Kapitalist sömürgeci etkilerin Kürdistan’da uyandırdığı hareketlilik yeni arayışlara yol açar. Bir Kürt burjuvazisi oluşmamakla birlikte, Ermeni ve Süryani kesimlerin burjuvalaşması ve burjuva milliyetçiliğine karşı bir tepki gelişmektedir. Burjuva sınıf temelinin çok cılız olması, feodal beylik ve aşiret yapısının güçlü olması nedeniyle bu tepkileri genel olarak ilkel milliyetçi kategoriye yerleştirebiliriz. Bu milliyetçiliğin belli başlı özelliklerini burjuva anlamında bile ideolojik bir temelden yoksun bulunması, duygusal bir Kürtlük ve geleneksel toplum yapısına dayanması olarak gösterebiliriz. Bu özellikler çağdaş bir program ve örgütlenmeye fırsat tanımamaktadır. Kürtlük adına hareket edilmek istenildiğinde, geleneksel aşiretsel ve dini bağlar esas alınmaktadır. Modern bir örgütlenme olmadığı gibi, inançla bağlı oldukları siyasal hedeflerini de gerçekçi çizememektedirler. Dolayısıyla her an kullanılmaya ve ihanet etmeye müsait bir yapı ortaya çıkmaktadır. 19. ve 20. yüzyıl boyunca çok sayıda isyan hareketinin karakteri bu temelde olmuştur. Kürt halkına tarihinde en büyük darbeyi bu hareketler vurmuşlardır.
Objektif bir durum değerlendirmesinden yoksun, gerçekçi siyasal hedefler çizemeyen, dost-düşman ayrımını doğru yapamayan, hareketlerinin zamanlamasını ve biçimlenmesini somut koşullara göre değiştirip geliştiremeyen bu tür ilkel milliyetçi ve feodal önderlikler büyük kayıplara yol açtıkları gibi hiçbir kazanımın sahibi olamamışlardır. Daha da kötüsü, hakim güçlerin ailelerini de yanlarına alarak bunları halkı kontrol etmede bir araç olarak kullanmış olmalarıdır. Çağdaş anlamda Süleymaniye yöresinde 1806’larda ilk isyanları başlatan Baban aşiret mensupları, daha sonraki tarihlerinde en çok inkarcı işbirlikçilerin çıktığı bir aile konumuna gelmişler, komşu ulusların tüm hakim güçlerine hizmet etmede sınır tanımamışlardır. Aynı benzerliği daha geniş bir 19. yüzyıl Botan isyancısı olarak Bedirhan Bey önderliğinde görmekteyiz. İlkel milliyetçilikle feodal bağların daha yoğun işlendiği bu isyanda da aynı nedenlerle başarısızlık kaçınılmaz olunca, aile olarak günümüze kadar kullanılmaktan kendilerini kurtaramamışlardır. Bedirhanlar emperyalizmin ve yerel işbirlikçilerin en çok dayandıkları ve Kürtleri kontrol etmek için kullandıkları ailelerin başında gelmektedir. Yaptıkları Kürtçülük ilkel milliyetçi sınırları aşamamış, tutarlı bir ulusal ve siyasal akım yaratamamıştır.
TEK KOZLARI, KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİNE KARŞI EN İYİ PİYON OLMAK
Birinci Dünya Savaşı sırasında, elverişli koşullara rağmen tutarlı bir anti-emperyalist ve demokratik program ve örgüt oluşturmaktan çok uzak bulunan İran’da Simko Şikakî, Irak’ta Mahmut Berzenci ve Türkiye’de Şeyh Sait önderlikleri, Kürt hareketlerinde en başarısız rolün sahipleri olmaktan kurtulamamışlardır. Çoğunlukla emperyalist ajanların basit oyunlarını ilişki sanıp oyunlarına alet olmuşlardır. Onca çabaları ne kendileri ne de halk için bir kazanca dönüştürebilmişlerdir. Miras olarak sadece ailelerini bırakmışlardır. Bu aileler üzerinde kurulan kontrol ise, yine halk üzerinde denetim aracı olmaktan öteye bir anlama sahip olamamıştır. Egemenler arası bu tarz yaklaşımlar aslında tüm tarih boyunca bolca uygulanmıştır. Zayıf ve yenilmiş kişilerin bir denetim aracı olarak kullanılmaları yaygın bir politikadır. Kürtlerde bu politika, bilinçli olmanın da ötesinde, son derece içselleştirilmiş ve alıştırılmış oldukları için gönüllü olarak kendileri tarafından kendilerine karşı uygulanmaktadır.
İlkel milliyetçiliğin kendini partileştirdiği KDP dönemleri bu yaklaşımın son ve en tahripkar örneği olmuştur. KDP türü oluşumlar dış güçlerin bölgesel politikaları için en ideal kullanım araçları olmuştur. Gelişmemiş burjuva temel ve daralan feodal-aşiretçi yapılar nedeniyle sürekli halkın öz güçlerine karşı en tehlikeli rolleri üstlenmekten çekinmemişlerdir. Yaşamları ve zenginlikleri için ellerindeki tek koz, çağdaş bir Kürt ulusal hareketine karşı en iyi piyon konumunda bulunmaktır. Bunlar bölgeyle ilgili çıkarları için ve basit aile çıkarları doğrultusunda, hangi devlet isterse onunla en tehlikeli ilişkiye girmekten çekinmezler. Bu konuda herhangi bir etik değer veya ideolojik ve siyasal ilkeleri yoktur. Olsa bile bunları pazarlamaktan hiç geri durmazlar.
