‘Türk ordusu suçludur’

FEDA Eşbaşkanı Demir Çelik ve Derviş Cemal Ocağı pirlerinden Rıza Yağmur, kimyasal silah kullanan Türk ordusunun suçlu olduğunu ve tüm mazlumların buna karşı durması gerektiğini söyledi.

FEDA Eşbaşkanı Demir Çelik, gerillanın destansı direnişini kıramayan, onca desteğe rağmen başarılı olamayan Türk devletinin, her türlü kirli savaş araçlarını kullanmaktan geri durmayarak, insanlık ve savaş suçu işlediğini vurguladı.

Türk ordusunun Güney Kürdistan’da sürdürdüğü işgal saldırılarında gerillaya karşı yasaklı bomba ve kimyasal silahlar kullanması ve savaş alanında kendi askerlerinin cenazelerini bile yakmasını FEDA Eşbaşkanı Demir Çelik ve Derviş Cemal Ocağı pirlerinden Rıza Yağmur’a sorduk.

Türk ordusunun, gerillaya karşı yüksek teknoloji silahlar kullanmasına rağmen başarılı olamadığını kaydeden FEDA Eşbaşkanı Demir Çelik, şunları söyledi: “Türk ordusu, KDP ve Suriye’den devşirdiği çetelerle saldırıyor. NATO ve ABD başta olmak üzere emperyalist dünyanın da askeri ve istihbarat desteği ile 7 aydır devam eden bu işgal saldırısı karşısında Kürt gerillasının da destansı direnişi devam ediyor. Bu destansı direnişi kıramayan, onca desteğe rağmen başarılı olamayan Türk devleti, savaş hukukunu hiçe sayarak her türlü kirli savaş araçlarını kullanmaktan da geri durmuyor. Ellerindeki ferdi silahlarla toprağını, dilini, kimliğini ve kültürünü savunan gerillaya karşı adım atamaz olunca kimyasal silahlar kullanıyor. Yetinmiyor, nükleer başlıklı yasak bombalar kullanıyor. Savaş ve insanlık suçu kimyasalları ve nükleer bombaları kullanan Türk devletinin bu savaşta çok zorlandığı anlaşılıyor. Birkaç günde bayrak dikeceklerini söyleyen faşist iktidarın sözcüleri, aradan geçen bunca zamana rağmen bırakınız başarılı olmaları, hezimetlerini gizlemek, insanlık suçlarını inkâr etmek zorunda kaldılar.”

SOYKIRIMDA ISRAR EDİYORLAR

Uluslararası sözleşmelerle kimyevi silahların kullanımının yasakladığını ve Türkiye’nin bu sözleşmelere taraf olduğunu hatırlatan Çelik, şöyle devam etti: “Türk Tabipler Birliği Başkanı ve Adli Tıp uzmanı Şebnem Korur Fincancı, kimyasal silah kullanımı araştırılsın, dediği için tutuklandı. Kimyasallara karşı devleti sorumlu olmaya davet eden siyasetçiler, sanatçılar ve aydınlar linç edilmek istendi. Bu paranoyak yaklaşım, devletin kirli savaşta çok zorlandığını gösteriyor. Mafya-çete-polis devleti olma karakteri ile boğazına kadar kirliliğe bulaşanların, kendilerine karşı olan herkesi düşman bellediği bu süreçte Kürtlere ve Aleviler dönük fiziki ve kültürel soykırımda ısrarcı olduklarını iyi bilmek, ona göre sürece ve soykırımcı zihniyete yaklaşmak durumundayız.”

ÖLÜYE SAYGISIZLIĞINI BİLİYORUZ

Türk devletinin gerillaya karşı savaştırdığı kesimleri, ‘öldürüldüğünüzde şehit olursunuz’ diye ikna ettiğini söyleyen Çelik, şunları ifade etti: “Silah altına aldıklarına cenazeleri ile ilgili tüm tasarrufun devlette olacağının sözleşmesini imzalatıyor. Bu sayede cenazeleri toplumdan gizlemeye, toplumun tepkisini çekmemeye çalışıyor. Bununla da kalmıyor, şehit dediği cenazeyi yakmayı, ailesine teslim etmemeyi kendisine hak görüyor. Hiçbir savaş hukukunda bunun yeri yoktur. Ancak inkârcı ve soykırımcı zihniyetin ölüye saygısının olmadığını, Kürt’ün ölüsüne yaklaşımından biliyoruz. Kaldırım altına konulan cenazelerden, kargo ile gönderilen cenazeden ve torba içinde babasına verilen cenazelerden, bu vahşi ve insanlık dışı muameleyi tanıyoruz. Türk devleti, Kürt’e her tür acıyı tattırmayı görev bildiğinden bunu yapıyor. Şimdi kendi cenazelerine de benzer muameleyi yapıyor olması, hem çok zorlandığını hem de insanlıktan çıktığını gösteriyor. Artık hiçbir insanı ve İslami değerin onlar için bir anlamı ve yeri yoktur. Bir kere insanlıktan çıkmaya gör, ondan sonrasının hiçbir sınırı ve ölçüsü yoktur.”

İNSANLIKLA MESAFELERİ ARTTI

Çatışma ortamında ölen asker cenazelerin gerilla güçlerin eline geçmesin diye yakılmasının hiçbir inanç ve toplumsal değerle örtüşmediğini kaydeden Çelik, şunları ekledi: “Bu durum, onların insana ve insanlık değerlerinden ne kadar uzaklaşmış olduklarını gösteriyor. Tankları, zırhlı araçları, helikopterleri olmasına rağmen cenazelerini taşımayıp yakmalarının, insani ve vicdani izahı yok. İktidardan beslenen, iktidara bulaşan kin ve nefret üzerinden düşmanlık üretenlerin yapamayacakları kötülük yoktur. Cenazelerin yakılmasının ilk akla gelen nedeni; nakil koşullarının zorluğu olsa da başka nedenleri de vardır. Vahşi, barbar ve kirli savaşın hukuksuzluğunun sonucudur bu yaklaşım. İnsanın dirisine değer ve kıymet vermeyenlerin, ölüsüne değer vermeyecekleri neticesinde insanlara yaşatılan ağır bir travmadır. Bununla birlikte yakılan cenazenin kimliği açığa çıkmasın, savaştaki rolü ve suç pratiği deşifre olmasın diye yakmak istedikleri anlaşılıyor. İnkârcı, katliamcı ve soykırımcı zihniyet kendisi ile yüzleşmediği, hesap vermediği ve evrensel hukuka, demokratik ortak yaşama ikna olmadığı sürece bu vahşet ve barbarlık sınır tanımadan devam edecektir. O nedenle egemenden, zalimden insafa gelmesini beklemek yerine, Mezopotamya’nın mazlum/mağdur halkları ve inançları olarak bizler bu vahşete ve barbarlığa karşı insani ve vicdani sorumluluklarımızı yerine getirmek zorundayız.”

CENAZE YAKMAK İNSANLIK SUÇUDUR

Pir Rıza Yağmur ise Türk ordusunun gerillaya karşı yürüttüğü savaşta yıllardır savaş suçu işlediğinin bilindiğinin altının çizerek, şunları söyledi: “Türk devlet sistemi, Muaviye ve Yezit düzenidir. Vaktiyle Yezit, Kerbela’da on binlerce ordusuyla, İmam Hüseyin’in 72 kişilik aile efradına saldırmıştı ve çoluk çocuk demeden tümünü katletmişti. Bu düzen ve anlayış aynıdır. Tarih tekerrür ediyor. Şimdi de Türk ordusu aynı zihniyetle çılgınca, zalimce mazlum Kürt halkının evlatlarını katlediyor. Uluslararası anlaşmalarla kullanılması kesinlikle yasak olan kimyasal gazları, hiçbir kaide ve kural tanımadan kullanıyor. Haksızlıktır, zalimliktir, yazıktır, günahtır. Bu çılgınlığın son bulması için bütün mazlumların birlikte karşı koymaları gerekiyor. Bu Yezit zihniyetinin, yaklaşan seçimi kazanabilmek için başvuramayacağı hile yoktur. Savaş alanında kendi asker cenazelerini bombalaması ve yakması, hiçbir inanç ve insanlık değeriyle değerlendirilemez. Bu, insanlık suçudur. Bu suça karşı bütün mazlum halkların ortak hareket etmesi gerekir.”