Suriye’de sorunlar ağır. Derin bir yarılma ve yıkım var. Sorunların çözümü için ilgili güçler gerektiği gibi sorumluluk almıyor ve harekete geçmiyor. Mevcut haliyle en hareketli olan ve arayışlarına hız kazandıran işgalci faşist Erdoğan’dır. Onun hazırlık ve arayışları da sorunu hafifletme değil daha da ağırlaştırmak içindir. Özellikle Rojava’ya saldırıp bazı bölgeleri işgal etmek, göç ve yıkımı artırmak peşinde. Şam yönetimi eskisi gibi egemenliğini tesis etmek ve 2011 öncesine dönmenin beklentisi içinde. Onun için bekliyor. Rojava ve özerk bölgelerle hızla sorunlarını çözüp birleşebilir. Demokratik bir proje çerçevesinde çözüm kolaylaşır. Rusya bu projeye sahip çıkarsa geriye işgalci Türkiye’nin Suriye’den çıkarılması kalır. ABD ağırlığını koyarsa koalisyon güçleriyle birlikte Rusya’yla çözümde anlaşıp çatışma ortamına son verilebilir. Ancak herkes kendi çıkarlarına bakıyor ve öncelikleri de farklıdır.
Görüldüğü gibi siyasi bir belirsizlik var. Bu da toplumu doğal olarak etkiliyor. İnsanlar geleceğe dair kendini güvende hissetmiyor. Ekonomik sorunlar ciddi. Suriye ağır bir ambargo altında. DAİŞ hala fırsat bulduğunda örgütlenip saldırıyor. Türkiye’nin etrafına topladığı çeteler yasa, kural tanımıyor. Halkı soyuyorlar, talan ediyorlar. İşgal bölgelerine komşu köyler ve yerleşim yerleri sürekli bir saldırı altında. Hava saldırılarının yanında top atışları ve sabotajlar hiç durmuyor. Türkiye’nin ajanlaştırma ve istihbarat çalışmaları tam bir pervasızlıkla sürüyor. Sınırsız bir karşı propaganda, psikolojik savaş var. Şam hükümetinin bildiğini okuması da bunlara eklenince halkın içinde bulunduğu durum ağırlaşıyor.
Sözünü ettiğimiz zorluklar ve belirsizliklere ek olarak gençlerin topraklarını terk etmesi ve yurtdışına çıkmaları da örgütleniyor, teşvik ediliyor. Basından, değişik çevrelerden yansıdığı kadarıyla Kuzey ve Doğu Suriye’den de gençlerin yurtdışına çıkışında bir artış var. Bu da savaşın bir başka boyutta devamı anlamına gelir. Türk devleti istediği gibi saldırıp işgal edemiyor. Ama halkı sürekli göçe zorluyor. Tehdit ve saldırılarını sürdürme biraz da bu amaçladır. Ayrıca Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’nin geniş bir sınırı var. Sınırları izinsiz geçişlere kapatmak kolay değil. Türk devleti kaçışlara kolaylık sağlıyor. Gitmek isteyenlerin bir kısmı da Şam hükümetinin hakim olduğu bölgelerden gidiyor. Onlar da kolaylık sağlıyor. Böyle olunca kaçışlarda veya gidişlerde bir artma var.
Yurtdışına çıkış ekonomik olarak ağır bir yük. Binlerce dolar gerekiyor. İnsan kaçakçıları ve rüşvet çarkı tam bir soygun düzeni yaratmış. Bu ekonomik yıkım ve yoksulluk ortamında binlerce dolar bulmak kolay değil. Gidenler elinde avucunda ne varsa satıyorlar, borçlanıyorlar. Bir kısmı şebekelerin elinde kalıyor. Dolandırılanlar, orta yerde bırakılanlar çok. Bir kısmı da sağlıksız ve güvensiz yolculuklarda telef oluyor.
Yabancı ülkelere kaçış mutluluğa dönüşecek mi? İnsanlar açlık ve korku kıskacına alınarak sağlıklı düşünme yetisinden uzaklaştırılıyorlar. Kendi ülkesinde, toprakları üzerinde kendi kültürüyle üretmek ve yaşamak varken neden yabancı diyarlara gidilsin? Bunun sorgulanması gerekir. Yoksulluk, zorluklar olabilir. Eskiden de herkes lüks içinde yaşamıyordu. Ama insanlar topraklarına ve kültürüne bağlıydılar. Topraktan kopanlar köklerinden koparlar. Savrulurlar, başka toplumların ve kültürlerin içinde erirler. Asimile olurlar. Bu az bir tehlike değildir. Öyle olmasa düşman güçler ve egemenler yurtdışına gidişleri teşvik etmez, insanları göçe zorlamazlar.
İnsanlar sadece maddiyat ve rahat yaşam arayışında olamazlar. İnsanlara kültür, ülke, toprak da gereklidir. Ülkeni korur, üretir ve örgütlenirsen zaten yaşam koşullarını iyileştirirsin. Kimse aç ve yoksul, işsiz kalmaz. Kalkınan veya zengin olan ülkelere bunlar gökten inmiyor. Bu açıdan özellikle Rojavalı ve Suriyeli gençler ülkelerini terk etmemelidirler. Aileler, gençlerini dışarıya göndermek yerine karşı çıkmalıdırlar. Toprağa bağlılık, yurtseverlik adına bir şey kalmışsa kalıp sahiplenmek, ulusal değerlerini korumak gerekir. Topraksız ve vatansız halklar kendilerini geleceğe taşıyamazlar.
Özerk yönetim kurumları ve özgür basın bu konularda kapsamlı bir konsept içinde harekete geçmelidir. Bir yandan aydınlatma, eğitme bir yandan gençleri sahiplenme ve çalışmalara katmak gerekiyor. Köylerden şehirlere her alanda kampanya örgütlemek ve herkese ulaşmak zorunludur. Özellikle en büyük görev gençlik örgütlerine düşüyor. Mutlaka geniş kesimlere ulaşmak ve ilişkilenmek ve bu oyunları boşa çıkarmak dönemin öncelikli devrimci bir görevidir. Bütün yönetim kademeleri bu çalışmaları kendi görevi olarak görmelidir. Kimse kimseye bırakmamalı ve havale etmemelidir. Gençliği diri ve örgütlü olmayan bir toplumun geleceği olmaz.
Kaynak: Ronahi Gazetesi