HDP Avrupa: Kürt siyasetçilerine yönelik katliamları durdurun!

Uluslararası kuruluşlara çağrıda bulunan HDP Avrupa Temsilciliği, Kürt Siyasi Mülteciler Girişimi’nin mektubunu da paylaşarak, Türk devletinin Başûr ve Rojava’da Kürt siyasetçilere yönelik suikastlar ve drone saldırılarının sonlandırılmasını istedi.

HDP Avrupa Temsilciliği, Türk devletinin Başûrê Kurdistan ve Kuzey ve Doğu Suriye’de HDP üyeleri ve sivillere yönelik katliamların sonlandırılması yönünde uluslararası kurumlara çağrıda bulundu. Temsilcilik, ayrıca Başûrê Kurdistan’daki Kürt Siyasi Mülteciler Girişimi’nin, HDP’li siyasetçilerin can güvenliklerine ilişkin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’e gönderdiği mektubu, farklı dillere çevirerek Avrupa Parlamentosu milletvekillerine, Avrupa Konseyi’ndeki milletvekili gruplarına ve dünyanın değişik ülkelerindeki 147 siyasi parti temsilciliklerine gönderdi; uluslararası birçok basın kuruluşu ile de paylaştı.

HDP Avrupa Temsilciliği, BM’nin Cenevrede’ki merkezine Başûrê Kurdistan’daki HDP’li siyasetçilerin can güvenliğini görüşme talebiyle randevu istedi.

‘ULUSLARARASI NORMLAR ÇIKARLARA FEDA EDİLMEMELİ’

Temsilcilik tarafından yapılan yazılı açıklamada, Türk devletinin Başûrê Kurdistan’da ve Rojava’da Kürt sivillere yönelik suikastlara devam ettiğine dikkat çekilerek, “Türk hükümetinin Kürt sivillere ve Kürt siyasetçilerine yönelik hukuka aykırı yargısız infazları devam ediyor. Seçilmiş belediye başkanları, meclis üyeleri, milletvekilleri, kurum başkanları keyfi ve hukuksuz bir şekilde uluslararası hukuk dikkate alınmaksızın hapsedilmektedir. Bu zulümden kaçıp Başûrê Kurdistan’a sığınanlar suikast ile katlediliyor. Rojava Kurdistanı’nda ise sivil siyasetçiler drone saldırıları ile katlediliyor. İki yöntem de uluslararası hukuka aykırıdır. Ve ne yazık ki ekonomik çıkarları gereği hiçbir uluslararası örgüt, kurum ve güç bugüne kadar Türkiye’nin bu hukuksuz ve suç niteliğindeki saldırı ve uygulamalarına tepki göstermemiştir” denildi.

Uluslararası kurum ve kuruluşlar nezdinde Türk devletinin suç faaliyetlerinin durdurulması için kamuoyu oluşması gerektiği ifade edilen açıklamada, “Uluslararası normlar herkese uygulanmalı ve demokratik kriterler ekonomik çıkarlara feda edilmemelidir. Ortak uluslararası normlarımızı ve demokratik kriterlerimizi savunmamak, yalnızca tehlikeli küresel kaosa yol açacaktır” diye belirtildi.

HDP Avrupa Temsilciliği, Başûrê Kurdistan’da yaşayan Kürt siyasi mülteciler tarafından gönderilen mektubu da paylaşarak, mektupta dile dikkat çekilen hususların Türk devletinin sınır ötesi uygulama ve ihlallerinin somut bir kanıtı olduğunu kaydetti.

HDP’Lİ MÜLTECİLER: BAŞÛR’DA ASGARİ GÜVENLİK OLANAĞINA SAHİP DEĞİLİZ

Başûrê Kurdistan’daki Kürt Siyasi Mülteciler Girişimi’nin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres’e hitaben yazdığı mektup şöyle:

