Van ve Şırnak direniş ruhu

Van ve Şırnak Direniş ruhunu ve bilincini kuşanıp, her zaman ve her yerde cesaret ve fedakârlıkla direniş içinde olmak gerekir. Doğru ve onurlu tek yurtsever duruş ve tutum budur.

31 Mart yerel seçiminin en ilginç ve anlamlı olayı Van’da yaşandı. Van halkının seçim sonucunu 14-0 yapmasından söz etmiyorum. Kuşkusuz bu sonuç da çok önemli ve anlamlıydı. Fakat benim söz etmek istediğim şey, Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanlığını kazananlara mazbatalarının verilmemesi karşısında Van halkının gösterdiği takdire şayan direniş tutumudur. Van gençlerinin ve kadınlarının ortaya koyduğu direniş ruhu ve kararlılığıdır. Van halkının gösterdiği birlik ve direniştir. Türkiye demokratik güçlerinin bu tutumu sahiplenme düzeyidir. Yaşananları görünce insan, ‘işte her zaman ve her yerde olması gereken doğru ve onurlu tutum budur’ diyor.

Hiç kuşkusuz bu tutumun Van’la ve seçim sonrasıyla sınırlı kalmaması gerekiyor. Her zaman ve her yerde haksızlıklara karşı, özel savaş saldırılarına karşı aynı direnişçi tutumun gösterilmesi ve mutlaka kazanılması gerekiyor. Halkın gücünün faşist-soykırımcı zorbalara her daim gösterilmesi gerekiyor. Özellikle de seçilmiş belediye Eşbaşkanlarını görevden alma, tutuklama ve yeniden kayyum atama biçimindeki olası saldırılara karşı halkımızın her zaman uyanık ve hazırlıklı olması ve Van Direniş Ruhunu bu tür saldırılar karşısında da ortaya koyması büyük önem taşıyor.

Diğer örnek olay, 13 Nisan günü Şırnak’ta yaşanmış olandır. Tacizci ve tecavüzcü uzman çavuş Zekeriya Çelik’i suçüstü yakalayıp halkın linç edercesine dövmesidir. Başta gençler ve kadınlar olmak üzere tüm Şırnak halkının sokağa dökülmesi ve söz konusu özel savaş saldırısına karşı açıktan tavır ve tutum almasıdır. Bir yönüyle 31 Mart yerel seçiminde AKP’nin yaptığı hileler karşısında biriken öfkeyi dindirme tutumu olsa da, esas olarak çocukları, gençleri ve kadınları hedefleyen özel savaş saldırıları karşısında gösterilmesi gereken doğru ve onurlu tutumun ortaya konması olmuştur. Bu yönüyle örnektir ve her zaman ve her yerde özel savaş saldırıları karşısında gösterilmesi gereken tutum olmaktadır.

Geriye dönüp on yıllardır yaşanan olaylara bir bakalım. Sonuncusu AKP-MHP faşist diktatörlüğü olan tüm özel savaş yönetimleri Kürt halkına karşı neler yapmadı ki? Kürt çocuklarına, kız-oğlan tüm Kürt gençlerine, Kürt kadınlarına, bir bütün tüm Kürt insanlarına yönelik yapmadık saldırı, hakaret, tecavüz, işkence ve katliam bıraktı mı? Bırakmadığını çok iyi biliyoruz. Adeta insandan bile saymadığı Kürt insanına yönelik hiçbir ahlak ve hukukta yeri olmayan saldırılarda bulundu. Planlı ve örgütlü olarak fuhuşu geliştirdi, uyuşturucuyu yaydı, her türlü ahlaki değerine yönelik saldırı yaptı, zindanlara doldurdu, mezarlarını parçalayarak ve cenazelerini sürükleyerek adeta ölümü bile zehir etmeye çalıştı!..

Kuşkusuz bütün bunlara karşı Kürt halkı, kadınları ve gençleri, Önderliği ve gerillası tarihin en büyük ve anlamlı bir direnişini geliştirdi. Yapılan haksızlık ve hakaretlerin hesabını sordu. Bu konuda faşist-soykırımcı katillerden intikam almayı bildi. Bunlar da yaşadığımız önemli ve anlamlı gerçeklerdir. Fakat özellikle son zamanlarda bu tür faşist özel savaş saldırıları karşısında yeterince tutum almayan ve direniş geliştirmeyen yakınmacı bir duruş ve tutum söz konusu olmaktadır. Yurtseverim diyen birçok insan adeta şikâyetçi ve çaresiz bir duruş sergilemektedir.

Öyle bazı olaylar var ki, insan gerçekten de haklı olarak büyük öfke duymaktadır. Örneğin bazı sözde babalar, çocuklarına sahip çıkıp onları birer özgürlük militanı olarak eğiterek mücadeleye sevk edeceklerine, mücadeleye katılmasınlar diye adeta uyuşturucu benzeri kullanmasına göz yummakta, çocuk bu biçimde insanlıktan çıkınca da bu sefer “Çocuğumu kurtarın” diye TV kanallarına çıkıp sahte göz yaşı dökmektedirler. Tutumlarının hiç inandırıcı olmadığını bile fark etmemektedirler. ‘Timsahın göz yaşı’ misali döktükleri göz yaşlarıyla da özel savaşın psikolojik kolu olma işlevi görmektedirler.

