Yüzyıllık ferman ve Önderliksel duruş

Duran Kalkan: Önderlik tarzı, üslubu, temposu, Önderlik Gerçeği düşman gerçeğini çözümleyen, onun alternatifini onu aşacak şekilde ortaya çıkartan, bir özgür yaşam duruşu, kişiliği yaratan gerçekliktir. Önderlik budur.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan'ın Kürt ve Kurdistan Sorunu'nun nasıl ve hangi zeminde ortaya çıktığını, nasıl sömürgeleştirildiğini değerlendirdiği yazı dizisinin son bölümüne yer veriyoruz:

"Kapitalist modernite sistemi, iktidarcı-devletçi sistem aslında Kürt Sorunu'nu çözmeyerek birbirine karşı kullanıyor. Örneğin ABD, TC’yi İran’a karşı müdahaleye mi katacak, Kürt Sorunu'nu kullanıyor. Örneğin, TC’ye Güney Kurdistan’daki durumu mu kabul ettirecek PKK’nin varlığını kullanıyor. KDP’yi daha fazla işbirliğine mi zorlayacak, Rojava tehdidini kullanıyor. TC de ABD’den destek mi alacak, Kürt tehdidini kullanıyor. Kürtleri denetim altında tutmak mı gerekiyor, TC sopasını kullanıyor, diğerlerini kullanıyor. 

ABD istemezse TC, Rojava’ya bir kurşun bile sıkamaz. Kendi çıkarı neyi gerektirirse ona göre hareket ediyor. Bu açık bir durumdur. Aslında TC tehdidiyle Suriye’deki Kürt gelişimini, etkinliğini sınırlandırmak ve denetim altına almak istiyor. Daha fazla kendisine muhtaç kılmak istiyor. Bu açık bir gerçektir. Amerika’nın karşıtlığı ya da güçsüzlüğü diye bir şey yoktur. Kendi siyasetini yürütüyor, siyasi çıkarları onu gerektiriyor, ona göre hareket ediyor. Herkesi birbirine karşı kullanıyor, bölüyor, parçalıyor, çatıştırıyor. Herkesi kendisine muhtaç edip kendine bağımlı kılmaya çalışıyor. İşin esası budur. 

Bunu böyle görmek gerekli ve bu konuda Ortadoğu’da bölüp parçalama, çatıştırıp kendine bağlamada en çok rol oynatılan sorun, Kürt Sorunu oluyor. Kürt Sorunu olmazsa, Kürt’ü inkar eden ve yok etmek isteyen zihniyet ve siyaset olmazsa, Kürtler özgür, Ortadoğu demokratik olsa, ABD değil Ortadoğu’dan bu kadar kazanç çıkar sağlasın, böyle bir siyasetle Ortadoğu’nun kapısına bile gelemez. Ama mevcut durumda bu kadar zenginlikleri sömürebiliyor. İstediği gibi Ortadoğu üzerinde egemenlik kuruyor. Birbiriyle çeliştiriyor, çatıştırıyor, kendine bağlıyor ve o bağımlılık temelinde de sömürüyor. Bu temelde bölgeyi, dünyayı yönetiyor, egemenlik sürdürüyor. Kürt Sorunu'nun çözümü, Kurdistan’ın özgürlüğü ise, Ortadoğu’yu demokratikleştiriyor, Ortadoğu halklarının demokratik birliğini, kardeşliğini geliştiriyor. Ortadoğu’da barışı ve demokratik birliği tesis ederek kapitalist modernite sisteminin etkisini, baskı ve sömürüsünün yıkılmasını ifade ediyor. 

Aslında Güney Kurdistan üzerinde de uygulananlar aynı politikalardır. Bize karşı uygulamaya çalıştığı politikalarda Kürt Sorunu'ndan güç ve destek alıyorlar. Ona dayanarak politika yürütüyorlar, ekonomik kazanç sağlıyorlar. Önder Apo, “Bu bir tavşana kaç tazıya tut politikasıdır” dedi. Kürt’e hafif göz kırpıyorlar, mevcut durumda biraz imkan veriyorlar, var olan devletlerle çelişki ve çatışma içerisine sokuyorlar, ondan sonra o devletlerden ihale, ekonomik kazanç koparıyorlar. Onları denetim altında tutuyorlar. ‘Bakın Kürt sopasını daha fazla kullanırız o halde dediğimizi yapacaksınız’ diyerek denetim altına alıyorlar. Bir sopa gibi Kürt Sorunu mevcut devletlere karşı kullanılıyor. Şu haliyle mevcut devletler Kurdistan’daki özgürlükçü gelişmeye karşı bir sopa gibi kullanılıyor. Mesela Güney Kurdistan’daki referanduma karşı kullanıldı. Rojava Kurdistan’daki referanduma karşı, Rakka zaferine karşı kullanıldı. 

