İmam Şiş ile 24 saat

İmam Şiş: Bu tecridi kıracak ve süreci zafere götürecek temel şey Kürt halkının örgütlü mücadelesidir. Kadın ve gençlere büyük sorumluluk düşüyor. Her Kürdün sorumluluk duygusuyla hareket etmesi ve bu sürece dahil olması gerekiyor.

Newport, Galler’in Güney Doğusundaki bir liman kenti. Gallerce adı Casnewydd, 150 bin nüfuslu bir kent. 2 bin yıllık tarihi bir geçmişi olan bu kent, bugünlerde genç bir Kürt devrimcinin açlık grevi direnişine ev sahipliği yapıyor.

İmam Şiş, 79 gündür Newport’ta bir ana cadde üzerinde bulunan Kürt Toplum Merkezinde açlık grevinde. 79 gün boyunca hiçbir şey yememenin bir insan bedeninde yaratacağı savaşın yanında, bu kadar süre boyunca gece gündüz bu binada kalmak, hiç eksilmeyen ziyaretçilerle sohbet etmek, günü organize etmek ayrıca zorlayan bir durum. İki gün İmam’ın yanında kalıp kendisiyle sohbet etme fırsatı bulduk. Çok konuştuk, kapitalist sistemden dünyada yaşanan krize, tarih, dil ve kültür sanata kadar ama en çok her konuyu bağladığı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın düşüncelerini konuştuk. “Her sorumun cevabını Önderlik’te buluyorum” cümlesi Öcalan’ın İmam’daki anlamını ortaya koymaya yetiyor aslında.

Tüm ziyaretçiler ayrıldıktan sonra İmam odasına çekiliyor. Zaza da yorgun bir günün ardından bir köşeye döşeğini serip uyuyor. Sabah çok erken uyandık, bizden hemen sonra da İmam. Özellikle sabahları çok bitkin ve yorgun gözüküyor İmam.

Günün ilk ziyaretçisi Gallerli John. Haftada birkaç kez o cadde üzerindeki işyerlerinin camlarını temizleyerek geçimini sağlayan John, sol yumruğunu havaya kaldırarak İmam’a selam veriyor. Yan taraftaki restoranın camlarını temizlerken kendisiyle sohbet ediyorum ayak üstü. Açlık grevini nasıl değerlendirdiğini soruyorum; birkaç dakika sessizce gözlerime bakıyor, 74 gün boyunca yemek yemeyen birisi hakkındaki düşüncelerini formüle etmeye zorlanıyor. “çok fazla, çok ağır” diyebiliyor sadece.

AÇLIK GREVLERİNİN 'İNSAN' YANI

Bir sonraki ziyaretçisi Gallerli Profesör Sue Williams. İmam gibi sürekli yüzü gülen, insanın içini ısıtan samimi bir duruşu var. Öğrencilerine sürekli İmam’ı anlatıyor, üniversitesinde dayanışma amaçlı bir panel düzenledi.

Sue ile sohbet uzun sürüyor. Medya Haber ve Sterk Tv canlı bağlanıyor hemen sonra. Jin TV’ye bir röportaj veriyor. Yayınlardan sonra Plaid Cymru milletvekili Delyth Jewell yanındaki heyetle ziyarete geliyor. Kürdistan’daki güncel gelişmeler, Türk devletinin saldırıları, Galler’de yapılabilecek dayanışma çalışmaları, Galler dili konusunda uzun uzun sohbet ediyorlar. Jewell, Plaid Cymru Genel Başkanı Adam Price’ın mesajını iletiyor, ayrılırken de sohbet sırasında öğrendiği, “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım” sloganını Kürtçe söyleyerek vedalaşıyor.

ÇOK FAZLA ZAMANIMIZ YOK!

Mark Campbell, İrlandalı aktivist. Tam 30 yıldır aralıksız bir şekilde Kürt mücadelesine destek veren iyi bir Kürt dostu, çoğu arkadaş, “bir Kürt’ten daha iyi bir Kürt” olarak tanımlar zaten kendisini. Londra’daki işini ve çocuklarını bırakıp 15 günden fazladır, Newport kentinde İmam Şiş’in yanında kalıyor. Gallerli devrimci ve demokratlar ile dayanışma eylem ve etkinlikleri organize ediyor, basını düzenli olarak bilgilendiriyor, anlayacağınız açlık grevine dikkat çekmek için tek başına bir örgüt gibi çalışıyor.

