Erdoğan’ın iç politika eksenli NATO’da yarattığı krizde en ilginç tutum CHP’nin başını çektiği muhalefetten geldi. Muhalefet Erdoğan ve Bahçeli’yle milliyetçilik yarışına girdi. Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’ya ben Türkiye’de Kürtler üzerinde nasıl bir politika uyguluyorsam, siz de aynısını uygulamalısınız derken, muhalefet ise Erdoğan’ı sen bunu İsveç ve Finlandiya’ya kabul ettiremedin, diye suçluyor. Türkiye’de yargı siyasete alet ediliyor diyenler İsveç ve Finlandiya’da yargının siyasete alet edilmesini savunuyorlar. AKP ve MHP’yle milliyetçilik yarışına girerek çok seviyesiz bir duruma düşüyorlar. Türkiye’ye demokrasi getireceklerini iddia edenler bunlar mı diye insan kendisine sormadan edemiyor!
Şu açıktır ki, dünyanın neresinde olursa olsun milliyetçilik ve şovenizm yarışına girenler o ülkenin demokratikleşmesinde rol oynayamazlar. AKP-MHP iktidarı politikalarıyla muhalefeti de kendisine benzetiyor. Türkiye’deki partilerin ve siyasi güçlerin karakteri geçmişten beri genel olarak böyle. Ancak AKP-MHP ittifakının baskıcı politikaları muhalefetin demokratik söylem ve iddialar ortaya koymasını beraberinde getirmişti. Öte yandan halk da demokrasi istediği için de muhalefet de demokratik yaklaşım içine girmişti. Ancak muhalefetin Erdoğan’ın NATO konusunda izlediği, Türkiye’nin çıkarlarını koruyorum adına yürüttüğü siyaset anlayışına benzer politika izlemeleri demokrasi güçlerinde ve demokrasi isteyen halkta büyük hayal kırıklığı yaratmıştır. Aslında Kürt sorunu söz konusu olduğunda farklı politika izleyemediklerini bir daha gözler önüne serdiler. Halbuki demokratikleşme olmadığı için Türkiye dış güçlere yalvarıyor, Erdoğan politikalarıyla Türkiye’yi dünyada itibarsızlaştırıyor diyerek farklı bir politika yürütebilirlerdi.
Muhalefetin bu yönlü politikaları eleştirilmez ve demokratik duruş dayatılmazsa AKP-MHP iktidarı karşısında alternatif olamayacakları açıktır. AKP-MHP iktidarından farklı bir politika ortaya konulmazsa, toplumda bir heyecan yaratamazlar. Şu anda muhalefete verilen destek geri çekilebilir. Bu muhalefet halka güven vermezse toplum ne bunların arkasında mücadele yürütür ne de sandığa gider.
Herkes de biliyor ki, siyasetçiler ne kadar isteseler de İsveç ve Finlandiya Türkiye’de olduğu gibi herkesi terörist ve suçlu göremez. Yani Erdoğan’ın beklediğini yapamazlar. Bunu iktidar da biliyor muhalefet de biliyor. Bu da gösteriyor ki, iktidar da muhalefet de bu sorunu iç politikada kullanmaya çalışmıştır. Dış politikayı iç politikaya alet edenler ve etmek isteyenler her yerde demokratik olmayan siyasi güçlerdir.
CHP’nin başını çektiği muhalefetin ortaya koyduğu duruş HDP’nin demokratik muhalefetini daha da önemli hale getirmiştir. HDP ve etrafında oluşacak demokratik muhalefet güçlü hale gelmeden ne Türkiye demokratikleşir ne de bugünkü itibarsızlığı son bulur. Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen güçlerin HDP etrafında toplanması gerekir. Böyle bir demokratik güç yaratılmadan Türkiye’nin demokratikleşeceğini sanmak hayalcilik ya da demokratikleşmenin nasıl gerçekleştiğini bilmemek olur. CHP gibi partileri de demokratikleşme yönünde hareket ettirecek böyle bir demokratik gücün varlığıdır. Bu açıdan demokratikleşme isteyen güçlerin birinci görevi 3. Yol olarak tanımlanan bu demokratik alternatifi güçlendirmektir.
Bazı sol ve demokratik kesimler CHP’yi destekleme eğiliminde. Bu ciddi bir yanılgıdır. CHP’ye verilecek destek Türkiye’nin demokratikleşmesinde bir rol oynamaz. Ancak HDP’nin etrafında demokratik hareketin güçlenmesi Türkiye’nin geleceğini de çehresini de değiştirir.
Cumhur ve Millet ittifakının dışındaki 3. Yol güçlendirilirse bu sadece faşist Cumhur İttifakı’nın yenilgisini getirmez, Kürtlerin ve Türkiye halklarının demokratik devrim birikimiyle Türkiye’nin demokratikleşmesinde gerçek anlamda bir katalizör rolü oynanır.
HDP’nin tabanı olan Türkiye’nin demokratik birikiminin dinamizmi mutlaka gerçekleşen kongrede yansır; kongre sonrasında da bu demokratik devrim güçleri hamle yaparak AKP-MHP’ye karşı yürütülen mücadeleyi daha da etkili verir. Bu dönem, tüm demokrasi güçlerinin ve demokrasi isteyenlerin tarihi sorumluluk duymaları ve gerekeni yapmaları dönemidir.
Kaynak: Yeni Yaşam