ÖZGÜÇLERİYLE BİR GÜN BİLE AYAKTA KALAMAZLAR
Kürtlerin, bulundukları tüm ülkelerde KDP adındaki partilerden gördükleri zarar, tarihin hiçbir dönemindeki zararlarla kıyaslanamaz. Tehlikenin ve olumsuzlukların çapını büyüten şey, kurumsallaşmış olmaları ve güçlü efendilere sığınmış bulunmalarıdır. Bölgede çağdaş Kürt Özgürlük Hareketi üzerinde oynamak çok para ve prestij getirdiği için, bu rolü karşılıksız olarak oynamak oldukça verimli sayılmaktadır. Fakat giderek paralı askerler durumuna geldikleri ve neredeyse geleneksel yöntemlerle bağladıkları halkı da yitirdikleri için, hızla teşhir ve tecrit olma durumuna düşmekten kurtulamamaktadırlar. Para kaynaklarını ve ellerini tutan gücü kaybettiklerinde, öz güçleriyle bir gün bile ayakta duracak konumda değildirler. Çok görüldüğü gibi, efendilerinin desteğini yitirdiklerinde, ellerindeki yüz binleri aşan silahlı gücü bir gün içinde dağıtıp kaçmaktan geri durmamışlardır. Günümüzde Kürt kapanının en tehlikeli kolu durumundadırlar. Geldikleri yol ağzında ya tutarlı bir ulusal demokratik güç olarak kendilerini dönüştürecekler ya da geçmişte örnekleri çokça görülen basit sürgün aileleri durumuna düşeceklerdir. Mevcut konumu çağın demokratik politika kurallarıyla bağdaştırmak mümkün değildir.
EN HAİNCE İŞBİRLİKÇİ TUTUMLARA GİRMİŞLERDİR
Bu kadar başarısızlığına rağmen, ilkel milliyetçiliğin sürmesinin esas nedeni, tutarlı ve başarılı bir Kürt ulusal demokratik hareketinin uzun süre gelişmeyişi, geliştiğinde ise ilkel milliyetçi oluşumların bağlı oldukları güçlerle birlikte kolayca tasfiye etmeleridir. İlk defa PKK karşısında zorlanmaları bu oyunun birçok yönden ve yerden boşa çıkarılması nedeniyledir. PKK Hareketi eskiden gizli yürüttükleri halk aleyhtarı politikalarını teşhir edip başarısızlığa uğrattığında, bunlar bilinen en haince işbirlikçi tutumlara girmişlerdir. Uzun süreli çatışmalar istedikleri sonucu vermeyince, geleneksel işbirlikçi politikayla fazla yol alamayacaklarını iyice görmüşlerdir. İlkel milliyetçiliğin her alandaki değişik görünümleri uzun süre PKK’nin yenilgisini beklediler. Bu gerçekleşmeyince bir kısmı daha fazla saldırganlaştı, diğer kısmı politik hareketten uzak durmayı çıkarları gereği saydı. Astarın yüzünden çok pahalı olduğu dönemde, bunların ulusal politika yürütecek ne güçleri ne de inançları vardır. Basit kişisel ve ailesel çıkarlar üzerine kurulu hareketler tersine sonuç doğurunca dağılmaktan kurtulamazlar.
İFLAH OLMAZLARI TEŞHİR VE TECRİT ETMELİ
Günümüzde ilkel milliyetçiliğin yaşadığı süreç bu yol ağzındaki durumdur. Daha tahripkâr olmalarını önlemek için demokratik çözüm doğrultusunu dayatmak, kendilerini güven duyabilecekleri uzlaşmalar içine çekmek, en iflah olmazlarını teşhir ve tecrit etmek doğru yol olarak görünmektedir. Sınıfsal temelinin her geçen gün daralıp dağılması ve bu akımı ve hareketleri maddi zeminden yoksun bırakması gerçeği de göz önüne getirildiğinde, yaşamak istiyorlarsa demokratik dönüşüm gereğini önlerine seçenek olarak koymak zorundadırlar. Alışmış oldukları güçlü kişisel ve ailesel çıkarlar her ne kadar demokratik kriterlere kolay kolay gelmeyeceklerini gösterse de, yaşamlarını tümüyle yitirmektense bu biçimde korumayı tercih etmeleri en geçerli yol olarak önlerine konabilir. Dolayısıyla geniş demokratik uzlaşmalar içinde ve tehlikeli yönlerine karşı sürekli tetikte bulunarak, bu tarihsel belayı çözümleyip engel olmaktan çıkarmak büyük önem arz etmektedir.
