Almanya Türkiye ile ilişkilerin sürdürülemezliğinin farkında

Berlin’de temaslarda bulunan HDP Milletvekili Sezai Temelli, Avrupa Birliği ve Almanya’nın Türkiye ile ilişkilerin sürdürülemezliğinin farkında olduğunu, ancak tutarlı politikaların hayata geçmesinin zaman alacağını söyledi.

Kürt, Ortadoğu, mülteci gibi sorunların Türkiye-Almanya ilişkileri içinde kendine yer bulduğunu belirten Sezai Temelli, üç gün süren Berlin programı kapsamında önümüzdeki dönem Türkiye-Almanya ilişkilerine dair beklentilerini dile getirdiklerini söyledi. Alman devlet sisteminin ve siyaset geleneğinin fazlasıyla tutucu bir karakterde olduğunu hatırlatan Temelli, Türkiye ile olan ilişkilerinin de kısa vadede değişmeyeceğini ancak orta vadede muhakkak değişeceğini öngördü, ancak esas değişimin içeride verilecek demokrasi ve barış mücadelesiyle mümkün olacağının altını çizdi.

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Van Milletvekili Sezai Temelli, Avrupa Temsilcisi Devriş Çimen ile Almanya Temsilciliği Eşsözcüsü Leyla İmret'ten oluşan heyet, 14-16 Şubat tarihlerinde Berlin’de temaslarda bulundu.

Üç gün süren Berlin programı kapsamında Sol Parti (Die Linke), Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller Partisi ve İlerici İttifak temsilcileri ile görüşmeler gerçekleştirildi.

HDP’nin önceki dönem eşbaşkanı ve Van Milletvekili Sezai Temelli, heyetin Almanya’daki temasları üzerine ANF’nin sorularını yanıtladı.

Almanya’da yeni hükümet kuruldu, yeni dengeler söz konusu. Muhataplarınızla yapmış olduğunuz görüşmelerde önde gelen gündem maddeleri hangileriydi? Bizimle paylaşır mısınız?

Almanya çok önemli bir seçim süreci yaşadı. Çok uzun süredir iktidarda olan Merkel ve partisi seçimleri kaybetti. Ve yeni bir iktidar kuruldu. Bu, Almanya açısından önemli bir gelişme ama sadece Almanya açısından değil. Özellikle Türkiye-Almanya ilişkilerine, geride bıraktığımız Merkel dönemi açısından Türkiye de bu seçim sonuçlarını merakla bekliyordu. Ve bu değişim önemli gelişmelerin habercisi.

ALMAN DEVLET SİSTEMİ VE SİYASET GELENEĞİ TUTUCU

Bu yeni kompozisyon, yeni koalisyon geçmiştekinden önemli farklılıklar yaratabilecektir. Ama bugünden herşeyin çok hızlı bir şekilde değişimle karşı karşıya kalmasını beklemek çok sahici olmaz. Çünkü Alman devlet sisteminin, Almanya’daki siyaset geleneğinin aslında bu anlamıyla fazlasıyla tutucu bir karakteri olduğunu herkes biliyor. Ama yine de dediğim gibi önemli bir değişim sürecinden geçiyor Almanya, Avrupa Birliği. Tabii ki Türkiye-Almanya ilişkileri de... Bunun birçok faktörü var. Bu süreci etkileyecek birçok farklı dinamik de söz konusu.

Biz öncelikle Koalisyonun büyük ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile, Yeşiller ile görüştük. Her iki partinin hem meclis gruplarıyla hem de parti organlarıyla bir araya geldik. Bir de Sol Parti ile yine buluşmamız gerçekleşti. Önemli bir temas ziyareti oldu. Öncelikle HDP olarak gelme, bir heyetle gelme ve bu ziyaretleri gerçekleştirme arzusundaydık ve bunu gerçekleştirdik. Bu ziyaretlerde önemli fikir alışverişleri, değerlendirmeler söz konusu oldu. Biz özellikle önümüzdeki dönem Türkiye-Almanya ilişkilerine dair beklentilerimizi dile getirdik. Tabii bu beklentiler Ortadoğu’dan Türkiye’ye, Türkiye’den Avrupa’ya kadar uzanan çok geniş bir coğrafyayı kapsayan ve bu coğrafyada yaşanan birçok meseleyi içeren bir muhtevaya, bir içeriğe sahipti. Herşeyden önce Kürt meselesi, Kürtlere karşı bugün Türkiye’de Erdoğan iktidarının yapageldiği, sadece Türkiye’de değil; Suriye’de, Rojava’da ve Irak Kürt Federe Devleti’nde yaptığı meselelerin ne denli ciddi sorunlara yol açtığını, tahribat yarattığını; hatta bunun ötesinde çok büyük insanlık suçlarını barındırdığını çok net bir şekilde dile getirdik. Ama dediğim gibi Ortadoğu, Kürt meselesi, Türkiye’deki diğer meseleler gibi birçok meseleyi ele aldık. Çünkü bu bütün meselelerin Almanya ile olan, Türkiye- Almanya ilişkileri içinde kendine yer bulduğunu çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz. Yani Kürt meselesi dediğiniz, Türkiye-Almanya ilişkilerinde önemli bir başlık. Mülteci meselesi dediğinizde Türkiye- Almanya ilişkilerinde önemli bir başlık. Dolayısıyla Almanya’da iktidara gelen yeni koalisyon bu meselelere nasıl yaklaşıyor, bu meseleler ile ilgili ne düşünüyor, bu konuda bizim beklentilerimize yanıt üretebilecek mi üretemeyecek mi; bunları anlamaya çalıştık. Görüşmelerimiz bu minvalde gerçekleşti.

ALMANYA-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ KISA VADEDE DEĞİŞMEZ

Önceki hükümet, Türkiye’de yaşanan insan hakları sorunlarını, Kürt meselesi kaynaklı yaşanan krizi, hakeza evrensel hukuk normlarının ayaklar altına alınmasını görmezden gelerek, ekonomik ilişkilerini hiçbir şekilde bozmadı. Almanya’daki siyasetin tutucu olduğunu belirttiniz ama yeni hükümetin bu gibi parametrelerde bir değişikliğe gitmesi söz konusu olur mu?

Kısa vadede hızlı değişimler olmasa bile orta vadede muhakkak değişecek. Mesela bu konuda olumlu konuşabilirim. Hem SPD hem de Yeşiller, Türkiye-Almanya ilişkilerinin salt ekonomik ilişkilere indirgenmesine sıcak bakmıyorlar. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti esasında Avrupa Birliği müktesebatına uygun ilişkilerin gelişmesi, Avrupa’nın demokrasi anlayışıyla barışık ilişkilerin gelişmesi öncelikli meselelerinden. Fakat dediğim gibi bunlar belki bugünden yarına çok hızlı değişimlere neden olmayabilir; ama bu ilke bazından bundan sonraki ilişkilerin düzenleneceğini de söyleyebilirim. Ekonomik ilişkileri yine korumak istiyorlar. Türkiye’nin önemli bir köprü ülke olduğunun da farkındalar. Türkiye’nin hem Ortadoğu’ya, hem Kafkasya’ya hem de Türkiye-Rusya ilişkileri açısından çok kritik bir ülke olduğunun da farkındalar. Bütün bunları ajandalarında tutarak demokrasi, insan hakları, hukuk devleti alanında da gelişmelere dair olumlu yaklaşımları var. Çünkü şunu çok iyi biliyorlar: Türkiye’de otoriter bir rejim var, demokrasi rafa kalkmış durumda, insan hakları ihlalleri çok fazla, hukuk devleti yok sayılıyor; hukuksuzluk var. İşte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmıyor. Kavala Davasını fazlasıyla örnek gösteriyorlar ama Demirtaş kararının çok daha belirleyici olduğunu kendilerine hatırlattık; katılıyorlar. Bunun ötesinde şunu da kendilerine hatırlattık, ona da katıldılar. Dedik ki Türkiye’nin yarattığı risk sadece kendi hinterlandına değil; bu Almanya için de riskli bir durum. Bu görüşümüze de katıldılar. Yani Türkiye’deki bu hukuk dışı, insan hakları ihlallerine dayanan hatta Kürtlere yönelik uygulamalar ve savaş politikaları ve buna bağlı gelişen göç, mülteci meselelerinden tutun da bu militarist atmosfer, Almanya için de çok ciddi bir risk oluşturuyor. Ve bu konuda bize katıldıklarını söylediler. Dolayısıyla hem SDP olsun hem Yeşiller olsun bunun sürdürülemez bir durum olduğunun farkında. Bunun sonlanması açısından da önümüzdeki dönem inisiyatif alacaklarına inanıyorum. Benim gözlemlerim buna dayanıyor.

