Medya Savunma Alanları’na dönük işgale karşı Londra’da 23 Nisan günü düzenlenen protestoda PKK bayrağı taşıdıkları gerekçesiyle İngiliz gazeteci ve insan hakları savunucusu Mark Campbell ile Mesrur Berzani’ye sarı mekap fırlatarak hafızalarda yerini alan Kürt kadın aktivisti Beritan Silemani’ye, dava açıldı. İki isme Londra Westminster Magistrates Court’ta (Sulh Ceza Mahkemesi) ‘terör propagandası’ yapmak iddiasıyla dava açıldı.
Davanın ilk duruşması 18 Kasım’da görülecek ve Campbell ile Silemani'nin avukatlığını Ali Has yapacak. Açılan davanın gerekçesi ise İngiltere’de 2000 tarihinde çıkarılan Terörle Mücadele Yasası'nın 13. maddesi uyarınca bir kişinin halka açık yerde, bir eşyayı bu kişinin yasaklanmış bir örgütün üyesi veya destekçisi olduğu yönünde makul şüphe oluşturacak şekilde taşımak maddesine dayandırılıyor.
'POLİTİK SAİKLE DAVA AÇILDI'
Tamamen politik bir saikle davanın açıldığını belirten Campbell, “Bizler barışçıl bir gösteride bulunuyorduk. Onlarca polis önce bayrakları gerekçe gösterip yolu kapattılar. Daha sonra planlanmış bir operasyon ile ellerinde bayrak tespit ettikleri kişileri hedef almaya başladılar. Polis, orantısız şiddet ve saldırgan bir şekilde kitleye yöneldi. Sırf Türk devletine şirin görünmek için polisin bu saldırganlığı beni dehşete düşürdü. Tabi polis orantısız şiddet kullanıp ve sırf Türk devletine şirin görünmek için bu baskıyı uygulaması beni dehşete düşürdü. Bu yüzden, duygusal ve spontane bir tepki olarak, Birleşik Krallık Hükümeti’nin Kürt halkına bu kriminal yaklaşımına karşı milyonlarca Kürt tarafından ulusal sembol olarak görülen, Türkiye ve Oratdoğu’da çok büyük siyasal açılımlar yapan Kürt halkının sembolü olan çok büyük bir bayrağı tuttum ve taşıdım” dedi.
Campbell, davaya konu olan bayrağın Kürt ulusal mücadelesinin kimliği ve sembolü olduğunu hatırlattı. Campbel, taşıdığı bayrağın 1985'ten beri Kürt Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (ERNK) bayrağı olduğunu söyledi.
Birleşik Krallık Hükümeti’nin Türk devleti ile PKK arasındaki çatışmayı sadece bir güvenlik meselesi olarak görmesinin yanlış olduğunu vugrulayan Campbell, “Belçika'daki mahkemeler çok önemli bir karar verdi. Bilinen meşhur PKK davasında, PKK'nin bir 'terör örgütü değil, çatışan bir taraf olduğuna' hükmetti. Çatışmanın iki tarafının da Cenevre Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeyi imzaladığına dikkat çekti. PKK kriminal bir örgüt değil, savaşan bir taraftır” diye kaydetti.
TÜRK DEVLETİNİN ‘TERÖR’ YALANI TEŞHİR EDİLECEK
Mahkemede yapacağı savunmada, Türk devletinin ‘terör destekçisi olma’ yalan ve etiketiyle Kürtlere karşı nasıl bir şiddet uyguladığını tüm bilimsel belgeleri ile ortaya koyacağını söyleyen Campbel, şunları kaydetti: “On binlerce Kürt siyasetçi, sanatçı, seçilmiş belediye eşbaşkanı, milletvekili ve aktivist cezaevlerine doldurulmuş. İngiltere’nin 1970’lerde bir devlet stratejisiyle İrlanda halkına karşı uyguladığı toplu gözaltılar, yargısız ve haksız tutuklamalar bugün uydurulmuş iddialar ile Türkiye’de her gün, her hafta yaşanıyor. Economist Intelligence Unit (EIU) tarafından yapılan Demokrasi Endeksinde Türkiye 167 ülke arasında 103'üncü olmuş bir ülke. Türkiye, DI tarafından 'Hibrit Rejim' olarak tanımlanıyor, yani otoriter bir rejimden demokratik bir rejime geçemedi. Birleşik Krallık Yargısı, dünyada insan hakları sıralamasında en kötü ülkelerinden biri olan ve şu an dünyanın en baskıcı rejimlerinden biri olan Türkiye lehine bağımsız yargıyı açıkça yüksek oranda politize etmiş durumdadır.”
Campbell, Türk devletinin yüzyılı aşkın bir süredir Kürt sorununu hâlâ çözmediğine ve bunun temel nedeninin Türkleştirme politikasından kaynaklandığına dikkat çekti. Campbell, savunmasında Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlerin nasıl ırkçı bir şekilde Türkleştirilmek istendiğini ve Kürtlerin dili, kültürü, tarihinin Türk devlet rejimi tarafından ile nasıl yok edilmek istendiğini tüm yönleri ile ortaya koyacaklarını vurguladı.
