Kara günü aklamak
Bu 15 Şubat farklı olacaktır. Belli ki heyecan ve kitlesellik bakımından biraz da ilkine benzeyecektir...Kürt Soykırım Günü’nü gerçek bir Özgürlük Günü haline getirecek.
Bu 15 Şubat farklı olacaktır. Belli ki heyecan ve kitlesellik bakımından biraz da ilkine benzeyecektir...Kürt Soykırım Günü’nü gerçek bir Özgürlük Günü haline getirecek.
Nihayet sabırla, inançla, inatla, özlemle beklenen ve tarihin en anlamlı mücadelesiyle yaratılan an geliyor. Kürtlerin 26 yıldır ‘Kara gün’ dediği 15 Şubat, bu yıldönümünde aklanacağa benziyor. Adeta herkes nefesini tutmuş, İmralı’dan duyacağı sesi bekliyor. Literatürde ‘Kilitlenme’ ya da ‘Odaklanma’ diye kavramlar var; toplumsal düzeyin bu biçimde İmralı’ya kilitlendiği veya odaklandığı gözleniyor. Herkes Önder Apo’dan yeni bir süreç başlatmasını bekliyor.
Kuşkusuz böyle bir noktaya kolay ya da kendiliğinden gelinmedi. Tersine her şey 26 yıllık tarihi büyük mücadele ile kazanıldı, deyim yerindeyse diş ve tırnakla sökülerek alındı. Bunu da herkesten önce ve herkesten çok Önder Apo yaptı. Bu gerçeği anlamak isteyenler 26 yıl öncesine dönüp baksınlar. O süreci yaşamış olanlar anılarını tazeleyip yaşadıklarını hatırlamaya çalışsınlar. O süreci yaşamamış olan gençler ise lütfedip arşivleri karıştırsınlar, o dönemde kimlerin neler söylemiş olduğunu bir bir incelesinler. O zaman neler görecekler, neler!.. Her türlü hakaretten, aşağılayıcı sözden, en iyisiyle “Artık Apo’nun bittiğini” söyleyenlere kadar her şeyle karşılaşacaklar.
O zaman en çok da kendine yurtsever ve demokrat diyen bazılarının PKK Yönetimi üzerinde baskıları vardı. “Artık Apo’dan vazgeçilmesini, İmralı’da bir şey yapılamayacağını, böyle yapılırsa geçmiş mücadeleye ve kazanımlarına yazık edileceğini” söylüyorlardı. Doğrusu haksız da değillerdi; normal cezaevlerindeki devrimciler ciddi bir şey yapamıyorlardı ki, İmralı gibi ‘tabutlukta’ tutulan Önder Apo bir şey yapabilsindi! Kısaca ortalama insan aklına göre, İmralı tabutluğuna konan Önder Apo’nun artık yapabileceği bir şey kalmamıştı.
Fakat böylelerinin bilmediği tek bir şey vardı: Önder Apo ortalama bir insan değildi. Ortada ortalama insanı aşan bir deha vardı. “Zor ama başarabilirim, bana bir şans verin ve beni izleyin” dedi. Ve dediğini de yaptı; zoru başararak, başkalarının aklının ermediğini gerçekleştirerek işte bu günleri yarattı. O’nu yakından tanıyanlar ve de inananlar ise, yetersiz de olsa ona bağlanma ve onu takip etme basiretini gösterdiler.
Peki 26 yıldır Önder Apo İmralı’da ne yaptı? Buna verilecek tek kelimelik en doğru cevap şudur: Ne yapmadı ki! Son yüzyıl içinde dışarıda ve cezaevlerinde hiç kimsenin yapamadığını yaptı. Kendisinin bile dışarıda yapamadığını İmralı ortamında yapmayı başardı. İnsanlık tarihi boyunca yaşanan özgürlük akımları adına köklü ve tarihsel bir özeleştiri geliştirerek, özgürlük çizgisini paradigma değişimine uğrattı. Özgürlük hakikatini iktidar ve devlet gibi araçlardan kurtararak, demokratik toplum ve demokratik yönetime bağladı. Böylece başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenlerin kurtuluş yolunu ortaya çıkardı. Demokratik konfederal sistem ve demokratik ulus yaşamıyla tüm toplumsal sorunlar için çözüm projesi sundu.
26 yıl önce Önder Apo’yu İmralı’ya kilitleyenler, her şeyden önce düşüncesini dondurmayı ve sesini kesmeyi amaçlıyorlardı. Peki 26 yılın sonucu ne oldu? Çok açık ki, Önder Apo içeride ve dışarıda yaşayan herkesten fazla ve derin düşünen oldu. Önder Apo, Kürdistan sınırlarını zaten dışarıdayken aşmıştı, ama İmralı’da Ortadoğu sınırlarını da aşarak tüm yer küreye yayılan bir düşünce ve ses haline geldi. Kürt Halk Önderliği’ni aşarak, tüm ezilenlerin önderi oldu. O halde kim kazandı? Açık ki Önder Apo! O halde zırh gibi kuşatılan İmralı sistemi ne oldu? Açık ki kalbur gibi delik deşik hale geldi! Şimdi ise tüm duvarlar paramparça ediliyor. Hem de yapanların eliyle!
