Görüşmenlerin zamanı, yerleri, kimlerin aracılık ettiği, ve nasıl devam ettiğinin belgeleriyle ortaya konduğu kitapta, AKP'nin sürece nasıl taktiksel yaklaştığının kodları, hangi refleksleri gösterdiği, devlet içindeki odakların güç mücadelesi ve aracı heyetlerin ısrar ettiği konuların yanı sıra AKP'nin dönemlere göre, basın ve farklı güç odakları üzerinde yürüttüğü algı operasyonları hakkında da önemli veriler sunuluyor. Oslo, Cenevre, Brüksel, Kandil, Hewlêr, Bağdat, Ankara ve İmralı eksenlerinde süren görüşme trafiğine ilişkin yer alan bilgilerin tarihsel oluş süreci ve peşisıra karşılıklı yapılan hamleler, belgeleriyle ortay konuyor.
'OYALAMA' VE 'MÜCADELE' YAKLAŞIMLARI
Avrupa'da Mezopotamya Yayınları'ndan çıkan kitabın birinci bölümünde 2004’den 2012’ye kadarki görüşme süreçleri, ikinci bölümünde İmralı süreci ve üçüncü bölümünde ise süreçte yer alan PKK'nin öncü kadrolarının değerlendirmeleri yer alıyor. Kitabın ana temasında devletin "oyalama yaklaşımı" tarihsel oluş içerisinde ele alınırken, PKK'nin ise sürece "mücadele zemini" olarak baktığı sıklıkla görülüyor.
SÜRECİN KIRILMA NOKTALARI
Kitaptaki dikkat çekici bölümlere geçmeden önce söz konusu 10 yıllık sürecin kırılma noktaları olan; 2006 ateşkesi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın zehirlenmesi, Habur süreci, KCK operasyonları, Silvan olayı, Rojava devrimi, üç kadın siyasetçinin Paris'te katledilmesi, Kobanê saldırıları ve akabinde gelişen serhildan, 30 Ekim 2014 MGK'si ve Dolmabahçe mutabakatının inkar edilmesinin arka perdesine ilişkin çok detaylı bilgilerin olduğunu belirtmek gerek. En önemli kırılma noktasının ise devletin her fırsatta PKK'yi tasfiye etme isteğinin sürekli canlı tutma olduğunu belirtmek gerekir.
10 yıllık PKK-devlet görüşmelerine ilişkin çok önemli bilgi ve belgeler sunan ve hala -bilinçli ya da bilinçsiz- "Süreci kim bozdu?" sorularını soranlar için önemli bilgi, belge ve tarihsel kronoloji sunan kitabın bazı bölümleri şöyle:
AKP TAKTİĞİ: SÜRECE YAYMA
AKP'nin oyalama taktikleri karşısında PKK'nin başlattığı 1 Haziran 2004 atılımı sonrası, aynı yılın Eylül ayında tutuklu DEP milletvekilleri tahliye edilir. Tahliye sonrası DEP'lilerle görüşen AKP yönetimi, Kürt sorununun -bugün AKP tarafından tekmelenen- Avrupa Birliği'ne girilmesiyle çözüleceğini söyleyerek sorunu sürece yaymaya çalışmaktadırlar. Ancak DEP'liler çözüm için yoğun bir çaba içerisine girer.
ERDOĞAN BAYDEMİR’DEN ATEŞKES İSTEDİ
Temmuz 2005'te çözüm için inisiyatif almak amacıyla Ankara’da bir araya gelen 10 aydın, Orhan Doğan aracılığıyla dönemin KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ile telefon görüşmesi gerçekleştirir. Karayılan, aydınlara "demokratik çözümden yana olduklarını ve bunun için karşılıklı adım atmaya hazır olduklarını, Başbakan’a iletmelerini" istiyor. Aydınlar birkaç gün sonra Erdoğan ile yaptığı görüşmede bunu aktarır ve Erdoğan da, “Yakın bir zamanda Diyarbakır’a gideceğim, orada konuşacağım. Beni izlesinler" der. Erdoğan, burada Amed Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman Baydemir'e yaptığı ziyarette, "PKK'nin ateşkes ilan etmesini" ister. Baydemir de ertesi gün Avrupa'ya giderek, Erdoğan'ın bu isteğini PKK'nin Avrupa yapısına aktarır. Daha sonra 20 günlük ateşkes ilan edilir.
BİR BELEDİYE BAŞKANININ İSTEĞİ
Kitapta ismi verilmeyen "eski bir büyükşehir belediye başkanı"nın 2005 yılının sonlarında Kandil'e mesaj gönderdiği ve "parti kuracağını, kendisinin desteklenmesini istediği" belirtiliyor. Ancak Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kurulma sürecidir ve buna olumsuz yanıt verilir.
İRAN’IN DTP ÖNERİSİ
DTP'nin kurulma sürecinde ise İran'ın PKK'den acil toplantı talep ettiği ve toplantıda DTP'nin başına "DTP’nin başına tanınmış bir kadın siyasetçinin geçmesini" istiyor. İlk başlarda PKK tarafından anlam verilmeyen bu önerinin AKP tarafından İran'a yaptırıldığı öğrenilecektir. İran'ın önerisi kabul görmez ama kadının kim olduğu da kitapta yer almıyor.