“Bizler Halkların Demokratik Partisi (HDP) bünyesinde yürüttüğümüz legal siyasi faaliyetlerden dolayı yargılanan, hakkında mesnetsiz iddialarla dosyalar hazırlanan, gözaltı ve tutukluluk süreçleri yaşayan, cezaevine atılmakla ve ölüm tehditleri nedeniyle güvenlik sorunlarıyla boğuşan Türkiyeli Kürt vatandaşlarız. Aynı zamanda şu an bulunduğumuz ikinci ülke olan Irak-Federe Kürdistan Bölgesi'nde siyasi sığınmacı konumundayız. Bu zorlu yaşam koşullarında, çocuklarımız, kardeşlerimiz ve eşlerimizle birlikte ağır iş koşullarında ayakta kalmaya çalışan sivil insanlarız. Her birimiz bu bölgeye farklı tarih ve zaman aralıklarında gelen sığınmacılarız. Yaklaşık 15 yıldır burada gerek iş insanı gerek sanatçı ve yazar gerek diğer meslek gruplarında faaliyet yürüterek yaşamlarımızı idame etmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar bölge hukukuna, yargısına, güvenliğine, siyasal ve toplumsal yaşamına tehdit veya sorun teşkil edecek herhangi bir olumsuz pratiğimiz olmadı. Bilakis yaşadığımız bu coğrafyanın siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamında barışçıl, insani değerlere ve evrensel hak ve özgürlüklere önem veren, demokratik ve düzeyli yaşam tarzımızla tanınıyor ve bu yönlü katkı sağlamaya çalışıyoruz. Herhangi bir adli suç veya taşkınlığa eğilim göstermeyen son derece bilinçli ve sağduyulu bireylerden oluşan bir topluluğuz.

Dolayısıyla bugüne kadar sığındığımız bu coğrafyada anayasal düzene ve ulusal güvenliğe tehdit teşkil edecek, tehlikeli veya yıkıcı bir faaliyette bulunmadık. Fakat tüm bunlara rağmen gerek bölgenin siyasi otoriteleri ve yönetim erki, gerekse de bölgede bulunan uluslararası insan hakları kurumları tarafından sahiplenilmedik. En asgari ekonomik ve sosyal olanaklar, en temel insani ihtiyaçlarımız dahi karşılanmadığı gibi yaşadığımız en ciddi sorun olan güvenlik noktasında dahi sorumluluk alıp sahiplenen bir iradeyle karşılaşmadık. Türkiye'nin antidemokratik düzeninde, en küçük hak ve özgürlük arayışında dahi cezaevlerine atıldığımız, işkence ve kötü muameleye maruz kaldığımız diktatoryal koşullarında güvenliğimiz olmadığı için kaçıp sığındığımız bu topraklarda da asgari düzeyde dahi bir güvenlik olanağına sahip değiliz.

SERİ ŞEKİLDE PERVASIZCA KATLEDİLİYORUZ

Cezaevine girmekten ve baskılardan kaçıp sığındığımız Kurdistan bölgesinde bırakın daha güvenli yaşam koşullarını şehrin göbeğinde, sokak ortasında direkt katlediliyoruz. Evimizin kapısında, çalıştığımız işyerlerinde, sosyal bir aktivite esnasında, lokantada yemek yerken, alışveriş merkezlerinde vb. sivil yerleşim/yaşam alanları içerisinde pervasızca katlediliyoruz. Ve bizleri kolaylıkla, korkusuzca katledenler çok rahat bir şekilde yakalanmadan kendilerini güvenli bir bölgeye ulaştırma olanağı bulabiliyorlar. Şehrin bütün sokaklarında ve caddelerinde, vatandaşların evlerinde dahi 24 saat aktif çalışan kameralar olmasına rağmen, bu katiller bulunamıyor ve rahatlıkla kaçabiliyorlar. Yaşadığımız Süleymaniye şehrinde Asayiş, Polis, Özel Kuvvetler, Anti Terör Birimleri gibi birçok güvenlik kurumu olmasına rağmen bu seri cinayetlerin bu denli rahat gerçekleştirilmesi olağanüstü bir durum. Katillerin bu kadar rahat keşif yapmaları ve gün ortası çok işlek caddelerde ve sokaklarda, üstelik seri cinayetler işlemeleri ciddi bir güvenlik zafiyetine ve maalesef yerel düzeyde iş birliği içerisinde olan karanlık odaklara işaret ediyor. Cinayetleri yaşanma seyri, cinayet önceki/sırası/sonrası yaşanan gelişmeler, elimizdeki soyut ve somut bütün veriler katillerin bölge kurumları ve iktidarları tarafından korunduğunu gösteriyor.

HAKKIMIZI ARAYABİLECEĞİMİZ BİR İRADE YOK

Sayısız kontrol noktalarını rahatlıkla geçip, hiçbir güvenlik engeline takılmadan Süleymaniye kent merkezine girmeleri, rahatlıkla keşif ve takip faaliyeti yürütmeleri, bir göz yumma, görmezden gelme durumunun olduğunu açıkça gösteriyor. Cinayet gerçekleşene kadar önlem alınmaması, cinayet sonrası da katillerin korunması bir iş birliğine işaret ediyor. MİT tarafından her birimiz için özel olarak Türkiye veya Erbil'den gönderilen bu infaz timleri, çok rahat bir şekilde günlerce, bazen aylarca fiziki takip yapıyorlar, daha sonra belirledikleri bir zaman ve mekânda alçakça katlediyorlar. Bir kuş avlar gibi rahatça, soğukkanlı ve cüretkâr bir şekilde seri cinayetler işliyorlar. Çünkü bulunduğumuz bölgede katillerin önünü alacak veya yargılayacak, evrensel insan haklarını baz alan bir hukuk sistemi ve koruyucu tedbirler geliştirecek bir güvenlik otoritesi bulunmuyor. Caydırıcı ve cezai bir yaptırım yok. Bütün sistemler aşiretlerin ve bireylerin keyfi çıkarlarına göre işletiliyor. Yargı ve siyaset alanı Türkiye ile geliştirilen ekonomik ilişkilere ve iş birliğine göre belirleniyor. Hak arayışında bulunabileceğimiz istikrarlı ve demokratik bir yargı sistemi yok. Hukuki açıdan hakkımızı arayabileceğimiz objektif ve kanunlara, insan haklarına, demokratik değerlere bağlı bağımsız bir yargı otoritesi yok. Demokratik düzlemde hesap sorabileceğimiz koşullar ve bizi muhatap alabilecek bir yönetim erki, sorunları çözebilecek insan hayatına önem veren siyasi bir irade yok.

YEREL, BÖLGESEL VE ULUSLARARASI MEVCUT KURUMLARIN HİÇBİR İŞLEVİ YOK

Başta BM olmak üzere bütün yerel, bölgesel ve uluslararası kurumlar mevcut iktidarların güdümünde, onların müsaade ettiği sınırlar ölçüsünde çalışma yürütüyorlar. Bölgedeki varlıkları tamamen şekli. Sadece istatiksel veriler toplamak için açılmış ve hiçbir işlevi olmayan temsilcilikler, ofisler...

Yıllardır bu bölgede yaşıyor olmamıza rağmen hala mülteci değil sığınmacı konumundayız. Bu yüzden hiçbir haktan yararlanma şansına da sahip değiliz. BM ofisi bizleri mülteci olarak bile tanımıyor. Yıllardır her birimizle ayrı görüşmeler alınıyor ve ailelerimize, çocuklarımıza, sivil yaşamlarımıza, çalıştığımız şirketlerin ve çalışma alanlarının somut varlığına rağmen mülteci olduğumuza ikna olmuyorlar ve bizi her türlü insani yardımdan da mahrum bırakıyorlar. Başta BM olmak üzere bölgede bulunan uluslararası insan hakları kurumları insani ve vicdani bir misyonla hareket etmiyorlar. Savaş koşulları içinde yeterince mağdur olmuş insanların yaşam haklarına değer vermiyorlar ve bağlı bulunduklarını iddia ettikleri evrensel demokrasi ilkelerine, değerlerine saygı duymuyorlar. İnsanların hayatlarının çok ucuz olduğu bu bölgede bulunma sebepleri ve misyonları insanların ihlal edilen hak ve özgürlüklerine, asgari yaşam olanaklarına kavuşturulması olmalıyken, sadece izleyici konumunda kalıyorlar. Yaptığımız sayısız görüşmeden, sadece raporlar için istatiksel veriler elde etmek dışında bugüne kadar herhangi bir adım atılmadı, bir sonuç alamadık.

Maddi ve insan hiçbir destek ve yardım alamadığımız gibi şu an içinde bulunduğumuz hayati tehlikeyi önlemeye dair de hiçbir işlevi yok bu kurumların.

Defalarca BM ofislerine başvuruda bulunmamıza rağmen, imdat çağrılarımıza ve arayışlarımıza rağmen hiçbir kurum tarafından destek verilmedi. Bu sıralı, seri cinayetlerin önü alınmadığı gibi sessiz kalınarak meşru bir zemin yaratıldı.

NEDEN KATLİMİZ İZLENİYOR, TÜRK DEVLETİNİN PERVASIZ SALDIRGANLIĞI ÖNLENMİYOR?

Bizler bu bölgedeki iktidarlar üzerinde bir baskı oluşturulması ve bu pervasız cinayetlerin önünün alınması için uluslararası kurumların bir yaptırım gücüne sahip olduğunu biliyoruz. Fakat bu sessizliğin ve tepkisizliğin tek nedeninin iktidarların güdümüne girildiği için açığa çıktığını da biliyoruz. Başta ABD ve BM olmak üzere her yıl sonu hazırlanıp dünya kamuoyuna deklare edilen insan hakları ihlal raporlarının içeriklerine dahi bakıldığında bu bölgede yaşanan insanlık dramını açık bir şekilde görmek mümkün. Fakat bu raporları hazırlayan, bire bir tespit edip dünya gündemine taşıyan güçlerin bu cinayetlere sessiz ve reflekssiz kalması kabul edilir değil. Birçok yaptırım erkine ve yetkisine sahip olduğu halde sessiz kalmakla yetinen bu uluslararası güçlerin bölgedeki varlığının amacı nedir? Neden bu cinayetlerin önünü alma noktasında mevcut iktidarlara yönelik herhangi bir uyarı, baskı ve caydırma eğilimi gösterilmiyor? Neden katlimiz izleniyor, Türkiye devletinin açık bir şekilde, bütün uluslararası hukuk kurallarını çiğneyerek, sınırları ihlal ederek, sivil insanlara yönelik bu pervasız saldırganlığı neden önlenmiyor? Savaş koşullarından kaçıp bölgeye sığınan ve yaşama tutunmaya çalışan bu sivil insanların katledilmesine, bu cinayetlere neden sessiz kalınıyor? Defalarca başvuru yapmamıza rağmen, SOS çağrılarımıza rağmen neden bir güvenlik veya koruma tedbiri geliştirilmiyor? Neden ölümlerimizi sessizce izlemekle yetinip sadece sayısal bir veri, bir ölüm bilançosu olarak kayda almak dışında insani bir sorumluluk alıp adım atılmıyor?

17 Eylül 2021 yılında Irak-Federe Kürdistan Bölgesi'nde Türkiye istihbaratı (MİT) tarafından bir infaz süreci başlatıldı. 2 yıldır sivil ve savunmasız insanlar Süleymaniye'de sokak ortasında katlediliyor. Bunlardan bazıları basına ve kamuoyuna yansıyan sayısız haberle belgelenmiştir. Her birinin kamera kayıtları, katillerin fotoğrafları ve görüntüleri, tehdit edildikleri ses kayıtları ve arandıkları telefon numaraları mevcuttur. Bunlardan bazılarının isimleri şöyle:

- Bir iş insanı olan Mehmet Zeki Çelebi -17 Mayıs 2022 tarihinde kendi işlettiği lokantanın önünde ailesinin gözleri önünde katledildi. Kamera kayıtları mevcuttur.

https://yeniyasamgazetesi4.com/silahli-saldiriya-ugrayan-mehmet-zeki-celebi-hayatini-kaybetti/

- Can Diyarbakır otobüs firmasında çalışan Ferhat Bağışkondu -16 Eylül 2021 tarihinde sabah işyerini açtığı esnada silahlı saldırıya maruz kaldı. Kamera kayıtları mevcuttur.

https://anfturkce.com/kadin/suleymaniye-de-ferhat-baris-kondu-ya-silahli-saldiri-161267

- Bir iş insanı olan Hüseyin Türeli- 18 Nisan 2023 tarihinde Duhok kentinde bir alışveriş merkezinde bulunan işyerinde silahlı saldırıya uğrayarak katledildi. 1 yıl önce yine silahlı saldırıya uğramış ve yaralı kurtulmuştu.

https://anfturkce.com/toplum-ekolojI/duhok-ta-183266

- Bir akademisyen ve gazeteci olan, kadın hakları adına sivil çalışmalar yürüten, Jineoloji alanında ve kadın kütüphanesi açmak için bilimsel çalışmalar yürüten Nagihan Akarsel - 4 Ekim 2022 günü evinden dışarı çıktığı esnada katledildi.

https://www.agos.com.tr/tr/yazi/27612/gazeteci-nagihan-akarsel-olduruldu

- Türkiye'de HDP bünyesinde yürüttüğü legal faaliyetlere dönük cezaevlerinde 17 yıl kaldıktan sonra bu bölgeye sığınan Hüseyin Arasan - 9 Haziran 2023 günü üyesi olduğu işçi derneğinin kapısı önünde katledildi.

https://anfenglishmobile.com/kurdistan/huseyin-arasan-who-was-attacked-in-sulaymaniyah-on-friday-died-this-morning-67694