Tabii böyle bir sonucun ortaya çıkmasında Önder Apo’yu izleyen Özgürlük Hareketi’nin, kadını ve genciyle Kürt halkının, tüm devrimci ve demokratik dostların da önemli bir katkısı oldu. Bunlar, her şeyden önce Önder Apo’ya inanarak ve anlayıp uygulamaya çalışarak en doğrusunu yaptılar. Gerçekten de tarihin en cesur ve fedakâr bir mücadelesini yürüttüler. Dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında Kürt halkı, dünyanın dört bir yanından kopup Kürdistan mücadelesine gelen enternasyonalistler otuz binden fazla şehit verdiler; kelimenin tam anlamıyla somut bir fedai direnişi yürüttüler.
Peki yaşanan bu gerçekler inkâr edilebilir mi? Yaşayanlar nankör olmayacaklarsa dönüp bu gerçekleri hatırlasınlar. Yaşamamış olanlar arşivleri araştırma zahmeti göstersinler. O zaman gerçekleri daha açık ve net olarak göreceklerdir. Nasıl bir cesaret ve fedakârlığın yaratılmış olduğunu anlayacaklardır. Tarihin bu en anlamlı fedai hareketini göreceklerdir. Otuz binden fazla kahraman şehit gerçeğini bilince çıkartacaklardır. Kaç yüz bin tutuklu olduğunu, nasıl işkenceler yaşandığını, kaç milyon insanın yerini yurdunu terk ederek sürgünlere gittiğini öğreneceklerdir. Bu günler işte böyle tarihi bir mücadele ile yaratılmıştır.
Tabii bir de 10 Ekim 2023 tarihinden bu yana yürütülen ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Küresel Özgürlük Hamlesi var. Bu günler bu hamleyle de etle tırnak gibi bağlıdır. Hamle Apocu paradigmayı ve Kürt özgürlük mücadelesini küreselleştirmiştir. İkinci yılında Hamle’nin kalıcı kazanımlar yaratacağı iddiası işte şimdi doğrulanmaktadır.
Önder Apo’nun sesini duymaya kilitlenme, bunun derin beklentisi içinde olma, daha şimdiden büyük heyecan duyma elbette doğrudur ve de önemlidir. Ama bu gerçeklerden kopuk olarak, yani soyut bir biçimde de ele alınmamalıdır. Bu durumun 26 yıllık tarihi büyük direnişin sonucu olduğu gerçeği bir an bile olsa unutulmamalıdır.
Elbette bir de bunları kendi dışında görmemek ve her şeyi Önder Apo’ya yüklememek gereklidir. Yani sorun sadece Önder Apo’nun değil, hepimizindir. Dolayısıyla görev de sadece Önder Apo’nun değil, o da hepimizindir. Her şey İmralı’dan gelecek bir açıklamayla düzelmeyecek ve gerçekleşmeyecektir. Öyle bir açıklama, sadece yön verebilir, doğrultu belirleyip çerçeve çizebilir. Gerçekleşme büyük çaba ve mücadele ile olacaktır. Nasıl ki 26 yıldır her şey büyük mücadeleyle kazanıldıysa, bundan sonra da her şey daha büyük, bilinçli, örgütlü ve cesur çalışma ve mücadele ile elde edilecektir.
Bu bakımdan yanılmamak, kendimizi sadece beklenti konumunda tutmamak gerekir. Tersine Önder Apo’yu 24 saat takip etmek, doğru ve yeterli anlamaya çalışmak, daha önemlisi rol ve göreve sahip çıkarak, kendi görev ve sorumluluklarımızın neler olacağını doğru belirleyerek, onları yerinde ve zamanında başarıyla yerine getirmek büyük öneme sahiptir. Denebilir ki yeni süreç böyle gelişecek, her türlü oyun ve hile bozularak her şey bu temelde kazanılacaktır.
Yeni bir 15 Şubat’ı yaşarken, Kürt halkının ve dostlarının bu tür düşünce ve heyecan içinde olduğu açıktır. 15 Şubat komplosunu ve İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemini protesto eylemlerine bu temelde hazırlanılmaktadır. Açıkça görülüyor ki, bu 15 Şubat farklı olacaktır. Belli ki heyecan ve kitlesellik bakımından biraz da ilkine benzeyecektir. Çünkü, ilki 15 Şubat Komplosu’nun ne anlama geldiğini beyinlerimize kazıdı. O beyinler ki, hemen 15 Şubat gününü Kürtler için “Kara Gün” ilan etti. Şimdi 26’ncı 15 Şubat Kara Gün’ü aklayacak. Kürt Soykırım Günü’nü gerçek bir Özgürlük Günü haline getirecek.
O halde kara günü aklamak, yani ak gün haline getirmek, Kürt Soykırım Günü’nü herkes için gerçek bir Özgürlük Günü’ne dönüştürmek için sokakları ve meydanları dolduralım. İmralı sisteminin hemen lağvedilmesini ve Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara hemen kavuşturulmasını haykıralım! Meydanları doldurarak egemenleri buna zorlayalım!
Kaynak: Yeni Özgür Politika