NORVEÇ BAŞBAKANI DEVREYE GİRDİ
Oslo görüşmelerinin nasıl başladığına ilişkin ise şu bilgilere yer veriliyor: "2005 yılının ortalarında Avrupa’daki uluslararası bir toplantıda Başbakan Erdoğan ile bir araya gelen eski bir Norveç Başbakanı Kürt hareketi ve Türkiye arasındaki sorunun çözümü için inisiyatif almak istediklerini söyledi. Erdoğan, böyle bir girişimin olumlu olacağını belirtti. Erdoğan, muhatabını dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner’e yönlendirdi. Norveçli siyasetçi Erdoğan’dan ‘olumlu sinyal aldı ve PKK Avrupa yönetimiyle görüşerek aynı talepte bulundu. Bunun üzerine Norveçli aracılar Kandil’e giderek Murat Karayılan ve Duran Kalkan ile bir görüşme gerçekleştirdi."
İNGİLİZ HEYETİ DEVREDE
Oslo sürecinin altyapısının ise 2005 yılının Aralık ayında Brüksel'deki Avrupa parlamentosunda düzenlenen "AB, Türkiye ve Kürt Sorunu’ konulu bir konferansta Kürt siyasetçi Adem Uzun’un yanına gelen iki İngiliz temsilcinin Cenevre'deki bir kurum adına görevli olduklarını PKK ile Türkiye devleti arasında "barış görüşmeleri için arabuluculuk" yapmak istediklerini söylemeleriyle başlar. Ancak kitaba göre, burada Norveç ekibi ile Cenevre ekibinin birbirinden haberdar olmadıkları ve her iki taraf üzerinden de görüşmelerin sürdüğü anlaşılıyor. Görüşmelerde Kürt tarafında Sabri Ok, Remzi Kartal, Zübeyir Aydar ve Adem Uzun yer alırken, Türk tarafında ise dönemin MİT müsteşarı Emre Taner'in bulunduğu bir ekip bulunuyor.
‘İYİ ÇOCUKLAR’ İŞ BAŞINDA
2005 yılındaki görüşmelerin kokusunu alan devlet, Kasım 2005’te Şemdinli'de "iyi çocuklar" eliyle Umut Kitapevi'nin bombalanması olaylarını organize etti. Şemdinli olaylarını "devleti ele geçirmek için" start noktası yapan Erdoğan'ın "sonuna kadar üzerine gideceğiz" sözlerinin ardından dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt bastırınca, aynı Erdoğan geri adım attı ve bir süre daha hem Ergenekoncuları hem de Kürtleri idare etme yolunu seçti.
AMED SERHILDANI
Cenevre merkezli kurumun Kandil'i ziyaret etmesinden kısa bir süre sonra, yani 24 Mart 2006 tarihinde Muş’un güneyinde düzenlenen hava destekli bir saldırıda 14 gerilla katledildi. Gerillaların cenazesinin Amed'e gelmesiyle devletin yaklaşımı öfke patlamasına neden oldu ve yüzbinlerce insan başta Amed olmak üzere Kürdistan'da alanlara çıktı. Partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan, "Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacak" diyerek, vur emri verdi. Erdoğan'ın talimatından sonra aralarında iki çocuğun da bulunduğu 13 sivil katledildi.
TANER, TALABANİ ÜZERİNDEN ATEŞKES İSTEDİ
2006 yılı boyunca hem çatışmalar hem de görüşmeler devam etti. 2007'nin Temmuz ayında ise cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı ve eski devlet yapısı, AKP'yi zorluyordu. Erdoğan'ın yine Kürtlere yaslanmaktan başka çaresi yoktu. AB ve ABD üzerinden ateşkes çağrısı yapan Erdoğan, KDP üzerinden de direkt mesajlar gönderiyordu. Bu çağrılar karşılık bulmayınca dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner, YNK lideri ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ile görüşerek ateşkes talebinde bulundu. Talabani, bunun için DTP yönetiminin devreye konulmasını Taner’e aktarınca, görüşme için YNK inisiyatif almaya başladı.
TANER: 4-5 AY CENAZE GELMESİN
Talabani'nin özel temsilcisi Ankara’daki DTP Genel Merkezine giderek, Emre Taner'in görüşme talebini DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk'e iletti ve görüşme yapıldı. MİT Müsteşarı Emre Taner, görüşmede Ahmet Türk'e, "4-5 ay cenaze gelmesin yeter. (...) Onun için PKK’nin ateşkes ilan etmesi lazım. Siz bu konuda inisiyatif alın" diyor. Ardından Sabri Ok, Öcalan'ın temsilcisi sıfatıyla Emre Taner ile Ankara'da görüşür. PKK, Öcalan'ın fikri olmadan böyle bir karar alamayacağını belirtir. Ancak birkaç gün sonra Talabani, Süleymaniye'de Karayılan ile görüşür ve görüşmede "biz şu anda burada görüşürken, avukatlar da Öcalan ile görüşüyor" der. O sırada Öcalan'ın avukatları uzun süredir "koster bozuk" denilerek, Öcalan ile görüştürülmüyordu.
OK: YÜZDE 49 GARANTİ VAR
İmralı'dan dönen Öcalan'ın avukatları, "Öcalan'ın konudan haberdar olduğunu" söylediğini belirterek, Öcalan'ın şu sözlerini paylaşıyor: “Sabri’ye söyleyin, yüzde elli garantiniz varsa olabilir. Sabri Ok da buna cevap olarak “Yüzde 49 garanti var” mesajını İmralı Adası’na gönderiyor. Bunun üzerine KCK, 1 Ekim 2006 tarihinde ateşkes ilan etti.
