Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fikirleri ışığında ‘Kapitalist Moderniteye Meydan Okumak’ şiarıyla ‘Dünyamızı Geri İstiyoruz’, ‘Diren, Geri Al ve Yeniden İnşa Et’ ‘Otonom Eğitim Yap ve Örgütlen’ başlıklı konferanslar serisi, 4’üncü gününde “ Aşağıdan Yukarıya Dünya Demokratik Konfederalizmi” konulu son oturum ve kapanış konuşması ardından sona erdi.
Edinburgh Üniversitesi'nde Küresel Ortaçağ Tarihi alanında aktivist, araştırmacı ve öğretim görevlisi Nik Matheou moderatörlüğünde yapılan son oturumun konuşmacıları Brezilya Amazonu'ndaki Tapajós Havzası'nın Munduruku halkından olan ve Munduruku Kadın Derneği Wakoborũn'un koordinatörü ve siyasi danışmanı ve direniş hareketi Ipereğ Ayũ'nin üyeleri Maria Leusa Kaba ve Ediene Kirixi, Chandigarh, Hindistan'da yaşayan bir insan hakları savunucusu ve aktivisti Ajay Kumar ile TEV-DEM Yürütme Kurulu üyesi ve PYD Başkanlık Konseyi Üyesi Foza Yûsif katıldı.
Panel öncesi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Demokratik Konfederal Sistem hakkındaki düşüncelerinden derlenen bölümler İngilizce okundu.
‘YİYECEKLERİMİZİ SATIN ALMAK İÇİN KÖLE GİBİ ÇALIŞMAK İSTEMİYORUZ’
Maria Leusa Kaba, kapitalistlerin toprakları işgal etmesinin kendilerini ölümle tehdit etmeleriyle eş değer olduğunu belirterek, “Topraklarımız için planlanan barajlar, su yolları, demiryolları, limanlar, madencilik, orman imtiyazları ve ayrıca artan tomrukçuların ve madencilerin işgali, kadınların, erkeklerin, yaşlıların, gençlerin ve çocukların yaşamlarını etkilemektedir. Pariwat'ın [yerli olmayan] bize empoze etmek istediği bu gelişmeyi istemiyoruz. Kirlenmiş su, agrotoksinlerle yiyecek istemiyoruz, yiyeceklerimizi satın almak için köleler gibi çalışmak zorunda kalmak istemiyoruz. Mundurukular için kalkınma temiz sudur, çocuklarımızın sağlığıdır, yaşayan ormandır ve bölgemizde ihtiyacımız olan her şeyi bulma özgürlüğüdür. Bu yüzden mücadelemiz, Karodaybi ve Wakoborũn hükümetimizle kendi topraklarımızı ve haklarımızı savunmaktır” diye konuştu.
Ardından konuşan Ajay Kumar, tarihsel bir perspektifle sömürgeci modernitenin kurumlarına tutarlı bir şekilde nasıl meydan okuduklarını göstermek için insanların mücadelelerini ve onların mücadele biçimlerini kullanacaklarına dair bilgilendirme yaptı. Doğu ve Orta Hindistan'daki son olaylara ve mücadele örneklerine atıfta bulunan Kumar, Hindistan devletinin kapitalist-emperyalist sömürüyü sürdürmek için sömürgeci yönetim ve baskı modellerini nasıl ileriye taşıdığını da örneklerle açıkladı.
YÛSIF: RÊBER APO DÜNYA HALKLARI İÇİN MODEL ORTAYA KOYDU
Foza Yûsif ise katılımcıları selamlayarak, “12 yıldır Rojava'da çok büyük bir direniş yaşandı, çok ağır bedeller ödendi ama büyük kazanımlar da elde edildi. Konfederalizmin ne kadar önemli olduğunu Rojava'da gördük. Ulus devletin acımasızlığını birebir yaşadık. Mezopotamya'daki birçok halk da bunlara maruz kaldı. Son 12 yılda 12 bin yoldaşımız şehit düştü. Devletler bizi dört parçaya böldü. Halklar arasında nefret yarattılar ve 100 yıldır bunun acısını çekiyoruz. Bugün Rojava'da devlet yok ama ulus devletin sonuçları beynimizde, bedenimizde yaşamaya devam ediyor. Ulus devletlerin baskısı altındayız. Rêber Apo tüm dünya halkları için Demokratik Konfederalizm modelini ortaya koydu. Demokratik Konfederalizme su ve ekmek kadar muhtacız. Çünkü ulus devlet önce bizi sonra hayatımızı kontrol altına alır. Demokratik Konfederalizm köleleştirilmiş zihnimizi özgürleştirdi. Yeni bir yaşamı nasıl inşa edeceğimizin peşindeyiz. Son yüz yılda yapamadığımızı Rojava'da 12 yılda yaptık. Bu 12 yılda Kürtler başta olmak üzere halklar dilleriyle eğitim görmeye başladı. İlk defa çocuklarımız korkusuzca okula gittiler, dillerini inkar etmek zorunda kalmadılar, kendilerine güvenerek okula gittiler. Esir halklar her zaman yarımdır. Süryani halkı yeniden çocuklarına dillerini öğrettiler. Yine Êzidî halkı Kuzey-Doğu Suriye'de ilk defa özgür bir şekilde bayramlarını kutladı” dedi.
BİRÇOK DEĞİŞİM DÖNÜŞÜM YAŞANDI
Rojava Devrimi’nden sonra birçok değişim-dönüşümün yaşandığını belirten Yûsif, tüm halkların karar alma süreçlerinde yer aldığını ve son 12 yılda Rojava’da köy ve şehirler dahil olmak üzere her yerde meclislerin kurulduğunu ve her meclisin kendi kararlarını aldığının altını çizdi. Yûsif şöyle devam etti: “İlk defa bölge halkı kendi kararlarını kendi alıyor, kadınlar İlk defa başkan oluyor. Rojava Devrimi sayesinde yaşanan bu değişimler kadınları, gençleri, halkları boğan ırkçılığı, gericiliği ortadan kaldırdı. Devletten kurtulmak çok kolay değil, sürekli değişim-dönüşüm yaşanması lazım. Ulus devletten kurtulmak için zihniyet devrimi yaşanmalı. Bunun için yüzlerce akademi kurduk. Eğitim olmadan başarılı olma şansımız yok. Tabii ki ırkçılıktan uzak bir eğitim sistemiyle bunu başarabiliriz. Kadınlar için yasa çıkarmakla kadın özgürlüğünün sağlanamayacağını gördük. Toplumsal ahlak bu anlamda çok önemli. Bunun geliştirilmesi lazım. Ahlaksız bir toplumun ayakta kalma imkânı yok. Adalet sistemimizi bu temelde inşa ettik. Kadın sorunları mahkemeye gitmeden önce Mala Jinê'ye gidiyor. Çünkü toplumun mahkemelerden önce kendi sorununu halletmesi lazım. Özgürlükten yana olan herkesin bir arada mücadele etmesi lazım. Çünkü birbirimize ihtiyacımız var. Egemen güçler birlikte olduğumuzda koltuklarından olacaklarını biliyorlar. Bundan dolayı bir araya gelmemizi engellemeye çalışıyorlar. Rojava'da binlerce arkadaşımız Erdoğan ve Türk devletinin eliyle katledildi. Bu mücadele elbette kolay değil ama her şehit düşen arkadaşımızın ardından binlercesi mücadelelerine sahip çıkıyor. Bizler asla bu saldırılardan korkmuyoruz onlar saldırdıkça mücadelemiz daha da büyüyor.”
Konferans, kapanış konuşmasıyla sona erdi.