Şöyle ifade edelim: Demek ki, Kürt Sorunu karmaşık bir sorundur. Kurdistan’daki durum ve mücadele ciddi bir mücadeledir. Öyle basit bir sorun değildir. Benzeri bulunmayan bir sorundur. Başka sorunlarla kıyaslanacak bir sorun değildir. Sorun sadece bir demokratikleşme sorunu değildir. Bir sömürgecilik sorunu da değil, aslında yalnız başına bir soykırım sorunu da değil, öyle ki kıskaç içerisinde bir toplumun kapana alınması temelindeki bir soykırım sorunudur. İşin içerisinde soykırım var ama bir kapana konma var. Kapitalist modernite sistemi küresel hegemonik güç haline gelirken bunu ortaya çıkartmış durumda ve böylece Ortadoğu’da egemenlik sürdürüyor. 

EZBERLE OLMAZ 

Bu gerçekliği görerek bir teorik, ideolojik, politik yaklaşımın yanı sıra buna göre bir mücadele stratejisi, taktikleri geliştirilemezse kesinlikle başarılı olunamaz. Düz, tek yanlı, dar, başkalarını taklit eden yaklaşımlarla Kurdistan’da Özgürlük Mücadelesi, siyasi mücadele, ideolojik mücadele, diplomasi çalışması yürütülemez, ilişki-ittifak geliştirilemez, hele hele savaş hiç yapılamaz. Bunu bilerek yerinde, zamanında doğru bir temelde yapmazsan Özgürlük Mücadelesi'ni geliştiriyorum diye eylem yaparken aslında en büyük zararı Özgürlük Mücadelesi'ne verebilirsin. Zaten iç içe geçmiş ve çok karmaşık bir siyasi durum var. Bu gerçekliği görmemiz gerekiyor. O nedenle Kürt Sorunu'nu iyi anlamak, sorunu yaratan güçleri, sorunun içeriğini, çerçevesini, bu sorun temelinde çeşitli güçlerin nasıl bir politika yürüttüklerini, bütünlüklü, doğru, derinlikli bir biçimde anlamak ve Özgürlük Mücadelesi'ni bunları bilme temelinde geliştirmek kesinlikle gerekiyor. 

Doğru tarzı tutturabilmek ancak bu bilinçle ve duyarlılıkla olur. Böyle bir ideolojik-politik duyarlılık kazanılırsa, buna dayalı çelişki ve çatışmalar doğru bir biçimde anlaşılırsa işte o zaman bunu anlayan bir beyin nerede ne zaman neyi nasıl yapacağı doğru kestirebilir. Doğru tarz buna denir. Ezberlenmiş bir tarz yoktur. Şunu yaparsam doğru, bunu yaparsam yanlış diye bir şey savaşta ve siyasette kesinlikle yoktur. Öyle bir eylem çizgisi yoktur. Eylem çizgisi, doğru tarz ile başarı getiren eylemdir. Kazanım sağlayandır. Neyin başarı getireceği, neyin kazandıracağı, yerinde zamanında yol ve yöntemi doğru belirlenmiş olarak yapmaya bağlıdır. Sen onu bilemezsen ezberlenmiş bir tarzı istediğin kadar uygula, istediğin kadar fazla darbe vur, yerinde zamanında değilse ondan Özgürlük Mücadelesi değil tam tersine faşizm de faydalanabilir, soykırımcılar da faydalanabilir, küresel sermaye güçleri de faydalanabilir. 

ÖNDERLİKSEL DURUŞ 

Bu bakımdan Kurdistan gerçeğini, dünya gerçeğini Ortadoğu’da Birinci Dünya Savaşı'yla oluşturulan sistemi, Kürt soykırımını, Kürt kapanını doğru anlamak; dolayısıyla Kurdistan’daki Özgürlük Mücadelesi'ni, tarzını, siyasetini, ideolojisini doğru anlayıp doğru yürütmek kesinlikle gereklidir.

