Hep halklar ve ezilenler altta kalmamalı
Artık enkaz altında kalanlar yalnız yoksullar ve emekçiler olmamalıdır. Bu felaketlere yol açanlar ve üstte oturanları alaşağı etmenin fırsatı iyi kullanılmalıdır.
Artık enkaz altında kalanlar yalnız yoksullar ve emekçiler olmamalıdır. Bu felaketlere yol açanlar ve üstte oturanları alaşağı etmenin fırsatı iyi kullanılmalıdır.
Büyük deprem büyük yıkımlara ve can kayıplarına yol açtı. Türkiye, Kurdistan ve Suriye’nin önemli kısmını sallayıp yerle bir etti. Depremin olduğu bölgelerin aktif fay hatlarında olduğu biliniyordu. Bilim insanları gerekli uyarıları yapmışlardı. Ancak mevcut siyasi iktidarlar ve kurulan rejimlerin öncelikleri halkların can güvenliği ve esenliği değildi. Onlar için öncelik egemenlik ve iktidardakilere ayrıcalıklar yaratmaktı. Yani üstekiler, egemenler alttakilerin, emekçi ve yoksul kesimlerin toprak altına gömülmesine neden oldular.
‘’Deprem öldürmez, devlet öldürür’’ sloganı isabetli bir tanımlamayı ifade ediyor. Aynı ölçekte depremler Japonya gibi ülkelerde olduğunda yüz binlerce insan enkaz altında kalmıyor ve ölmüyor. Mevcut deprem tahminlere göre iki yüz binden fazla can kaybına mal olacak. Ancak faşist Erdoğan yönetimi sistemini yalan, talan ve zorbalık üzerine kurduğu için ölen insan sayını bile gizliyor. Enkaz altında kalanları da moloz yığınlarıyla birlikte kaldırıp atacaklar. Kimliği belirlenmeyenler ise kayıt dışı bırakılıyor. Ölü sayısı az gösterilince baştakiler kendilerini başarılı gösterecekler! Ne vicdansızlık ve gözü karalık. Ülkeleri ve dünya yıkılsa da umurlarında değil. İstifa etmeyi düşünmüyorlar.
Erdoğan uzaydaki kara delik gibi her şeyi içine çekiyor. Korkunç bir merkezileşme ve tüm gücü ele geçirme hastalığına tutulmuş. Ülkede etkili olan ve topluma hizmet eden ne varsa hepsini yuttu. Ne adalet ne özgürlük ne demokrasi bıraktı. Örgütlü ve dinamik toplumu kendisi için tehdit saydı. Dini yozlaştırdı. Vicdanları köreltti. Basın eliyle kara propagandayı gerçeklerin yerine geçirdi. Tarikatları ve cemaatleri holdingleştirdi. Orduyu savaş için palazlandırdı. Depremde halk soğuk ve açlıkla, ölümle boğuşurken ordu kışlasında seyretti. Bunu da Erdoğan’ın talimatıyla yaptı. Aynı ordu şu an savaşa ve işgale amade halde. Ama halkını kurtarmaya yok.
Felaket tek başına gelmez derler. Deprem kış ortasında ve gece yarısı geldi. Yani herkesin içeride olduğu bir zamanda. Depremden kurtulanlar da soğuk ve yoklukla boğuşmak zorunda kaldı. Enkaz altında kurtarılacak çok sayıda insan müdahalenin geç ve yeterince yapılmaması, soğuklar nedeniyle yaşamını yitirdiler. Olumsuzluklar peş peşe geldi. Bütün bunlara ek olarak Erdoğan halka “bir yıl daha bize zaman tanıyın” diyor. Yirmi bir yıldır iktidarda, ülkeyi bu hale getirdi. Bu yetmiyormuş gibi hala beni seçin, iktidar yapın diyor. Türkiye halkları bilmeli ki, kendi elleriyle başlarına yeni belaları alacaklar!
Suriye’de durum farklı değil. Bir fark varsa Türkiye’de olanaklar daha fazla. Suriye ağır bir iç savaş yaşadı. Ülke alt üst oldu. Milyonlarca insan yerinden göçtü. Ülke ambargo altındaydı. Ayrıca deprem bölgesi olan Efrîn, İdlib gibi bölgeler Türk işgali altında. İşgalci güçlerin yerleştirdiği çeteler de depremden daha az bir felaket değildi. Halkın başına getirmediklerini bırakmadılar. Şimdi de dışarıdan gelen yardımlar halka ulaşmıyor. El koyuyorlar, talan ve yağma devam ediyor. Bu insanlık suçları Erdoğan’ın yüzünü kızartmıyor. Vicdanı ve yüzü karardığı için hem kendi ülkesinde hem de komşularda bela üstüne bela yağdırıyor.
Suriye yönetimi de kendisini halka ve ihtiyaçlarına göre örgütlemiş değil. Onlar için de öncelik iktidarlarını korumaktır. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan kendilerini hiç sorumlu görmüyorlar, kendilerini sorgulamıyorlar. Bütün olumsuzlukları dış güçlere bağlayıp işin içinden çıkıyorlar. Ambargoların nedeni kendi politikalarıdır. Kendileriyle batılı ülkelerin arasındaki çelişkilerdir. Bunun nedeni halk değildir. Ama faturayı halk ödüyor. Nasıl olsa üsttekiler, ayrıcalıklılar çürük binalarda oturmuyorlar ve aç kalmıyorlar. Canı çıkanlar hep alttakiler oluyor.
Erdoğan ve çeteleri devleti soydular. Bu yetmedi borsa oyunları ve enflasyonla halkın elinde kalanı da aldılar, alıyorlar. Hem devleti hem de toplumu soydular. Doğayı yağmaladılar. Gözleri doymuyor. Şimdi de dışarıdan gelen yardımlara göz koymuşlar. Onları da hangi yollarla iç edeceklerinin hesabını yapıyorlar. Müteahhitleri ve TOKİ eliyle malı götürecekler. “Krizlerden yararlanmakta mahirler.”
Türkiye’de dikkat edilmesi gereken bir konuda Maraş ve Malatya gibi bölgelerde etnik temizlik oyunlarıdır. Halkı göçe yönlendiriyorlar. Yaşam alanlarını ellerinden almaya çalışıyorlar. Aleviler, Kürtler ve demokrasi güçleri köklerini, mezarlarını ve topraklarını terk etmemelidirler. Halk iradesini ve örgütlülüğünü sürdürdükçe yaralarını sarar ve yaşamı yeniden kurar. Depremde gösterilen dayanışma ve dinamizm bunun olanaklı olduğunu gösterdi.
Artık enkaz altında kalanlar yalnız yoksullar ve emekçiler olmamalıdır. Bu felaketlere yol açanlar ve üstte oturanları alaşağı etmenin fırsatı iyi kullanılmalıdır.
Kaynak: Ronahi Gazetesi