakının oluşması ve ‘Demokratik Cumhuriyet’ sisteminin açık ifadeye kavuşturulması gerekir.

Açık ki hem AKP-MHP’nin ve hem de söz konusu altı partinin öngördüğü sistem Türkiye’nin sorunlarını çözemez ve yeni demokratik Türkiye’yi inşa edemez. Onlar birinci ve ikinci cumhuriyet dönemlerinin temsilcileridir ve hükümlerini tamamlamışlardır. Üçüncü dönemin ‘Demokratik Türkiye’ ve ‘Demokratik Cumhuriyet’ dönemi olması gerekir. Bunu da ancak radikal demokratik güçler örgütleyip gerçekleştirebilir. O halde üçüncü ittifak olarak ‘Demokrasi İttifakının’ örgütlendirilmesi gecikmemeli ve söz konusu ittifak da üçüncü dönem sistemi olarak ‘Demokratik Cumhuriyet’ sistemini planlayıp kamuoyuna sunmalıdır. Yoksa toplum demokratik alternatiften yoksun kalır ve miadını doldurmuş olan söz konusu iki sistemden birini tercih etmeye zorlanır. Garp cephesinin Kürt özgürlüğü temelinde ve öz yönetime dayalı Demokratik Türkiye projesini hazırlayıp sunmasının zamanı gelmiştir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika