14 Temmuz Zindan Direnişi Şehitleri Fransa’nın Strasbourg kentinden düzenlenen etkinlikle anıldı. Strasbourg Demokratik Kürt Toplum Merkezi’nde düzenlenen anma, Kurdistan Özgürlük Şehitleri adına bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşu sonrasında 14 Temmuz Zindan Direnişi’ni anlatan sinevizyon gösterildi. Dönemin direnişçilerinden ve tanıklarından Kürt siyasetçi Cuma Tak, o dönem yaşananları, 14 Temmuz Zindan Direnişi’nin önemini anlatan bir konuşma yaptı.
Cuma Tak sözlerine, “Halkımızın Ulusal Onur Günü olarak kabul edilen bu tarihi günde büyük bir bilinç, inanç ve iradenin sahibi 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişçileri Kemal Pir, M. Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek yoldaşları saygı, sevgi ve minnetle anıyor, onlara her koşul altında layık olacağımızın sözümüzü yineliyoruz. Bu vesile ile başta Önder Apo’nun, tüm halkımızın ve yoldaşlarımızın ulusal onur günlerini kutluyoruz” dedi.
14 TEMMUZ DİRENİŞİNİN ANLAŞILMASI GEREKEN ÇOK YÖNLERİ VAR
“14 Temmuz nasıl yaratıldı? Hangi bilinç ve sorumluluk anlayışıyla gerçekleşti? Ne oldu da Kurdistan halkının en yiğit, en onurlu evlatları her gün, her saat, her saniye dirhem dirhem eriyerek yaşamlarını feda ettiler? Neden?” diyen Cuma Tak, şöyle devam etti: “Onların da bu güzel dünyada yaşama hakları varken, içleri yaşam sevgisi doluyken nasıl oldu da bütün gençliklerini, tüm ömürlerini özgürlüğe feda ettiler. Bu, birkaç kelime veya cümleyle anlatılacak bir şey değil. Bu bir ruhtur. Bu tarihi sorumluluk bilincidir. Bu görkemli insanların insanlığa karşı duyduğu tarihi sorumluluk bilincidir. 14 Temmuz’u birçok yönüyle hala bilince çıkarttığımızı söyleyemeyiz. Anlaşılması gereken çok yönleri vardır. Tarih ilerledikçe 14 Temmuz’un anlamı, önemi, yarattıkları, yapmak istenilen yavaş yavaş anlaşılıyor.”
GERİLLA 14 TEMMUZ RUHUNU AYAKTA TUTUYOR
Direnişin ilk zamanlarında tutsakların ve Kürt halkının 14 Temmuz’a yeterince anlam veremediğinin altını çizen Tak, “Ne oldu da kuru beton üzerinde insanlarımız günlerce aç susuz bırakılıp dirhem dirhem eridiler ve son nefeslerini verdiler? Bunu anlamazsak bugünkü savaşı da anlayamayız” diyerek bugün Kurdistan’ın özgürlük sembolü dağlarında sömürgeci Türk ordusunun saldırılarına, ihanetin her çeşidine karşı direnen gerillanın 14 Temmuz’un yarattığı umudu ayakta tuttuğuna dikkat çekti.
Gerillanın yıllardır NATO’nun 4.büyük ordusunun her türden kirli savaş taktiğine, yasaklı silahlarına karşı büyük bir direniş sergilediğinin altını çizen Cuma Tak, “Verilen bu mücadele sadece Kürtlere değil tüm insanlığın umuduna dönüşmüş durumda. Bunun görülebilmesi için 14 Temmuz’un anlaşılması gerekiyor öncelikle” dedi.
Cuma Tak 14 Temmuz Zindan Direnişi öncesinde Kurdistan’da yaşananları şu cümlelerle aktardı: “1980’e gelindiğinde sömürgeci faşist Türk devleti şunu çok iyi gördü. Türkiye’de emekçilerin, işçilerin, kadınların, köylülerin özgürlük talebiyle yürüttüğü bir mücadele vardı ve bu mücadele çok yükselmişti. Bu mücadele Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin mücadele geleneği üzerinden gelişmiş ve böyle bir aşamaya gelmişti. Türkiye artık devrime ilerliyordu. Kurdistan’a baktığımızda “Öldürdük, bitirdik, toprağa gömdük; artık direnmezler. Tarihin karanlığına gömdük” dedikleri Kürt halkı da PKK öncülüğünde yeniden dirildi. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yükseltti. Artık yeniden tarih sahnesine çıktı. Sömürgeci, faşist Türk devleti bir tarafa bu iki halk Kürtlerin ağalarına, beylerine, zulümkârlarına karşı bir direniş yükselttiler. Faşist Türk devleti bunu gördü 12 Eylül faşist askeri darbeyi gerçekleştirdi. Faşizm tüm devleti ele geçirdi. Bütün devrimci, demokratik kamuoyuna yönelik saldırı gerçekleştirdi. Türk ordusu ve devleti Kürtleri Ağrı Dağı’nda mezara gömdük diyerek “Kurdistan burada meftundur” diyordu. “Nasıl oldu da siz dirilip yeniden Kurdistan’dan, Kürtlükten, özgürlükten bahsediyorsunuz?” Türk devleti “Kürt ulusunu yok ederek, Türk ulusunu yarattık” diyordu.”
Türk devletinin faşist askeri darbeyle birlikte Türk ordusunu Kurdistan’a yığdığını, Kurdistan’ın adeta şehir – şehir, kasaba – kasaba yeniden işgal edildiğinin altını çizen Tak, “Kurdistan artık Türk ordusunun operasyon sahasıydı. Bu işgalle bir daha kimsenin Kürtlükten bahsetmemesi amaçlandı. Kurdistan adeta açık işkencehaneye çevrildi” dedi.
Bu dönemde Kurdistan’ın birçok yerinde Türk devletinin yaptığı işkencelerden örnek veren Cuma Tak, bugün de AKP – MHP faşizminin Kurdistan’da aynı siyaseti devreye koyduğuna dikkat çekti. Kurdistan’da insanlık onurunun ayaklar altına alındığı işkencelerin hayata geçirildiğini örneklerle anlatan Cuma Tak, faşist Türk devletinin bu işkencelerle Kürt halkının ulusal onurunda onarılmaz yaralar açarak kimsenin birbirinin yüzüne bakamaz hale getirmeyi hedeflediğini sözlerine ekledi.
Türk devletinin “Evet Kürtler de insan ama ancak bize hizmet ederlerse yaşam hakları vardır” mantığıyla hareket ettiğinin altını çizen Tak, Türk devletinin “Bize hizmet etmeyenin yaşam hakkı da yoktur” diyerek Kurdistan’da insanlık onurunu ayaklar altına aldığını vurguladı.
12 Eylül faşist rejiminin PKK’li, yani direnişle tanışan herkesi toplayarak Kurdistan’ı bir cezaevine dönüştürdüğünü anlatan siyasetçi Cuma Tak, askeri tüm binaların zindanlara dönüştürüldüğünü, binleri aşan Kürt tutsakların buralara sığmadığını, o dönem spor salonlarının da cezaevlerine ve toplu işkence merkezlerine dönüştürüldüğünü belirtti.
Kurdistan’da on binlerce kişinin işkenceden geçirildiğini sözlerine ekleyen Cuma Tak, “Evinden alınıp götürülen hiçbir insanımız bir daha evine döneceğini aklından geçiremiyordu bile. Günlerce süren işkencelerden sonra evlerine dönebilenler yara bere içerisinde, yarı ölü gibiydiler” dedi.
Türk devletinin işkencelerle Kürt halkının içerisinde bir ihanet çizgisi yaratmayı da hedeflediğini ifade eden Cuma Tak, “Onurlu Kürt halkımız tüm bunlara rağmen direniş etrafında kenetlendi” diyerek o günden bugüne büyüyen Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin bir halk mücadelesi olduğuna vurgu yaptı.
‘TESLİMİYET İHANETE, DİRENİŞ ZAFERE GÖTÜRÜR’ÜN HİKAYESİ
12 Eylül Faşist Darbesi sonrasında cezaevlerinde büyük bir vahşet yaşandığının altını çizen Cuma Tak, “Amed Zindanı pilot alan olarak seçilmişti. Binlerce insanımız evlerinden alındığından itibaren işkence edilerek zindana getirildi. Bu sistematik işkence burada tüm insanlık değerlerinin ayakaltı edildiği, insan aklı ve vicdanının asla kabul edemeyeceği yeni işkence biçimleriyle devam etti” dedi.
