6 Şubat 2023 tarihinde Maraş merkezli depremlerde ne kadar insanın yaşamını yitirdiğini bilen yok. Sayının yüz bini aşacağı işin uzmanları tarafından daha ilk günden itibaren dillendiriliyor. Şu ana kadar 44 bini aşkın insanımızın yaşamını yitirdiği açıklanmış durumda.
Peki, resmi verilere göre 18.373 kişinin yaşamını yitirdiği 1999 Marmara Depremi’ni yaşamış bir ülkede, her türden hazırlığı yapmaya fazlasıyla yetecek bir zaman olmasına ve üzerinden tam 24 yıl geçmesine rağmen, bu fazla değil mi? Açık ki, çok fazla. Dahası eğer gerekli tedbirler alınmazsa, bir deprem ülkesi olan Türkiye’de çok daha büyük felaketlerin yaşanmasının an meselesi olduğunu işin uzmanları söylüyor.
Peki, Japonya, Şili gibi ülkeler yaşadıkları bir depremden gerekli dersleri çıkararak Türkiye’dekinden çok daha büyük depremleri en az hasar ve kayıpla atlatabiliyorken, Türkiye bunu neden yapamıyor? Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim; çünkü Türkiye toplumu Kürt düşmanı bir rejim tarafından ‘yönetiliyor’ da ondan. Evet, TC tam yüz yıldır Türkiye’ye faşizmi, Kurdistan’a da soykırımı uyguluyor. Ama gerçekte Türkiye’ye uyguladığı faşizmin nedeni de Kurdistan’daki soykırımdır. Çünkü Kurdistan’a soykırım uygulayabilmek için kendisine istismar edebileceği, sömürebileceği bir toplum gerekiyor ve o toplumda ayrıksı seslerin çıkmaması gerekiyor. Ne yazık ki o toplum Türkiye toplumu.
TC’nin tüm yöneticileri Türkiye toplumuna ülkelerinin ve geleceklerinin tehlikede olduğunu, vatanlarını ellerinden almak isteyen iç ve dış mihrakların bulunduğunu, dış güçlerin bunu Kürtler üzerinden yapmaya çalıştığını anlatıp durur. Deyim yerindeyse daha ana karnındayken başlayan bu ‘eğitme’ sürecinin sonucunda ortaya ‘söz konusu vatansa gerisi teferruattır’ düsturuyla her türden desteği sunan, sorgulamayan bir toplumsal gerçeklik çıkar. Böylelikle devletçi dünyada bile benzeri olmayan, ‘biricik’ ucube yöneticilere bile Kürtlere karşı savaşta tam destek verilir.
Kürtlere karşı savaşta Türkiye toplumunun soykırımcı TC’ye verdiği bu kayıtsız şartsız destek, Erdoğan-Bahçeli ikilisinde görüldüğü gibi en toplum düşmanlarını bile ‘yönetici’ diye toplumun başına bela edip tüm maddi imkanlarının heba olmasına sebep olurken, esas olarak ise çok büyük bir bilinç sorunu yaratmaktadır. Çünkü faşizm bilinçsizliği koşullar, bilinçsizliği geliştirir, bilinçsizlikten beslenir. Bilinçlenmekten, aydınlanmaktan, sorgulamaktan nefret eder. Orada sorgusuz, sualsiz ‘kutsal’ devletin yanında olma zorunluluğu vardır.
İşte böyle bir toplumun başına da her türden felaket gelir. En kötüsünü, başına en iyisi diye getirir. Dostunu, düşmanını birbirinden ayırt edemez. İstismar edildiğinden kendisine her söylenene inanır. İnsanın en temel özelliği olan düşünmeyi kendisini en kötüsünden yönetenlere bıraktığından, ölür ama nasıl öldüğünü bile anlayamaz. Yaşadıklarından ders çıkaramaz, hafıza oluşturamaz. Yoksa, Büyük Marmara Depremi’nden sonra Büyük Maraş Depremi’ni bu düzeyde yaşamak mümkün olur muydu? Üç yılını çıkarırsak, her iki deprem arasındaki yirmi dört yılın tamamında bu toplum, ülkeyi Erdoğan’a yönettirdi. Aynı Erdoğan şimdi tüm bu acıları yaşamak zorunda bırakılan bu toplumdan kendisine bir yıl daha süre vermesini, böylelikle tüm sorunları çözeceğini söylüyor. Erdoğan tüm olup bitenlere rağmen hala toplumu istismar edebileceğini düşünebiliyor. Toplumun durumu, onun bunu düşünebilmesine fırsat sunuyor.
Önemli olan Türkiye toplumunu bu kadar acıyı yaşamasında hacimli kılan, hafıza oluşturamamasına neden olan şeyi doğru bulabilmekte. Hiç şüphe yok ki bu Kürt sorunudur. Türkiye toplumu Kürt’e, Kürt sorununa soykırımcı TC’nin gözlüğünden veya onun etkisiyle bakmaktan kurtulmadıkça, bu büyük felaketleri yaşamaktan kurtulamaz. Çünkü Kürt sorunu Türkiye toplumunun zihnini köreltiyor, onu düşünemez kılıyor, onun basiretini bağlıyor; doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edememesine sebep oluyor. Türkiye’nin kalıcı bir şekilde demokratikleşme sorunu yaşamasına, faşizmle yönetilmesine neden oluyor. Her türden kirli iş, rant, istismar, çetecilik, hukuksuzluk, keyfiyet, hesap soramama da böyle bir ortamda yaşanıyor. AKP-MHP faşizminin beslendiği kaynak budur.
O halde toplum olarak deprem de dahil tüm doğal ve toplumsal afetlerden kurtulmamız için bilinçlenmeliyiz. Bilinçlenerek doğal afetler için alınması gereken tüm tedbirleri kimseye bırakmadan kendimiz almalıyız. Devlete ise var olacaksa nasıl olabileceğini, olması gerektiğini göstermeliyiz. Her denilene ‘evet’ demeyip sorgulamalıyız, dahası bize bunca acı yaşatan devletten, onu yönetenlerden hesap sormalıyız. Böylelikle devletin de alması gereken tedbirleri almasını ona demokrasiyi dayatarak sağlamalıyız.
Ama tüm bunları yapabilmek için Kürt’e ve Kürt sorununa olan bakışımızı düzeltmeli, soykırımcı rejimin zihinlerimize vurmuş olduğu prangaları parçalamalı ve her şeyden önce düşüncede özgürlüğümüzü elde etmeliyiz.
Aksi taktirde toplum olarak çok daha büyük felaketleri yaşamamız kaçınılmazdır. Ama her şey de elimizdedir…
Kaynak: Yeni Özgür Politika