Kuşkusuz Önderliksel duruş, Önderlik Gerçeği, Önderlik tarzı bunlara göre oluştu. Önderlik Gerçeği böyle bir sistemden kopuşu ifade etti. Alternatif bir sistem olmayı ilk andan itibaren hedefledi, gerçekleştirdi, başlattı. Yeni bir ideoloji şekillendirdi, yeni bir yaşam ve ilişki tarzı ortaya çıkardı. Kürt’ü inkar ve imha zihniyet ve siyasetini aşan, Kürt’ün özgürce var olduğu bir yaşam tarzını, ideolojik duruşun nasıl olması gerektiğini ilk andan itibaren kendi şahsında ortaya koydu ve çevreye yaydı. Önderliksel doğuş buna diyoruz. İdeolojik, teorik, siyasi, örgütsel, stratejik, taktik mücadeleler yürüttü. Propagandacı oldu, ideolojik mücadele yürüttü, psikolojik savaşa karşı propaganda çalışması yaptı. En önemlisi de siyasi mücadele yürüttü ve savaş yaptı. Zamanı geldi ideolojik-siyasi mücadele, yetmedi onları savaşla sürdürmek gerekti, çünkü düşman silah aldı saldırıda bulundu. Onlara karşı da savaş yaptı. 45 yıllık direniş dediğimiz savaş süreci böyle gelişti, gerçekleşti. 

ANLAM GÜCÜNE DAYANMAK 

Önderlik zihniyeti ve tarzı böyle bir Kürt Sorunu sistemini anlayıp aşma gücünü gösterme temelinde oluştu. Onu çok iyi bilmemiz ve anlamamız gereklidir. Önderlik öyle güce ve imkana dayanarak hareket etmedi. Maddi güce değil anlam gücüne dayandı. Örgütlü güce, silahlı güce, para gücüne de dayanmadı. Bu ne demektir? Maddi imkanlarla ya da örgüt imkanıyla hareket eden bir mücadeleyi değil, aklı ifade ediyor, yaratıcı tarzı ifade ediyor, anlam gücünü ifade ediyor. Karşıdakileri iyi çözmeyi, çelişkilerini görmeyi ve nereden tutup nereden çıkış yapacak onları bulmayı ifade ediyor, onunla kazanıyor. Öyle çok fazla para kazanarak, çok büyük orduları olarak, düşmanı ezen savaşlar yaparak değil. Öyle görülmemelidir. Aklın gücüyle kazanıyor. Önderlik tarzı aklın gücüne, anlam gücüne dayanıyor. Mücadelenin tarzını, temposunu, üslubunu Önderlik Gerçeği veriyor. Başarı çizgisi Önderlik çizgisidir. Başarı tarzı Önderlik tarzıdır. Başarı üslubu Önderlik üslubudur. 

YÜZYILLIK FERMAN 

Kürtler üzerinde yüz yıllık ferman var. Dersim soykırımında son derece netti. Dersim gerçekten de dört başı mamur bir soykırımdı. Kürtlere özgü olmazsa başka bir topluma ait olsaydı, onu yapanları sadece hapse koymazlardı hemen dünya toplanır mahkemeye çıkarır ve idam ederlerdi. Çünkü açık delilli vahşi insanlık suçu işlenmiştir. Belgeler kabul ediyor. Türkler cesaretle bunu yayınlıyorlar. Çünkü kendilerine bir şey gelmeyeceğini biliyorlar, herkes suç ortağıdır. Bu durumda dünya suç ortağı olmuştur. Sistem suç ortağıdır. Öyle bir suç ki herkes bu biçimde işin içerisine konmuş ve bulaştırılmıştır. Kimse kimseye bir şey diyemiyor, herkes bu sorunun üzerinden birbirinden menfaatlenmeye çalışıyor. Bu sorunu kim bitirmek ister, kim çözmek ister! İşin gerçeği budur. Özgür Kürt için ferman hazırdır. Dersim’de ferman “büyüdüğünde beyninde ve yüreğinde Kürtlük ideali taşıma ihtimali olan herkes katledilmelidir” diyor. Anasının karnındaki çocuğun da bu ihtimali vardır. Doğmuş bile değildir. Anasının karnındaki çocuk Kürt çocuğudur, yarın büyüdüğünde böyle bir bilinç edinebilir, böyle bir ideal oluşturabilir, o ihtimal vardır, o halde öldürülmelidir, deniliyor. Ana karnındaki bebeler için bile katliam emri çıkardılar. Bu nasıl bir durumdur. Bunu anlamak lazım. Özgür Kürt’e dayatılan ferman budur. 