Cuma Tak sözlerinin devamında, işkencelerden geçirilerek getirildikleri Amed zindanında, işkenceler başlamadan önce Mazlum Doğan’ın kendileriyle bir toplantı yaptığını ve bu toplantıda, “Artık burası bir zindan değil. Biz savaş esirleri olarak kamptayız. Bizim şahsımızda PKK’yi esir almak isteyecekler. PKK şahsında ise yeniden Kürt halkını bitirmektir amaçları. Elimizde tek bir şans var. O da direnmektir” dediğini aktardı.
Cuma Tak, “Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür şiarı böyle doğdu” diyerek Mazlum Doğan’ın kendilerine “Tek bir kişi kalsak dahi direneceğiz. Belli bir aşamadan sonra direniş ferdidir. Tek başına tek bir hücrede kalsanız dahi Kurdistan halkını, PKK’yi temsil edeceksiniz” dediği belirtti.
“Böyle bir ruhla direnişe hazırlanıldı” diyen Cuma Tak devamında şunları dile getirdi: “Amed Zindanı’nda bir tarafta insanlık onurunu temsil eden PKK; diğer tarafta onursuzluğu, işkenceyi, faşizmi temsil eden Türk devleti vardı”.
‘YAŞAMI UĞRUNA ÖLECEK KADAR SEVME’ FELSEFESİ
“Sömürgeci Türk devleti 12 Eylül cuntasıyla PKK şahsında Kürt ve Kurdistan varlığını ve özgürlük mücadelesini tümden yok etmeyi ve tarihten silmeyi amaçlamıştır” diyen Cuma Tak, bundandır ki, 14 Temmuz Zindan Direnişi; ulus olmakta ısrar, halk olmakta ısrar, parti olmakta ısrar, siyasi kimlikte ısrar, onurlu insan ve özgür yaşamda ısrardır. Tarihi eylem ‘’Yaşamı uğruna ölecek kadar sevme’’ felsefesine dayanmaktadır. Önderliğin değerlendirdiği gibi 14 Temmuz Zindan Direnişi; ‘’bir ulus kararıdır, bir yaşama saygı kararıdır, bunun için çok büyük direnme kararıdır. Ulusal kurtuluş için alçaltılmış yaşama karşı insanın büyüklüğünü göstermek için verilmiş çok büyük bir direniş kararıdır.”
“Halk ve ulus olmaktan çıkma, insan olmaktan çıkma, siyasi ve ideolojik kimlikten çıkma faşist 12 Eylül darbesinin devrimci tutsaklara dayattığı tek şeydi” diyerek Türk devletinin Kurdistan’daki faşist uygulamalarının temel amaçlarını özetleyen Cuma Tak, “Devrimci öncü güç ve kimlik yok edilerek yerine egemen kimliğin kabulü dayatılmıştır. Klasik sömürgeciliğin uyguladığı siyasi, askeri ve ekonomik talan ve sömürü türü değil, talan edilen, yağmalanan ve ortadan kaldırılmak istenen Kürt ulusunun bizzat kendisidir. Dil, kültür, ülke, tarih, zihniyet gibi anlamsal ve yapısal, maddi ve manevi tüm insani ve ulusal değerler yok edilerek yerlerine ‘’Türklük’’ maskesiyle başka değerler ikame edilmek istenmiştir” dedi.
Devşirmelerin kurguladığı ‘’Türklük’’ denen suni ideolojik kimliğin katliamın, soykırımın, işkencenin ve yok etmenin adı olduğunun altını çizen siyasetçi Cuma Tak, “Kürdistan’ın kalbi Amed’de, faşist sömürgeci zindanında Mazlumlar, Ferhatlar, Kemal ve Hayrilere dayatılan teslimiyet ve ihanet Kürt toplumuna karşı izlenen soykırım siyasetinin en vahşi tarzda uygulamasıydı. Soykırımcı faşist Türk sistemi bir taraftan ulusal değerleri, diğer taraftan ise PKK’nin ideolojik ve örgütsel gücünü tasfiye etmek istemiştir. Dayatılan sadece asimilasyon değil varlığın kendini inkar ve başka bir varlığa dönüşme, itirafçılaşma istemiydi. Yaşamın tamamı zülüm ve işkenceye çevrilen böylesi bir ortamda bırakalım siyasi kimliği savunmayı, insan olarak kalmanın bile ancak çok güçlü bir inanç, irade ve büyük bir direnişten geçtiği açıktır. Dörtlerin eylem mektuplarında belirttikleri gibi; ‘’Düşman barbar, düşman acımasız, düşman amacına ulaşmakta kararlı. Buna ‘dur!’ demesek, bırakalım devrimcilikte, insanlığımızdan bile utanacağız. Bu zindanda partimiz adına, halkımız adına alnımızın akıyla çıkmasak, gelecek nesiller bizi lanetleyecektir. Hiçbir gerekçe bizi tarihimizin ve halkımızın sorgulamasından kurtaramaz.’