ARACILAR ATLATILDI
Kitapta Cenevre merkezli aracı heyetin ateşkesi şaşkınlıkla karşıladığı belirtiliyor. Çünkü hem Kürt tarafı hem de Türk devleti tarafı ateşkes için yapılan görüşmeleri söz konusu kurumların bilgisi dışında yapmıştı. Bu da "üçüncü gözün" eksik olduğu anlamına geliyordu. Cenevre merkezli kurum, "dünyadan edindikleri tecrübeleri de referans alarak, ateşkesin altyapısı hazırlanmadan ilan edildiğini ve çözümden ziyade çözümsüzlüğe neden olabileceği kaygısını" her iki tarafa da aktarıyor.
BAŞBUĞ’UN SAVAŞ NARASI
Ateşkesin bir gün sonra yani 2 Ekim'de Wan'ın Erdîş ilçesine giden dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ, Türk devletinin 30 yıllık retoriği "son ferdine kadar terörle mücadelemizi sürdüreceğiz" sözlerini tekrarlıyor. Ancak kitaba göre, Emre Taner'in Sabri Ok'a aktardığı şu bilgiler dikkat çekicidir: "Geçenlerde bir toplantı vesilesiyle koridorda İlker Paşa ile karşılaştım. Bana ‘hani ateşkes ilan edeceklerdi’ diye sordu."
TANER: BAŞBAKANIMIZ KORKAR
Ateşkesten sonra Ahmet Türk, devletin adım atması gerektiğini Emre Taner'e söylüyor. Emre Taner de bunun karşısında, "Ne yapayım, bizim o kadar korkak bir başbakanımız (Erdoğan) var ki, Ankara’nın üzerinden uçaklar 10 bin metreden uçunca o eğiliyor, korkudan eğiliyor" yanıtını veriyor.
ÖCALAN’IN ZEHİRLENMESİ
Bir taraftan Kürtler görüşen devlet diğer yandan ise komplo peşindedir. Aralık 2006’da Öcalan’a zamana yayılmış bir şekilde zehirli ilaçlar verildiği bilgisi Kandil’e ulaşıyor. KCK yönetimi bu bilgiyi teyit ettikten sonra, “Biz ateşkes yapmışız, ama devlet de bizi kalbimizden bir vuruşla öldürmek istiyor, onun için ateşkesin anlamı kalmamıştır" açıklaması yaptı. Kürdistan başta olmak üzere dünyanın her yerinde yapılan eylemler sonrası CPT harekete geçti. Daha sonra Türk Tabipler Birliği'nden bir heyet Öcalan’ı muayene ettikten sonra yeni bir ilaç reçetesi hazırladı. Tabipler Birliği raporunu açıklamadı ama yeni ilaçla duruma müdahale etmişti.
AB VE ABD ATEŞKES İSTEDİ
Öcalan'ın zehirlenmesi sonra 2007 yılı boyunca çatışmalar şiddetlendi. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasına şiddetle karşı çıkan ordu, savaşın tırmandırılması karşılığında Gül'ün cumhurbaşkanlığını kabul etti. Gül başkanlığına yapılan ilk MGK'de de savaş vurgusu öne çıktı. Erdoğan'ın o yılın 5 Kasım'ında ABD Başkanı George W. Bush ile yapacağı görüşme öncesi 15 Ekim tarihinde ABD, AB, Irak ve Güney Kürdistan'dan bir heyet Kandil'e giderek ateşkes çağrısı yaptı. Karayılan, mesajı getiren heyete önündeki silahı göstererek şöyle karşılık verir: “Biz bu silahımız sayesinde yaşıyoruz. Biz Türk devletine karşı ateşkes ilan ettik, onlar Önderliğimizi zehirledi. Her gün bize saldırıyorlar. Ama eğer bu mesajı bize gönderen ABD, AB ve diğer güçler aracı olacaklarsa o zaman biz çözüme varız."
TANER: 8 ASKERİ ÖLDÜRÜN
Şiddetlenen savaşla birlikte 19 Ekim 2007 tarihinde Colemêrg'in (Hakkari) Gever ilçesinde Oremar eylemi gerçekleşir. Çok sayıda askerin öldüğü eylemde 8 asker de esir alınır. Ama o sırada Norveçlilerin arabuluculuğuyla PKK ile Türk devleti arasında Brüksel'de görüşmeler devam etmektedir. 1 Kasım 2007 tarihli görüşmede MİT Müsteşarı Emre Taner, Sabri Ok'a, “O askerleri bırakmayın. Zaten 40 tanesini öldürdünüz, o 8 kişiyi de öldürün!" diyor.
TANER’İN TEHDİDİ, OK’UN YANITI
Tartışmanın öncesinde ise Taner, tehditvari bir dille Ok'a, parmak sallayarak, "“Sabri, 300 bin kişilik ordu sınırda bekliyor. Söyleyin, güçleriniz geri çekilsin. Yoksa silindir gibi üzerinizden geçerler” diyor. Sabri Ok ise Taner'e, "PKK ordunuzdan, sizden icazet alıp ortaya çıkan bir hareket değil. Senin talimatın üzerine de PKK hareket etmez. Değil 300 bin, 3 milyonluk ordun da olsa bildiğinizi yapın, elinizden ne geliyorsa yapın. Biz ne yapacağımızı biliyoruz" yanıtını veriyor.
TANER’İN GERİ ADIMI
Gerginliğin ardından Taner, ‘yanlış anladın’ diyerek tartışmayı yumuşatmak istiyor. Karşılıklı tokalaşma başlayınca Taner, "Bu gavurların (Norveçliler) önünde bir de öpüşelim" diyor. Ama PKK heyeti tokalaşmayla yetiniyor. Daha sonra ABD’nin Irak’taki Komutanı David Petraeus'un Celal Talabani üzerinden gerçekleştirdiği girişimlerle askerler bırakılıyor.
