CHP’li Esenyurt Belediyesi ve DEM Parti yönetimindeki Mêrdin Büyükşehir, Êlih ile Xalfetî belediyelerine halkın iradesinin yok sayılıp kayyum darbesi yapılmasına yönelik tepkiler giderek büyüyor. Bir taraftan yumuşama, normalleşme, iç barış çıkışları yapan AKP-MHP iktidarı diğer taraftan faşizmi kurumsallaştırma politikalarını derinleştiriyor. Bu paradoksu ANF’ye değerlendiren DEM Parti Milletvekili ve HDK Genel Meclis üyesi Cengiz Çiçek, “Kürt yokturdan, Kürt vardır, sorunu yoktur”a gelen devlet aklının, Kürt hareketinin dönüştürücü gücünün farkında olduğunu ve bunun önünü kesmeye çalıştığını vurguladı.
‘TC, KÜRT SORUNUNU ÇÖZEMEYEN BÜTÜN ULUS DEVLETLERİN SORUNLARINI YAŞIYOR’
Bu paradoksun tam da devlet aklına işaret ettiğini vurgulayan Çiçek, bu devlet aklının da geçmişte olduğu gibi DEM Parti’ye ve Kürt hareketine dönük birçok planı olduğuna işaret etti. Devletin Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında kendini tehdit altında hissettiğini belirten Çiçek, “İsrail-İran geriliminin sıcak savaşa dönüşme ihtimali ve beraberinde Kürt sorununu çözemeyen bütün ulus devletlerin yaşadığı sorunları Türkiye Cumhuriyeti devleti de yaşıyor. Ülke içerisinde demokrasiyi tesis edemediği için tehdit algısı daha da ciddi hissediyor. Bu aslında Osmanlı’nın dağılışından bu yana tarihsel bir korku ama bu son süreçte, özellikle Üçüncü Dünya Savaşı koşullarında devletin beka tehdidi algısının daha da arttığını görüyoruz. Bu zaten devletin geleneksel bir kodu ve bu kod sadece Kürt halk mücadelesi üzerinden ortaya çıkmıyor. Evet, belki Kürt özgürlük dinamiği bu korkuyu canlı tutuyor ama bugün yaşananların tarihsel devletçi bir yansıma olduğunu düşünüyorum” dedi.
‘AMAÇ KÜRT HAREKETİNİN ÖZNELERİNİ VE İDEOLOJİK-POLİTİK AKLINI YOK ETMEK’
AKP-MHP iktidarının Kürt meselesine yaklaşımının yıllardır çökertme planı üzerinden ilerlediğini vurgulayan Çiçek, kayyum gasbının ve Rojava’ya yönelik saldırıların 2014 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında alınan çökertme planı kararının devamı olduğunu kaydetti. Bütün çökertme operasyonlarına rağmen Kürt özgürlük hareketinin Ortadoğu’da direnen bir halk hareketi olarak muazzam bir potansiyel olduğunu hatırlatan Çiçek, bu potansiyeli artık hiçbir devletin, gücün ve aktörün göz ardı edemediğini hatırlattı. Çiçek, bu gerçeği bir tehdit olarak algılayan devletin ve AKP-MHP iktidarının yumuşama, normalleşme ve iç barış adı altındaki hamlelerinin Kürt hareketinin öznelerini ve ideolojik-politik aklını yok etmeye dönük hamleler olarak okunması gerektiğini söyledi.
‘KÜRT HAREKETİNİN MUAZZAM DİNAMİĞİ TÜM YAPILARDA DEMOKRATİK DÖNÜŞÜMÜ ZORLUYOR’
Devlet aklının Kürt hareketinin dönüştürücü gücünün farkında olduğunu ve bunun önünü kesmeye çalıştığını belirten Çiçek, CHP’li Esenyurt Belediyesi’ne ve ardından Kürdistan’da DEM Parti belediyelerine yapılan kayyum darbesinde öne sürülen argümanların bunun açık göstergesi olduğunu söyledi. Çiçek, söyle konuştu: “Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması ve yerine kayyum atanmasında öne sürülen argüman, Remzi Kartal ile görüşmesi ya da bir aileye taziye dileklerini iletmesi, kısaca Kürt meselesiyle ve Kürt hareketiyle ilişkilendirilmesi aslında. Bütün bu argümanlar bize yeni süreci açarken bir yol temizliği yapılmak istendiğini gösteriyor. Peki bu nasıl bir yol temizliği? Kürt hareketinin ideolojisini ve politik aklını devre dışı bırakan, onun dönüştürücü, devrimci damarını sistemin daha da dışına iten, ötesinde tutan, geriye kalanlarla da ‘barışan’ bir yol temizliği. Bunun ilk adımı da CHP’yi devletçi konsolidasyonun içine çekmeyi hedefleyen yumuşama adı altında atıldı. Sonuçta AKP-MHP iktidarına karşı Kürt siyasetinin, Kürt halkının, dostlarının, sosyalistlerin ve demokratik güçlerin yürüttüğü mücadelenin etkisiyle CHP’nin kurucu parti kodlarını zorlayan, daha başka bir ifadeyle merkezle sınırlı kalmayan çevreye daha duyarlı olmak zorunda kalan ve bundan etkilenen bir sürecin yaşandığını belirtebiliriz. Burada dönüştürücü olan Kürt Özgürlük dinamiği ve Türkiye toplumsal muhalefetidir. Kürt siyasetiyle, Türkiye demokrasi güçleriyle iktidar karşıtlığı sürecinde daha fazla temasta olan CHP’nin geleneksel kodları tazyik altındadır ve demokratik bir dönüşüm CHP açısından kendisini dayatmaktadır. Ortası yoktur; ya iktidar blokunun yumuşama-normalleşme adı altında davet ettiği gibi devletçi kodlarla daha güçlü buluşacaktır ya da toplumun demokrasi ve özgürlük mücadelesine daha fazla duyarlı ve yakın hale gelecektir. Bu tarihi kavşakta, Kürt hareketinin dönüştürücü potansiyeli çok kritiktir. Bu açıdan Kürt Hareketi'nin o muazzam dinamiği, enerjisi toplumsal muhalefet olarak varlığını korudukça onun etkileşim alanına giren bütün yapıları da demokratik bir dönüşüme zorluyor. Ve toplumsal muhalefetin, dolayısıyla toplumun özgürlük alanı genişledikçe devletin alanı daralıyor.
‘AKP’NİN ALANINI DARALTAN KÜRT MÜCADELESİDİR!’
Gezi ve Kobanê’den dersler çıkaran devlet aklı, muhalefeti demokratik dönüşüme zorlayan ve ulus devletçi zihniyeti gerileten dinamik olan Kürt hareketini özne olmaktan, aktör olmaktan uzaklaştırmak istiyor. “Kürt kardeşlerim” diyen Devlet Bahçeli’nin, “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır” çıkışında da bu yaklaşımı görüyoruz. Kürt Hareketi tarihsel olarak mücadelesini bu yönüyle başarmıştır ve Kürdistan Demokrat Devriminin başarısıdır bu. En Kürt karşıtı parti olan MHP dahi, ‘Kürt kardeşlerim’ diyerek Kürt varlığını kabul ediyor. Ama şimdi de ‘Kürt vardır, sorunu yoktur’ diyorlar. Yani ‘Kürt sorunu yoktur’ diyerek, Kürt halkının siyasi temsiliyetini, siyasi iradesini, siyasi aklını, ideolojisini kabul etmediğini ilan ediyor. Çünkü Kürt hareketinin aklı, antidemokratik, oligarşik cumhuriyet karşısında demokratik