Kürt Özgürlük Hareketinin 50 yıllık mücadelesinde gerillaların nasıl bir güce sahip olduğuna hepimiz şahit olduk. 1982 yılında Diyarbakır Cezaevi'nde Kürtlere halkına karşı geliştirilen baskı ve zulme karşı Apocu devrimcilerin amansız direnişi ve mücadelesi, Kürt tarihinde benzeri olmayan ve asla unutulmayacak bir örnektir. İşgalci Türk devleti son yıllarda sadece ordusuyla değil, tüm teknikleri ve hatta yasaklı kimyasal silahları kullanarak gerillalara saldırıyor. Buna karşı özgürlük savaşçıları büyük bir direniş sergiliyor. Faşist Türk devletinin Medya Savunma Alanları'na yönelik işgal harekatını başlattığı 14 Nisan'dan bugüne, Kürdistan topraklarını korumak için çelik gibi bir cesaret, yürek ve ruhla savaşan özgürlük gerillalarını görüyoruz.
İşgalci Türk ordusu saldırıların başladığı dönemde Zap alanına ağırlık verdi. Türk devleti planladığı gibi ilerleyemedi, çünkü özgürlük gerillalarının direnişi ile karşı karşıya kaldı. Zap'ta işlerin giderek zorlaştığını görünce 25 Mayıs'ta direniş bölgeleri olan Girê Hakkarî, Girê Cûdî, Girê Amediyê û Girê FM alanlarına saldırdı. İşgalci ordusu ve teknolojisi ile sonuca ulaşamayacağını gören Türk devleti, yasaklı kimyasal silahlara, zehirli gazlara ve taktik nükleer silahlara başvurdu. Savaş tünellerine karşı günde onlarca kez kimyasal silah ve taktik nükleer silah kullanıyor. Bu ahlaksız saldırının en bariz örneği Çiyayê Reş'te kimyasal silah sonucu şehit düşen 8 gerilladır. Düşman daha sonra sadece savaş tünellerine değil, çevrelerinde de kimyasal silahlar, gazlar ve hatta fosfor silahlar kullandı.
Yasaklı silahlar hakkında biraz araştırma yaparsak bu silahların sadece insanlar için değil tüm canlılar ve hatta doğa için ne kadar ölümcül olduğunu göreceğiz. Klor gazı ve termobarik silahların Türk devleti tarafından kullanıldığı belgelerle ispatlandı. Bu şekilde de sonuç alamadığını gören düşman kepçelerle tünelleri yıkmaya çalışıyor. Ancak özgürlük gerillaları günlük eylemleriyle Türk devletinin tüm planlarını yerle bir etmektedir. İşgalci Türk ordusu gerillanın aniden onlara saldırmasından o kadar korkuyor ki, çünkü her gün onlarca işgalci cezalandırılıyor.
Basında her gün işgalci Türk devletinin Medya Savunma Alanları'na yaptığı vahşi saldırılardan bahsediliyor ve hatta bölge halkı bile bu saldırıları gözleriyle görüyor. Daha önceki tüm saldırılarda işgalci Türk devleti yerel halkı bilinçli bir şekilde onlarca kez terörize ederek katletti, yerlerini, yurtlarını bombaladı. Bu saldırılarda çok sayıda çocuk ve sivil hayatını kaybetti.
Gerçekten hiç elimizi vicdanımıza koyup katledilen Kürt çocuklarının acısını hissettik mi? Her birimiz bu soruyu soralım ve kendimize karşı dürüst olalım. Bunlara şahitlik eden bir gazeteci olarak bu acıyı hissedip insanlara aktarmaya çalışıyorum. Yurtseverlik ve adalet duygusuna sahip her insan vicdanının sesini dinlemeli ve bu işgal saldırılarına karşı durmalıdır. Elbette çıkarları için toprağını ve vicdanını bile satan insanlar var. Ne yaparlarsa yapsınlar, yurtsever ve vicdanlı insanların işgalcilere ve işbirlikçilerine karşı olduğuna inanıyoruz.
Bu nedenle sesimizi yükseltirsek işgalciler ve işbirlikçileri değil, vicdan sahibi insanlar kazanacaktır. Gerillalar da bu işgale karşı vicdan ve sorumluluk duygusuyla mücadele etmektedir. Vicdanımızı gerillaların vicdanıyla birleştirirsek ve halkımızın sesi olursak, zafer yurtsever halkın olacaktır.