5 KASIM GÖRÜŞMESİ
5 Kasım 2007 tarihli Erdoğan-Bush görüşmesinde Erdoğan beraberinde götürdüğü ve daha sonra Ergenekon'dan tutuklanacak olan dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Ergün Saygun ile birlikte "sınır ötesi operasyon" için destek ister. ABD tarafı ise bunu daha önce çokça denediklerini ve başarısız olduklarını belirterek, "size anlık istihbarat ve yüksek teknoloji verelim" der. Böylece Türk devlerine Heronlar verilir. Birkaç gün sonra ise dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, ABD'nin verdiği teknolojiye güvenerek, “PKK artık bitecek. Kandil bizim için artık BBG (Biri Bizi Gözetliyor) evi gibidir)" diye konuşuyor.
CENEVRE HEYETİ: DÜRÜST DAVRANMADINIZ
1 Kasım tarihli görüşmeden sonra Cenevre merkezli kurum, Norveçli heyetin de arabuluculuk yaptığından haberdar olur. Cenevre merkezli heyet, kendilerinden gizli yapılan görüşmeler için “Bize dürüst davranmadınız” diyerek eleştirilerde bulunuyor. Norveçli heyet ise Cenevre’de kurumun arada olduğunu öğrenince artık geri çekiliyor. Zaten Cenevre merkezli kurum, Birleşmiş Milletler'e (BM) bağlı olduğundan tercih ondan yana kulanılıyor.
ZAP BOZGUNU SONRASI GÖRÜŞME
Artık 2008'e doğru giderken, Türk devleti bir kez daha kendini denemek için Zap'a operasyon başlatır. Ancak operasyon Kürt halkının "siwar hatin peya çûn (atlı gelip yaya gittiler)" dediği gibi fiyasko ile sonuçlandı. 2008'in ilk görüşmesi ise Ankara ve Cenevre'de yapılan kimi farklı görüşmelerin ardından 3 Temmuz 2008'de Cenevre'de gerçekleşir. Kürt tarafında Remzi Kartal ile Zübeyir Aydar ve bir tercüman bulunuyor. Türk tarafında ise kendisini "Ayla Hanım" ve "Bayan Güneş" olarak tanıtan dönemin MİT müsteşar yardımcısı Afet Güneş ile Salih ve Ozan isimli iki kişi bulunuyor. Ozan kod adlı kişi daha sonra Sakine Cansızlar suikastinde karşımıza çıkacaktır.
GÜNEŞ: ARACISIZ GÖRÜŞELİM
Bu görüşmede aracı heyetin dışarı çıkmasından sonra Afet Güneş, Remzi Kartal'a bir e-mail adresi uzatarak, "Bundan sonra aracısız görüşelim, bunları devreden çıkaralım, bu mail üzerinden görüşelim" diyor. Ancak, önceki görüşmelerden tecrübe edinen Kürt tarafı, öneriyi geri çeviriyor ve üçüncü bir gözün olması gerektiğini belirtiyor.
GÖRÜŞME HEYETİ
Aracı kurumun Ankara ve Kandil'de yaptığı görüşmelerin ardından Oslo görüşmeleri başlar. Aracı kurum, Kürt tarafına dönemin KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'ın katılmasını ister. Ama KCK kendi arasında yaptığı tartışmaların ardından "diplomatik teamüller gereği" KCK Yürütme Konseyi üyeleri Mustafa Karasu ise Sozdar Avesta'nın görüşmeleri yürütmesine karar verir. Güvenlik, ulaşım ve pasaport işlemlerini Norveç hükümeti üstlenir.
AFET GÜNEŞ’İN KİBİRİ
Oslo'daki ilk görüşme 3 Eylül 2008'de başlar. Ancak Afet Güneş başkanlığındaki Türk heyeti, aracı kurumun toplantılara katılmasını istemez. Kürt tarafı ise üçüncü gözün olması gerektiğinde ısrar eder. Uzun bir mekik diplomasisinin ardında sorun çözülmeyince Kürt heyeti, Türk heyeti ile görüşmek ister. Sozdar Avesta ve Zübeyir Aydar görüşmelerin yapıldığı otelde Türk devlet tarafının bulunduğu yere geçer. Afet Güneş, "Biz bu uluslararası lobilerin yanında kendi sorunlarımızı tartışmayız. Biz bunları tanıyoruz, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir, kendi iç sorunlarını lobilerin yanında tartışmaz. Onun için onların görüşmede olmasını kabul etmiyoruz" diyor.
SOZDAR AVESTA’DAN GÜNEŞ’E YANIT
Sozdar Avesta ise “Kürt sorunu Türkiye’nin büyük bir sorunudur ve siz de bunu biliyorsunuz. Eğer kendi aramızda şimdiye kadar çözmüş olsaydık sorun bu kadar büyümez ve şu an burada olmamıza gerek kalmazdı. Sadece bizim için değil, sizin ve bu sürecin selameti için de üçüncü göz olmalı. Bu çalışmanın sağlıklı yürümesi için biz aracı kurumun rolünü önemli buluyoruz. İçinde yer almaları gerekiyor" diyor.
Uzun görüşmelerden sonra aracı kurumun açılış konuşmalarını yapmaları ve ardından tarafları başbaşa bırakmaları, toplantıların bitiminde ise tekrar toplatıya katılmaları ara formülü bulunur.
TANER: KANDİL’E GİTMEK İSTİYORUM
Oslo'dan önce Emre Taner, Bağdat'a giderek, Talabani'ye "Kandil'e gitmek istediğini" söyler. Talabani ise durumu Karayılan'a bildirir. Ancak Karayılan ve KCK yönetimi, bunun "Öcalan'ı devre dışı bırakmak için atılan bir adım olduğunu" belirterek, Taner'in bu isteğini geri çevirir. Bu dönem aynı zamanda AKP ve kalemşorlarının "Öcalan ayrı, PKK ayrı" tezlerini işlediği bir dönemdir.