Ama yine de belirtmek istiyorum ki uluslararası ilişkilerde hayalci değiliz. Farkındayız; Erdoğan’ın ne tür tuzaklarla dış politikayı nasıl yönettiğini aslında çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla bu konuda sadece dışarıdan gelecek etkiyle her şeyin düzelmesi değil; içeride demokrasi mücadelesini, barış mücadelesinin yükseltilmesinin önemli bir mesele olduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız.

Anayasa Mahkemesi HDP’nin kapatılmasına ilişkin yapacağı savunma için 60 günlük süre tanıdı. Muhataplarınızla HDP’nin kapatılma davası ile ilgili, yine Kobanê davası ile ilgili tartışmanız oldu mu?

Bu iki davayı da çok yakından izliyorlar. Çünkü bunun hiçbir hukuki temeli yok, hiçbir haklı gerekçesi yok. Yakından izliyorlar ve buna karşı tepkileri çok net. Bu konuda bugünden çalışmalara başlayacaklarını söylediler. Kobanê Davasını da izleyeceklerini, izlediklerini ama daha fazla katılarak, daha fazla gündem yaparak izleyeceklerini dile getirdiler. Ama bu konuda çok netler. Ve yeni dönem Alman hükümeti bu konuda tavrını çok net bir şekilde ortaya koyacaktır.

HDP’Yİ KAPATMASI AYM’NİN KENDİSİNİ LAĞVETMESİ ANLAMINA GELİR

Anayasa Mahkemesi (AYM) ek savunma için iki aylık bir süre verdi. Tabii benim beklentim başından beri şuydu; AYM bu davayı asla kabul etmemeliydi. AYM bu davayı kabul ederek belki de kendisi için en büyük tahribatı yarattı. HDP’yi kapatması demek, aslında AYM’nin kendisini lağvetmesi anlamına gelir. Hiçbir hukukçunun, hele hele hiçbir anayasa hukukçusunun kabul edemeyeceği durumla karşı karşıyayız şu anda. Fakat Türkiye’den çok daha önemli bir farkındalığın olduğunu görüşmelerimizde net saptadık. HDP’nin kapatma davasına, Kobanê Davası’na ve önümüzdeki seçimlere çok fazla odaklanmış durumdalar.

HDP KAPATILIRSA SİYASET 1 SAATLİK BİLE BOŞLUK YAŞAMAZ

Bu kumpas davasıyla eşzamanlı olarak yürütülen kapatma davasında size de siyasi yasak isteniyor. Savunmanızı muhtemelen yapmışsınızdır. Size siyasi yasak gelirse ne olur?

Sadece bana değil, 451 kişiye isteniyor. HDP kapatılırsa ne olur, bu 451 kişiye siyasi yasak gelirse ne olur, senaryoları çok konuşuluyor. Ben kendi adıma söyleyeyim; ben çok rahatım. Dolayısıyla HDP’nin kapatılmasından, bize yasak konmasından medet umanlar, böyle bir senaryo üzerinden siyaseti dizayn edip buna bağlı kendileri için çıkarcı senaryolar yazanlar, bence ham hayale kapılmış durumdalar.

HDP kapatılırsa, Türkiye’de bizden dolayı siyaset bir saatlik bile bir boşluk yaşamaz. Çünkü HDP’yi var eden siyasi dinamikler, HDP’yi var eden halkımız asla boşluk tanımayacak şekilde gerekli refleksi ve gerekli adımı çok hızlı bir şekilde atacaktır.

Siyasi yasaklı olmak konusuna gelince, ben her yerde söylediğim şeyi burada da söyleyeyim; Ben okyanusta bir damlayım. Okyanusa bakan zaten bizim yasaklanmamızın çok tesirinin olmayacağını da çok rahat, net bilir. Dolayısıyla  gerçekten HDP çok uzun yıllardır süren bir mücadelenin, çok uzun yıllardır gelen bir geleneğin bir sonucu ve kendisini var eden paradigmanın gücü çok çok önemli. Biz bu açıdan siyasetimize dei mücadelemize de devam ediyoruz. Farklı bir çatıda, farklı bir kimlikte, farklı mekanda da olsa hiç kesintiye uğramadan bu mücadele sürüp gidecek. Bu böyle olmuş, böyle de devam edecek.