cumhuriyet mücadelesini amansız yürüten bir akıl. Ve bu akıl, belki taktikte esner, pratikte esner ama ideolojisinde, ilkesinde esnemez. O nedenle devlet aklı, Kürt Hareketi'nin politik kimliğinden ve ideolojisinden arındırılmış bir demokratik siyaset sahası yaratmaya çalışıyor. CHP’yle geliştirilen yumuşama-normalleşme süreci de DEM Partiye el uzatılırken Kürt Hareketi’ne yönelik hakaretlerin ve saldırıların amacı da bununla ilgili. Son yıllarda CHP seçmeninin ve DEM seçmeninin seçimlerdeki tutumu başta olmak üzere AKP karşıtlığı temelinde birbirine yakınlaştıran da Kürt Hareketi'nin geliştirdiği stratejik yaklaşımın bir sonucudur. Devlet bunun gayet farkındadır. CHP Türkiye'nin birinci partisi gibi görünse de son yerel seçimlerde, bu yolu açan, bu mücadeleyi büyüten, bu yönüyle AKP'nin alanını daraltan, AKP'yi tek başına iktidar olmaktan düşüren mücadele, Kürt hareketinin ve Türkiye toplumsal muhalefetinin mücadelesidir. Bu politika alanına devlet kendi egemenlik çıkarı için müdahale etmezse, Kürt Hareketi ve onun aklı ve mücadelesi bir yönüyle aslında çok kısa zamanda daha fazla iktidar alternatifi haline gelecektir. Türkiye'de ‘Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimizin sorunu yoktur, terör sorunu vardır, PKK sorunu vardır’ demelerinin nedeni de bu korkudur.”
‘DEVLET AMED KÜRT'ÜNÜ DEĞİL ANKARA KÜRT'ÜNÜ İSTİYORUM DİYOR’
Çiçek, AKP-MHP iktidarının DEM Parti’ye saldırıp bütün toplumsal mücadeleyi kriminalize ederek ruhsuz, kimliksiz, kendisine her koşulda biat edecek, oyun kuramayan, politik akıldan yoksun bir Kürt siyaseti oluşturmaya çalıştığına dikkat çekti.
Devletin geldiği noktayı, “Kürt kardeşimi severim ama Kürt kardeşimin siyasi iradesini sevmem” olarak tarif eden Çiçek, şunları kaydetti: “Bu aslında ben Amed Kürt'ünü değil, Ankara Kürt'ünü istiyorum demektir. Devlet CHP’ye de, ‘Sen Ankara Kürt'üyle kucaklaşacaksın’ mesajı veriyor. Çünkü Ankara Kürt'ü makul Kürt, itaat eden Kürt, kendi gerçeğinden kaçan Kürt’tür. Eş Başkanımız Tuncer Bakırhan Şeyh Said ve Seyit Rıza'ya atıf yaparken aslında bunu kastetti. Neydi bu?1940’lı yıllara kadar Cumhuriyet’in politikası; kendi gerçeğinden kaçan Kürt gerçeğini yaratmaktı. Kürt ve Kürdistan gerçeğini bitirmek isteyen yönelimlere karşı elbette bugün olduğu gibi dün de Kürt halkı tüm benliğiyle direnecektir ve tarih bunun dersleriyle doludur. Tuncer Bakırhan’ın dediği tarihsel olarak bu gerçeğe işaret etmekti.
‘ÖCALAN GERÇEĞİNİ KABUL ETMELERİ MÜCADELENİN BAŞARISI!’
Biz Kürtler zaten yıllardır, Kürt'ü kendisinden utandırmak isteyen, kendi gerçeğinden kaçırtmak isteyen politikalara karşı direndik, mücadele yürüttük. Ve bu konuda inkarcıları gerileterek devrimsel bir aşama katettik. Bahçeli'nin sözleri bunun itirafıdır zaten. Meseleye Öcalan gerçeği üzerinden bakalım mesela. ‘Öcalan gelsin, mecliste konuşsun, örgütü lağvettiğini ettiğini söylesin’ diyor. Şimdi bu ne demek? Birincisi, Sayın Öcalan gerçeğini kabul ediyorsun demek. Onun Kürt sorununun çözümündeki baş müzakereci olduğunu kabul ediyorsun. İmralı tecridini de kabul ediyorsun ve ‘Umut Hakkı’ndan da bahsediyorsun. Bu Kürt siyasetinin, Kürt hareketinin, Kürt halkının mücadelesinin başarısının göstergesidir.”