GÜL NEDEN AMED ZİYARETİNİ İPTAL ETTİ?
Oslo-1'de yapılan görüşmelerde Türk tarafı, 29 Mart 2009'da yerel seçimlerin yapılacağını belirterek, ateşkes ister. Görüşmeden sonra aracı heyet Ankara'ya giderek görüşmelerde bulunur ve oradan da 4 Aralık 2008 tarihinde Kandil'e geçerek, KCK yetkilileriyle görüşür. Abdullah Gül ise 5 Aralık günü Amed'e yapacağı ziyareti "kulak rahatsızlığını" ileri sürerek iptal etmiştir. Ancak bu durum sonra anlaşılacaktır. Çünkü 4 İngiliz vatandaşının da bulunduğu aracı kurumun Kandil'den ayrılmasından hemen sonra Türk savaş uçakları Murat Karayılan, Mustafa Karasu, Sozdar Avesta ve Bozan Tekin'in bulunduğu noktaları bombalayacaktır. Yani bir taraftan masada kalan Türk devleti diğer taraftan da masadaki muhataplarını öldürmek için bir plan yapmıştır. Abdullah Gül'ün Amed programını iptal etmiş olması da AKP'nin bu plandan haberdar olduğunu ve "devlet içindeki bir kliğin işi" olmadığını gözler önüne seriyor. Bombardımanda Karasu'nun güvenliğinden sorumlu 5 PKK'li yaşamını yitirdi.
İRAN’DAN HEYETE HAVAN ATIŞI
Bunlara rağmen ateşkes pozisyonu ve görüşmeler devam etti. 2009'un Şubat ayının ortalarında aracı kurum tekrar Kandil'deydi. Heyet, bombardımanın yapıladığı alanda incelemelerde bulundukları sırada, bu kez İran devletinin top ve havan saldırısına maruz kaldı. HPG'liler aracı kurumu zorlukla bölgeden çıkardı.
MİT: MEKTUPLARI GETİRİP GÖTÜREBİLİRİZ
29 Mart 2009 yerel seçimlerine iki hafta kala, 12 Mart günü Oslo-2 görüşmeleri yapılır. Afet Güneş, PKK yetkililerine, Emre Taner’le birlikte İmralı’ya gittiklerini ve Öcalan’la görüştüklerini aktarıyor ve İmralı ile Kandil arasında mektup alışverişini yapabileceklerini söylüyor. Islak imza ve el yazmalarıyla yazılan mektuplar hakkında aracı kuruma haber verilmez.
GÜNEŞ İLE KARTAL’IN İDDİASI
Görüşmeye geçildikten sonra Afet Güneş, Kürt tarafına "TRT 6 açıldı, Kürtçe kurslar açıldı, Kürdoloji öblümleri açıldı. Kürtler artık size oy vermeyecek. Elinizdeki 53-54 belediyenin yarısından fazlasını kaybedeceksiniz" diyor. Kartal ise ellerindeki belediye sayısını iki katına çıkaracaklarını söylüyor. Bunun üzerine Kartal ile Güneş iddiaya giriyor. İki hafta sonra DTP'nin kazandığı belediye sayısı 99'a çıkıyor.
ATEŞKESE KCK OPERASYONLARIYLA YANIT
PKK Yürütme Komitesi, 12 Nisan 2009 tarihinde seçim sonuçlarını değerlendirmek üzere toplantı aldı ve 13 Nisan'da ateşkes kararı aldığını basın açıklamasıyla duyurdu. 14 Nisan günü ise devlet, Kürt siyasetçi ve belediye başkanlarına düzenlediği şafak operasyonlarıyla KCK adı altındaki siyasi soykırım operasyonlarını başlattı. Yıllar sonra AKP'nin "Cemaat yaptı" diyeceği kelepçeli fotoğrafları basına servis etti. Ama operasyonun talimatı bizzat Erdoğan'ın kendisi tarafından verilmişti. Bu ateşkese verilen yanıttı.
HEM GÖRÜŞME HEM TASFİYE HAZIRLIĞI
22-25 Mayıs tarihleri arasında Oslo-3 görüşmeleri yapıldı. Bu arada Öcalan da "Yol haritası" üzerinde çalışmaktadır. Oslo-3 görüşmesinden sonra Afet Güneş başkanlığındaki bir Türk heyeti Bağdat'a giderek, PKK'ye karşı Bağdat, Ankara, Hewlêr ve Washington dörtlü mekanizmasını kurma toplantısına katıldı. Bu arada Emre Taner'in görevi de sona ermiştir.
GÜNEŞ’İN MİT MÜSTEŞARLIĞI HESABI
1 Temmuz günü Oslo-4 görüşmeleri yapılıyor. Görüşme arasında Emre Taner'in yerine kimin geleceği konuşulurken, Afet Güneş, teamüle göre kendisinin müsteşar olması gerektiğini belirterek, “Müsteşar olmam için üç imzaya ihtiyaç var. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı. Genelkurmay Başkanı Başbuğ imza verir ama diğer iki imzadan (Gül ve Erdoğan) emin değilim" der.
TANER: SÖZÜMÜZÜ TUTAMAYACAĞIZ
13 Eylül günü Oslo-5 görüşmesi başlar. Hakan Fidan ilk defa Başbakan Müsteşar Yardımcısı olarak toplantıya katıldı. Bu görüşmenin ana gündemlerinden biri de Öcalan'ın verilmeye yol haritasıdır. Bundan önce aracı kurum Ankara’ya giderek Emre Taner’le bir araya geliyor. Taner, “Ben onlara (PKK’yi kastediyor) söz verdim ama o sözümü yerine getirmeyeceğim. Yol Haritası’nı vermeyeceğiz" diyor. Bir buçuk yılın ardından Öcalan'ın "Yol Haritası" avukatlar tarafından AİHM üzerinden alınabilmişti.
BARIŞ GRUPLARINI DEVLET İSTEDİ
Önceki tüm Oslo görüşmelerinde üzerine varılan mutabakat metninde "DTP'ye yönelik operasyonların durdurulması" yer almasına karşın operasyonlara devam edilir. Oslo-5'ten sonra Emre Taner ve Afet Güneş, İmralı'ya bir mesaj götürerek, "Türk hükümeti Kandil’den bir grubun gitmesini istiyor. Eğer dağdan bir grup giderse, çözüm için Erdoğan’ın eli güçlenir" deniliyor ve Öcalan da "Barış Grupları" için çağrı yapacağını belirtiyor. Habur süreci de bu şekilde başlıyor. Hatta grupta yer alacakların isimleri Ankara'ya ulaştırılır ve hukuki sorunu olmayan kişiler belirlenir.
BARIŞ GRUPLARININ İSİMLERİ VERİLDİ
Ama Habur sürecini başlatan görüşme de yine aracı kurum atlatılarak yapılır. Aracı kurum bir kez daha "bir mutabakata varmadan" ve "gidecek grupların devletler arası bir gözetim mekanizmasında olmadan" gitmesinin sorun yaratabileceğini belirtiyor. Ankara ve PKK arasında varılan anlaşmaya göre; "Türkiye’ye gönderilecek ‘Barış Grupları’nın üyeleri tutuklanmayacak. PKK, bilinen ve aranması olan kişileri göndermeyecek. Gelecek kişilerin isimleri önceden bildirilecek."
HABUR’A YANIT OPERASYON OLDU
Kandil ve Maxmûr'dan gelen gruplar 19 Ekim 2009 tarihinde Kürdistan'da büyük bir coşkuyla karşılandıktan sonra, 21 Ekim günü partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan, "Habur Sınır Kapısı’nda yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Bu bir umuttur. Türkiye’de bir şeyler oluyor; iyi, güzel şeyler oluyor. Bunu son derece olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak görüyorum" diyor. Ama aynı Erdoğan, iki gün sonra ise özellikle dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve MHP'nin muhalefeti karşısında “süreci sil baştan yaparız” tehdidinde bulundu. Erdoğan'ın daha önce birçok kez tekrarladığı bu tavrı Dolmabahçe mutabakatı sonrası tekerrür edecekti. Erdoğan'ın bu tehdidi sonrası ‘KCK Operasyonları’nın ikinci dalgası başladı. 11 Aralık 2009 tarihinde de DTP kapatıldı.
FİDAN: BDPLİLER OLUMLU OY VERSİN
2009 yılı böyle sonlanıp 2010 yılına gidilirken de AKP'nin hazırladığı anayasa değişiklik paketi gündemdeydi. Kürtlerin talepleri pakete alınmadı. Bu konu 27 Şubat 2010 tarihinde Brüksel'de PKK ile devlet arasında yapılan görüşmelerde tekrar gündeme geldi. Paket üzerinde Meclis'te görüşmeler sürerken Hakan Fidan, Sabri Ok'a, "Hükümet Meclis’teki görüşmelerde bazı değişiklikleri geçirme noktasında zorlanıyor. Siz böyle hemen BDP’lilere bilgi verseniz, yani olumlu yönde oy kullansalar iyi olur" diyor. Ok, "BDP'ye talimat verme gibi durumlarının olmadığını söylüyor. Nitekim BDP, bu referandumu boykot kararı aldı. Ulusalcı kesim ile bazı sol kesimlerin "Kürtler boykot diyor ama sandığa gidip evet diyecekler" dedikleri şeyin iç yüzü de buydu.
OSLO BELGELERİ NASIL SIZDIRILDI?
Oslo sürecinin en önemli operasyonlarından biri de görüşme belgelerinin sızdırılmasıydı. 4 Mart 2010 tarihinde Brüksel'de KNK binasına, Roj TV stüdyoları ve BDP Temsilciliğine aynı anda polis baskını düzenlendi. Bu baskında Oslo Görüşmecileri Zübeyir Aydar, Remzi Kartal ve Adem Uzun’un da aralarında bulunduğu çok sayıda Kürt aktivist gözaltına alındı. Aydar, Kartal ve Uzun’un arşivinde bulunan Oslo notları, görüşme tutanakları, Öcalan’dan gelen mektuplara polis tarafından el konuldu. Daha sonra bu operasyonda ele geçirilen büyük bölümü Türk istihbaratına verildi. AKP'liler daha sonra operasyonun emekliye ayrılan Emre Taner’in operasyonu olduğunu iddia etti ancak Belçikalı yetkililer, operasyonun Türk devletinin talebi doğrultusunda yapıldığını açıkladı.
FİDAN’IN PKK’DEN RİCASI
2-3 Mayıs 2010 tarihinde yapılan Oslo -6 görüşmesine Hakan Fidan bir öneriyle gelmişti. PKK'den kendisine 6 ay süre tanımasını isteyen Fidan, şunları söylüyordu: "Yeni göreve başlıyorum, sizden ricam, 6 ay süre tanıyın. Böyle bir şey yaparsanız elimi güçlendirmiş olursunuz. Siz Ecevit’e, diğer hükümetlere hep süre verdiniz. Eğer bana bu şansı verirseniz rolümü oynayabilirim."
İRAN’A ORTAK OPERASYON ÖNERİSİ
Toplamda yapılan 11 Oslo görüşmesinin Ağustos 2010'da yapılan 8'inci görüşmesinde devlet heyeti, İmralı'ya gidecek PKK ve PAJK'lıların isimlerini istiyor. Ocak 2011'de yapılan Oslo-9 görüşmeleri sürerken, Türkiye'den bir heyet Tahran'a giderek, "PKK'ye karşı ortak operasyon" öneriyor. Ancak Haziran ayında Türkiye’de genel seçimler yapılacağı için operasyon tarihi biraz erteleniyor.
ERDOĞAN’DAN OSLO MUTABAKATINA YANIT
12-13 Mayıs'ta yapılan Oslo-10 görüşmelerine İmralı görüşmelerini de sürdüren Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammet Dervişoğlu da katılır ve 8 maddelik mutabakat, Kürt tarafı, devlet tarafı ve aracı kurum tarafından imzalanır. Mutabakatın imzalanmasından sonra Türk
heyeti, "Artık bizim işimiz bitti. Biz bu protokolleri hükümete sunacağız, hükümetin karar vermesi gerekiyor" diyor. Erdoğan'ın mutabakata yanıtı 12 Haziran seçimlerine üç gün kala yani 9 Haziran günü ATV televizyonundaki programda gelir. Erdoğan, "Ben eğer Abdullah Öcalan 1999’da Türkiye’ye getirildiğinde hükümet olsaydım, mahkemenin idam kararını uygulayacaktım” der.
ERDOĞAN’IN SAVAŞ İLANI
Bağımsız adaylarla 12 Haziran seçimlerine giren DBP'nin milletvekili sayısını 21'den 36'ya çıkarması sonrası 14 Haziran günü konuşan Erdoğan, savaşta ısrarını sürdürdü. Öcalan’ın daha önce çatışmasızlık için verdiği süre 12 Temmuz’da sona eriyor. 14 Temmuz’da Erdoğan, savaş ilanında bulundu. Aynı gün, daha sonra çokça tarışılacak Silvan çatışması yaşanır.
SİLVAN KIRILMA NOKTASININ GERÇEĞİ
‘Çözüm Süreci’ni bitiren olay olarak yıllardır anlatılagelen Silvan çatışması üzerinden yapılan manipülasyon daha sonra bizzat Türk mahkemelerinde deşifre edilecekti. Üzerinde o kadar manipülasyon yapılmasına rağmen 26 Temmuz 2011 tarihinde Silvan olaylarına ilişkin rapor hazırlayan Genelkurmay Başkanlığı, askerin operasyona çıktığını ve dönüşte pusulama bile olmadığını kabul etti. Olaya ilişkin açılan davanın 26 Aralık 2014 tarihli duruşmasında ifade veren dönemin Silvan 4’üncü Taktik Jandarma Tabur Komutanı Binbaşı Milbay Şahin, operasyonun önceden planlandığını ve operasyonun Diyarbakır Valisi'nin talimatıyla yapıldığını itiraf eder.
İRAN VE TÜRKİYE’NİN HAMLELERİ
16 Temmuz 2011’de İran, daha önce Türkiye ile varılan anlaşma gereği Kandil’e kapsamlı bir operasyon başlattı. Çıkan çatışmalarda Ortadoğu'daki gelişmelerle birlikte Türkiye makas değiştirerek İran'ı yalnız bırakır ve İran da YNK üzerinden ateşkes istemek durumunda kalır. Çatışmalarla geçen sürecin ardından 2012 yılı boyunca HPG ile YJA-Star'ın Şemdinli, Çukurca ve Beytüşebah hattındaki kapsamlı "Devrimci Operasyonu" yaşanır. O süreçte Aynı yılın Temmuz ayında ise Rojava devrimi yaşanır.
DEVLET ÖCALAN’IN KAPISINI ÇALDI
Çatışmaların şiddetlenmesiyle Öcalan'ın sağlık durumunun tehlikede olduğu yönünde bir haber Kandil'e ulaştı. Bundan sonra Türkiye ve Kürdistan'daki cezaevlerinde binlerce tutuklu ve hükümlü 12 Eylül 2013'te açlık grevine başladı. Devletin tekrar Öcalan'ın kapısını çalmasıyla 17 Kasım 2012 tarihinde açlık grevleri, Öcalan'ın gönderdiği mesajla son buldu. Kitapta Öcalan'ın sağlık durumuna ilişkin haberin "Öcalan’la görüşme yapmayı ve yeni bir süreç başlatma" amacıyla MİT tarafından Kandil'e ulaştırıldığı belirtiliyor. Yıl başına doğru giderken, Erdoğan yaptığı bir konuşmada “Arkadaşlarımız İmralı’da görüşme yapıyorlar” dedi.
SÜRECE KATLİAMLA YANIT
3 Ocak 2013 tarihinde ise Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata İmralı'ya giderek Öcalan’la görüşmelere başladı. Masa bu sefer İmralı'da kuruluyordu. Fakat, fırsat bulduğunda Kürd'e sırtınan bir hançer saplamayı alışkanlık haline getiren Türk devlet geleneği, bu sürece de Paris katliamı ile yanıt verecekti. Fakat Paris katliamına geçmeden önce kitapta, 2011 yılındaki bir Oslo görüşmesinde Hakan Fidan'ın Sabri Ok'a bu minvalde bir mesaj verdiği veriyor.