ÖNDERLİK TARZI 

Önder Apo baştan itibaren bunu böyle gördü ve değerlendirdi. Ferman hazırdı. En ufak bir şey sezilirse derhal başı vurulmalı, yok edilmelidir. Önderlik için niye 'en başında ezilmedi’ diye birbirini suçladılar. 1972 Kasım ayında Önderliği hapisten niye bıraktı diye ona izin veren savcıyı suçladılar. Savcı, “Elimde delil yoktu ne yapayım” dedi. Buna rağmen, “Bilecektin, öngörecektin, yılanın başı küçükken niye ezilmedi” dediler. Ferman böyledir. Ezeceksin. Dünyanın buna itirazı yoktur. O halde işbirlikçi hain olursan fiziki olarak yaşarsın ama bilinç olarak, irade olarak özgür Kürt olmak istersen ya bu sistemi karşına alıp yok edeceksin ya da o seni yok edecek, ezecek, imha edecek. Hakkı katliamdır, yok etmedir. 1977’de PKK ne yapıyordu. Antep’te Haki arkadaş ne mücadelesi yürütüyordu ki öyle oyun tezgahladılar ve katlettiler. Birkaç doğru söz söylüyordu, biraz propaganda yapıyordu, Karadeniz’den gelmişti, ‘sen mi buradaki gençlere Kürt’sünüz, mücadele yürütmeye hakkınız var, hukukunuz var dersin’ hiç mahkemesiz, hukuksuz, yargısız katliam düzenlediler. Sadece bunu öğrenir öğrenmez fermanı hemen uyguladılar. Güçleri zaten hazırlıklıydı. Eğer Önder Apo bütün bunları boşa çıkartacak bir yaşam tarzına, hareket tarzına, çalışma tarzına sahibi olmasaydı bir adım bile atamazdı. Ankara’dan bile çıkamazdı. Değil PKK’yi kurup mücadele etmek, Ortadoğu’ya gitmek ADYÖD’ten çıkamazdı. İşin gerçeği budur. 

O halde Özgürlük Mücadelesi nasıl veriliyor, özgür olarak var olmanın, yaşamanın, mücadele etmenin, örgütlenmenin tarzı nedir? diye sorulursa işte bu tarz buradan doğuyor. Önderlik özellikleri buradan şekilleniyor. Bu gerçekleri göreceğiz. Öyle başka mücadelelere benzemez. Türkiye’deki gibi istersen devrimci de olursun, örgüt de kurarsın, lider de olursun ama devletin memuru da olursun. Bilmem şu kadar kariyer sahibi de olursun hem yaşarsın hem mücadele edersin. Bir de devrimciyim diyerek geçinirsin, hayat geçip gider. Kurdistan’da kesinlikle böyle bir şey yoktur. Bu gerçekleri bilmemiz lazım. Öyle Kürt’ü inkar ve imha sistemi, Kürt soykırım sistemi diyerek geçilmemelidir. TC’nin bugün temsil ettiği ideolojik-siyasi çizgiyi dikkate almak lazım. Yine ABD’nin, Avrupa Birliği'nin, Rusya’nın yürüttüğü çıkarcı, ikiyüzlü, yararlanmacı her türlü ticaret ve pazarlamayı içerin, ilkesiz siyaseti, tutumu iyi anlamalıyız. 

SALDIRI KÜRT'ÜN HER ŞEYİNE 

Bu bakımdan Kürt soykırım sistemi çok örgütlü, çok bilinçli, çok bütünlüklü hiç açık kapı bırakmayan bir saldırıdır. Sadece askeri değil, sosyal, kültürel, ekonomik, mali, ideolojik, düşünsel, ruhsal, duygusal bütünlüklüdür. Kürt bireyini ve toplumunu hedefliyor ve bireyin, toplumun her şeyine saldırıyor. Kendine ait yaşayabileceği hiçbir alan bırakmıyor. Ruhuna, duygusuna, düşüncesine, diline, kültürüne, tarihine, ekonomisine, siyasetine saldırıyor. Kadına, gencine, yaşlısına saldırıyor. Mezarına saldırıyor, yaşayana saldırıyor, ölüsüne saldırıyor. Soykırımdan öteye insanlık dışı bir olaydır. Hakaret düzenidir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir saldırı yoktur. Şehitlikleri vurdular. Cenazeleri yerlerde sürüklüyorlar, yakıyor ve yıkıyorlar. Bir insana karşı üç tonluk bomba kullanıyorlar. Dünyanın gözü önünde Kurdistan Özgürlük Gerillaları'na karşı yasaklı silahları kullanmaktan geri durmuyorlar. Bunlar başka benzeri olmayan şeylerdir. 