‘CHP’NİN İMRALI’DA HUKUK OLMADIĞINI CESURCA SÖYLEMESİ LAZIM!’
Devletlerin en çok da birleşik mücadeleden korktuğunu belirten Çiçek, bu yüzden de adım adım birleşik mücadeleyi ören ve ortaklaştırıcı aklıyla toplumsal ve politik kesimi demokratik ilkeler temelinde dönüştüren Kürt hareketinin bu dinamizminin iktidar tarafından tasfiye edilmek istendiğini söyledi.
Kayyum darbelerinin bununla alakalı olduğuna işaret eden Çiçek, ‘normalleşme’ adı altında devletin kendi tekçi ideolojisini ve devletçi kodlarını pekiştirmeye çalıştığını söyledi. Çiçek, devletin kendisine benzemeyen, farklı düşünen ve kendisini zorlayan bütün hareketleri, dinamikleri tekleştirmeye, kendisine benzeştirmeye, yapamıyorsa zor metotlarıyla teslim almaya çalıştığını belirtti. Tam bu noktada Öcalan’ın rolünün çok kritik önemde olduğunu ifade eden Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sayın Öcalan ve Kürt hareketi yıllardır demokratik konfederalizm, demokratik ulus çözümünü esas alıyor, halkların demokratik ölçülerde bir arada yaşaması mücadelesini yürütüyor ve bunun politikasını yürütüyor. Ama buna rağmen devlet sürekli Türkiye halkını ‘Bunlar bölücüdür’ diyerek kandırmaya devam ediyor. Hatta Kürt hareketini birbirine kırdırmaya çalışarak, sanki birbirinden ayrı düşünüyormuş, aralarında ciddi farklılıklar varmış, karşı karşıya gelişler varmış gibi algı yaratmaya çalışıyorlar. Bu aslında daha önce denenmiş ama başarılı olamamış bir özel savaş yöntemidir. O nedenle Sayın Öcalan’a yönelik tecridin derhal kaldırılması ve bunun bir pazarlık konusu yapılmaması gerek. Tecrit veya Umut Hakkı üzerine şart koşmak aslında ülkede hukukun politikaya göre şekillendirildiğinin, biçimlendirildiğinin itirafıdır. Ve tam da bu komplocu zihniyet karşısında sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü temel mücadele çizgisi haline getirmek, halkların demokratik mücadelesine verilecek en anlamlı yanıttır. Bu şantajcı, kumpasçı iktidar karşısında İmralı’da hukukun askıya alındığını CHP de artık açıkça, cesurca söylemek zorundadır. Hak, hukuk, adalet diye sokağa çıkanlar İmralı’da hukuk yoktur demekten neden korkarlar? Sen demokratik hukuk devleti iddiasından dem vuruyorsan İmralı’da askıya alınan hukuktan da bahsetmek zorundasın. Ben geldiğimde iktidara, demokratik hukuk devleti olacak bu devlet diyeceksin değil mi? Ama Kürtlerin kendi önderi olarak gördüğü Sayın Öcalan’a yönelik tecridi ve hukuksuzluğu görmeyeceksin. Bu olmaz.”
‘KÜRT SORUNU TAM DA BUDUR!’
İmralı'da tecritle askıya alınan hukukun Kürdistan'da kayyumlarla askıya alındığını vurgulayan Çiçek, gelinen noktada Kürtlerin vatandaş olmaktan kaynaklanan seçme ve seçilme hakkının dahi gasp edildiğini hatırlattı.
