‘2024’te daha güçlü savaşıp daha büyük kazanacağız’

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, 2023’teki mücadelenin 2024’e büyük bir miras bıraktığını ifade ederek “2024'te daha çok fedaileşeceğiz, daha güçlü savaşacağız ve daha büyük kazanacağız” dedi.

 Duran Kalkan, “2023 yılı böyle bir mücadelenin tarzı nasıl olmalı, yolu, yöntemi nasıl olmalı onu da gösterdi, kanıtladı. İmralı direnişiyle kanıtladı. Zap gerillalarının kahramanca eylemleriyle kanıtladı. Rojhat ve Erdal arkadaşların 1 Ekim eylemleriyle kanıtladı. Fedai ruhuyla, fedai çizgisiyle yaşayacağız, mücadele edeceğiz” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Medya Haber televizyonunda yayınlanan röportajının ikinci bölümünde Ortadoğu’daki çatışmaları, Türkiye’deki genel seçimler sonrasındaki süreci, 31 Mart yerel yönetim seçimlerini, kadın ve gençliğin mücadeledeki rollerini ve 2024 yılındaki beklentileri değerlendirdi. Röportajın tamamını yayınlıyoruz: 

Kapitalist modernite sisteminin kendi iç çelişkilerinden doğan bir çatışma söz konusu. 90'ların başında Körfez Savaşıyla başladı. 2001 İkiz Kule olayının ardından ABD'nin Afganistan, Irak saldırılarıyla; 2010'dan itibaren de Arap Baharı denen süreçle gelişti. Bu son dönemde Afganistan’dan çekildikten sonra Ukrayna savaşı başlatıldı. Geçen iki yıla damgasını vuran bu savaş oluyor. Sistemin iç ilişkileri, çelişki ve çatışmaları devam ediyor. Bu konuda herhangi bir değişiklik yoktur. Fakat 2023 yılının bu çelişki ve çatışma ortamındaki belirleyici yanı nedir? Ukrayna savaşı biraz sona doğru gitti. Orada yeni şeyler oldu. Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş dendi ama ABD ile Rusya'nın Ukrayna üzerindeki savaşı olduğu ortaya çıktı. ABD, NATO'yu kattı bu savaşa. Rusya da müttefiklerinden savaş destek almaya çalıştı. Sonuçta Rusya bir çok bakımdan zarar gördü. İstediklerini tam gerçekleştiremedi. Fakat Amerika Avrupa’yı kendisine bağımlı kılarak önemli sonuçlar aldı. İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılımı, yine Rusya ile Avrupa'nın ticaretinin önlenmesi ile Avrupa üzerinde ABD'nin ekonomik ve askeri etkinliğini artırdı. Avrupa'yı iradesiz bir konuma getirdi. Ben net ifade edebilirim. Şimdiye kadar hiç bir zaman böyle bu düzeyde bir etkinlik kuramamıştı Amerika. Soğuk Savaş denen süreçte bu etkinlik gelişmişti ama bu düzeye çıkmamıştı.

HAMAS SALDIRISI TAYYİP ERDOĞAN’IN YÖNLENDİRMESİYLE GERÇEKLEŞTİ

Rusya da kendine göre alacaklarımı aldım dediği kendi fazlalıklarını ortadan kaldırmaya çalıştı. Savaşta rol oynayan bazıları tasfiye edildiler. Ukrayna savaşıyla amaçlanan gerçekleştiği gibi. Ne oldu? Rusya Çin ittifakının Ukrayna üzerinden Avrupa'ya enerji yolu açması sabote edildi, boşa çıkartıldı. NATO kendisini bu temelde yeniden şekillendirdi. Bunun ardından yeni çatışmalar ortaya çıktı. Bir yol olarak Hindistan'daki G20 zirvesi ardından Hindistan, Körfez, İsrail, Kıbrıs, Yunanistan enerji yolunda anlaşma sağlandığı ilan edildi. Buna karşı Tayyip Erdoğan yönetiminden ne tepki geldi? Önce Karabağ'da bir savaş oldu. Güya Azerbaycan Karabağ'ı alacak, ardından Zengi Boğazı'nı da alacaklar, bir karayolu Türkiye'ye bağlayacaklardı. Böylece Orta Asya'yı Türkiye üzerinden Avrupa'ya yeniden karadan bağlama planı yapıyorlardı. Karabağ'da Ermeni toplumu katledildi, bir soykırım uygulandı. Fakat daha ötesine ne İran izin verdi, ne İsrail izin verdi. Türkiye'nin o planı boşa çıkartıldı. Ardından söz konusu yolu ABD öncülüğünde örgütlenmek istenen yolu sabote etmek üzere Gazze savaşı gündeme geldi. Aslında orayı savaş alanı haline getirerek sabote etmek istediler karşıt olanlar. Yolu açmak isteyenler de Hamas gibi tehdit oluşturan güçleri temizlemek istediler. Yani iki tarafın da çıkarları bu savaşta birleşti. Tayyip Erdoğan'ın yönlendirmesiyle Hamas'ın başlattığı, aslında ABD ve İsrail'in de beklediği, istediği bir savaş durumu ortaya çıktı. Yani yılın sonuna damgasını vuran Gazze savaşı oluyor. İsrail ondan sonra yakıp yıktı Gazze'yi. 20 binden fazla sivil ölümünden söz ediliyor. Arada ateşkes yapıyorlar, güya esir bırakılıyoruz diyorlar. 50 kişi esir bıraktırmak için 20 bin kişinin ölümüne yol açmanın anlaşılır bir yanı yok, izahı da yok. Bunu başarı olarak görenler, gösterenler de var. Öyle bir durum söz konusu değildir. Yani ben bu vesileyle bu savaşın kurbanlarını, sivil kurbanlarını saygıyla anıyorum. Filistin halkının acılarını paylaşıyorum. Yine Yahudi sivil halkının acılarını da paylaşıyorum. Oradaki savaş tamamen böyle bir enerji yolu oluşturmak üzere yol temizliği savaşıdır. İki tarafın da yol üzerindeki kavgası. Bu temelde bu savaş gündeme getirildi. Sonuç nasıl olacak? İşte Hamas ve Tayyip Erdoğan… aslında savaşı yürüten Türkiye'dir. Gazze savaşına Hamas'tan daha fazla Türkiye savaşın içinde. Türk basını yürütüyor zaten büyük ölçüde savaşı. Kimin niyeti ne ortada. Onlar yolu sabote edeceğiz diyorlar. Zaten ifade ettik ya, Irak'la da görüşmüşler. Alternatif yolu sizinle birlikte oluşturalım diye. Buna izin vermez küresel sermaye sistemi. Küresel sermaye içerisinde Yahudi sermayesi başat güçtür. İsrail'in dışlanmasını kabul eder mi hiç? Tayyip Erdoğan'ı kullandılar bu çerçevede. Aslında bu durum Mayıs seçimlerinde Tayyip Erdoğan'ı yeniden niye iktidarda tuttular, onu gösterdi bize. Demek ki burada kullanmak için. Tayyip Erdoğan dışında hiç kimse Hamas'ı böyle bir saldırıya yöneltmeyebilirdi. Örneğin Şam'a giderken Kobanê'ye Tayyip Erdoğan çevirdi çeteleri. Tayyip Erdoğan'ın bu tür örgütlerle ilişkisi buna dayanıyor ve bu ilişkiyi küresel sermaye sistemi kullanıyor. Yani aslında onlar Tayyip Erdoğan'ı kullanıyorlar. Bunun için tutuyorlar. Bir provokatör gibi yani. Aslında fark ettirmeden onun iktidarda kalmasını sağlıyor ama diğerleri de kendi çıkarları doğrultusunda onu kullanıyorlar.