Dediğim gibi Anayasa Mahkemesi ya da iktidar, muhalefet ya da başkaları; HDP’nin kapatılmasına bağlı olarak asla kendilerine bir senaryo çıkarmaya çalışmasınlar. Bizim kendi mücadele hattımız kesintisiz kendi yoluna devam edecektir.

AVRUPA ERDOĞAN REJİMİNİN YARATTIĞI RİSKLERİN FARKINDA

Tekrar yaptığınız görüşmelere dönersek; Doğu Akdeniz meselesi, Ermenistan-Azerbaycan probleminde izlediği politika, hakeza Rojava’nın işgal edilmesi vs… konularında Avrupa, Türkiye’nin dış politikasına nasıl yaklaşıyor?

Bu kadar bir görüşmeyle bütün Avrupa’nın Türkiye’nin dış politikasına yaklaşımını değerlendirmek zor. Ama geçmiş deneyimlerimiz ışığında buna yanıt verebilirim. Her şeyden önce Avrupa Birliği ve özellikle Avrupa Birliği içinde en ciddi ağırlığa sahip olan Almanya, kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye’yi değerlendiriyor; Türkiye’nin politikalarını aslında olumluyor, destekliyor ya da karşı çıkıyor. Mesela bugün sıklıkla dile getirdikleri mesele, Ukrayna meselesidir. Ukrayna’daki gelişmeler Almanya için şu anda birincil önceliğe sahip. Ukrayna’daki gelişmelerde Türkiye, Almanya ve Avrupa’nın lehine adımlar attığı sürece Türk dış politikasını destekleyeceklerdir. Ama Ukrayna’daki gelişmeler Avrupa’nın enerji meselesi başta olmak üzere birçok meselesinde kriz çıkaracak yere doğru evrildiğinde de Erdoğan’ın karşısında olacaklardır. Yani bu örnekten de anlaşılacağı üzere kendileri için yararlı gelişmelerde Türkiye’nin agresif dış politikası ya da Türkiye’nin iç politikada yaratmış olduğu sorunlara çok fazla eğilmiyorlar. Ama kendileri için bir olumsuz gelişme ortaya çıktığında Avrupa Birliği olsun, Avrupa Konseyi olsun ya da işte Almanya olsun tepkisini ortaya koyabiliyor.

Örneğin, şimdi İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine verilmiş kararlar var; bunun gereğini yapması bekleniyor Türkiye’den. Türkiye yapmadığı için de Konsey’den çıkarılması söz konusu. Şimdi Türkiye’yi Konsey’den çıkartıp çıkartmama kararı, her şeyden önce Türkiye’nin bu uluslararası ilişkilerde ne kadar elverişli ya da ne kadar elverişsiz olduğu ölçüleri belirleyici oluyor. Yani hukuk, insan hakları, demokrasi gibi ölçüler, kriterler maalesef öncelikle bu çıkar ilişkilerini gözetecek bir anlayışta ele alınıp değerlendiriliyor. Halbuki biz şunu iddia ediyoruz ve görüşmelerimizde de bunu çok net bir şekilde ortaya koyduk: Türkiye demokratikleştiği ölçüde Ortadoğu demokratikleşecektir ve barış gelecektir. Türkiye demokratikleştiği ölçüde Almanya, Avrupa Birliği ve bütün çevresindeki ülkeler, hinterlandında bulunan ülkeler olası risklerden uzaklaşmış olacaktır. Çünkü Türkiye otoriterleştikçe, Erdoğan rejimi ömrünü sürdürdükçe bütün çevresine ve Avrupa’ya çok ciddi riskler üretmektedir. İşte Ortadoğu’daki bugünkü savaş ortamı, Kürtlere yönelik Kürt düşmanlığı çeperinde gelişen olaylar, insan hakları ihlalleri, mülteci krizi Avrupa için de ciddi riskler barındırıyor. Bunun farkında olup olmadıklarını sorarsanız; evet farkındalar ama bu riske karşı daha kararlı, daha tutarlı politikaların hayata geçmesi zaman alacak.