Avrupa’da aşırı sağın yükselişi gerekçesiyle yeni bir göçmen mevzuatı kabul edildi. Kamuoyu yoklamaları haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde göç karşıtı partilerin güçleneceğini öngörüyor.
Yıllardır müzakere edilen ve yaklaşık on parçadan oluşan bu mevzuat paketi, seçimlere bir aydan kısa bir süre kalırken üye devletleri temsil eden AB Konseyi tarafından resmen kabul edildi.
Avrupa Parlamento nisan ayında onay vermişti. Macaristan ve Polonya, nitelikli çoğunlukla (AB nüfusunun en az %65'ini temsil eden Üye Devletlerin %55'i) kabul edilen tüm metinlere karşı oy kullandı. Avusturya ve Slovakya ise bazı metinlere karşı oy kullandı.
Reform, AB sınırlarında göçmenleri tespit etmek ve sığınma hakkı verilmesi muhtemel olanlarla menşe ülkelerine geri gönderilmesi muhtemel olanları daha hızlı bir şekilde ayırt etmek amacıyla bir “filtreleme” prosedürü getiriyor.
Ayrıca sığınmacılarla ilgilenmek üzere 27 ülke arasında bir dayanışma mekanizması oluşturuluyor.
Bu anlaşma, 2015-2016 mülteci krizi sırasında daha önceki bir reform girişiminin başarısız olmasının ardından Eylül 2020'de sunulan bir Komisyon önerisine dayanıyor.
2026 yılı içerisinde yürürlüğe girecek olan bu reformun yanı sıra AB, sınırlarına gelenlerin sayısını azaltmak amacıyla sürgünlerin menşe ve transit ülkeleriyle (Tunus, Moritanya, Mısır) yaptığı tartışmalı anlaşmaların sayısını arttırıyor.
Aynı zamanda 4 milyondan fazla Ukraynalı mülteciye ev sahipliği yapan AB’ye iltica başvurularında da artış var. Avrupa İltica Kurumu'na göre iltica başvuruları 2023 yılında 1.14 milyona ulaşarak 2016'dan bu yana en yüksek seviyesine çıktı.
Dış sınırları gözeten Frontex'e göre AB'ye düzensiz girişler de artıyor ve 2023 yılında 380 bine ulaştı.
İstatistiksel olarak sığınma alma şansı en az olanlar için bir “sınır prosedürü” planlanıyor: durumları incelenirken en fazla altı ay boyunca merkezlerde tutulacaklar. Diğer sığınmacılar ise standart prosedürü takip edecekler.
İnsan hakları örgütleri ile solcu ve ekolojist politikacılar bu anlaşmayı defalarca kınayarak, çocuklu ailelerin gözaltına alınma ihtimalini ve sürgünlerin “kriminalize edilmesini” eleştiriyorlar. Buna karşılık aşırı sağcılar reformun halen “zayıf” olduğunu savunarak tepki gösteriyorlar.
Yeni anlaşmada bir göçmenin AB'ye girdiği ilk ülkenin sığınma başvurusundan sorumlu olduğu mevcut kural, birkaç değişiklikle korunuyor. Ancak İtalya, Yunanistan ve İspanya gibi çok sayıda sürgünün geldiği ülkelere yardımcı olmak amacıyla zorunlu bir dayanışma sistemi kuruluyor.
Diğer Üye Devletler belirli sayıda sığınmacıyı kabul etmek ya da göç baskısı altındaki ülkeye mali ya da maddi katkıda bulunmak zorundalar. Anlaşma, ihlal davası açılması halinde tüm AB ülkeleri için bağlayıcı olacak.
Ancak bu karmaşık reformun pratik uygulama detayları henüz belirlenmedi. Bazı Üye Devletler ise göç yönetimini dış kaynaklara devretme konusunda daha da ileri gitme isteklerinin sinyallerini şimdiden vermiş durumdalar.
İtalya kısa bir süre önce Arnavutluk ile, İtalyan sularında kurtarılan göçmenlerin AB'ye aday bu ülkeye gönderilmesi ve sığınma taleplerinin burada işleme konulması için bir anlaşma imzaladı.
Danimarka ve Çek Cumhuriyeti'nin başını çektiği bir grup ülke, göçmenlerin AB dışına transfer edilmesini savunan bir mektup göndermeye hazırlanıyor.
Son hali henüz açıklanmayan bu yeni teklifler, Avrupa seçimlerinden sonra göreve başlayacak olan bir sonraki Komisyon'a yönelik.