ÖZGÜR KÜRT'ÜN DOĞUŞU

Özgürlük Mücadelesi'nin Kürt’e, kadına, erkeğine kazandırdıklarına; Bakur’da, Başur’da, Rojava’da kazandırdıklarına bakarak geçmiş böyleydi sanılmamalıdır. Özellikle 1970’lerin başına gelindiğinde artık Kürt’ün tutarlı alanı hiç kalmamıştı. 1975 Ocak ayında Cezayir anlaşmasıyla Barzani de teslimiyet bayrağı çekince artık bitiş noktasına gelmişti. Kürt soykırımının zafer kazandığının ilan edilmesi anlamına geliyordu. İşte Önderlik o ilana fırsat vermedi. Ona karşı özgür Kürt’ün doğuşunu, dirilişini gerçekleştirdi. PKK bunu ifade ediyor. Sadece düşman saldırılarının değil, onun altında bu kadar işbirlikçilik temelinde eski ölçüleri, aşiretselliğe dayalı olarak direnişçiliğin de son kırıntılarının yenildiği, teslim bayrağı çektiği bir ortamda artık Kürt soykırımının tamamen zafer ilan etmekte olduğu bir ortamda, ona karşı özgür Kürt varlığının doğuşu, iradesi, direnişi oldu. 

En ileri durumda olan Başur’un hali bu durumdaydı. Rojhilat zaten çoktan ezilmişti. Bakur tümden ezilmişti. 70’lerin başında Türkiye Devrimci Gençlik Hareketi içinde bazı gençler irade koyuyorlardı. Geriye kalan DDKO’da birleşen Kürt ileri gelenlerinin çocukları ise “Kürt var mı, yok mu?” diye düşmanla onu tartışıyorlardı. “Kürt vardır, Kürtçe konuşulmalı”, sadece bu kadardır. Örgütlerine, eylemlerine Kürt de demiyorlardı. Örgütlerinin adı “Devrimci Doğu Kültür Ocakları” biçimindeydi. Eylemlerinin adı “Doğu mitingleri” biçimindeydi. Programlarının adı, “Doğuya daha çok yol, elektrik, su istiyoruz” biçimindeydi. Kürt yoktu. Kurdistan yoktu. Artık ondan kaçınılmıştı, reddediliyordu. Bunu en çok sahipleniyorum, böyle bir mücadeleyi yürütüyorum diyeceksin ama Kürt olduğunu söyleyemiyordu, korkuyor ve kaçıyorlardı. Başında katliam vardı. O sözler bela getiriyordu, tehlike yaratıyordu. Bireysel maddi olarak hiçbir şey kazandırmıyordu. 

Böyle bir ortamda Önderlik çıkış yaptı. Önderlik, “Biz, hiç kimsenin adını bile anmaya cesaret edemediği bir ülkenin ve halkın yurtseverliğini yaptık. O bayrağı yükselttik” dedi. “Kendine ihanet ettirilmemiş bir Kürt insanı bile kalmamıştır. Atomlarına kadar parçalanmış bir toplumdur” dedi. 

SOYKIRIMIN ÖTESİ

Dil, kültür, tarih değerlerinin tümden yok ettirildiği, yok sayıldığı, hepsine TC tarafından el konulduğu, gasp edildiği, sömürgeleştirildiği bir dönem ve toplumu ifade etti ve böylece Kürtlükten herkes kaçıyordu. Kürtlük bir hakaret konusu haline gelmişti. Bir sürü toplum içerisinde Kürt’e dair olumsuzlamayı ifade eden tekerlemeler uydurulmuştu. Ruhsal, duygusal, manevi olarak insanlar eziliyordu. Ezilmemek için kimliğinden kaçma, kendinden kaçma, adından kaçma, ülkesinden kaçmak için yarış vardı. Yoksa eziliyorsun, hakarete uğruyorsun. Hiç olmazsa kaçarsan, kendini başka gösterirsen belki açıktan hakarete uğramazsın diye düşünülüyordu. Buna rağmen Kürt’e hakaret edilmekten kurtulamıyordu. İkiyüzlülük ortaya çıkarıyordu. İkiyüzlülük yapsan bile yine de hakarete, haksızlığa, her türlü baskıya uğruyordu. Demek ki, soykırım bile değildir, onun da ötesindedir. 