ONLAR PKK’Lİ OLARAK DİRENMEDİLER, PKK OLDULAR
Faşist rejimin uyguladığı vahşet karşısında ancak fedaice ve kahramanca bir direnişle sonuç alınabileceğini kaydeden Tak, şöyle devam etti: “Bunun için Kemal Pir arkadaş ‘’Ölmemiz gerekiyor’’ demişti. Mazlum, Dörtler ve14 Temmuz Ölüm Orucu direnişçileri tarihi eylemleriyle bu büyük iradeyi, sarsılmaz inanç, bağlılık ve fedai duruşu ortaya koyarak düşman karşısında ulusal, toplumsal, ideolojik ve örgütsel değerleri sahiplenerek ve bu uğurda canlarını tereddütsüz feda ederek zafere eriştiler. Mutlaka kazanılması gereken büyük bir savaş olduğunu kavrayarak büyük kazanmasını bildiler. Bundandır ki Mazlumlar, Dörtler, Kemaller ve Hayriler sadece birer PKK’li olarak direnmediler; onlar Önderliğin deyimiyle PKK oldular, parti oldular, çizgi oldular, soy damarlarımız ve direniş tarzımız oldular. Yani her biri bir parti olarak bize nasıl direnileceğini, nasıl sahiplenileceğini, önderliğe, partiye ve halka/halklara nasıl bağlı kalınacağını, onurlu insan olarak kalmanın bedelinin ne olması gerektiğini nihayetinde kutsal dava uğruna nasıl şehit düşüleceğini söylemleri ve eylemleriyle gösterdiler.”
Tak devamında şunları dile getirdi, “Hayri arkadaşın “Her şeyden önemlisi PKK’nin onuru ve prestijidir… Ben yoldaşlarımla varım, ben halkımın bir parçasıyım.” sözleri ne kadar partiyi ve halkı yaşadıklarını göstermektedir. Mazlum Doğan arkadaş; “Biz elimizden geleni ardımıza koymadık ve asla koymayacağız. (…) Bundan sonra da Partinin çıkarlarını ve prestijini yüksekte tutmak için ne lazımsa yapacağız. Bundan kuşkunuz olmasın” diyerek teslimiyete, ihanete ve kimliksizleştirmeye karşı özgür ve onurlu yaşamı korumaya, siyasi ve ideolojik kimliği savunmaya yönelik olan fedai eylemiyle Newroz ateşini 21 Mart 1982 akşamında gürleştirip direniş startını verdi. Çok büyük bir kararın, devrimci bilincin ve iradenin sahibi olan Dörtler; Ferhat Kurtay, Mahmut Zengin, Necmi Öner, Eşref Anyık 18 Mayıs 1982 büyük yakma eylemiyle Mazlumun direniş çırasını bedenlerinde tutuşturarak özgürlük ateşini büyütüp tüm ülkeye yayarak kitleselleştirerek devrimci mücadelenin tüm alanlarına taşırdılar.”
Önderliğimizin; ‘’yaşam ya özgür olacak ya da hiç olmayacak’’ felsefesi 14 Temmuz direnişinin temel felsefesidir” diyen Kürt siyasetçi Cuma Tak, “Bugün de Kürtler, özgürlük gerillamız büyük bir saldırı altındadır. Önderliğimizin İmralı’daki direnişiyle 14 Temmuz Direnişi’ni göz örnek alarak Türk devletinin işgal saldırılarına karşı direnişi büyütmek her Kürt’tün görevidir. Önderliğimiz başta olmak üzere tutsak binlerce tutsak yoldaşımızı özgürleştirmek boynumuzun borcudur.”