‘‘İki haftadır burada İmam ile birlikte kalıyorum. İmam ile bu kadar süre kalmak benim için onurdur. Duygularımı ifade etmekte zorlanıyorum. Her sabah, İmam’ın daha da enerjisini yitirmesine, erimesine tanıklık etmek çok zor bir duygu. Çok fazla zamanımız yok. Başta Britanya’da yaşayan Kürt halkı olmak üzere herkesin biran önce harekete geçmesi gerekiyor. Eğer dayanışmayı büyütmezsek, sesimizi yükseltmezsek ve tecridi kırmazsak tehlikeli sonuçları olacaktır. Böylesi bir durumda herkesin bunda payı ve sorumluluğu olacaktır. Ben kendi adıma böylesi korkunç bir sonuçta payım olsun istemiyorum. Bu nedenle herkesin acilen sorumluluk alması gerekiyor. Hep birlikte mutlaka kazanacağız.’’

79 GÜNDÜR İMAM'IN YANINDA BİR ZAZA

Zaza, İmam’ın direnişine en yakından en çok tanıklık eden kişi. Açlık grevi başladığı günden bu yana 24 saat, Kürt Toplum Merkezi'nde İmam ile birlikte kalıyor. Sadece 3 gün uzak kaldı. O üç gün de açlık grevine destek amaçlı Londra’dan Newport’a 250 kilometre yürüdü. Merkezin temizliğini, çayını, kahvesini o yapıyor. Geceleri İmam uyuduktan bir süre sonra kapıları kapatarak, yere ince bir döşek serip üzerine uzanıyor. Sabahları da çok erken uyanıp semaverini altını yakıyor, çayı hazırlıyor, masaları düzenliyor, İmam’ın şekerli ve limonlu sıcak suyunu hazırlıyor. Açlık grevi süresince ziyarete gelen her misafir oturur oturmaz Zaza’nın önlerine koyduğu çayı içiyor. Bu süreçte İmam’ın en yakınında olup en çok zorlananlardan birisi. Gün be gün İmam’da yaşanan fiziksel ve ruhsal değişimlere en yakından şahit oluyor. Kendisi de çok zayıflamış durumda. Günde bir öğün yiyor, çoğu günler onu da yiyemiyor. “Kendimi kötü hissediyorum yediğimde, zor oluyor” diyor.

Aralarda fırsat buldukça İmam ile sohbet ediyoruz.

Nasılsınız?

Dürüst olmak gerekirse sağlığımın beni zorladığı dönemler çok fazla oluyor. Her sabah göz kararmaları, baş dönmesi, baş ağrısı, halsizlik ciddi boyutlarda. Tabi bunların her gün biraz daha artarak devam edeceğini biliyorum. Ama hiç sorun değil, eylem sonuç veriyor. Bu direniş mutlaka sonuç verecektir. Bu tarihi direnişin bir parçası olduğum için, bu süreçte üzerime düşeni yaptığıma inandığım için çok huzurlu hissediyorum kendimi, bu his de iyi olmama neden oluyor.

Uluslararası kurumlar sessiz. Ciddi olmayan açıklamalar, sorumsuz davranışlar. Tabi bu eylemin onları zorlamadığı anlamına gelmiyor. Bu eylem onları da zorluyor. Baskı büyük. Çünkü eylemimizin amacı ve talebi o kadar net o kadar doğal bir hak ki, o kadar barışçıl bir eylem ki, sadece bedenlerimizi ortaya koymuşuz, tabi insan hakları savunucuları diye geçinen uluslararası kurumlar bu eylem karşısında sessiz kaldıkları için zorlanıyorlar, maskeleri düşmüştür. Daha da zorlanacaklar ve bu zorlama tecridi kıracaktır.

Bu süreçte en çok ne zorladı sizi?

Aile ziyaretleri bazen zorluyor beni. Ulusal bilinçten kopuk, politik olmayan duygusal yaklaşım öne çıkarılıyor, bu da beni zorluyor. Çok fazla duygusal ve ailesel temelde bir yaklaşım oluyor. Şehit düşen abimi kastederek, “bir can vermişiz, bir can daha niye verelim” cümleler kullananlar da oldu. Onlara açıkça söyledim, eğer yaklaşımlarına bu şekilde devam edecekse, beni ziyarete gelmemelerini. Bir kere ben şehit düşen abimin kaybını “bir kardeş kaybı” olarak görmedim. Ben bunu hepimizin ortak ülkesi olan Kürdistan için canı pahasına mücadele vermiş abimin direnişteki kararlığı olarak gördüm ve bu kararlılıkla şehadet mertebesine ulaşmıştır. Ben bugün yaptığım eylem ile ona layık olma çabasındayım aynı zamanda. Burada ailesel bir yaklaşım olmamalı.

Ulusal bilinç, tarih bilinci eksik, düşman gerçekliğini bilmeden, Kürdistan’daki siyasi durumu sorun yapmadan, yaşanan zulmü görmeden, sadece biyolojik yaşamı ve soyunu sürdürmeyi esas almak, dar ailesel ve bireysel çıkarları esas almak, herşeyden önce bana hiç insani gelmiyor. Ben bunları çoktandır aştım ve bu tür yaklaşımları görmek beni cidden zorluyor.