Zindanlarda PKK’lilere itirafçılık dayatıldı. İtirafçılık neydi? Bütün insanlık değerlerini kusacaksın, Kürtlük değerlerinden, kimlik değerlerinden vazgeçecek fiziki posa olarak kalacaksın ve yaşayacaksın. Öyle olursa sana bir tas çorba verir, hücrede yaşamana izin verir. O kadardır. “Böyle olun ve biz de sizi hücrelerde yaşatalım” dediler. Dayatılan böyle bir şeydi. Kürt’e dayatılan soykırım budur. 

Amed zindanında 80’lerin başında 12 Eylül rejimi tarafından PKK’li tutsaklara ne dayatıldıysa Kürt’e dayatılan soykırımın esası oydu. Orada soykırım gerçeği net açığa çıktı. Hangi özellikler içeriyor? Maddi boyutları nedir, manevi boyutu nedir? İdeolojik, askeri, siyasi boyutu nedir? Sosyal, psikolojik, ruhsal boyutu nedir? Bunların hepsi açığa çıktı. Ama zindana konanlar için özel olarak bunlar yaratılmadı. Zindanda uygulanmak için icat edilmedi, dışarıda topluma bilinçli ve planlı olarak TC devleti tarafından zaten uygulanıyordu. Zindandakiler bir laboratuvar gibi daha dar bir topluluğa daha örgütlü ve gözle görülür bir biçimde bunları uyguladılar. Dışarıda topluma dayatılanlar biraz da kamuflajlıydı, muğlaklaştırıcıydı. Yoksa öyle 12 Eylül rejimi yeni bir sistem yaratmadı, ayrı bir anlayış geliştirmedi. Kenan Evren’e ait anlayışlar değildi. TC devletinin esasıydı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ortaya çıkardığı, Kemalizm’in esas alıp TC devletinin benimseyerek uyguladığı ideoloji, politika, örgüt, saldırı, askerlik, soykırımın esasıydı. 

HER YÖNTEM KULLANILDI

Bunun için pazar, okul, yol, üniversite, maliye, devlet kurumlarının tümü kullanıldı. Kürt toplumunu ve bireyini soykırıma uğratabilmek için her yöntemi kullandı. Hiçbir yöntemden çekinmedi, bu da olmaz demedi. Hangi yöntemi aklına getirdiyse onu uyguladı. Bu da yazıktır, hakarettir, kötüdür, insanlık dışıdır, hukuk dışıdır, ahlak dışıdır, suç olur demedi. Kürt’e her şey olur dedi. Son yıllarda Türkiye’nin bir bakanı “Kürt ancak Türk’e hizmetçi olabilir” demişti. Başka bir şey olma hakkı yoktur. Kürt yoktur, Türk olmak zorundadır. Kürt olacağım diyen varsa, ancak Türk’e hizmetçi olarak var olabilir. Başka hiçbir şey olamaz. Bu dünyada ve bu ülkede başka bir şey olma hakkı, hukuku kesinlikle yoktur. 

Kürt Sorunu'nu açığa çıkartan güçleri tanıyacaksak, doğru tanıyacağız, doğru anlayacağız. Kürt Sorunu'nu yaratanlar kimlerdir, nasıldırlar, ne yaparlar? Sorularına doğru cevap vermek gerekiyor. Kürt soykırımını uygulayan güçlerin gerçekliği böyle bir gerçekliktir. 