‘SIRA SENDE’ MESAJLARI ALIYORUZ

Öncelikle yaşadığımız bölgeye sığındığımız günden bu yana hem Türkiye'de bulunan ailelerimize, sevdiklerimize, akraba ve yakınlarımıza yönelik tehditler devam ediyor. Sürekli evlere yapılan polis baskınları, telefon yolu ile sürekli yapılan taciz ve tehditler devam ediyor. Bunların yanı sıra bizleri de sürekli tehdit eden telefonlar alıyoruz. Türkiye'nin istihbarat kurumu olan MİT tarafından gerek Türkiye alan kodlu gerek bölge alan koduyla çeşitli telefon numaralarından aranıp tehdit ediliyoruz. Şu ana kadar katledilenler, ilkin telefonla aranıp tehdit edildiler. Defalarca yapılan bu tehdit telefonlarından sonra katledildiler. Aramalar ve tehditler devam ediyor. "Sıra sende" mesajları alıyoruz. Bizler sivil insanlarız, yaşam alanlarımız ve yaşam/hareket tarzımız tamamen sivil. Dolayısıyla bireysel bir tedbir geliştirme olanağımız yok. İşyerlerimiz, ev adreslerimiz, giriş-çıkış saatlerimizin hepsi açık ve görünür. Çalışmak zorunda olduğumuz için evimize kapanıp kendimizi koruma tedbirinden de yoksunuz. Bölgenin güvenlik kurumları da güvenliğimizi sağlamadığı için şu an her birimiz her an öldürülme tehdidiyle karşı karşıyayız.

Şu an tehditler hala devam ediyor ve ölüm sırasını bekleyen kurbanlar gibi savunmasız bir şekilde bekliyoruz. Çok tehlikeli bir eşikteyiz ve bu cinayetleri durdurabilecek uluslararası kurumların yardım etmesini istiyoruz. Başta BM olmak üzere insani yardım ve insan haklarını savunma iddiasıyla bölgede bulunan uluslararası kurumların harekete geçmesi çağrısında bulunuyoruz.

SERİ CİNAYETLER BELGELENSİN, KATLİAMLARIN ÖNÜ ALINSIN, YAPTIRIM UYGULANSIN

Bizler Türkiye'de resmi bir siyasi parti olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) bünyesinde legal faaliyetler yürüttüğümüz için Türk MİT'i tarafından ölüm tehditleri alan bireyleriz. Bulunduğumuz bölgede öldürülme tehditleri alıp ölüm sırasını bekleyen siyasetçi ve insan hakları aktivistlerinden oluşan bir topluluğuz. Bu cinayetleri durdurmak için bir an önce harekete geçmeniz çağrısında bulunuyoruz. Uluslararası, bölgesel ve yerel düzeyde faaliyet yürüten kurumlarınızın harekete geçerek, bu seri cinayetlerle zamana yayılmış bu toplu katliamın önünün alınmasını talep ediyoruz. Cinayetleri yerinde incelemek üzere kurumunuz ve diğer uluslararası insan hakları kurumlarıyla birlikte bir heyet oluşturulup bölgeye gönderilmesini, mağdurlar ve tehdit altında olanlarla görüşülüp raporlaştırılmasını ve sonuçların dünya kamuoyuyla paylaşılmasını talep ediyoruz.

Açık bir biçimde savaş suçu işleyen, komşu bir ülkenin egemenlik haklarını ve sınırlarını ihlal ederek, savaş mağduru sivil savunmasız insanları katletmek için tetikçi infaz timleri gönderen Türkiye'nin işlediği bu cinayetlerin belgelenmesini talep ediyoruz. Kurumlarınızın bölgede ve uluslararası arenada sahip olduğu yaptırım gücü ve caydırıcı yetkilerini kullanarak bölge iktidarlarına bu cinayetlerin durdurulması ve güvenlik tedbirleri alınması için gereken uyarıların ve baskının yapılmasını talep ediyoruz.

Sığınmacı/mülteci konumunda olduğumuz için kurumlarınızın yaşam haklarımızı, güvenlik ve korunma ihtiyaçlarımızı, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarımızı karşılama yönünde sahip olduğu görev ve sorumlulukları yerine getirmesi çağrısında bulunuyoruz. Bu ölümcül sessizliğiniz yaşam haklarımızın ihlal edilmesini kolaylaştırıyor ve katillerin daha cüretkâr cinayetler işlemesine neden oluyor. SOS...