Bu oluşumun korkak, silik, gerçeklerden uzak ve son derece teslimiyetçi özellikler taşıyan sınıfsal önderlikleri fırsat bulurlarsa reformist bir milliyetçiliğe eğilim duyabilirler. Bu tarz bir milliyetçiliğin gelişimi söz konusu olur. Objektif gerçeklik buna zorlamaktadır. Arkasında feodalizm, dört yanında hâkim ulusların devlet güçleri, önünde halkın varlığı bu eğilimin dünyada eşine az rastlanır özellikler kazanmasına neden olmuştur. Kurnazlık, fırsatçılık, komploculuk, ikiyüzlülük, aniden ihanet etme, her tür kaypaklık, kişisel çıkarlara her zaman öncelik verme, ilkesizlik, alabildiğine tavizkâr davranma, bukalemun gibi renk değiştirme, aniden devrimci kesilmek kadar aniden karşı-devrimcilik, halka güvensizlik, sürekli sırtını dayayacak efendiler arama, aşırı duygusallık veya duyarsızlık, ideolojiden yoksunluk kadar alabildiğine demagogluk, moral değerlerden yoksunluk, hızlı isyancı olmak kadar hızlı teslimiyetçilik, hemen çizgi oluşturmak ve bir ideolojiye sarılmak kadar aynı hızla vazgeçmek ve çizgisizlik, görünüşte hareketlilik altında durgunluk ve tembellik, geçmişe ilişkin tutarsız bilgi ve dogmalar kadar körlük, geleceğe ilişkin umutsuzluk kadar boş hayaller bu sınıf eğilimlerinin genel ideolojik, siyasal, kültürel ve pratik özellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
KDP adlı partiler ve hâkim ulusun reel sosyalist özelliklere sahip komünist partilerinin uzantıları ve ittifakları altında ortaya çıkan bu nitelikte çok sayıda grup ve parti, her parçada feodal ilkel milliyetçiliğin bile gerisinde kalıp birçok olumsuzluğa yol açmış, halkın özgürlük eğilimini sürekli sabote etmiştir. Tutarlı cephesel birliklere gelmemek ve bozgunculuk sergiledikleri diğer önemli tavırlarıdır. Bunda bağlı oldukları çevrelerden edindikleri maddi desteklerin, kişisel ve ailesel çıkarlarının direkt etkisi vardır. Aralarında çok sayıda dürüst kadro ve yurtseveri katletmekten yozlaştırmaya kadar her tür yöntemle etkisizleştirmek diğer önemli bir işlevleri olmuştur. Ciddiye alınabilecek ne örgütsel, ne siyasal, ne de kültürel ve eylemsel bir çabaları ve hareketleri vardır. Var olanları elde etmek, saptırmak ve sonuçta boşa çıkarmak, bu eğilimle yakından bağlantılı gelişmelerdir. Günümüzde derin bir çözümsüzlüğü ve en zayıf konumda bir vaziyeti yaşamaktadırlar.
GÜÇSÜZ VE BASİT GÖRÜNÜŞLERİNE ALDANMAMAK GEREKİR
Bunların beklentileri, halk önderliği olarak PKK’nin yok olması ve dağılmasıydı. Son 15 Şubat komplosunda önemli payları bulunmasına rağmen, bu beklentilerinin gerçekleşmeyişi kendilerinde derin bir hayal kırıklığına yol açmıştır. Emperyalist ve sömürgeci çevrelerle geliştirdikleri çok yönlü ilişkiler daha da tecrit olmalarına yol açmıştır. Sınıf olarak maddi zeminleri ilişkiye açık olmasına karşılık, oluşum özelliklerinin sergilenen nedenleri bu eğilime hep dikkat edilmesini gerektirmektedir. Halk önderliğinin geliştirmeye çalıştığı, başta komşu ulusların halkları olmak üzere tüm halklarla ve kültürlerle kardeşlik, özgür birliktelik ve genel olarak demokratik kriterlerde çözüm stratejilerine karşı sinsi bir düşmanlık geliştirmektedirler. Bunu teslim olma ve ‘Kürt davasını satma’ olarak pazarlamaya çalışmaktadırlar. Kürt halkının en kutsal değerlerini hiçe satan ve en aşağılık komplolarla tasfiyesinde rol oynayan bu eğilimin temsilcilerine karşı son derece duyarlı ve tedbirli olmak büyük önem taşımaktadır. Bunların güçsüz ve basit görünüşlerine aldanmamak gerekir. Hem feodal ilkel milliyetçi kalıntılara hem de her renge bürünen burjuva milliyetçi bir görünüme sahip olanların ve özellikle faal olarak alım-satım tavrı içinde bulunanların dürüst olanlarını ve iflah olmak isteyenlerini özeleştirisel bir tutum içinde değerlendirip kazanmak ve uygun birliktelikler içinde tutmak kadar ideolojik, siyasal, kültürel ve pratik alanlarda diğer tüm tedbirleri alarak etkisizleştirmek, böylelikle demokratik çözüm yolunda engel olmaktan çıkarmak büyük önem taşımaktadır.
*Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın AİHM savunmalarından derlenmiştir.