“Böyle uygun bir yöntemle topluma yavaş yavaş baskıyı, sömürüyü, açlığı dayatırsın, aç kalır rahatsızlık duyar, tepki gösterir, öyle şeyler yapar, ama bir noktaya gelir bir sınırda o ciddi bir eşiktir. Orada iyi ayarlamazsan ayağa kalkıp isyan edip yok edebilir. Fakat o eşiği de atlatıp o iradeyi kırarsan, ondan sonra o topluma her türlü hakareti yapsan, her türlü sömürüyü de yapsan ne dersen kanıksar. Ciddi bir tepki göstermez, rahatsızlık bile belirtmez. Artık o iradesizleştirilmiş, kırılmış bir toplumdur. Önder Apo buna “düşürülmüş toplum” dedi. Bu duruma getirilmeyi sosyolojik olarak düşürülme kavramıyla izah etti ve Kürt’e dayatılan soykırımın Kürt toplumunu düşürmeyi öngören bir soykırım düzeni olduğunu söyledi. 

ÖNDERLİK GERÇEĞİNİ DOĞRU ANLAMAK...

Düşman gerçeğinin bu boyutları da var. Ne kadar bunun bilincine doğru ve derinlikli varırsak, ona karşı kendimizi o düzeyde devrimci özgürlükçü temelde yeniden yaratma imkanımız ve gücümüz olur. Bunları görmezsek, bilmezsek, hafife alırsak, yumuşatırsak, uzlaşmacılık ve teslimiyet gelişir. Oradan özgürlükçü bilinç, irade, yaratıcılık gelişmez. Ondan da doğru tarz doğmaz. Doğru tarz bunları doğru anlayan, yeterli anlayan ve bunlara rağmen onları aşacak şekilde özgür yaşam iradesi ve iddiası kazanan beyin ve yürek gelişir. Yoksa başka bir yerde gelişmez. Tarz, maddi yaklaşımlardan doğmaz. Bir silahın nasıl kullanılacağını bilmek tarz değildir. Onun kullanılması mekanik bir olaydır. Öğrenilirse herkes kullanır, bilmeyen ise kullanmaz. Bu bir öğrenme işidir ve ona da tarz denilmez. Tarz, nerede neyi nasıl yapacağını belirleme işidir, tespit etme işidir. Siyaset de bu, taktik de bu, tarz da budur. Bu da ancak düşmanı ve kendini iyi tanımaktan geçiyor. Düşman gerçeğini iyi tanıyarak onu aşacak, boşa çıkartacak bir bilinci, iradeyi, etkinliği oluşturmaktan geçiyor. Başka bir şeyden değildir. Önderlik Gerçeğini doğru anlamak, ona doğru katılabilmek, ulaşabilmek için de düşman gerçeğini, tarzını doğru tanımımız gereklidir. Çünkü Önderlik tarzı, üslubu, temposu, Önderlik Gerçeği düşman gerçeğini çözümleyen, onun alternatifini onu aşacak şekilde ortaya çıkartan, bir özgür yaşam duruşu, kişiliği yaratan gerçekliktir. Önderlik budur. Bunu yaptığın oranda Önderliği anlarsın, Önderliğe ulaşabilirsin, Önderliğe katılabilirsin. 

Ancak bu çerçevede düşmanı kendimizde çözersek, aşarsak ulaşabiliriz. Şunu da eklemek gerekiyor: Bunları sadece bilmek yetmez. Bir; bunların kabul edilemez, yaşanamaz olduğunu, bir hakaret olduğunu bileceksin, göreceksin ve kabul edeceksin. ‘Ne yapalım böyle oluyormuş, bu da bir düşman halidir’ diyerek boyun eğmeyeceksin. Reddedici olabileceksin. İki; alternatifini geliştireceksin, o iradeyi ortaya çıkartacaksın, anlayış ve irade gücü olacaksın, yeterli bir anlayış ve irade düzeyine ulaşacaksın. Anlayış yetersizliğinin bir yanı düşmanı doğru ve yeterli tanımamaktan ileri geliyor. Düşman gerçeğini ve düşman bilincini yeterince bilince çıkaramamak oluyor. İrade yetersizliği de onu aşacak, onu yenilgiye uğratacak, onun alternatifini yaratacak bir mücadeleyi öngörememek, öyle bir mücadelenin tarzını, örgütünü, eylemini yaratamamak, ondan kaçınmak, uzak kalmak anlamına geliyor. O halde anlayış ve irade yetersizliğini aşacaksak, düşman gerçeğini iyi tanıyacağız, düşmanı aşıp yenilgiye uğratacak, onun alternatifini yaratacak bir bilinci, gücü, iradi duruşu kendimizde yaratacağız.

BİTTİ

Kaynak: Yeni Özgür Politika