İsviçre şirketlerini vazgeçirebiliriz

Milletvekili Franziska Ryser, İsviçre şirketlerini, insan hakları ihlal edilip Kürt halkına baskı yapılırken Türkiye'ye gidip yatırım yapmamalarını tavsiye ettiklerini belirtti. Ryser, bunu daha fazla kullanacaklarını kaydetti.

St. Gallen Kantonu Milletvekili Franziska Ryser, Avrupa'nın mülteci kartını Erdoğan'ın elinden almadan, Türkiye'de yaşananlar için baskı kurmasının zor olduğunu söyledi. 

Seçim sürecinde İsviçre’den Kurdistan’a giden heyet içinde yer alan St. Gallen Kantonu İsviçre Yeşil Parti Milletvekili Franziska Ryser, ANF’nin sorularını yanıtladı. 

Bu delegasyonunun gezisinin buradaki Kürt Kültür Derneği ve SOLI-Gruppe/Syrien ve Kurdistan grubundaki aktivistler tarafından organize edildiğini biliyoruz. Gözlemleriniz ne oldu, kısaca anlatabilir misiniz?

Gezimizin seçimlerin ikinci turuna denk gelmesi bir tesadüftü. Bu benim için çok iyi bir tesadüftü ve orada olmak heyecan vericiydi. Bu seçimler büyük bir şanstı, seçimlerin ilk turda biteceğini varsayıyordum. Ayrıca Brezilya'daki seçimlerden sonra olması da ayrıca heyecan veriyordu. Sağcı muhafazakâr ve milliyetçi hükümetlerden uzaklaşmak için küresel olarak iyi bir dinamiğe sahip olacağını düşünüyordum. Bu yüzden İsviçre'de bu seçimlerle ilgili çok fazla haber yapıldı. Yakından da takip edildi. Ne yazık ki beklenen olmadı. Biz oradayken HDP, Yeşil Sol Parti temsilcileri ve farklı kişilerle görüştük. Onlardan seçim kampanyasının nasıl yürüdüğünü ya da yürütüldüğünü öğrenmeye çalıştık. Daha sonra Pazar günü seçim gözlemcisi olarak sahaya indik. Ciddi hak ihlallerinin olduğunu da gördük. 

Kürtlerin dört parçada yaşadıklarını sorunları biliyorsunuz. Gözlemleriniz, buradaki parlamentoda nasıl bir karşılık bulacak?

Yolculuk sırasında ve yolculuktan sonra da kendime sordum. Kürt halkının talepleri hep bizim partimizin gündemi olmuştur. Kendini bu konuya adamış aktivistler nedeniyle Yeşiller Partisi'nde aslen Kürt olan ya da Kurdistan'dan İsviçre'ye gelmiş çeşitli insanlar olduğundan bu konu bizim için önemli. Parlamentoda bu konuyu gündemde tutmak genellikle çok kolay değil. Bizim zaten yapmaya çalıştığımız şey; İsviçre'yi bu dış politika konularında harekete geçmeye çağırmak. İsviçre'den, resmi kurumlardan, Federal Konsey'den ve hükümetimizden bir tavır almasını istemek. Örneğin, kimyasal gaz saldırıları gerçekleştiğinde bunu talep ettik.

Şu anda bile sadece seçim gözlemcileri gönderilmiyor, aynı zamanda Türkiye'nin demokrasisinin gerçekten yaşaması için uluslararası toplumdan kamuoyu baskısı var. Daha önce durumun ne olduğunu aşağı yukarı biliyordum ama tam olarak değil. Oradayken, insanlar ile konuşurken, kendi gözlerinle gördüğünde şimdi farklı hissediyorsun. Benim de yapmak istediğim, Sibel Aslan ve Mustafa Atıcı ile Ulusal Parlamento'da bu konulara birlikte bakmamız. O zaman İsviçre'de de kamuoyunun gözü önünde olabiliriz ve bunu mümkün olduğunca geniş bir alana yaymaya çalışabiliriz. Örneğin sadece Basel'de değil, Doğu İsviçre'de de. Böylece parlamentoda bir çoğunluk oluşturabiliriz.

Kürtlerin sorunlarına karşı sürekli ‘endişeliyiz’ diyen Avrupa Birliği'nin söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Ben iki şeye inanıyorum; 

* AB ve bir bütün olarak Avrupa, Türkiye'nin göç politikası nedeniyle şu anda çok temkinli. Birçok ülke mülteci akınının çok büyük olacağından ve yardım edemeyeceklerinden korkuyor. AB olarak daha iyi bir göç politikasına sahip olmamız gerektiğini düşünüyorum. Onları kabul etmek için ülkeler arasında iyi bir yol bulmalıyız, çünkü bugün eskisi gibi değil. Göç eden çok sayıda insan var. Sadece ‘bir yerde bir abluka var ve açılmasından korkuyoruz’ demek mümkün olmayacaktır. AB şimdi daha iyi bir yol bulmak zorunda. O zaman Erdoğan'ın baskısı mümkün olmayacaktır.

* İsviçre için ikincisi ekonomik ilişkiler. Ankara'da İsviçre Büyükelçisi ile görüştük ve o da Erdoğan'ın ekonomik bir kriz içinde olduğunu hatırlattı. Ayrıca Erdoğan'ın, temsilcilerinin ve halkının Türkiye'ye yatırım yapan ya da yapmayan şirketler konusunda hassas olduklarını, çünkü bu paraya bağımlı olduklarını söyledi. O zaman onlara baskı yapmak için elimizde bir koz olacağını düşünüyorum. İsviçre olarak şirketlerimize, insan hakları ihlal edilirken, Kürt halkına baskı yapılmaya devam edilirken Türkiye'ye gidip yatırım yapmamalarını tavsiye ediyoruz. Daha da fazla kullanabileceğimiz bir yaklaşım olacaktır. 

Ötesinin olanakları yok mu?

Eğer şimdi İsviçre ve AB, Erdoğan'la ilişkisi kesecek düzeye gelirse tehlikeli olur. Bu, onu Rusya'nın kucağına iter ve ben bunu da yapmazdım. Bence Türkiye'yi Avrupa kurumlarına ve prensiplerine entegre etmeye çalışmak iyi bir şey. Bu ilişkiler hukuka dayandığı için kapıyı çarpıp çıkmak kolay değil. Avrupa’nın ‘endişeliyiz’ demeyi bırakması gerekecektir.

Birçok gençten, artık Türkiye’de yaşam koşullarının kalmadığını duyduk. Bu nedenle Avrupa’ya göç etmeyi hayal ediyorlar. Gelecek aylarda Türkiye ve Kurdistan’dan Avrupa’ya yoğun bir göç bekliyorum. İsviçre’de mülteciler için yeterli yer var. Sadece bu konuda kendimizi iyi organize etmeliyiz. İsviçre’ye sadece Türkiye ve Kurdistan’dan değil, genel olarak bir göç beklentimiz var. Bu konunun gelecek aylarda İsviçre’nin gündemine gireceğini düşünüyorum.