KÜRESEL GÜÇLER TÜRKİYE’Yİ KULLANIYOR

Öyle ABD sistemiyle, küresel kapitalist modernite sistemiyle emperyalizmle çelişkisi, çatışması olan filan değildir. Bu sözlerin hepsi yalan aslında. Türkiye'yi ve bazı dış çevreleri, özellikle de dogmatik solculuğu kandırmak için kullanıyorlar. Bazı alanlardaki solcular alet oldular buna. Neredeyse Tayyip Erdoğan'ı anti emperyalist görecek kadar ileri gittiler. Tayyip Erdoğan'a anti emperyalist diyenler Kurdistan'a gelsinler, gerçeği görsünler. Dolayısıyla biz bunu iyi biliyoruz. Bu savaşların ne demek olduğunu da iyi biliyoruz. Filistin halkının yaşadığı acıları Kürtler kadar hiç kimse anlayamaz. Filistin ve Kurdistan halklarının kardeşliği kadar hiç kimse kardeş halk olamaz. Bu yaşadıklarıyla da ortak mücadeleyle de kanıtlanmıştır. Dün de böyleydi, bugün de böyledir.

Şimdi sonuç ne olur? Yani işte Tayyip Erdoğan'la Hamas'ın iddiası İsrail'i yenecekleri yönünde. İsrail devleti ile ABD arasında çelişki yarattıklarını söylüyorlar, Türkiye'ye bunu propoganda ediyorlar. Gerçekle hiç bir alakası yok. ABD nasıl 1990da Körfez savaşında Körfezin etrafına Suudi Arabistan’a asker çıkararak denetim kurduysa şimdi de savaş gemilerini Doğu Akdeniz'e getirdi ve yol hattında denetim kurdu. Hamas'ı etkisiz kılmaya çalışıyorlar. Onların hedefi budur. Bunu yol temizliği olarak yapıyorlar. Ardından herhalde Lübnan, Suriye, Kıbrıs üzerinden yapacaklar. Çin bununla çelişkili değil, anlaşmış gibidir. Ukrayna yolu olmayınca Çin ABD'nin bu yoluna evet demiş gibi.

İran'da katılım vardır. İran ABD çatışması olarak değerlendirildiğinde hepsi boşluğa düştü. Hiçbir alakasının olmadığı ortaya çıktı. Demek ki ezbere konuşmamak lazım. Teori demek ezberlenen şeyleri tekrarlamak değil. Lenin diyor gençliğinde ezberledikleri, ölünceye kadar tekrarlayan solcular. Öyle solcu olmamak lazım. Yani gelişmeleri gören, anlayan, değişimi gören, düşünce değişimi yaşayabilen olmak gerekli. Bu bakımdan, İran’la eskisi gibi bir karşıtlık yoktur. Tam tersine burada ortaklık, uyum vardır. Lübnan'da bu nedenle çok sorun çıkmaz.

TÜRKİYE ULUSLARARASI ALANDA DIŞLANDI

Suriye'de Rusya'yla çatışma olur mu bilemiyoruz. Rusya çok tepki göstermedi İsrail konusunda. Rusya da işin içerisinde. Geriye yani o da aşılırsa herhalde Kıbrıs ve Türkiye kalacak. Türkiye ile sistem, içinde yer aldığı kapitalist modernite sistemi karşı karşıya gelecek bir kere daha. Yani yüz yıl önceki dünya savaşındakine yine benzer bir biçimde. Bu kesin gibi görünüyor. Türkiye'ye ceza olarak etkisi budur. Türkiye dikkat edilirse dışlandı, bu enerji yolundan dışlandı. İpek Yolu kaç bin yıllık yol, Anadolu'dan, Mezopotamya'dan, İran'dan geçiyor, Çin'e ulaşıyordu, o yol ortadan kalktı. 1900'lerin başında oluşturulan Berlin, Bağdat, Basra yol hattı, daha doğrusu Avrupa, Hindistan ticaret yolu -ki Birinci Dünya Savaşı bu yol kavgası üzerinde oldu- o bozuldu. Türkiye'den geçiyordu. İkinci Dünya Savaşında Türkiye'nin dışında yol aradığı için Hitler faşizmi Türkiye savaşın içine girmedi. Diyorlar ki Türkiye yöneticilerinin dehasıyla, marifetiyle, politik marifetiyle savaşa girilmedi hiçbir alakası yok. Denenmiş, başarısız kalmıştı. Bir kere daha denemek istemedi Hitler yönetimi. O da o zaman da boşa çıktı. Şimdi Ukrayna yolunu boşa çıkardılar Türkiye'nin. Azerbaycan'la geliştirmek istediği boşa çıktı. Mevcut durumda yani aslında bu yolu Kuzey Suriye'den geçirmek istiyorlardı. Türkiye sabote etti onu. Karşı çıktı. ABD de izin verdi Cerablus'a, işte Efrin'e asker çıkardılar, Suriye'ye resmi savaş açtı, Irak'a da resmen girdi. Burası savaş alanı haline gelince sermaye kendisi için istikrarlı bulmadı. Dolayısıyla burası dışlandı. Mevcut yolda sermaye çevreleri bunun sonucunda ittifak yaptılar. Türkiye'yi dışlamış oldular. Tabii Kurdistan’ı da bir biçimde dışlıyor. Ama Kürtlerin başka kanalları vardır. Esas olan Türkiye'nin dışlanması oldu. Türkiye şimdiye kadar Asya ile Avrupa arasında köprüydü. Türkiye'nin stratejik konumu deniliyordu. Buna dayanarak Türkiye'yi, TC devletini, Ortadoğu'yu kapitalist modernite sisteminin, ulus devlet sisteminin içinde tutsun diye yarattılar. Şimdi bütün bu fonksiyonlar ortadan kalktı. Kürt düşmanlığı buna yol açtı. Yani Tayyip Erdoğan kazandı, iktidarda kaldı ama bunun karşılığı olarak Türkiye kaybetti. Türkiye sistemden dışlandı. Niçin dışlandı? Niye bu yol hattı olamadı? Savaş nedeniyle. AKP-MHP faşizminin genelde TC devletinin yüz yıldır sürdürdüğü Kürt düşmanı faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyaset nedeniyle. Tayyip Erdoğan yönetimi Türkiye'yi sistemden dışlamış oldu. Sistemle karşı karşıya getirdi. Sistem içindeki avantajlarının kaybedilmesine yol açtı. Neyin karşılığında? Kendisinin iktidarda kalması karşılığında. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan'ın çıkarlarıyla Türkiye'nin çıkarları bir değildir. Bunu Türkiye toplumu, devrimci demokratlar, herkes iyi görmeli. Özellikle devrimci güçler, dostlarımız iyi görsünler. HBDH'de yer alan müttefiklerimiz bunu iyi anlamadılar, iyi de anlatmalılar. Tayyip Erdoğan'ın nasıl Türkiye'yi felakete götürdüğünü, kaynaklarının kuruduğunu görüp topluma anlatmalı, göstermeliler. Türkiye şimdi işte bu duruma geldi, ne olacak? Ya var olana razı olacak. Böyle dışlanmaya zayıf bir konumda yaşamaya razı olacak. Çatışmaya girerlerse de bu zaten aslında Türkiye'yi çatışmaya da götürebilir. Yıllar önce, 10 yıl, 15 yıl önce kaç defa Önder Apo bunları değerlendirdi, çağrılarda bulundu. Yapmayın dedi. Böyle yaparsanız felakete gider. Sizi parçalamaya kadar götürürler. Her şeyinizi elinizden alırlar, sömürürler.

TÜRKİYE’Yİ TAYYİP ERDOĞAN YÖNETİMİNDEN KURTARMAK GEREKLİ

Türkiye toplumuna bunu anlatamadık. Mevcut yönetim de buna inanmadı, tersini yaptı. Kendi çıkarını aslında bunun tersini uygulamakta gördü. Şimdi doğrulanan Önder Apo'nun değerlendirmeleri oluyor aslında. Kürt düşmanı, Kürt soykırımcı Kurdistan'da işgalci savaşçı konumuyla Türkiye'nin artık sistemde etkili hale gelmesi, stratejik konum arz etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla gelişen Türkiye ancak demokratik gelişen Türkiye olur. Kürt sorununu çözen, Kürt özgürlüğünü tanıyan Türkiye olur. Bu bugün net bir biçimde açığa çıktı, görüldü. Bunun için biz bu kadar çaba harcadık aslında,  mücadele ettik. Türkiye'nin demokratikleşmesi için, Kürt sorununun çözümü için ittifaklar oluşturduk demokratik siyaset alanında, devrimci mücadele alanında. Aslında buna karşı Halkların Birleşik Devrim Hareketi olarak çok önemli bir mücadele de yürüttük. AKP-MHP faşizmi Türkiye'yi böyle bir dışlanmaya ve savaş içerisinde kendi kaynaklarını tüketir hale gelmeye düşmesin bu önlensin diye. Ama dikkat edilirse sonuç vermedi. Çabalarımız az kaldı. Daha fazla mücadele etmeliyiz, daha iyi anlamalıyız. Yani Tayyip Erdoğan zihniyetinin Kürt düşmanı, faşist, soykırımcı zihniyet ve siyasetin Türkiye'ye neler getirdiğini, Türkiye'de nasıl bu kadar krize yol açtığını görerek Türkiye'yi bu zihniyetten ve siyasetten kurtarmak lazım. Tayyip Erdoğan yönetiminden kesinlikle kurtarmak gerekli Türkiye’yi. Yoksa bu yönetimin Türkiye'ye baskı, sömürü, dışlanma ve felaketten başka vereceği bir şey yok. Daha ısrarla sürdürürse daha kötü sonuçlar olur. Herkes aklını başına toplamalı. Önder Apo'nun uyarıları çok önemliydi. Biz de şimdi çok iyi görüp anlıyoruz bunları. Dolayısıyla Türkiye'yi sevenler görmeliler ve buna kesinlikle karşı çıkmalılar.

TAYYİP ERDOĞAN VE REJİMİNİ İKTİDARDA TUTUP KULLANMAK İSTİYORLAR

2023’te seçimle her şey sonuçlanır gibi bir yaklaşım yoktu. Ama seçim de antifaşist mücadele açısından önemli bir fırsattı. Kısmen değerlendirildi. Aslında anlayış olarak iyi değerlendirildi, ortaya kondu, görüldü. Yeni bir mücadele, daha doğrusu var olan mücadele yöntemlerine eklenen bir mücadele olarak anti-faşist mücadeleyi geliştirelim diye bunu ifade etmiştik. Devrimci ittifaklar halinde mücadeleyi, gerilla savaşını geliştirerek de yaptık. Demokratik siyaset bunu yapmaya çalıştı. Kadın ve gençlik mücadeleleri bunu yapmaya çalıştılar. Önemli bir mücadele de verildi. Seçimin önemi de görüldü. Fakat şu da vardı. Yani nasıl diyelim, seçimde hep yanlış mı yapıldı? Tam öyle değil aslında. Seçim ne kadar seçim oldu tartışmalıdır. Seçimin böyle adil, eşit bir seçim olma durumu yoktur. Seçim olduğu bile tartışmalı. Çünkü şu vardı; Tayyip Erdoğan'ı uluslararası komployu yönetmek için görevlendirenler hala Tayyip Erdoğan'ı kullanmak istiyorlar. O çıktı ortaya. Bazı alternatifler yaratmaya çalıştı muhalefet. Kemal Kılıçdaroğlu altılı masa diye biraz umut da yarattılar ama böyle bir savaşı, Kürt savaşını en iyi yürüten, AKP-MHP faşizmiydi. Sistemin ihtiyaçlarına cevap veren bir Türkiye'nin aleyhine cevaplar veren Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli yönetimiydi. O nedenle iç ve dış çıkar çevreleri Tayyip Erdoğan'ı, AKP-MHP ittifakını biraz daha iktidarda tutmak ve kullanmak istediler. Köprüden geçerken deniliyor ya at değiştirilmez. Değiştirmek istemediler. Değiştirmeyi kendileri için sakıncalı, zararlı gördüler. O nedenle de seçimin sonu önceden planlanmıştı.

Şimdi ne kadar adil seçim oldu? Gerçekten bu oylar alındı mı tartışma konusu. Kimse bilmiyor. Böyle olmadığını söyleyenler çok. Doğru olan da bu zaten. Fakat buradan çıkan sonuç önemli. Bundan sonra ne yaptılar? Türkiye'yi hem Karabağ'da, Orta Asya Türkiye yol hattında hem de  Gazze savaşında kullandılar. Tayyip Erdoğan yönetimini kendi istekleri doğrultusunda kullandılar, alet oldular. Tayyip Erdoğan bunlara karşı konuşuyor. Herkes de inanıyor. Onlarla ne kadar büyük kavgası var açığa çıkmadı. İsrail'le en fazla ticari ilişkileri Gazze savaşı sürecinde yürütüyorlar. Hem de Tayyip Erdoğan'ın çocukları AKP yönetiminde yer alanların çocukları bunu yapıyorlar. Bunlar alenen ilan edildi, açığa çıktı. Herkes bunu görmeli. O bakımdan o laflar boştur. İşin gerçeği Tayyip Erdoğan'ın kullanılmasıdır. Kullanmak için belli ki yaptılar ve kullandılar. Başka nerede kullanacaklar, ne olacak çok belli değildir. Yani şunu gösterdi seçimler ve seçim sonrası süreç. Tayyip Erdoğan kazandı seçimi. Sözde iktidar ömrü uzadı ama Türkiye dışlandı, stratejik konumunu kaybetti. Türkiye birçok şeyi kaybetti yani bunun sonucunda. Tekrar ifade ediyorum. Hiç kimse Tayyip Erdoğan yönetimi ile Türkiye'nin çıkarlarını aynı görmesin, karşıdırlar. Tayyip Erdoğan kazanırsa Türkiye kaybeder. Türkiye ancak Tayyip Erdoğan kaybettiği zaman kazanacak. Bunu bu seçim sonrası süreç çok net gösterdi.

UMUT EDİYORUZ, 2024 FAŞİST REJİMİN ÇÖKÜŞ YILI OLUR

Peki ne olacak bu durum nereye gider? Şöyle diyebiliriz Tayyip Erdoğan için geri sayım çoktan başladı. Bir çöküş süreci oluyor artık. Daha fazla kullanacaklar mı iç ve dış çıkar çevreleri. Bilemiyoruz. Gerçekten bir kullanım değeri kaldı mı? Çok kalmadı gibi görünüyor. O bakımdan Tayyip Erdoğan yönetiminin geleceği yoktur artık sonu geliyor. Çözülüş ve çöküş süreci yaşanıyor. Herkes bunu görmeli. Mevcut Türkiye yönetimine, AKP, MHP faşizmine dayanarak gelişme sağlayacağım, iş yapacağım, kazanç elde edeceğim diyenler yanılıyorlar. Artık kazanç elde edemeyecekler. Zaten her gün kiri pası ortaya çıkıyor. Bu yönetimin ne kadar kriz, kaos yarattığı, ne kadar kirli işler yaptığı her türlü esrar, eroin kaçakçılığından yani kara paradan çöküşe kadar her şeyi yaptığı ortaya çıkıyor. Ekonomik kriz, siyasi kriz, toplumsal çöküş, çürüme bu yönetimin altında gelişiyor. Bunlar çok açık. O bakımdan yolun sonu görünmüştür. Öyle diyebiliriz. Tam ne zaman ne olur bilemeyiz. Umut ediyoruz, 2024 yılı bu yönetimin tümden çöküş yılı olur. Faşizmin yıkılış ve yenilgisi yılı olur. Umudumuz ve isteğimiz bu. Mücadelemiz bu temelde olacak. Kürdistan Özgürlük Hareketi olarak da, Türkiye Demokratik Güçleri olarak da devrimci demokratik güçler olarak da hep bu temelde mücadele edeceğiz. Şunu ifade edebilirim. bu yıkılışı hızlandırmak, yakınlaştırmak, mümkünse gerçekleştirmek için olmazsa yani diğer süreç daha çok yakın görünüyor. Çünkü 2024 yılında seçimler var. Onun sonuçları birçok şeyi gösterecek. Mevcut durumda ne kadar zor durumda oldukları ortada AKP yönetiminin.

2024’Ü FAŞİZME KARŞI ZAFER YILI HALİNE GETİREBİLİRİZ

Diğer seçim kaybedilmiş gibi görünüyor ama yerel seçimlerde etkili olması, aynı düzeyde etkinlik sağlaması kolay görünmüyor. Diğer yandan başka seçimler de var. 2024 ABD için de seçim yılı birçok şeyler açısından. Şimdi böyle bir yol örgütleme, enerji yolu kapitalizm için her şey mi olacak yoksa gerçekleşecek mi belli bile değil. Gerçekleşirse gerçekten Üçüncü Dünya Savaşı'ndan çıkaracak mi? Krizi ve kaosu hafifletecek mi? Çok görünmüyor. Tersine faşizm tırmanıyor. Avrupa'da ve Amerika'da sağcı neo faşist akımlar daha çok öne çıkıyorlar, iktidara geliyorlar. İktidara adaydır. Onlar bir çıkış olamazlar. Tam tersine çelişkiyi ve çatışmayı daha çok derinleştirirler. Faşizmden çözüm gelir mi? Demokratikleşme ancak bunu yapabilirdi. Gerçekten olacak mı? 2024 biraz hazırlıkla geçecek gibi görünüyor ama sonrası önemli değişikliklere gebedir. Dünyada da Türkiye'de de önümüzdeki yıl ve ardından çok ciddi siyasi gelişmeler, değişimler kesinlikle olabilir. Biz bunu 2004 yılında Türkiye'de gerçekleştirmek için tabi bütün gücümüzle bunun için mücadele edeceğiz. Herkesin de bunu görmesini, inanmasını istiyoruz. Özellikle Türkiye toplumunun, aydınlarının, siyasetçilerinin, sanatçılarının, devrimci demokratik güçlerinin bunu gerçekten görmeleri, bilinçlenmesi, örgütlenmeyi ve ortak antifaşist mücadeleyi bu temelde geliştirmeyi sağlamaları gerekli. Bunu böyle yaparsak kesinlikle kazanırız. Buna herkes inanmalı. 2024’ü Türkiye'de anti-faşist demokratik devrimin zafer yılı haline getirebiliriz. Hedefimiz bu. Bunun için mücadele edeceğiz. Herkesi de bu inanç ve tutumla mücadeleye çağırıyoruz.

İTTİFAKLARI YENİLDİ, ORTADA SADECE HAMAS VE AKP KALDI

Mevcut Türkiye yönetimi sistemini bir siyasi sistem, siyasi değişiklik olarak görmemek lazım. Önder Apo “Darbe mekaniği işliyor” dedi. Her şey darbeler temelinde oluyor provokasyonlarla gerçekleşiyor. Özellikle de mevcut AKP-MHP faşist ittifakı, Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı yönetimi bunu çok yönlü kullanıyor. Her şeyi kullanıyorlar. Gazze halkının kanı üzerinden yerel seçimi kazanmaya çalışıyorlar. Seçim propagandasına dönüştürdüler. Filistin halkına ya da Gazze halkına destekleri yoktur. Evet, Hamas'ı kurtarmaya çalışıyorlar. Çünkü Hamas'ın yöneticilerinden bir tanesi Tayyip Erdoğan'dır. AKP ile Hamas kaldı ortada. Diğer alanlardaki ayakları yenildiler. Şimdi Hamas eziliyor. Ardından AKP'ye sıra gelecek. Tayyip Erdoğan can havliyle karşı çıkıyor zaten. Bütün tutumlarına bakın. Can havli tutumudur. Ama işte yani bir provokasyon ile 21 bin Gazzelinin ölümüne neden olundu. İşte Hamas'ı ayakta tutmak için ya da Tayyip Erdoğan'ın yeniden seçim kazanması için bu kadar genci Türkiye'nin sınır dışına sürmüşler. Parayla şunla bunla kira almışlar. Kürt halkının, gerillalarının üzerine imha etmek için sürüyorlar. Karda kışta burada bir tanesi ölürse onu seçim şeyine propagandasına dönüştürmeye çalışıyorlar. Gördünüz Amasya'da olanları. CHP yönetiminin başına ne getirdiler? Yani ifade ettim, hiç de böyle yaklaşılır mi? Gerçekten şehit diyorlarsa inanıyorlarsa şehit seçim propagandasının aleti yapılır mı? Ama Tayyip Erdoğan yönetimi, AKP, MHP yönetimi işte bu duruma düştü.

Şeyh Said meselesi de tam bir provokasyon. Bazıları durup dururken güya Akp'nin yeni müttefiki Hizbullah bunu istiyor. Güya Diyarbakır'ın kayyum yöneticisi bunu uyguluyor. Yani kendileri yapıyorlar. Birileri küfrediyor, birileri olumluyor. Böyle bir provokasyon var. Çok arsızca bir provokasyon. Bunun bir ucu AKP, bir ucu da Hizbullah. Kontra Hüda-Par denen güruh. Bunu herkes görmeli. Bu bakımdan çok dikkatli olmalıyız. Herkes dikkatli olmalı. Özellikle Kürt halkı, yurtsever çevreler çok dikkat etmeliler. Bunlar her şeyi yaparlar kendi çıkarları için. Araç haline getirirler, alet edebilirler. Şeyh Sait gibi tarihi bir kişiliği yaptıklarına göre kesinlikle her şeyi kullanırlar.

YURTSEVERLER PROVOKASYONLARA, OYUNLARA KARŞI DİKKATLİ OLMALI

Bu bakımdan özellikle Şeyh Said'in yakın çevreleri, aile çevreleri, Şeyh Said'i sevenler çok dikkat etsinler. Birilerine hakaret ettirdiler. Alçakça saldırı yaptılar. Hakaret etme temelinde birileri de oradan nemalanmaya çalışıyor. Güya bununla Diyarbakır'dan ya da sevenlerden oy alacaklar, yerel seçim kazanacaklar. Bu Hizbullah denen güruh da bunu yapıyor. Bu çevreler çok dikkat etsinler. Buna kesinlikle alet olmamak lazım. Unutmayalım tarihi bir kişilik Şeyh Said. Kürt ulusal direnişinin soy damarlarından birisidir. O böyle şeylere alet edilemez, alçakça bir tutumdur. Bütün Kürtler, yurtseverler, Şeyh Said'i sevenler tutum koymalı, seçimde ağızlarının payını vermeliler. Asla Kürt ulusal direnişinin önderleri, soy damarları böyle alet edilemez. Onlar özgürlük mücadelesinde yaşıyorlar. Gerillanın direnişinde yaşıyorlar. Halkımızın ve hareketimizin Kürt özgürlüğü için yürüttüğü mücadelede yaşıyorlar. Onun tarihi temelini oluşturuyorlar. Ne işbirlikçilerin bu çıkarcılık ne de faşist soykırımcıların alçakça saldırıları bu tarihi şahsiyetlerin önemini azaltmaz. Biz buna şimdiye kadar izin vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz. Umut ediyoruz ki Şeyh Said'i sevenler ve sevenler de tümüyle böyle bir tutum alır. Buradan çıkar sağlamaya çalışanlara en ağır dersi bu seçim sürecinde verir.

KADIN MÜCADELESİ GELİŞTİKÇE ERKEK EGEMENLİĞİNİN SALDIRILARI ARTIYOR

Kadın mücadelesi 2023 yılında küreselleşti. “Jin Jiyan, Azadî” devrimi Rojhilat’tan, İran'dan 2022 Eylül ortasından itibaren yayıldı. 2023 in ilk yarısına damgasını vurdu. Aslında bütün dünyaya da yayıldı. Önder Apo'nun geliştirdiği “Jin Jiyan, Azadî” sloganını kullandı. Büyük bir güç, direnç olduğu ortaya çıktı. Dünyada da önemli bir yankı buldu. Kadınlarda, devrimci yurtsever çevrelerde yankı buldu, sahip çıktı. İktidarcı, devletçi, erkek egemen zihniyet ve siyaset sahip çıkmadı tabi.

Bu temelde kadın mücadelesi her yerde oldu. Kurdistan'ın her yerinde, dünyanın birçok alanında da toplantılar da yaptılar. Bu temelde bu neyi gösterdi? Aslında daha şimdiden 2023 yılında bu 21'inci yüzyılın kadın yüzyılı olduğunu, kadın özgürlüğünün bir özgürlük devrimi olduğunu, bunun da Önder Apo'nun geliştirdiği jineoloji temelinde bilinç, örgüt ve eylem yarattığı ortaya çıktı. Kesinleşti yani. Artık bir küresel kadın özgürlük devrimi var. Kadın mücadelesi her türlü gericiliği erkek egemen zihniyet ve siyaset tarafından yaratılan her türlü gericiliği korkutan, titreten bir gerçeklik. Bunu iyi görmemiz lazım. Şimdi burada şunu göreceğiz. Bu geliştikçe erkek egemen zihniyet ve siyasetin saldırılarında da artış oluyor. Yani böyle bir tepki mi denilebilir, korkunun ürünü mü denilebilir? İzliyoruz basını. Her alanda kadın cinayetlerinden söz ediliyor. Ve işte bunlar en yakınları tarafından yapılıyor. Kocaları, bilmem kardeşleri, aile çevreleri bu cinayetleri işleyenler oluyorlar. Burada da gerçekten üzerinde iyi durulması, çok teşhir edilmesi, mücadele edilmesi gereken bir yan var. Bu sadece kadınların mücadele edeceği bir durum da değil. Kendine özgürlükçü, demokrat, yurtsever diyen herkes etmeli. Erkekler daha çok etmeliler. Bu nasıl oluyor? Bir taraftan sevgiden söz ediliyor, arkasından alçakça ihanet, katliam var. Bu ne biçim sevgi, bu ne biçim eş olma, bu ne biçim kardeş olma, bu ne biçim aile olma yani böyle? Sevgi ile cinayet bir madalyonun iki yüzü gibi yani. Bu hale gelmiş. Bu çok tehlikeli. Tabii bunu teşhir etmemiz lazım. Bu cinayetleri daha çok teşhir etmek ama aslında tabii daha fazla bu buna yol açan zihniyet ve siyaseti teşhir etmek, oradan insanları kurtarmaya çalışmak lazım. Bu çok önemli bir mücadele, görev olarak ortaya çıkıyor. Özellikle Kürt toplumunu, erkeklerini bu konuda duyarlı davranmaya, eski geri egemenlik anlayışı, yaklaşımları bir yana bırakarak özgürlük mücadelemizin geliştirdiği kadın özgürlük devrimimizin ortaya çıkardığı zihniyeti, yaşam ölçülerini herkes esas almalıyız. Diğerleri kesinlikle bizden değildir. Kadın üzerinde erkek egemen zihniyet ve siyaseti uygulamaya çalışanlar yurtsever olamazlar. Kürt özgürlük hareketinin içinde olamazlar. Kendilerine istedikleri kadar yurtsever desinler, onu böyle sayamayız.

GENÇLİK BİR MORAL GÜÇ OLDU

Kadınlar ve gençler yeni paradigmanın demokratik modernite paradigmasının öncü güçleri. Gençlik 2023 yılında hem Kürdistan'da hem küresel düzeyde böyle bir öncülük görevini yerine getirecek bir bilinç ve örgütlülüğe ulaştığını ortaya koydu. Paris Dünya Gençlik Konferansı bunu ilan etti. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü isteme temelinde büyük bir coşkuyla, heyecanla gerçekten de insanlığa yeni bir umut ve heyecan verdi. Bu kapitalist modernite sisteminin erkek egemen, faşist, soykırımcı zihniyet ve siyasetin insanlığı bunalttığı, daralttığı bir ortamda bir moral güç oldu, Coşku, heyecan oldu. Bu anlamda gençlik her alanda, bütün toplumlarda yeni bir bilinçlenme, yeni bir mücadele süreci yaşıyor.

Demokratik modernite devriminin gelişmesine gençlik öncülük ediyor. Tıpkı 68 gençlik devrimi gibi. Orada paradigmaları yetersizdi, teorik çözümlemeleri yetersizdi. Reel sosyalizmin etkilerini atabilmiş değillerdi. Şimdi Önder Apo'nun geliştirdiği paradigma gençliğin önünü açıyor sonuna kadar. Dolayısıyla gençlik yeni bir gençlik devrimi, gençlik öncülüğü, demokratik modernite paradigmasını özümseme temelinde gelişiyor. Bunu rahat söyleyebiliriz. Bunun Kurdistan kolu önemli, öncülük ediyor. Komutan Ciwan işte partimizin gençlik hareketi buna öncülük ediyor ki 2023 yılında da bu öncülük sürdü. İşte gerilla direnişi, gençlik direnişi, serhildanlarda gençlik öncülüğü küresel özgürlük hamlenin öncü güçlerinden birisi. Gençlik bunu dört parça Kurdistan'da yapıyor, yurtdışında yapıyor. Genel halkı harekete geçirerek yapıyor, kendi eylemiyle yapıyor. Türkiye'de Kuzey Kurdistan'da mücadeleyi daha çok geliştirme temelinde yapıyor. Önemli bir çıkışı var. Dikkat edilirse faşist, soykırımcı zihniyet ve siyaset kim kendilerine karşı geliyorsa oraya saldırıyor. Kadınlara dönük saldırı bunun sonucudur. Ne kadar kadın tutukladılar, baskı yapıyorlar. Gençliğe de saldırıyorlar. Son zamanlarda işte özel savaş uyguluyorlar. Her türlü fuhuş, bilmem uyuşturucu benzeri yöntemlerle yani etkisiz hale getirmek istiyorlar bilinçlerini. Örgütlenerek mücadeleye katılmalarını, yurtsever, devrimci olmalarını engellemeye çalışıyorlar. Bunun bilincine ulaşanların üzerine baskıyla geliyorlar. İşte son toplantılar yapıyorlardı. Tutukladılar birçoğunu, üzerlerine geldiler. Biraz radikal, özgürlükçü, devrimci tutum takınan gençlik bundan korkmaz. Apocu gençlik hiç korkmaz. Özgürlük bilinci eylemi edinmiş gençlik kesinlikle böyle saldırılardan korkmaz. Tam tersine bunlar bilincini ve eylemini daha çok geliştirir, kendisini daha çok biler. Biz buna inanıyoruz. Böyle olacağı da açık. Bu çerçevede hem. Önder Apo'yu okuma seferberliğine daha çok katılıp kendini eğiterek hem de bu tür sanal saldırılara karşı anti-faşist mücadeleye öncülük ederek, özel savaşın bütün oyunlarını bozarak, özgürlük mücadelemize, özgürlük devrimine kesinlikle öncülük edecek bu konuda.

GENÇLİK AİLECİLİĞE KARŞI MÜCADELE ETMELİ

Gençlik düşman gerçeğini iyi tanıyacak. Düşmana alet olan işbirlikçi gerçeği iyi tanıyacak. Ailenin siyasi engellemelerine de karşı çıkacak. Gençlik bu konuda duyarlı da olmalı. Ailecilik denen şey bu gençliği devrimci mücadeleden, özgürlük mücadelesinden alıkoyan yönlere çekiyorsa, buna karşı da uyanık olmalı, mücadele etmeli. Ailecilik ile mücadele etmeden devrimci bilinç edinme, sistemden kopma, özgürlük mücadelesi yürüten genç haline gelme, Apocu gençlik olma mümkün değildir. O bakımdan bütün ilişkilerini iyi değerlendirmeli. Aileler de dikkat etsinler. Gençliğin mücadeleye katılımını engelleyenler yanlış yapıyorlar, kötü yapıyorlar. Onlar sonunda zarar veriyorlar. Kendileri kendi başlarına ne yaparlarsa yapsınlar vazgeçsinler bundan. Devam ederlerse teşhir ederiz. Net ifade edebilirim. Ama esas olan esas tutum gençliğin tabii. Gençlik diyemez bana şu böyle diyor, bu böyle diyor. Yani birileri gençleri mücadeleci, kırmayacak, kendileri olacaklar. Bilinci de mücadele iradesini de kendileri ortaya koyacaklar. Kişilik devrimlerini yaparak, zihniyet ve vicdan devrimini gerçekleştirerek kendilerini eğitip, yenileyip mücadeleye katılacaklar. İnanıyoruz, bu temelde, 2024 yılı daha fazla hem kadın mücadelesinin geliştiği hem de genç gençliğin mücadelede öncülüğünün daha çok geliştiği yıl olacak. Daha çok katılacak özgürlük mücadelemize, parti mücadelemize, gerilla mücadelemize, halk direnişimize dört parçada ve yurtdışındaki Kürt gençliği. Katılımlar kat kat artacak, büyüteceğiz örgütü. Bu temelde hem başarılar diliyorum hem de herkesi özgürlük mücadelesine daha güçlü katılmaya çağırıyorum. Dağlar, gerilla safları, partimizin safları gençleri bekliyor.

FRANSA KÜRTLERİ KANDIRAMAZ

Aralığın son döneminde 2000’de 19 Aralık'ta katliam oldu. Ağırdı. Maraş katliamı var biliyoruz. PKK kongresinden yirmi gün sonra, yirmi beş gün sonra gündeme geldi. Önder Apo dedi kongremize karşı, PKK'nın kuruluşuna karşı faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyetin saldırısıdır. Bunlar hep önemliydi. Ardından Paris katliamları oldu. İşte 23 Aralık'ta geçen yıl Evîn, arkadaş ve diğer arkadaşların Paris'te katledilmesi. Bir de önümüzde 9 Ocak geliyor. 9 Ocak 2013'te Partimizin kurucularından Sara arkadaş, Rojbin ve Ronahi yoldaşların katledilişinin yıldönümü. 10'uncu yıl dönümü oluyor. Şimdiden her tarafta bu katliamları protesto eylemleri var.

Fransa gerçekten de başka biçimlerde Kürtleri kandıramaz. Bunu bilmesi lazım. Fransa gerçekleri açıklasın biçiminde yürütülen mücadele yerinde bir mücadele. Sonuna kadar peşini bırakmayıp, takip edip mutlaka gerçekleri ortaya çıkarmamız lazım. Arkasında Tayyip Erdoğan ve arkadaşları çıkacak. 10 yıl önce de Paris'te katliamı onlar yaptırdılar, geçen yıl da onlar yaptırdılar. Zaten Sara arkadaslarinin vuruluşunu da itiraf etmişlerdi. Tayyip Erdoğan da, Mehmet Ali Şahin de. Bunları o zaman biz dinledik. Yani basında açıklamalar yaptılar; o açıklamalar bir itiraftır, üstlenmektedir katliamları.

Şimdi 28 Aralık Roboski katliamı. 2011’di sanıyorum 12’inci yıldönümü oluyor. O da Tayyip Erdoğan'ın emriyle oldu yani. İşte bilmem Bahoz Erdal geçiyor diye ben emir verdim dedi, onu da üstlendi. Biz sivilleri vurmadık dedi önce. Sonra öyle çıkınca unuttu. Sözlerini değiştirmeye çalıştı. Roboskili 34 genci, bir kısmı çocuk yaşta, uçaklarla alçakça katlettiler. Şimdi bu neyi gösteriyor? AKP, MHP yönetimi, Tayyip Erdoğan yönetimi bir katliam yönetimidir. Soykırım yönetimi. Kürt düşmanlığı böyle ortaya çıkıyor. Bunu Kürdistan'da içeride yapıyor. Tutukluyor, katlediyor, sınırda katlediyor, yurtdışında katlediyor. Bütün imkanlarını Kürt katliamına harcıyor. Biz bu gerçeği iyi gördük.

Yine de bütün bunları değerlendirip, bilince çıkararak, unutmayarak, unutturmayarak daha iyi anlamalıyız. Herkese de göstermeliyiz. Bu temelde bütün bu katliamın şehitlerini ben saygı ve minnetle anıyorum. Özgürlük ve demokrasi mücadelesini şehitleridirler. Kurdistan şehididirler.  40 yıl önce, 45 yıl önce olan da. Bir yıl önce olan da, ülkede olan da, dışarıda olan da.  

ZAFERE KADAR İNTİKAMIN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ

Biz 45 yıllık büyük mücadeleyle arasında Maraş katliamının da intikamını aldık. Zindan katliamının da intikamını aldık. Paris katliamlarının da intikamını aldık, Roboski katliamının da aldık. Daha da çok alacağız. Bu intikam mücadelesi bizi varlık ve özgürlük zaferine götürecek. Özgürlük mücadelesini böyle bir intikam ruhu ve tutumuyla zafere taşıyacağız. Zafere kadar da takipçileri olacağız. Daha fazla hesap sorma ve intikam alma mücadelemizi yürüteceğiz. Bunun baştan sözünü verdik. Daha Maraş katliamının ardından ilk yaptığı değerlendirmede Önder Apo bu sözü verdi. PKK Önder Apo'nun verdiği bu söz üzerine yürüdü 45 yıldır. Zafere kadar da bu sözlerinde yürüyeceğiz ve onun gereğini yerine getireceğiz.

2024’TE DAHA ÇOK MÜCADELE EDECEĞİZ

Yeni bir yıla giriyoruz. Başta kutladık yeni yılı. Bütün özgürlük ve demokrasi güçlerinin, kadınların, gençlerin, halkların, Önder Apo'nun ve yoldaşların yeni yılını kutladık. 2024 yılı yani daha büyük bir mücadele ve kazanım yılı olacak. 2023 önemli bir miras devrediyor. 2024 yılı da her türlü mücadeleyi her alanda yaratıcı yöntemlerle geliştirme ve kazanma imkan ve fırsatının her zamankinden fazla olduğunu gösteriyor. Bizim hareket ve halk olarak tutumumuz bu olacak. Dostlarımız da bütün dünyanın dört bir yanındaki özgürlükçü demokratik devrimci dostlarımız da buna göre hareket edecekler. Bunun imkanı ve fırsatı vardır, bunu görüyoruz.

Yol yöntemi de nettir. Bu konuda bize 2023 yılı böyle bir mücadelenin tarzı nasıl olmalı, yolu, yöntemi nasıl olmalı onu da gösterdi, kanıtladı. İmralı direnişiyle kanıtladı. Zap gerillalarının kahramanca eylemleriyle kanıtladı. Rojhat ve Erdal arkadasların 1 Ekim eylemleriyle kanıtladı. Fedai ruhuyla, fedai çizgisiyle yaşayacağız, mücadele edeceğiz. 2024 yılı hareket ve halk olarak daha çok fedaileştiğimiz ve bu temelde özgürlük mücadelesini daha başarılı geliştirdiğimiz yıl olacak. Fedaileşmek ne demek? Önder Apo'yu doğru anlamak demek. Her türlü bireyciliğe, örgütsüzlüğe karşı mücadele etmek demek. Ortak çalışıp, ortak yaşamayı, birlikte çalışıp birlikte yaşamayı esas almak demek. Paylaşımcı, toplumcu olmak demek yani. Demokratik toplum olarak, yani en ileri düzeyde dayanışma ve paylaşımı esas almak demek budur. Bu ruhla, bu bilinçle mücadele edip kazanmak demek. Bunu bize Rojhat ve Erdal yoldaşlar gösterdiler. Sara ve Ruken yoldaşlar gösterdiler. Zilan ve Zinar yoldaşlar göstermişlerdi. Kurdistan özgürlük mücadelesini yürütmenin ve kazanmanın çizgisini ortaya çıkarmışlardı. Apocu fedai çizgiyi ortaya çıkarmışlardı. 2O24'te daha çok fedaileşeceğiz, daha güçlü savaşacağız ve daha büyük kazanacağız. Tüm halkımızın ve demokratik insanlığın bu temelde yeni yılını bir kere daha kutluyor, üstün başarılar diliyorum.