Bu süreçte bu eylem en doğru çizgidir, doğru bir direniş kanalıdır. Bunun dışında kalmak, bu çizgiden uzak durmak başlı başına bu suça ortak olmaktır.

Birkaç yıldan sonra annenizle ilk defa telefonda konuştunuz, okuyucularımızla paylaşmak isterseniz eğer hikayeyi dinlemek isteriz.

Şehid Firaz Dağ’ın annesi geldi beni ziyarete. Kendisi çok değerli bir şehit anasıdır. Yetiştirdiği evlat da kişiliği ve duruşuyla, çizgisiyle yaşamıyla örnek bir insandı. Bu yüzden hepimiz için çok değerli bir insan. Zeynep ana benden annemi aramamı ve konuşmamı istedi. Onun istemini esas alıp yerine getirdim ve annemi aradım, konuştum.

Duygusal bir görüşme oldu. Tabi ki anadır, ağlıyordu ama kararlılığımın bilincindeydi, oğlunu iyi tanıyor bu konuda. O yüzden eylemimle ilgili “yapma, etme” benzeri bir söz söylemedi. Beni anladığını ve eylemimi desteklediğini söyledi. Kendisinin de bu mücadelenin bir parçası olduğunu ve korkmadığını söyledi. Bundan sonra mücadeleye daha duyarlı bir ana olarak yaklaşacağını söyledi. Hazırlıklara başlayacaklarını ve Amed’e taşınacaklarını söyledi.

Aslında annem mücadeleden çok uzak biri değildi zaten. Abimin katılımıyla beraber Kürt mücadelesini yakından takip ediyordu. Beni çok mutlu etti, bana moral verdi.

Son olarak açlık grevlerinin geldiği aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk devletini çok zorladığını görüyoruz. Şuan Kürdistan’ı asker ve polisle doldurması, iki kişinin bir araya gelmesini zorbalıkla engellemeye çalışması, Leyla Güven’in evinin etrafında karargah kurması, tek bir milletvekilinin yürüyüşünü engellemek için etrafını yüzlerce polis ile sarması, bunların hepsi bu eylemimizin devleti ne kadar zorladığını ve korkuttuğunu gösteriyor. Çok kırılgan ve korku salmış bir iktidar var karşımızda şuan. Ortaya çıkacak bir kıvılcım bu iktidarı düşürecektir.

AKP dünya kamuoyunda teşhir olmuş durumda. Sadece Kürt nefreti ve karşıtlığı üzerinden yürüttüğü politikadan kaynaklı Suriye’de bir bataklığa batmış durumda. Savaş ekonomisinden kaynaklı halk perişan. Faşizan bir sistem, yaşadıkları her yerde Kürtlerin irade olmasını engelleme, katletme politikası yürütüyor. Tam bir paranoya ve şizofreni hali var devlette. Bu böyle daha fazla gitmez.

Şimdi böylesi bir aşamada, kanlı bir sürecin de işaretleri var. Önceki dönemlerde yaşanan sıkışmışlıktan Önderliğin yanına gittiler. Önderliğin müdahalesi yaşanacak kanlı süreçlerin önüne geçti. Şimdi yine böylesi bir süreç var, tehlike büyük. Yaşanabilecek tehlikeli gidişata dur demek için de tecridin mutlak bir şekilde kırılması gerekiyor.

Bu anlamda açlık grevleri sürece müdahaleyi hızlandırmıştır.

Şunun altını tekrar çizmek istiyorum, bu tecridi kıracak ve süreci zafere götürecek temel şey Kürt halkının örgütlü mücadelesidir. Kadın ve gençlere büyük sorumluluk düşüyor. Her Kürdün sorumluluk duygusuyla hareket etmesi ve bu sürece dahil olması gerekiyor. Yüz kişi ile yapılan eylemler sürecin ruhuna uygun değil, on binlerin yürümesi gereken bir süreçtir bu.

Kürt halkının zincirlerinden başka kaybedeceği hiçbir şeyi yok. Kürdistan halen işgal altında, halkın en temel haklarını yaşama imkanı yok, halen zindanlar dolu, açlıkla terbiye ediliyor, öldürülüyor, işkence görüyor, diline, onuruna, kültürüne ve iradesine saldırılar en yüksek düzeyde devam ediyor. Resim buyken, buna nasıl yaşam diyebiliriz. Nasıl kabullenebiliriz? Hangimiz vicdanı rahat bir şekilde kafasını yastığa koyabilir akşamları?

Son olarak, şöyle bağlayayım: Kürdistan’ın bir özgürlük sorunu var ve Kürdistanı dünya gündemine sokan Önder Apo’nun özgürlüğü sorunu var. Bizim şuan tek gündemimiz Önder Apo’nun özgürlüğüdür. Çünkü onun özgürlüğü bir bütün olarak Kürdistan’ın özgürlüğü ile eş anlamdadır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika