Katilin hiç mi suçu yok?
27 Haziran 2019 günü Kandil’in Kortek tepelik bölgesinde kıvrımlar halindeki dönemeçli asfalt yollarda hareket halindeki iki araçta bulunan 3 sivil Türk savaş uçaklarının saldırısı sonucu yaşamını yitirdi...
27 Haziran 2019 günü Kandil’in Kortek tepelik bölgesinde kıvrımlar halindeki dönemeçli asfalt yollarda hareket halindeki iki araçta bulunan 3 sivil Türk savaş uçaklarının saldırısı sonucu yaşamını yitirdi...
27 Haziran 2019 günü Kandil’in Kortek tepelik bölgesinde kıvrımlar halindeki dönemeçli asfalt yollarda hareket halindeki iki araçta bulunan 3 sivil (Abdullah ailesi. Baba Abdullah Ali Mine 53, çocukları Kurdistan Abdula 30, Herya Abdula 19) Türk savaş uçaklarının saldırısı sonucu yaşamını yitirdi; üçü ağır olmak üzere beş sivil de yaralandı. Türk devletinin sivillere yönelik bu tarzda saldırısı ilk defa olmuyor. 2000 yılında Xinêrê’nin Kendekol alanında 50 sivil yaşamını yitirdi. 2011 yılında bugün vurulan yerin birkaç metre yakınında 8 aylık Solin bebek başta olmak üzere üçü çocuk, biri kadın 7 kişilik bir aile katledildi. Benzer bir saldırı aynı yılın 28 Aralığında Bakurê Kurdistan’da Roboski’ye yönelik oldu ve çoğu çocuk 34 sivil yaşamını yitirdi. 2015’te Kandil’in Zergelê köyünde 9 sivil yaşamını yitirdi. 2018’de Amediyê alanında 3 sivil, Maxmur’da 3 sivil yaşamını yitirdi. Herhalde Türk devletinin bu biçimde sivilleri katletmesinin listesini yapmak istesek onlarca sayfalık bir broşür ya da kitapçık yazmış olacağız.
Mevzu bahis Kürt insanı, Kürtler olunca herkes aynı formata giriyor. Ne dünyadan ne bölge ülkelerinden ne de yerel hükümetten ve alandaki partilerden bir ses çıkıyor. Kürtlük adına hareket ettiğini söyleyen güneyli güçler de bozuk bir radyonun rahatsız eden cızırtısı gibi ya sivilleri suçluyor ya da PKK’yi!
Daha kötüsü, Türk devleti sivilleri katlettiğinde de Türk özel savaş basınında böbürlene böbürlene bilmem ne kadar sözde teröristi etkisiz hale getirdiğinin propagandası yapılıyor. Güneydeki bazı partilerin denetimindeki basında ise katledilenlerin isimleri ve görüntüleri ispat olarak ortaya konulmayana kadar sanki gerillaların bulunduğu bir yerde Türk askerleriyle gerillalar arasında bir çatışma yaşanmış da bunun sonucu bu siviller yaşamını yitirmiş gibi bir hava yaratılmakta ya da tümden görmezlikten gelinmektedir.
Türk özel savaş basınının neden böyle yaptığı anlaşılırdır, zihniyetini ortaya koyuyor, yani Kürdün kendisi için ne anlama geldiğini, neyi ifade ettiğini açık bir biçimde söylemiş oluyor. Peki, Kürtlük adına hareket ettiğini söyleyen güçlerin güdümündeki basının yaklaşımlarına ne diyeceğiz?
Türk özel savaş basıncılığı sonrasında ne yapıyor? Sadece Kürt olduğu için katledilmiş eşrefi mahlukatın haberini aklamak ve ne kadar canlı ve hayvan sever olduğunu göstermek için ya sokakta kalmış bir kediye ya da köpeğe nasıl sahip çıkıldığı, nasıl insanların vicdanını sızlatan olaylar olduğunu ve bu tür olaylara nasıl duyarlı olunduğunu gösterip duruyor. Aslında bununla da verilmek istenen mesaj şudur, bir yandan ne kadar vicdanlı olduğunu gösterecek, ama diğer yandan Kürde, Kürt insanına ‘sokak ortasında kimsesiz, sahipsiz, ortada kalmış aç bir kedi kadar ya da bir köpek kadar kıymetin yok, bunu bil!’ demek istenecek.
Bu zihniyete göre Kürt insan değildir. Öyle bir gerçeklik, yaradılmışlık, varlık yoktur. Yanlışlıkla olmuşsa bile Türklüğe hizmet etmek için vardır ya da bu hizmeti yaparken bile kendi varlıksal gerçekliğinden çıkmış olarak yapacaktır. Yok, eğer ki Kürdüm diyor ve varlığını sürdürmek istiyorsa o zaman sadece katledilmeyi hak ediyordur demektir. Kürt varlığından söz ediliyorsa, öyle bir iddia söz konusuysa o zaman teröristtir! Kürt diye bir gerçeklik yok ki lugatta yeri olsun! Söz konusu varlık hakkında bir kavram kullanıldığında zihinde bir tasarı, bir tanım şekillenmeli ki anlam bulsun. Tanım, anlam yoksa kavramın kullanılmasına da gerek yoktur. Zaten onun için de anlaşılmayan bir dildir; “Kürt ne bilir bayramı, hor hor içer ayranı” diyerek alay edilecek ve küçük görülecek bir kültürdür; şaki, eşkıya, muğlak ve ne olduğu belli olmayan bir topluluktur denilerek yok edilmek istenmektedir. Kürt acıyı hissetmez, özlemi olmaz, sevgisi olmaz, topluluk, toplum olmaz, toprağına bağlı olmaz ve toprağına sevgisi olmaz. Bu zihniyet Kürdü böyle görmektedir.