FİDAN’DAN OK’A SUİKAST MESAJI
Görüşmenin yemek arasında Fidan, Ok’a dönerek, “Sabri Bey, biliyor musunuz, 300-400 kişiyle Avrupa’da neler yapılmaz ki" diyor. Konuyla alakasız bu sözler Ok'a yabancı değildir. Ok, 2009 yılında Fransa’da Avrupa’daki Kürt kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin katılımıyla düzenlenen bir toplantıda bu sözleri söylemişti. Fidan'a ne demek istediğini soran Ok, şu yanıtı alır: “Fransa’daki konuşmanızda böyle diyorsunuz ya. Çok haklısınız. O konuşmaların hepsini dinledim. Hükümetler arasında siyasi sorunlar olsa da istihbaratlar arasında hiçbir zaman ilişki kesilmez" diyerek Fransa istihbaratı ile sıkı ilişkilerinden söz ediyordu.
‘OZAN’ MASADAYDI
Fidan ile Ok arasında bu diyalog geçtiğinde masada ‘Ozan’ kod isimli MİT yöneticisi de bulunuyordu. Bu konuşmadan sonra Fethullah Gülen medyasında "PKK yöneticilerine suikastların önemini" irdeleyen yazılar çıkmaya başladı. Ve 3 Ocak'ta DBP heyeti ile Öcalan arasında yapılan görüşmeden sadece 6 gün sonra Paris’te Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan katledildi.
OSLO MASASINDAN CİNAYET MASASINA
Cinayetten bir yıl sonra, tetikçi Ömer Güney ile iki MİT yetkilisi arasında yapılan ses kayıtları internette yayımlandı. Ses kayıtlarındaki bir MİT yöneticisinin 3 Temmuz 2008’de Cenevre’de yapılan ilk görüşme ile 5 Temmuz 2011’de Oslo’da yapılan son görüşmeye kadar tüm görüşmelerde hazır bulunan ‘Ozan’ kod adlı MİT yöneticisi olduğu yönünde güçlü bilgiler mevcut. Kitapta Türk istihbaratının cinayete ilişkin ıslak imzalı belgesinin kopyası da yer alıyor.
ARINÇ DEVLETİN YAKLAŞIMINI ÖZETLEDİ
Kitabın ikinci bölümünde ise 2013'te Amed Newrozu'nda Öcalan'ın mesajının okunmasıyla başlayan sürecin tüm ayrıntıları yer alıyor. Söz konusu süreçte artık aracı kurumlar devrede değildir. "Çatışmasızlık ortamının sağlanması", "Anayasal ve Yasal süreç" ve "Normalleşme süreci"nden oluşan bu sürece de Türk devleti yine oyalama, zamana yayma ve tasfiye etme olarak bakıyor. İlk aşamada çatışmasızlık ortamının sağlanması için 8 Mayıs 2013’te çekilme süreci başladıktan birkaç gün sonra Bülent Arınç, "cehennemin dibine gitsinler" demesi Türk devletinin yaklaşımının özetiydi.
DAVUTOĞLU’NUN GAYRI İNSANİ TUTUMU
Kitapta sürecin insani adımı olacak "hasta tutsakların serbest bırakılması" için de dönemin Başbakanı Ahmet Davuoğlu'nun ayak dirediği belirtiliyor. HDP heyeti de Davutoğlu’nun bir görüşmede kendilerine, “hasta tutsakların bırakılmasına ben müdahale ettim, bırakmadım” dediğini aktardı.
KIRMIZI ÇİZGİ: ROJAVA
Tüm görüşme ve tartışmalara rağmen 2013-2015 İmralı sürecinin kırılma noktasının Rojava olduğu kitapta tüm ayrıntılarıyla yer alıyor. Erdoğan'ın Öcalan'a gönderdiği "Suriye'nin kuzeyi kırmızı çizgimdir" sözlerine Öcalan da "Başbakan'a (Erdoğan o zaman başbakandı) söyleyin Rojava benim de kırmızı çizgimdir" sözleri her şeyi özetliyor. Öte yandan Süleyman Şah Türbesi'nin taşınması için yapılan bazı jestler de yumuşama yaratmadı. Öte yandan Süleyman Şah operasyonu için Türk devletinin övünerek "kimseye sormadık, gittik, aldık geldik" sözlerinin yalan olduğu da PYD Eşbaşkanı Salih Muslim ile Dolmahçe'de yapılan toplantıya ilişkin ayrıntılar da kitapta yer alıyor.
İNKAR VE İMHAYA DEVAM
Büyük bir emeğin ardından Dolmabahçe Mutabakatı imzalandıktan sonra Erdoğan'ın Habur sürecinde olduğu gibi önce kabul etmesi, sonra ise inkar etmesi de kitapta detaylıca yer alıyor. 28 Şubat 2015'te Dolmabahçe’de 10 madde halinde kamuoyuna açıklanan ve Erdoğan'ın daha sonra inkar ettiği 66 maddelik taslağın tamamı kitapta yer alıyor. Ama 10 yıllık süreç boyunca bir yandan Kürtlerle görüşen diğer yandan tasfiye planları yapan Türk devleti, bu taslağı hayata geçirmek yerine, 30 Ekim 2014 MGK'sinde hazırladığı "Çöktürme Planı" planını 24 Temmuz 2015 tarihinde hayata geçirdi. Bu yöntem Türk devletinin Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte Kürtlere ilişkin yazılmış inkar, imha, asimilasyon ve soykırım yasasının değiştirilmesi bile teklif edilemez maddesiydi ve Erdoğan da bu maddeye sıkı sıkıya riayet ederek, hayata geçirdi.