Kürt sorununun tam da bu olduğunun altını çizen Çiçek, şöyle tepki gösterdi: “Hani diyorlar ya ‘Kürt meselesi yok’ diye. Esas Kürt meselesi tam da budur. Kürt kendi belediye başkanını seçemiyorsa Kürt sorunu vardır. Kürt kendi örgütlenme hakkını, istediği gibi örgütlenme hakkını kullanamıyorsa Kürt sorunu vardır. Kürt kendi diliyle halay çekemiyorsa Kürt sorunu vardır. Kürt kendi siyasal aklını, politik aklını, ideolojik duruşunu bağımsız bir şekilde tarif edemiyorsa, kendi doğrusunu kamusal alanda diğer parti seçmenleri gibi çok açıktan söyleyemiyorsa, söylediği her şey, kendisine dair, kendi kültürel ve politik değerlerine dair söylediği her şey tutuklama gerekçesi, siyasi soykırım gerekçesi oluyorsa Kürt sorunu vardır. O yüzden Kürt sorununu sen terör deyip ayrıştıramazsın. O zaman biz oturup 100 yıllık devlet terörünü nereye koyacağız? Milyonlarca Kürt bu meselenin çözümsüzlüğünden dolayı ya toprağın altında, ya sürgünde, ya da zindanda. Kürt sorunu yoktur diyenler nasıl bir Kürt arıyor? Steril bir Kürt mü? O zaten artık Kürt olmaktan çıkmış zaten. Ben bir Kürt olarak Dersim katliamı vardır desem tutuklanacağım, Erdoğan söylediğinde Cumhurbaşkanı olabilecek. Seyit Rıza’yı gündemine getiren Tuncer Bakırhan hakkında soruşturma açılıyor. İki lider, yani DEM Parti genel başkanı ile AKP genel başkanı arasında yapılan bu ayrımcılık Kürt sorununun çok net tarifidir!”
‘BİRLEŞİK MÜCADELEYİ BÜYÜTMEK LAZIM’
Bir taraftan çiçek uzatıp diğer taraftan balyoz ile saldırma yönteminin tarihsel olarak devletin de ne kadar çıkmaza girdiğinin göstergesi olduğunu belirten Çiçek, bunun da mücadelenin başarısı olduğunu vurguladı.
Buradan yüklenmek gerektiğini kaydeden Çiçek, “Gerçek bir demokratik Cumhuriyet, gerçek bir demokratik dönüşümün yolları bellidir artık. Kürt meselesi demokratik temelde çözülmelidir. Kürt meselesinin demokratik temelde çözülmesi için Sayın Öcalan'ın sağlık, güvenlik ve özgür çalışma koşullarının sağlanması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması gerekiyor. Eğer tecrit ve Umut Hakkı bir pazarlık konusu yapılırsa, geçmişteki gibi negatif barış sürecini tekrardan yaşarız. Negatif barıştan kastım şu; devleti yönetenlerin, egemenlerin tek taraflı tarif ettiği ve halklara dayattığı barış, negatif barıştır ve yakın tarihte deneyimlediğimiz gibi daha büyük bir çatışma ve savaşı yaratan barıştır. İktidar sıkışmış, sıkışmışlık halinden çıkmak için kendine bir oyun alanı yaratmaya çalışıyor. Belki bundan sonra bizim daha fazla üstüne gitmemiz lazım. Halkların birleşik mücadelesini, ortak mücadeleyi, toplumsal mücadeleyi büyütmek, oyun kurmak gerekiyor. Bir sisteme dönüştürülmek istenen gasp rejimini, elbirliğiyle püskürtmemiz gerekiyor. Aksi takdirde AKP-MHP sadece Kürtlere kayyum atamakla kalmayacak, kendisinden olmayan her siyasi çevreye, bütün farklı kesimlerin hayatlarına el koyacaktır. O nedenle kayyum gasbına karşı mücadele sadece Kürtlerin mücadelesi değil, bu sisteme karşı bir mücadeledir. Nasıl ki İmralı’daki tecrit bugün bir kuşatma mantığıyla bütün toplumsal kesimlere uygulanıyorsa, kayyum rejimi de sadece Kürdistan’da değil, Türkiye’de kalıcı bir sisteme dönüştürülmek isteniyor” vurgusunda bulundu.