'ABDULLAH ÖCALAN VE PKK, DİRİLİŞE ÖNCÜLÜK ETTİ'
“Kimliklerinden, dillerinden ve kültürlerinden vazgeçmeyi reddeden Kürtler 'terörist' olarak damgalandı. Toplu katliamlar, köy yakmalar, toplu yerinden etmeler, hapis, işkence ve yargısız infazlar da dahil olmak üzere acımasız bir Türk askeri baskı kampanyası yaşandı yaşanıyor” diyen Campbell, tüm bu yok oluş ve acımasız baskılara karşı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ve PKK’nin oynadığı rolün önemli olduğunu vurguladı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK’nin, Kürtlerin varoluşsal tehdidine karşı Kürt kimliğinin diriliş mücadelesine nasıl öncülük ettiğine savunmasında değineceğini söyleyen Campbell, “Abdullah Öcalan ve arkadaşları, 27 Kasım 1978'de Diyarbakır yakınlarındaki Fis adlı bir köyde resmen PKK'yi kurduktan ve yaklaşan 1980 askeri darbesinin tehlikelerini görerek Türkiye'yi terk ederek sınırı geçerek Suriye'nin Kürt kenti Kobanê'ye girdi. Yerel Kürt aktivistlerle bir araya geldiler ve Kürt halkının özgürlük hareketi Partiya Karkeren Kürdistan yani PKK'yi inşa etmeye başladılar. Kürtlerin bekası için yoğun bir örgütsel mücadelenin tohumları o günlerde atıldı ve son 40 yıldır hızla bir ulusal kurtuluş örgütü haline gelen PKK, Türkiye'deki Kürt halkının haklarını savunuyor” diye kaydetti.
PKK’nin Suriye-Rojava'da Kürtleri DAİŞ çetelerine karşı savunmak ve Irak-Güney Kürdistan'da DAİŞ'in soykırımcı saldırılarına karşı Êzidîleri savunmak için verilen mücadelelerde ön saflarda yer aldığını ifade eden Campbell, “Nitekim Kürt kadınlarının önce Suriye ve Irak'ta IŞİD'e karşı mücadelenin ön saflarında, şimdi de İran sokaklarında yankılanan 'Jin, Jiyan, Azadi' çığlıkları doğrudan PKK içindeki Kürt kadın özgürlük hareketinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, PKK'nin ideoloji ve fikirleri Türkiye, İran, Suriye ve Irak'taki demokrasi mücadelelerinin ön saflarında yer alıyor. İngiliz hükümetinin, Kürtlere yönelik soykırım politikaları izleyen ve Türkiye'de demokrasiyi yok eden Türk diktatör Erdoğan'ın demokratik olmayan, kadın düşmanı rejimiyle kazançlı silah anlaşmaları karşılığında Kürt hareketini yasaklanmış örgütler listesine eklemesi ironiktir.”
'İNGİLTERE SUÇ ORTAKLIĞINDAN VAZGEÇMELİ'
Birleşik Krallık’ın Türk devletine yaranmak için halkın on binlerce sterlinlik vergilerini bu tür davalarla çarçur edip Kürtlerin kriminalizasyonunda kullandığını ifade eden Campbell, “Ne ben ne de Kürtler itham edildiği gibi suçlu değiliz. Bir 'terörist' örgütü desteklediğimiz veya üyesi olduğu şüphesi uyandırmakla suçlandığımız bayrak ise on milyonlarca Kürt tarafından Kürt ulusal varlığının ve öz savunmasının bir simgesi olarak görülüyor. İngiliz hükümeti, asıl suçlu olan Türkiye'nin Kürtlerin meşru hak ve adalet mücadelesini 'terörizm' olarak etiketlemesine suç ortaklığı yapmaktan vazgeçmeli ve bu durumu tersine çevirmesinin zamanı geldi. İngiltere PKK’yi destekleyenleri yani Kürtleri kriminalize etmekten vazgeçmeli ve bu kadar acı ve sefalete yol açan Türk devletini çatışma yerine barışçıl siyasi bir çözüm zamanının geldiğine bir an önce ikna etmeli” diye konuştu.
'GURURLA SAVUNACAĞIZ'
Campbell, İngiltere yargısının dünyanın en baskıcı rejimlerinden biri olan Türkiye lehine politize edilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Yargılanacakları mahkemede PKK bayrağı taşımanın ‘suç’ olmadığını gururla ifade edeceklerini söyleyen Campbell, Birleşik Krallık Hükümeti’nin Kürt toplumuna yönelik suistimalini teşhir edeceklerinin altını çizdi. İngiliz Gazeteci Mark Campbell, tüm aydınları, demokrasi güçlerini bu davada duyarlı olmaya çağırdı.