Jîna Tufanı

İran’ın başına gelen ‘Jîna Tufanı’nda insanların yürekleri tek çarpıyor. Bir başkasının özgür yaşaması için gayret ediliyor. Herkes Jîna’nın doğal mirasçısı; bıraktığı yerden özgürlük isyanına devam ediyor.

Bir tutam saçı görünüyor diye insan işkence ile öldürülür mü? Evet, Kürt ise ölümün her çeşidi reva görülür. Çıkarları gereği inanıyoruz dedikleri dinin kutsal kitabının Maide Suresi’nin 32. Ayeti ‘Kim bir insanı haksız yere öldürürse bütün insanlığı öldürür’ diyor. Tabii yeryüzünde cennetlerini kuran hükümdarlar, kölelerine cennet vaat eder, cehennemle korkutur. Din ve ahlak onların maskesidir. Kullanmadıkları değer ve sömürmedikleri hiçbir kutsal yoktur. Kendilerini Allah’ın temsilcisi yerine koyar ve hüküm verirler. Oysa tarih boyunca kendilerini tanrı gören Nemrutların ve Firavunların tahtları sarsıldı. Başlarına gelen tufanlarla yok oldular. Tıpkı kendisini İslam devleti diye tanımlayan İran’ın başına gelen ‘Jîna Tufanı’ gibi. Bu tufanda insanların yürekleri tek çarpıyor. Bir başkasının özgür yaşaması için gayret ediliyor. Herkes Jîna’nın doğal mirasçısı olmuş. Onun bıraktığı yerden milyonlar özgürlük isyanına devam ediyor.

JÎNA, BİR UYANIŞ ÇIĞLIĞI

Jîna Emini, 22 yaşında genç bir kadın. Bugün başörtüsü altında görünen bir tutam saçı, bütün insanlığın dilinde bir vicdan ayaklanmasına dönüşmüş. Saçının her telinden işkenceyle alınan hayatı, yobazlığa karşı direnen her insanın umudu. Jîna bir uyanış çığlığı. İnsanlığın daimi yaşayan özgürlük anı. Bu an, karanlığı seven haramilere karşı sönmez bir meşale olmuştur. Tıpkı saçının her telinden geriye kalan acının bütün insanlığı ayaklandırması gibi. Hükümdarların insanlığa empoze etmeye çalıştığı ‘Ateş düştüğü yeri yakar’ benciliğinin aksine Jîna’nın saç tellerine düşen ateş, her yeri sardı. Bu ateş, aynı rahimden gelmiş insanlara, aynı ruhu taşıdıklarını hatırlattı.

KAPİTALİST MODERNİTENİN PİSLİĞİ İÇİNDE

Sözde haramı ve ayıbı görenler neden gözlerini, yüreklerini ve zihinlerini korumuyor? Devletçi iktidarın kadın köleliği üzerinden geliştiği Sümerlerden beri, başörtüsü erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin bir parçası haline getirilmiştir. Acaba her türlü kutsalı kara delik gibi yutan günümüz modernitesinin her şeyi haram mı yoksa helal mi? Kapitalist modernitenin başladığı nokta, yaşamın güdülere esir edilmesidir. Beslenme, üreme ve güvenlik üzerine inşa ettikleri yaşam ölüm sınırına gelmiştir.

Kendine İslam devleti diyen İran devleti de diğer devletler gibi kapitalist modernitenin pisliği ile vücut bulmuştur. Oysaki ümmet anlayışı ve ‘Birbirinizi tanıyınız’ diyen İslamiyet’in özü bu değildir. Hz. Muhammed, Allah’ın mekanı olan iyi, güzel ve doğru insanların gideceği cennetin yerini ‘Annelerin ayaklarının altıdır’ diye göstermiştir. Özcesi İran devletinin İslam dini ile hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü devletlerin kendilerine koydukları isimler değişse de özleri aynıdır. Hırsızlık, günah ve haram ile ayakta kalmaya çalışan devletler için önemli olan tek şey, hükümdarlar ve para ile satın aldıkları adamlarının çıkarlarıdır. Çıkarları uğruna kullanmadıkları hiçbir kutsal değer yoktur.

ORGANİZE SUÇ ŞEBEKELERİ DEVLETLER

Devletlerin nasıl organize suç şebekeleri olduğu aşikardır. İran devlet molalarının, İran halklarını bir arada tutmaya çalıştıkları sloganları: ‘Kahrolsun Amerika, İsrail ve Avrupa’dır’. Amerika, İsrail ve Avrupa ise sözde İran devletine ambargo uyguluyorlar. Yani her devlet, yüzleri insana fakat karakterleri her tür yaratığa benzeyen fanatiklerine duymak istedikleri yalanları söylüyor. Simülasyondan ibaret düşmanlar yaratıyorlar. Söylenen bu, peki gerçek nedir? Söylediklerini yapıyorlar mı? BM zirvesinde bir araya gelenler kimlerdir? Jîna Emînî, katledilirken mollaların lideri İbrahim Reisi neredeydi?

İran mollaları Amerika, Avrupa ve İsrail’de sayısız mal ve mülke sahiptir. İran topraklarının zenginliklerini el altında farklı kılıflarda bu devletlere peşkeş çekiyorlar. Mollalar fuhuştan, eroinden, İran halklarının yer altı zenginliklerinden kazandıkları paraları bu ülkelerde cennetlerine dönüştürüyor. Bu devletler de -tıpkı Tayyip Erdoğan’nın Barzani oligark hanedanlığına yaptığı gibi- mal ve mülkleri bu unsurlara karşı şantaj aracı olarak kullanıyor. Kurdukları çarkın ekonomik boyutunun çok küçük bir kısmına değindik.

Peki bu çarkta esas öğütülen değerler nelerdir? Jîna Tufanı ile dile gelen ‘Jin jiyan ve azadî’ şiarının olduğunu görüyoruz. Egemenlerin ortak düşmanları tarih boyunca kadın, yaşam ve özgürlük olmuştur. Kapitalist modernite kadını seks nesnesi haline getirip parça parça satarken, İran devletinin sözde din tacirleri de Sixe, Rahim Kiralama vb. fuhuş yöntemleri ile kadınları Amerika, Suudi Arabistan, Avrupa, Dubai, Kanada ve dünyanın birçok devletinde beş yıldızlı otellerde satmaktadır. Özcesi devletler, ‘Jin jiyan azadî’ hakikatinin karşısına, hırsız, kadın soykırımcısı ve katil olarak çıkmaktadır.

BU TUFAN, ZALİMLERE KARŞI BAŞKALDIRIDIR

Jîna Tufanı’nı doğru anlamak gerekir. Bu tufan her insanın özüne dönüp de yeniden dirilmesi anlamını ihtiva ediyor. Bu tufan, zalim hükümdarlara karşı başkaldırıdır. ‘Jin jiyan azadî’ zihniyeti, insanlığa ait değerleri ifade eden, ölümüne engelleri göğüsleyen bir sevgi meselesi haline dönüşmüştür. Hükümdarların paralı güçlerine karşı savaşan, zafere ulaşan, eylem halindeki sevgidir. Jîna Tufanı’nda da görüldüğü gibi sahte olanın yıkımı şiddet değil, öz savunmadır.

BİLİNÇLİ VE ÖRGÜTLÜ ZORLA KARŞI KOYMALI

Gerçeğe nasıl ulaşılır? Bu soru çağlar boyunca cevabını arıyor. Gerçeğe ulaşmanın yolu yalanı yok eden eylemle mümkündür. İran devleti, öz savunma temelinde ayağa kalkan insanların isyanını bastırmak için Hindistan’dan getirdiği paramiliter güçleri, halkın zenginliklerine birlikte el koydukları devrim muhafızlarını ve Hizbullah gibi örgütleri kullanıyor. İran halklarının, kadınlar ve Kürtler öncülüğünde başlattığı özgürlük direnişi kadınların saçlarını kesmesi ile değil -ki kadınlar tanrıçalarda olduğu gibi inadına saçlarını daha da uzatmalı- bedenleri üzerine geliştirilen her türlü saldırıya karşı öz savunma tarzı ile cevap vermelidirler. Devletin yasa ve hukuk kisvesi altında halklara karşı paramiliter güçler le geliştirdiği şiddet saldırılarına karşı halklar da bilinçli, örgütlü zor ile karşı koymalıdır.

İnsani değerleri yok eden sistemlere karşı öz savunma temelinde eyleme geçmek tutsaklıktan kurtuluştur. Mevcut devletleri sorgulamak ve reddetmek insanlık için artık elzem bir hale gelmiştir. Bu, başkaldırı olmaksızın kadın ve yaşamın nihai hedefi olan özgürlük elde edilemez. Kumar, seks, uyuşturucu, alkol, savaş ve şiddet ile sayısız günahlar işleyen devletlerin kadın ve doğa sömürüsü ile neden olduğu kederlerden kurtuluşun yol haritası Önder Apo’nun demokratik ekolojik cinsiyet özgürlüğü paradigmasıdır.

DEVLETLER, GÜNAH VE ACILARIN KULUÇKASIDIR

Bilgeler günah nedir sorusunu ‘İnsanı bağlayan, kısıtlayan her şey’ diye yanıtlamışlardır. Yani bilgeler özgürlük karşıtlığını en büyük günah saymışlardır. Devletler günahların ve acıların kuluçkasıdırlar. Cenneti yaşayıp da ötekilerine cehenneme çevirdikleri bu dünya da saç teli göründüğü için katledilen Jîna şahsında insanlık birleşmeli. Kadınların saçlarının özgürce dalgalanması için faşist düzenler yok edilmelidir. Faşizm, kötülüğün siyasi resmidir. Zehirden sakınırcasına faşizmden sakınmak insanı ‘Jin jiyan azadî’ye ulaştırır.