Çok açık ki, bu tür tutumlar doğru değildir ve asla da kabul edilemez. Özel savaş saldırıları karşısında direnip de düşmanı yenilgiye uğratmak yerine söz konusu çaresizliği oynayanların duruş ve tutumlarına itibar edilemez. Öncelikle ruh halimizi ve duruş tarzımızı düzeltmeliyiz. Bunu da hiç kuşkusuz Van ve Şırnak direniş ruhu ve çizgisi temelinde yapmalıyız. Bu anlamda Van ve Şırnak direnişleri bir çizgiyi, doğru ve onurlu yurtsever duruşu temsil ediyor. Öncelikle herkesin Van ve Şırnak Direniş Çizgisinde kendisini sorgulayıp, her bakımdan düzeltmesi gerekiyor.

Van ve Şırnak direnişleri doğru ve onurlu yurtsever tutumu ve duruşu ortaya koyduğu gibi, özel savaş saldırıları karşısında çaresizliğin bir kader olmadığını, her türlü özel savaş saldırısına karşı bilinçlenip örgütlenerek direnilebileceğini ve de kazanılabileceğini açıkça göstermiştir. O halde ‘Ne yapalım, karşımızda devlet var, devletin özel güçleri var, silahlılar, güçlüler’ gibi laflarla her türlü pasifizmi ve teslimiyeti dillendiren sözlere itibar etmemek gerekir. Önce kendimizdeki ve çevremizdeki bu tür anlayış ve tutum izlerini silip atmayı ve kendimizi ve çevremizi Apocu Direniş Çizgisinde eğitmeyi bilmeliyiz.

Peki özel savaşa karşı mücadelede başka önlem ve tedbirler neler olabilir? Örneğin gereksiz yerlere ve keyfi biçimde gitmemek, hep planlı ve örgütlü hareket etmek hem bir tedbirdir ve hem de doğru yaşam gerçeğidir. Yalnız tek başına ortalıkta dolaşmamak, hep topluluklar halinde hareket edip yaşamak, örgütlü ve donanımlı olmak, basit duyguları ve güdüleri yenmeyi bilmek, yalan ve hilelere aldanmayan bir duyarlılığa ve göz açıklığına sahip olmak, kuşkusuz en önemlisi de kendi gerçeğini iyi bilip düşmanını iyi tanımak gibi hususlar düzeltici tedbirler olarak görülebilir.

Kuşkusuz sadece kendini savunmayı esas alan tedbirlerle özel savaş saldırılarından kurtulmak mümkün olmaz. Birinci ve en temel askeri ilke, ‘En iyi savunma saldırıdır’ gerçeğidir. Elbette kendini korumayı esas alacaksın. Ancak bunu sadece tedbirlerle ve pasif savunmacı tutumlarla yapamazsın. Sen de mücadeleci olacaksın, mücadele etmeyi bilecek ve göze alacaksın, her zaman mücadele etmek için gerekli hazırlığa ve donanıma sahip bulunacaksın, sonuçta bir özel savaş saldırısını hissettiğinde veya karşılaştığında aktif savunma, yani saldırı yapacaksın. Özel savaş saldırısını devrimci savaşla kırdığın ölçüde kendini savunur ve yaşam hakkı kazanırsın.

Aslında var olmanın ve özgür yaşamanın en temel kuralıdır bu durum. Yani 10 Ekim 2023 tarihinden bu yana yürüttüğümüz Küresel Özgürlük Hamlesinin bir gereği ve parçası olmaktadır. Özgürlük Hamlesi sadece meydanlara çıkıp “Önder Apo’ya Özgürlük İstiyorum” demekle yürütülemez. Kaldı ki bu biçimde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne katkı da sunulamaz. Küresel Özgürlük Hamlesi, aslında Apocu Çizgide herkesin kendini özgürleştirme hamlesidir. Ancak kendini özgürleştirerek ve bunun için kendini eğitip özel savaş saldırılarına karşı mücadele ederek, özel savaş saldırılarını kırıp faşist-soykırımcı zorbalığı zayıflatarak insan Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne katkı sunabilir.

Demek ki Küresel Özgürlük Hamlesine katılmak demek, anlayış ve yaşamda kendini özgürleştirmek demektir. Kendini özgürleştirmek de varlığına kasteden özel savaş saldırılarını bilmek ve onlara karşı başarılı bir mücadele etmekle mümkündür. Bunun için de Van ve Şırnak Direniş ruhunu ve bilincini kuşanıp, her zaman ve her yerde cesaret ve fedakârlıkla direniş içinde olmak gerekir. Doğru ve onurlu tek yurtsever duruş ve tutum budur.

Kaynak: Yeni Özgür Politika