Mesela bir ananın dokuz ay on gün karnında taşıdığı, can ve sütünü verdiği, emeğini ve kültürünü verdiği bir çocuğu yoktur. Bir babanın sevdiği, yetiştirmek için çalışıp alın teri döktüğü ve alnının akıyla yetiştirdiği bir evladı yoktur. Genç bir kızın ya da erkeğin sevgisi, sevdiği, özlemi, duygusu yoktur. Kürt’tür işte, yerden bitmiştir, teröristtir! Sivilleri katleden zihniyetin Kürde bakışı böyledir. Kürdü katleden zihniyete sessiz kalanlar ya da cesaretlendirici açıklamalar yapanlar aslında Bekoyê Ava gibi kendi soyundan insanların katledilmesine destek olanlardır.
Aslında AKP-MHP iktidarı Kürt’ten böyle intikam almak istemiştir. Ne yapmış Kürt? Bakurê Kurdistan’da ve İstanbul’da Kürtler varlığıyla her şeyi berbat etmiş, bu faşist ittifaka oy vermeyerek İstanbul gibi milyarlarca doların kendisine aktığı muslukların ağzını kapatmış, rantını elinden almış, meşruiyetini tartışılır hale getirmiş, yani bir nevi iktidardan düşürmüştür. Olur ya bir erken seçim olur da Bakur’da yaşayan Kürtlerin öfkesini üzerine çekmemek için Bakur’a değil de Başur’da yaşayan Kürtlere böyle bir katliam gerçekleştirmeyi öngörmüştür. Seçimlerden sonra Xınêrê, Xakurkê, Goşinê, Amediyê ve en son da Kandil’in Kortek alanlarında sivillere saldırması ve onları katletmesi herhalde bir de bu anlama geliyordur.
Türk devletinin bu sivilleri neden katlettiği, neden böyle yaklaştığı bellidir, soykırımcıdır, sömürgecidir, işgalcidir bunu uzun uzadıya anlatmaya ya da izah etmeye gerek yoktur. Peki, bu katliamın gerçekleşmesine sessiz kalan, işbirliği yapan, istihbari bilgi sunan ya da bu tür olaylarda bile PKK’yi suçlayan pozisyonda kalan Kürt partilerinin ya da güçlerinin tutumuna ne demek gerekiyor? Bölgesel yönetimin açıklamalarına ne demek gerekiyor? Bu hükümetin Türk devletine, benim hakim olduğum topraklara, vatandaşlarıma böyle saldıramazsın, bunu yaparsan ben de kendimi savunmak zorunda kalırım, işgal ettiğin yerleri bırak yoksa meşru savunma hakkımı kullanırım demesi gerekmiyor mu? Bunu demek çok mu zor? Tabii ki zor değil, ama öyle denmiyorsa demek ki işgalcilerin yaptıkları haklı görülüyor demektir. Hele hele 2017 Kasım’ında gerçekleşen referandumdan sonra Türk devletinin yaklaşımları hatırlandığında Güneyli güçlerin Türk devletinin sivilleri katletmesini meşrulaştıran açıklamalar yapması, tutum almaması utanç verici bir durum olmaktadır.
Bölgesel Kürt yönetiminin açıklamasına göre sivillerin katledilmesinde suçlu olan PKK’ymiş. PKK olmazsa bu saldırılar da olmayacakmış! Bölgesel yönetim açıklamasında özgürlük hareketini bu kadar suçluyor ama bir türlü katil Türk devletine sen katilsin diyemiyor. Peki, bu hırsızın hiç mi suçu yok! PKK’yi suçlamak kolay, kimse bir şey demez, kimse karşıya alınmış olmaz, ama ne hikmetse katile katil denilemiyor.
Kürtler Başurê Kurdistan yönetimine, madem ki bir yönetimsin, egemenlik alanın var, o zaman senin topraklarına saldıran ve vatandaşlarını katleden Türk devletine ‘sen katilsin!’ de, diyorlar. Bunu diyebiliyorsan konuş, ama diyemiyorsan, başka açıklamalar yapman bu katliamları yapanları haklı görmen anlamına gelir. Bu da Bekoluğun bazı kesimlerde gelmiş olduğu düzeyi ortaya koymaktadır.
Güney Kürdistan halkı, raperin halkı tüm yaşamını savaş içinde geçirmiştir. Ne sömürgecilere ne de ailesel, aşiretsel çıkarlara kurban edilen ulusal değerlere fırsat verir. Herhalde önümüzdeki günlerde hep birlikte bu ruhun açığa çıkıp kendini göstermesine tanıklık edeceğiz.