1 Mayıs'ta babası katledilen Kement: Çocukluğum öldü!

Kanlı 1 Mayıs’ta katledilen sinema emekçisi Rasim Elmas’ın kızı Gönül Elmas Kement, o günü anlattı.

Rasim Elmas, 1 Mayıs 1977 Katliamı'nda yaşamını yitiren 34 işçiden biriydi. 41 yaşında iki çocuk babası olan sinema emekçisi Elmas, Kazancı Yokuşu’nda hem vurularak hem de ezilerek katledildi. Tarihe kanlı 1 Mayıs olarak geçen 1 Mayıs 1977’de babası Rasim Elmas’ın durumundan habersiz Taksim’deki mitinge katılan Gönül Elmas Kement, yaşananları ANF’ye anlattı. 42 yıldır acısı dinmeyen Kement, katliamın kendinde bıraktığı etkiyi, “Hayatım iki dilime ayrılıyor, 1 Mayıs 1977 öncesi ve sonrası” sözleriyle özetledi. 

‘BABAMLA BİRLİKTE ÇOCUKLUĞUM DA ÖLDÜ!’

Kement, 1977’de henüz 17 yaşında lise birinci sınıf öğrencisiyken, o gün babasıyla birlikte çocukluğunun da öldüğünü vurguladı. Babasının AR Film Şirketi’nde sözleşmeli elektrik teknisyeni olarak çalıştığını belirten Kement, “Tüm ısrarlarıma rağmen yaşanabilecek herhangi bir sıkıntıya karşı benim 1 Mayıs kutlamalarına katılmamı istemiyordu. Öyle ki o Pazar günü hangimiz daha önce evden çıkacak diye kendimizi kontrol ediyorduk. Benim gitmemem için babam evde saat 16.00’ya kadar bekledi. Annemle birlikte dışarıya çıkmamla o da çıkmış. Beyoğlu’nda şef teknisyen olarak çalıştığı stüdyoya uğrayıp oradan 1 Mayıs alanına gitmiş” dedi. 

O GÜNÜ ANLATTI

Babasının alanda olduğundan habersiz mitinge katılmak üzere Taksim’e giden Kement, hayatını tümden değiştiren günü şöyle anlattı: 

“Taksim o kadar kalabalıktı ki alana girememiştim. Hayatımda gördüğüm en kitlesel katılımdı, insan selinden dolayı ilerleyemiyorduk. Panik ve korku her yere hakim olana kadar tam anlamıyla bayram havası yaşanıyordu . Divan Oteli’nin bulunduğu noktadan adım adım Gezi Parkı’na varmak üzereyken, kitle birden büyük bir panik ve karmaşa içinde Harbiye’ye doğru yönelmeye başladı. Bayram havası yerini karmaşaya bıraktı. Olduğum yerden silah seslerini duymasam da ciddi bir olayın yaşandığını anladım. Babamın orada olabileceğini hiç aklımdan geçirmemiştim. Birbirini itekleyerek ilerleyen kalabalığa takılarak eve geri döndüm. 

‘MORGUN NE ANLAMA GELDİĞİNİ ANLADIM!'

Evde annem ve 16 yaşındaki erkek kardeşim vardı. O dönemde haberler hızlı gelmediği için tam olarak ne yaşandığını hemen öğrenemedik. Sabah kalktığımda babam hâlâ eve gelmemişti. Hemen çalıştığı şirkete, olabileceği her yere baktım, ancak hiçbir yerde yoktu. Annemin okuma yazması olmadığı için ben ve kardeşim iş bölümü yaparak birimiz hastanelere, birimiz karakollara bakmaya karar verdik. Annemle birlikte gittiğimiz Gayrettepe Birinci Şube’de polislerin elindeki ölü ve yaralı kayıt listesinde babamın ismi yoktu. Oradan çıkıp Taksim Meydanı’nda vardığımızda karşılaştığımız manzarayı hiç unutmam. Meydan henüz temizlenmemişti ve her yanda kanlar, çivili sopalar, eşyalar, atletler vardı. İkinci Şube’de bir polis memuru listelerde ismi yer almayan babamı morgda bulabileceğimizi söylediğinde çok sevinmiştim. Morgun ne anlama geldiğini bilmiyordum ve sadece 'bulmak' kelimesine takıldığım için çok sevinmiştim. Ancak eve döndüğümde hastaneden gelen kardeşimle karşılaştığımda morgun ne anlama geldiğini anlayacaktım.” 

‘BABAMI MORGDAN ÇIKARMAK İÇİN PARA İSTEDİLER’

Kazancı Yokuşu’ndan ağır yaralı olarak kaldırıldığı Taksim İlk Yardım Hastanesi’nde hayatını kaybeden babasını teşhis etmeye giden Kement, babasının cenazesini morgdan çıkarabilmek için para ödemek zorunda bırakılmış olmalarını ise asla affetmeyeceğini vurguladı. Kement, hastane raporlarında her ne kadar babasının ateşli silah yarası, bıçak darbesi ve ezilme sonucunda yaşamını yitirdiği belirtilse de, otopsi raporunu hiç göremediğini belirtti. “Bu sistem nasıl bir sistemse insanlara asla değer vermiyorlar” diyen Kement, o gün yaralıları hastaneye taşımaya çalışan insanların polis tarafından engellendiğine dikkat çekti. Babasının ölümünün ardından ortada kalmalarına rağmen devletten hiç yardım görmediklerini söyleyen Kement, evi geçindirmek için liseyi bırakıp çalışmaya başladığını belirtti. 

Babasından her söz ettiğinde gözleri dolan Kement, “Babam yaşamayı çok seven, dünya güzeli bir insandı. Haksızlığa tahammülü yoktu; savaşa, zulme hep karşı çıkardı. Hep onunla beraber gezerdik. Beni ve arkadaşlarımı sinemaya ve tiyatroya götürürdü. Hiç ayrılmazdık. Tek ayrıldığımız gün o Pazar günüydü ve temelli ayrıldık…” diye anlattı.

‘ANITA BAKMAK İSTİYORUM’

Yıllardır aradığı adaletin gelmemesine duyduğu tepkiyle 6 sene önce Hukuk Fakültesi’ni bitiren 58 yaşındaki Kement, katliamın failleri açığa çıkartılıp yargılanana kadar bu işin peşini bırakmayacağını kaydetti. Babasının da içinde yer aldığı 34 kişinin katilleri bulunmadığı gibi, Taksim’de 1 Mayıs’ın yasaklanmasının kabul edilemez olduğunu söyleyen Kement, devleti geçmişiyle yüzleşmeye çağırdı. “Yüzleşilmediği takdirde toplum vicdanı hep kanar ve yarım kalır; yarım kalan her şey daha çok katlanarak büyür” diyen Kement, katliamın failleri cezalandırılmadan barışın da, özgürlüğün de, huzurun da gelmeyeceğini söyledi. Yüzleşmenin ilk adımı olarak 1 Mayıs şehitlerinin isimlerinin yer aldığı bir anıt dikilmesini  isteyen Kement,  şöyle konuştu: “Dünyanın her yerinde katliamların yaşandığı noktalarda anıtlar veya müzeler yapılıp yaşamlarını yitirenlerin anıları yaşatılıyor. Ben bugün Kazancı Yokuşu’na babamı anmaya gittiğimde sokaklara, yokuşlara, binalara, otellere değil bir anıta bakmak istiyorum. 1 Mayıs şehitleri adına elimi sürebileceğim, ağlayıp dua edebileceğim bir anıt yapılmasını istiyorum.”