CPT’nin sözde İmralı görüşmesine dair Asrın Hukuk Bürosu’nun yaptığı son açıklama insanın kanını dondurtacak türden. Fazla bilgi içermese de CPT’nin son İmralı ziyaretine dair ‘Tüm tutsaklarla tek tek görüştük’ açıklaması, yine de Kürtleri ve demokratik güçleri kısmen rahatlatıcı nitelikteydi. Zira başta Önder Apo olmak üzere İmralı’da tutulan tüm devrimcilerle görüşüldüğü ve konuşulduğu, dolayısıyla bir diyaloğun bulunduğu anlamına geliyordu. Fakat ‘CPT’nin Önder Apo ile görüşmediği’ açıklaması tüm bu anlamaları silip süpürdü.
Peki şimdi durum nedir ve biz bu durumu nasıl anlayıp neler yapmalıyız? Bazıları Asrın Hukuk Bürosu’nun yaptığı açıklamayı, “Önder Apo’nun CPT ile görüşmeye çıkmadığı”, yani “Protesto ettiği” biçiminde yorumluyor. Böyleleri “Önder Apo eylem yapıyor, biz de yapalım” diyor. Bazıları ise “Hiç görüşme teşebbüsünün olmadığı” biçiminde algılıyor. Böylece “Ortada bir kandırmacanın olduğunu” belirtiyor. Önder Apo’nun “görüşmeye çıkacak durumda olmadığını” söyleyenler bile var.
Tabi bütün bunlar şimdilik birer varsayım ve de yorumdur. CPT somut ve yeterli açıklama yapmadıkça ve yine Önder Apo ile avukat veya aile görüşü gerçekleşmedikçe bu tür spekülasyonlar ve tartışma sürecektir. Kuşkusuz bu spekülasyonlar söyleyenlere aittir, hiçbir biçimde somut gerçeği ifade etmemektedir. Bu durumda İmralı’ya ve Önder Apo’ya dair somut olan şey, aslında hiçbir şeyin bilinmediğidir. 20 aydır tam bir bilinmezlik ve belirsizlik söz konusudur. Bu da her türlü spekülasyona ve yoruma yol açmaktadır. Aslında AKP-MHP iktidarı Önder Apo üzerinde tam bir tecrit uygulayarak bu duruma yol açmaktadır. Bu bilinmezlik ya da belirsizlik durumu da ancak aile veya avukat görüşü gerçekleştirilerek ortadan kaldırılabilir.
Çok açık ki, İmralı zindanı Türkiye’de bulunsa ve gardiyanlığını TC devleti yapsa da, söz konusu zindan esas olarak ABD ve AB tarafından, yani NATO tarafından oluşturulan ve yönetilen bir zindandır. Zaten söz konusu güçlerin planlayıp gerçekleştirdikleri uluslararası komplonun bir devamı olarak ortaya çıkartılmıştır. Dolayısıyla İmralı’daki sistem ve uygulamalardan TC devleti kadar ABD ve AB, yani NATO da sorumludur. Denetleyici kurum olarak CPT öne çıksa da, esas itibariyle CPT’nin bağlı olduğu kurumlar, AK, AK Bakanlar Komitesi, AİHM, yani Avrupa Birliği kurumları sorumludur.
O halde, İmralı’daki mevcut ağırlaştırılmış tecrit ve işkenceyi sadece AKP-MHP iktidarı değil, bugünün AB ve NATO yönetimleri de uygun görüp doğru bularak uygulanmasına onay vermektedir. Dikkat edilirse, CPT gidip görüşüyor, bazen raporlar yayınlıyor, hatta bazen mevcut uygulamaları eleştiriyor ve değişiklik istiyor, fakat pratikte hiçbir şey değişmiyor. Mevcut hukuksuzluk durumu sürüp gidiyor. Ve bu durum, CPT’yi ve bağlı olduğu örgüt ya da kurumları hiç rahatsız etmiyor. Zira ciddi biçimde karşı çıkmıyorlar ve de hiçbir şeyi değiştirmiyorlar. Acaba mevcut hukuksuzluğu değiştirmeye güçleri mi yetmiyor? Bazıları böyle algılıyor ve ilgili kurumlar da durumlarının böyle olduğunu ifade ya da ima ediyor. Eğer durum böyleyse, çok açık ki o zaman mevcut kurumların durumu çok daha kötüdür; çünkü hiçbir şeye yetecek güçleri yok demektir. Ama gerçeğin böyle olduğuna inanmak zordur. Çok açık ki, gerçek, bu kurumların da İmralı’daki saldırıları bu biçimde yürüten kişi veya kurumlarla aynı anlayış ve tarza sahip olduklarıdır. Bu da AB çevrelerinin ‘Demokrasi’ ve ‘insan hakları’ söylemlerinin sahte olduğunu, sözden öteye geçmediğini, daha doğrusu kendi çıkarlarını savunmayla sınırlı olduğunu gösterir.
Çok açık ki, İmralı gerçeği hem aydınlatıyor ve hem de yargılıyor. Belli ki İmralı’da olup bitenler karşısında hiç kimse kendini gizleyemiyor. İmralı gerçeği tüm maskeleri düşürerek gerçek yüzleri açığa çıkartıyor. Kimin gerçekten demokrat, özgürlükçü, insan haklarından yana, sosyalist ve devrimci olduğunu, kimin bu sıfatları kendi çıkarları için maske olarak kullandığını net bir biçimde ortaya koyuyor. Yine beş bin yıllık erkek egemen devletçi ve iktidarcı sistem ile beş yüz yıllık kapitalist modernite sisteminin gerçek yüzünü, nasıl soykırımcı zihniyet ve siyasete dayandığını herkese gösteriyor. Bu temelde de herkesi yargılıyor, kendi terazisinde tartıyor ve maskelerini düşürerek herkesi olduğu gerçekle buluşturuyor.
Peki Kürt halkı ve devrimci-demokratik dostları olarak, bu durum karşısında ne yapacağız? Çok açık ki, önce İmralı aydınlatıcılığını esas alıp bu temelde kendimizi eğiteceğiz. İkinci olarak da İmralı yargılamasına uygun bir pratik mücadele geliştireceğiz. Aydınlatmayı ve yargılamayı İmralı gerçeği yaptığına göre, aslında bize kolayı kalıyor. Bize düşen bunları doğru anlamak ve başarıyla uygulamak oluyor.
İmralı gerçeği gösteriyor ki, olağan ya da normal bir ortamda değiliz. Hatta Asrın Hukuk Bürosu’nun yaptığı açıklama ardından yaşadığımız durumu ‘olağanüstü’ olarak tanımlamak bile yetmez. Çok açık ki, Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı olarak ‘olağanüstü’ olmayı da aşan bir durumu yaşıyoruz. 20 aydır İmralı’dan hiçbir haber alamıyoruz. Önder Apo’nun sağlık ve güvenlik durumuna ilişkin hiçbir bilgimiz yok. Dahası ‘gidip görüştüm’ diyen CPT’nin bu sözlerini yalanlayan çok önemli duyum ve iddialar söz konusu. O halde, İmralı’da nelerin olduğunu ve yaşandığını, Önder Apo’nun durumunu ve koşullarını bilemiyoruz.
Çok açık ki, bu durumda bir gün, bir saniye bile duramayız. Aslında şimdiye kadar biraz da aşırı esnek yaklaştık. Avukat ve aile görüşmesi olmadığı zaman, deyim yerindeyse kıyamet koparmadık. Halbuki kıyamet koparmalı ve yeri yerinden oynatmalıydık. Çünkü hem çok haklıydık, en temel hukuki hakkımızı istiyorduk ve hem de İmralı ile iletişim bizim için hayati önemdeydi. Şimdi geçmişe dair böyle bir özeleştiri ile de doğruya ulaşmalı ve geçmişte yapmadığımızı şimdi yapmalıyız. Yani Asrın Hukuk Bürosu’nun son açıklaması temelinde kıyamet koparmalıyız. Önder Apo ile avukat veya aile görüşü olana kadar yerimizde durmamalı, yatıp uyumamalı, yiyip içmemeliyiz; her yerde ve her zaman sürekli bir eylemlilik içinde olmalıyız.
Gerçekten de içinde bulunduğumuz zaman açık seferberlik zamanıdır. Kürt halkı ve dostları olarak yediden yetmişe seferber olmalıyız ve kesintisiz bir eylem yürütmeliyiz. Önder Apo’dan kesin bir bilgi alana kadar sürekli bir eylemlilik içinde bulunmalıyız. Önümüze tek gündem ve tek hedef olarak Önder Apo ile avukat veya aile görüşünün yapılmasını ve İmralı’dan somut bilginin alınmasını koymalıyız. Böyle bir seferberlik için önümüzde hiçbir engel görmemeliyiz. Olağanüstü zamanın olağanüstü toplumu ve bireyi olarak hareket edebilmeliyiz.
Bu konuda hiçbir kötümserlik, karamsarlık ve umutsuzluk bize engel olmamalı. ‘Hiçbir sonuç çıkmaz’ dememeliyiz. Komplocu güçleri ve İmralı gardiyanlarını fazla güçlü görmemeliyiz. Yeter ki biz kararlı ve birlik olalım, amacımızı net belirleyelim, ısrarlı ve kesintisiz davranalım; o zaman en kısa zamanda sonuç alacağımız kesindir. O halde herkes seferberlik zamanının gereklerine göre hareket etmeli ve İmralı tecridini kırarak Önder Apo’dan bilgi almayı sağlayacak kesintisiz eyleme kilitlenmelidir. Haklı mücadelemiz mutlaka kazanacaktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika