Çiçek: Artık kimse 'Öcalan sağ' mesajı ile yetinmeyecek

Öcalan’ın avukatı Cengiz Çiçek, tecridin kaldırılması talebiyle başlatılan açlık grevlerine yönelik tepkisizliği eleştirerek, bu politik üç maymunlaşma sürecinden acilen kurtulmak gerektiğini vurguladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatı ve HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Cengiz Çiçek, tecridin kaldırılması talebiyle açlık grevinde olan Leyla Güven ve siyasi tutsakların verdiği mesajın açık ve net olduğunu; artık kimsenin sadece Öcalan’ın sağ olduğu mesajıyla yetinmeyeceğini kaydetti. ANF’ye konuşan Çiçek, iktidarın İmralı’da mutlak tecrit üzerinden başlattığı savaşı ve tecridin bütün coğrafyaya yaydığına işaret ederek, "Bugün Türkiye ve Ortadoğu halklarının İmralı tecridine karşı yürüteceği mücadeleden elde edecekleri başarı kendi demokrasi ve özgürlükleri uğruna elde edecekleri başarı olacak" dedi.

Cengiz Çiçek, İmralı’da 12 Ocak günü gerçekleşen görüşmenin devletin ne kadar yasa dışı pozisyona çıktığının göstergesi olduğunu vurguladı. Görüşmenin hemen ardından Öcalan’ın avukatı olarak Adalet Bakanlığı’na tekrar başvuran ve ret cevabı alan Çiçek, bu cevabın süregelen yasadışılığın bir kanıtı olduğunun altını çizdi. Öcalan’ın 20 yıldır yasalardan doğan haklarını kullanamadığına işaret eden Çiçek, son yapılan görüşmenin de başka hiçbir cezaevinde görülmediği şekilde bir hafta sonuna denk gelmesinin, hem bu yasadışılığın açık göstergesi, hem de açlık grevlerinin devleti politik anlamda ne kadar zorladığının itirafı olduğunu kaydetti.

‘BU MUAMELE KABUL EDİLEMEZ’

DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı ve giderek yayılan açlık grevleri eylemselliklerinin gelişmemiş, uluslararası camia sesini yükseltmemiş olsaydı son görüşün de sağlanmayacağına işaret eden Çiçek, İmralı’da yapılan görüşmenin bir yönüyle açlık grevlerinin bir kazanımı olduğunu, ancak bunun yeterli olmadığını dile getirdi.

Devlet aklının, İmralı’daki politikaları kendi politik ihtiyaçları üzerinden şekillendirdiğini belirten Çiçek, "Yasadan kaynaklanan haklarını vermiyorsunuz, ama milyonlar Sayın Öcalan’ın etrafında kenetlendiğinde, bir aile görüşüyle tabiri caizse halkların ağzına bir parmak bal çalıyorsunuz. Halklarımıza da, bizlere de alın bakın sağdır, hayattadır mesajını vererek bir çocuk, bir politik aptal muamelesi yapılıyor. Bu kabul edilemez" diye konuştu.

Leyla Güven ve siyasi tutsakların bu konuda verdiği mesajın açık ve net olduğunu hatırlatan Çiçek, artık kimsenin sadece Öcalan’ın sağ olduğu mesajıyla yetinmeyeceğini vurguladı. Öcalan’ın yıllar önce İmralı’da bulunduğu koşullar hakkında yaptığı: “Ben burada her gün, her saniye zamana yayılmış bir idam mahkumuyum” tanımlamasını hatırlatan Çiçek, yıllardır devletin Öcalan şahsında onun temsil ettiği politik mücadeleye ve Kürt halkına, “Sizi ne öldüreceğim, ne yaşatacağım, can çekiştirteceğim” konseptini dayattığını kaydetti.

'HAYATTAYIM SAĞLIĞIM İYİ' MESAJI İYİ OKUNMALI

Devletin bu konseptinin özellikle Rojava devrimi ve Ortadoğu merkezinde ortaya çıkan kriz ve kaotik süreçle daha da derinleştiğine işaret eden Çiçek, devletin Kürtlerin politik ve fiziksel tasfiyesi üzerine bir politikayı devreye soktuğunu belirtti. İmralı’da can çekiştirme politikalarından, yok etme politikalarını dayatan bir devletle karşı karşıya olunduğuna dikkat çeken Çiçek, şunları kaydetti: "Aslında Sayın Öcalan’ın kardeşi üzerinden verdiği ‘Hayattayım, sağlığım iyi’ ile yetinen mesajı bile tecrit ve yok etme politikalarına karşı nerede durduğunun göstergesi. Devletin soykırımcı ve yasa dışı politikalarını kabul etmediğini belirten özlü bir cümle.

Sayın Öcalan zaten hep meselenin kendi sağlığından, varlığından çok daha öte bir mesele olduğunu, kendisinin Kürt meselesinde kolaylaştırıcı rol oynaması gerektiğini defalarca beyan etmiştir. Öcalan’ın politik dehası ve formülasyonu; kitleler ve örgütü üzerindeki hakimiyeti aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Kürt meselesindeki çözüm için de bir şanstı. Siz bu şansı değerlendiremediniz. Bugün bu kadar belirleyici bir aktörü içeride ve dışarıda sadece ‘yaşıyor ve sağ’ üzerinden test edip kurguluyorsanız en büyük hakareti ve haksızlığı kendinize ediyorsunuz."

‘ÖCALAN FAŞİZMİN PANZEHİRİ’

Öcalan’ın bugün sadece Kürtlerin değil, Ortadoğu ve Türkiye’deki bütün halkların demokratik kurtuluş umudu olan baş aktörlerden biri olduğunun altını çizen Çiçek, bu gerçeğin çözüm sürecinde de açıkça görüldüğünü belirtti. Çiçek, iki defa masaya oturulduğunu ve her seferinde Türkiye’nin nasıl normalleştiğini, ülkenin ekonomik ve siyasal anlamda nasıl kalkındığını, halkların yaşama dair umudunun nasıl yeşerdiğini herkesin gördüğünü kaydetti.

Bugün Öcalan’ın yokluğunda gelişen savaş sürecinin ise Türkiye halklarının demokrasi ve özgürlük umutlarını da öldürdüğünü vurgulayan Çiçek, şöyle konuştu: "Eğer bugün ülke yüz binlerle ifade edilen en büyük sermaye ve düşünce göçünü veriyorsa, bu durum tecritten bağımsız düşünülemez. Bugün Sayın Öcalan üzerinden yürütülen tecrit politikası ile sermaye ve beyin göçünün illiyet bağını kurmak zorundayız. Bugün AKP faşizmi sadece Sayın Öcalan’a ve onun temsil ettiği siyasal değerlere değil, bir bütün olarak topluma toplumsal intiharı dayatmakta. Faşizm böyle bir şey ve Öcalan da aslında bu faşizmin panzehri.

Aynı şekilde Kürtlere uygulanan zorunlu savaş gerçeği ile Türkiye’nin yaşadığı ekonomik krizi birbirinden bağımsız düşünemeyiz. Bu gerçeği görmek için savaş ile eğitim bütçesi; savaş ile sağlık bütçesi arasındaki orantıya bakmak yeterli. Eğer siz sürekli savaş yürütmek ve silaha yatırım yapmak zorundaysanız milli ve yerli olmakla övünmeyin, çünkü değilsiniz. Aslında en büyük neoliberal politikalara ülkeyi peşkeş çekmiş bir iktidarsınız. Milli ve yerli deyip deyip özelleştirmediğiniz yer kalmadı. Peki bu özelleştirmeler üzerinden oluşan rant nereye gidiyor? Savaşa gidiyor. Hangi savaşa gidiyor? Kürt savaşına gidiyor. Kürt savaşını İmralı’da başlattınız, şimdi bütün coğrafyaya yayıyorsunuz."

‘ÜLKE KAĞITTAN KAPLAN MODELİYLE YÖNETİLİYOR’

Öcalan üzerindeki tecridin sadece Kürtleri değil, Türkiye’deki bütün toplumsal kesimleri ilgilendirdiğini kaydeden Çiçek, savaşın herkesin yaşamını körelttiğini, fakirleştirdiğini, köleleştirdiğini hatırlattı. Çiçek, bugün Türkiye ve Ortadoğu halklarının İmralı tecridine karşı yürütecekleri mücadeledeki başarının kendi demokrasi ve özgürlükleri uğruna elde edecekleri başarı olacağını kaydetti. Çiçek sözlerine şöyle devam etti: “Mutlak tecridin kaldırılması demek Türkiye halklarının üzerindeki tecridin ve ekonomik, siyasal krizlerin ortadan kaldırılması demektir.

O yüzden Öcalan ismi Türkiye’deki demokratik güç birliği fikriyatının da merkezine oturmak zorundadır. Bütün toplumsal ve siyasal kesimler Öcalan ve Kürt gerçeğiyle yüzleşmediği sürece resmi paradigma; resmi devlet aklı sürekli bu saldırılar üzerinden mücadelemizi de sakatlayacaktır. Nitekim bugün itibariyle ortaya çıkan bir gerçek var: Öcalan’sız bir politika, Öcalan’sız bir demokratik muhalefet gerçekten her yerden sakatlanan ve yönünü şaşırmış bir politika ve muhalefet demek oluyor" dedi.

Çiçek, tecride karşı 76 gündür açlık grevinde olan Leyla Güven için yeterince ses çıkartılmamasının AKP’nin yarattığı korku ikliminden kaynakladığını belirtti. Bu iktidarın devlet bekasını, kendi bekasıyla eşit düzeyde kodladığına dikkat çeken Çiçek, bu nedenle en küçük bir yaprağın kımıldamasını, toplumsal muhalefetin yükselişini kendi sonları olarak düşündüklerini ve engellemeye çalıştıklarını söyledi. Mao Zedung’un "Kağıttan Kaplan" terimini hatırlatan Çiçek, Türkiye’nin de bugün kağıttan kaplan bir ekonomik ve siyasal modelle yönetildiğini vurguladı.

İKTİDARIN TOPLUMA DAYATTIĞI KORKU KENDİ KORKUSU

İktidarın bugün topluma yansıttığı korkunun kendi korkusu olduğunun altını çizen Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sayın Öcalan’ı sahiplenmek ürkülesi bir başlık olmamalı. İki Newroz bildirisinde milyonlar dinledi. Kıyamet mi koptu? Hayır. Tam tersine ülke rahatladı, demokratik siyaset rahatladı; iklim tamamen değişti. Öcalan üzerindeki mutlak tecrit politikasına karşı yürüteceğimiz mücadele aynı zamanda bizim demokratik ve özgürlük mücadelemizin nefes alması demek, Türkiye’nin normalleşmesi demektir.

Biz aslında bugün Türkiye’nin normalleşmesinin savunuculuğunu yapıyoruz; anormal bir devlet modeli istemiyoruz. Kendi yasalarının dışına çıkmış, yasalar bağlamında korsanlaşmış bir devlet istemiyoruz. Bulunduğumuz zemin çok haklı ve meşru; devleti de yasal olmaya davet eden bir zemin bu. Ama duruma devletin şeytanlaştırma, terörize ve kriminalize etme aralığından bakarsak açıkçası kendimizden de korkar hale geliriz. Nitekim bugün baktığımızda yer yer kendi değerlerimizden de korkar hale gelme durumu yaşanıyor.

‘TECRİDE KARŞI MÜCADELE AKP-MHP FAŞİZMİNİ GERİLETECEK!’

Acilen bu politik üç maymunlaşma sürecinden kurtulmamız lazım. Unutulmamalıdır ki bu kadar insani değerler ve taleplerden dahi uzak durmak aynı zamanda politik olarak kırılmanın da başlangıcıdır. Açlık grevlerine bu kadar duyarsız kalan devlet belki de bu politik kırılmayı hedefliyor. O nedenle siyasi mahpusların elindeki tek politik silah olan açlık grevi yöntemini belki bir insan olarak doğru bulmayabiliriz, ancak burada açlık grevindeki eylemcileri eleştirmekten ziyade bu yoldaşları, arkadaşları buna mecbur kılan devlet yönetim tekniğini eleştirmek gerek. Devrimci görev bunu gerektirmektedir. Sadece yerel seçimlerde vereceğimiz mücadele değil; Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecride karşı yürüteceğimiz toplumsal ve siyasal mücadele de AKP-MHP faşizmini geriletecektir."