Öcalan: Önce yoldaş olun

Vatanseverlik, parti, savaşçılık ve önderlik/militanlık özellikler şeklinde PKK’de dört ‘evliliğin’ mümkün olduğunu belirten Öcalan, ötesi için de “Önce yoldaş olun. Mülkiyet duyguları, kişiyi gerileştirir” diyor.

“Kendinizi önce kabul edilebilir bir erkek haline getirin. Temel bazı evlilikleri yapın, ondan sonra kadını, özgür bir ortam içine atın. Dili, yüreği, düşünmesi, iradesi olsun, mümkünse ondan sonra bir kez daha anlaşmaya çalışın. Savaş ortamına, mücadele ortamına bırakın” diyen Öcalan, böyle yapılmazsa yeteneklerin açığa çıkmayacağını, yüreğin gelişmeyeceğini söylüyor. Öcalan, şunların altını çiziyor: “Geri Kürt doğmuş, geri Kürt ölürsünüz. Dikkat ederseniz; biz bu Kürt’ü aşıyoruz. Binlerce şehidin anısına, Mem û Zîn’in anısına vereceğiniz bir karşılık olsun. Şehitlerimizin intikamını almadan kendinizi affedemezsiniz. Çünkü bu şehadetler hatalarınızdan, eski kişiliklerinizden kaynaklandı.”

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 31 Ocak 1995’te yaptığı çözümlemede, aile kurumunu, Kürtlerde aile yapısı ve aileciliği, kadının rolü, sevmek mefhumu ve ülke sevgisinin gerçek kapsamını, teorik yoğunlaşmasıyla kendisinden de örneklerle anlatıyor. Güncelliğini yitirmeyen ve zamanla daha iyi anlaşılmaya başlanan bu çözümlemelerin bazı bölümlerini paylaşmaya devam ediyoruz.

Kürt gençliğinin, Kürt aile gerçeğine kuşkulu ve isyancı yaklaşmasının önemini işaret eden Öcalan, onların anlamsız ve çelişkili bir ilişki, büyük bir çözümsüzlük içinde olduğunu görüp “Bu ailede çözümsüzlük, tükeniş ve güçsüzlük var, bu ailede yaşayamam” dediğini belirtiyor. Aile dışında arkadaş arayışı, hatta aile çelişkisinin olduğu kesimlerle ilişki arayışının, böylesine bir aile gerçeğiyle bağlantılı olduğunu kaydeden Öcalan, şunları söylüyor: “Hemen arayışa geçmesi, daha sonraki süreçlerde örgütlenmenin ilk adımıdır. Aile bağlarına fazla güvenilemeyeceği tespit ediliyor. Tabii duygusal haliyle, aile kurumunun sığınılacak bir kurum olmadığını söyledik. Toplumun varoluş tarzı, dolayısıyla bireyin toplumda varoluş tarzı aile ile başlar ama bu kişilik tersini deniyor. Eğer yeniden toplumsal olarak var olmak isteniliyorsa bunu aile dışında arar. Aile bağlarına sığınmayarak, onunla çelişerek farklı bir arayış içine girer. Onu deniyor ve aile gerçekliği itibariyle bu çok somut. Bütünüyle Kürt realitesinde sizin yaşadığınız durumlar ise baba otoritesi ağırlıklı olmak üzere, ana, kardeş, dayı, amca, varsa aşiret, kabileye sığınmak, tüm gücünü oradan almaktır. Kürt olayı budur; hemşehrinden, ahbap çavuşundan güç al. Bu anlamda Kürt ailesi bitiricidir.

DÜŞMANIN ALT TİPİ

Aşiretin kendisi, düşmanın alt tipidir. Hepimizin de içinde büyüdüğü çerçeve bu. 15-20 yaşına kadar çok geri aile çocuklarısınız. Ondan sonra da ailenin karı-kocasısınız. Çok erken yaşlardaki çocuğun aileye sığınması, çocuğu felçli yapıyor. Karı-kocalaşmaya da başladığınızda birer kangrene dönüşüyorsunuz ama bu kişilik farklı, aile kurumu içinde erimeyi kendine yediremiyor. Baba otoritesinin etkisine fazla girmek istemediği gibi, zaten şiddetli kavgaya da girişiyor. Bayağı politik yapıyor. Onların çelişkisinde boşluk buluyor. Aile kurumunun aslında gelişmeyişi var bu ailede. Öyle sanıyorum ki, klasik Kürt ailesinin çözülüşü var. Çözülüşe yakın olması, güçlü bir ana veya baba otoritesinin gerçekleşmeyişi çok açık. O çocuk o zamandan beri görüyor ki, kendi ailesinde bu yok, fazla bel bağlanacak ne bir anası, ne bir babası var. Yani ipe bağlayamıyorlar. Ananın gazetede yansıyan sözü bile ‘ben isterdim dizimin dibine bağlayayım, onu tutayım ama olmadı’ şeklindeydi. Gazetede gördüm. Dizinin dibine bağlayıp tutmayı halen başaramadı. Ölmeden bir sene önceydi galiba, ‘keşke dizimin dibinde tutsaydım’ diyor. Demek ki biliyor ki beni bağlayamamış ama siz yüz bin defa ananızın kucağında sımsıcak beslenip büyütmüşsünüz. Dizinin dibinden ayrılmamışsınız. Büyük ihtimalle bu kültür, o kucakta büyüme, dizinin dibinde bağlanma sizin böyle felçli olmanızı getirmiş.”

GÜÇLÜ KİŞİLİĞİ ENGELLEYEN

Öcalan, ‘benim daha 7 yaşından itibaren vahşi ormanlarda tek başıma yaşayışım ile sizin her gün sıcacık kucakta, ananızın dizinin dibinde mama/süt ağzına verile verile, çaputa sarıla sarıla gözünü orada açmanızı, her şeyi orada öğrenmenizi, iliklerine kadar yaşamınızı düşünün’ diyor ve devamla şunlara dikkat çekiyor: “Bu Kürt tipidir, klasik Kürtlüktür. Bu çocuğun talihi veya talihsizliği ayrı düşmesini de getiriyor. Ana kucağında yaşasanız bile, bitirilmek için yeter. Çünkü analar hiçbir şey veremeyecek durumda. Görünüşte süt verir ama o sütün uygarlıkla, toprakla, özgürlükle ilişkisi yok. Yine sizi koruyan baba, bir hafta sizi egemenliği altında tutsa bile işinizin bitmesi için yeterlidir. O bir hafta içinde size uşaklığın, köleliğin, alçaklığın her biçimini benimsetir. Bu yüzden işiniz bitik. Niye çok güçlü bir Kürt çıkmamış ortaya? Kürdistan’ın en güçlü aileleri, hanedanların çocuklarına bakın, hepsi en âlâ uşak, en kişiliksiz, en ödlek tipler değiller midir? Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da onlardan bazılarını tanıyorum. En silik, en ödlek, uşak tipler onlardır. Çünkü aile teorisine göre böyle olmak zorunda. Sözüm ona onlar kendilerini en güçlü sananlardır. Bugün en lanetli, en düşkün tiplerdir. Bu teorimizi doğruluyor. Aile gerçekliği, karşımızdaki bu çocuğun durumunu kesinlikle etkilemekten uzak. Ne ana teslimiyetçi, uşaklaştırıcı etkilerini dayatabiliyor ne de baba. Zaten kardeşleri küçükler. Etkileyecek kardeşi yok. Dayı, amca tarafları da zaten çelişkili, dostça bakma durumları yok, diğeri de şehirde. Ara sıra dayı tarafı geliyor, bir ninesi var, o da zaman zaman geliyor, fazla etkili olamıyor ve böylece de kendi ipini kendisi istediği yere bağlıyor. Köylülerin de alaycı tavırları bunu kanıtlar;’ipini kopartmış, Allah hiç kimsenin çocuğunu böyle yapmasın’ diyorlardı. Köylülerin alaylı anlatımlarıyla günler geçiriliyor.”

KÜRT ÇÖZÜLÜŞÜ

Böyle bir çocuğun duygu ve düşünce gerçeğinin nasıl gelişeceğinin anlaşılması gerektiğini ifade eden Öcalan, anlatmayı sürdürüyor: “Kadın gerçeği ana gerçeğidir bu dönemde. Ablalar yok, gölge bile olmayacak kadar silikler. Köy kadınları da siluettir. Ne olacak? Ana çelişkisi bir süre devam ediyor. ‘Böyle kadın olmaktansa hiç olmaması yerindedir, böyle baba olmaktansa olmaması yerindedir’i öğreniyor. İşte bu bir Kürt çözülüşü, çözümleme değil, çözülüş! Geleneği bozuyor, Kürt esaretini bozuyor, Kürt geleneğine karşı çıkıyor. Demek ki, en büyük eylem veya çözülüş böyle başlıyor. Bu çocukta neye yol açtı? Daha sonra aile gerçekliğinden, aile hastalıklarından uzak durmaya, aile tuzağına girmemeye, biraz daha özgür kalmaya götürüyor. Ölen Kürt! Duygunun öldüğü yer, aşkın öldüğü yer. Halbuki Botan, Mem û Zîn’in yaşadığı yer oluyor değil mi? 300 yıl önce bile aşk denemesi var orada. 300 yıldan sonra kadın dilsiz, erkek artık yüzünü yere eğip kaçıyor. Ne kadar düşmüş, düşürülmüş oluyor. Sanıyorum özgürleşmemiş tipin duyguları gelişemez.”

HAYATI KUŞATAN GÜDÜLER

Özgürleşmenin, sosyalleşme ve siyasallaşmayla olduğunu, fakat Kürt gerçekliğinde bunun da olmadığını dile getiren Öcalan, dolayısıyla fazla bir duygu gelişkinliğinin beklenemeyeceğini söylüyor. Kaba cinselliğin bütün enerjiyi çarçur edip zihinsel/ruhsal gelişmeye fırsat vermediğini belirten Öcalan, Kürt’ün de kaba cinsellik içinde boğulduğunu kaydediyor. Burada tahlili şöyle geliştiriyor: “Dikkat edilirse siyasi bilinç ve duygu yok. Hatta sanatın verdiği bir duygulanma; edebiyatın, müziğin, şiirin fazla duygulandırdığı bir durum yok. Yine başka bir toplumsal zenginlik yok. Her bakımdan yoksul bir kişilik sanıyorum. Tek etkinlik; bence cinsel güdü etkinliği olarak kalıyor ki, bu Kürt’ün genel bir özelliğidir. Kürt ailesini çözümlüyoruz. Bu hikayede genel toplum yatıyor. Bu kaba cinsellik, tek bir tatmin gerçeği olarak Kürt ailesinde, dolayısıyla toplumda kendini hissettiriyor. Zaten kadın daha çaresiz, daha duygusuz, daha bilinçsiz, daha yoksul. Bir yeme-içme güdüsü, bir cinsel güdü sanıyorum bütün hayatı kuşatıyor.”

PKK EVLİLİĞİ

PKK evliliğine doğru bağlanmayı salık veren Öcalan, burada da dört evlilik yapılabildiğini söyleyerek, şöyle sıralayıp açmaya çalışıyor:

* Birincisi vatanseverlik,

* ikincisi parti,

* üçüncüsü savaşçılık,

* dördüncüsü önderlik, yani militanlık özellikleri.

 Ondan sonra diğer basit bir evliliği aklına getirebilir insan. Bu gücü gösterebilir miyiz? Eğer öz varsa, yiğitlik özü de dahil olmak üzere başarabilirsiniz. Bu, evlilikleri sağlam yapmanıza bağlı. Diğer evliliklere fazla tenezzül etmeyin. Benim gibi yapın. Zayıf bir adam zorlandı diyelim fakat gücünü de dört beş hususta evliliği esas almaya borçludur. Mesela siz güçlenmek istiyorsunuz fakat bu evlilikleri yerinde ve zamanında yapamadığınız için zayıfsınız. Siz benim kadar bu konularda güçlü müsün? Parti sayesinde, yani kazandıran değerler var, onlardan güç buluyorsunuz.

ÖNCE YOLDAŞ OLUN

Partiliyim diyen bir insanın, eşini iyi, yeni bir insan olarak görmesi gerekir. Mülkiyet duyguları, kişiyi gerileştirir. Gerçekten söylüyorum. Meşhur bir söz var; devrime kalkan önce karısından boşanır. Bunu yanlış anlamayın, şu anda boşanmak; mülkiyet duyguların olmaması anlamına gelir. Bir yoldaş olun. Buna bir şey demiyorum. Önce yoldaş olun. ‘Önce mülkiyetim, sonra yoldaşlığım’ demeyin.

Benim yaşadığım gerçekliği biliyorsunuz. Kürdistan’ın kaderi ile oynamak isteyen bir kadın, ilişkisini özel savaş aracı olarak sürdürmek istiyordu. Şunu vurguluyorum; bir namus meselesi olarak görmeyin, namus meselesi dediğim biçimde çözümlenebilir. Kendinizi önce kabul edilebilir bir erkek haline getirin. Temel bazı evlilikleri yapın, ondan sonra kadını, özgür bir ortam içine atın. Dili, yüreği, düşünmesi, iradesi olsun, mümkünse ondan sonra bir kez daha anlaşmaya çalışın. Savaş ortamına, mücadele ortamına bırakın. Varsa yeteneği, bir kadın olarak her şeyden önce kendini gerçekleştirsin ki, ondan sonra insanın anlaşabileceği bir tip olsun. Şu halinizle zaten evlilik yapacak durumunuz yok. Kadının da evlilik yapacak hali yok.

GERİ KÜRT’Ü AŞIYORUZ

Böyle yapmazsanız yeteneklerin açığa çıkmaz. Mesela düşünceniz gelişmez, yüreğiniz gelişmez; geri Kürt doğmuş, geri Kürt ölürsünüz. Dikkat ederseniz; biz bu Kürt’ü aşıyoruz. Ondan sonra güvenin kendinize. Belki de büyük gelişmeler ortaya çıkabilirsiniz. Partiden aldığınız güçle de yeni kişilikte büyük açılım gösterirseniz, zaferi bile kazanabilirsiniz. Binlerce şehidin anısına, Mem û Zîn’in anısına vereceğiniz bir karşılık olsun. Çünkü çok yazık orada öyle ölümü yaşamanız. Bu 300 yılın anısına söylediğim bir söz, bu dağlara, yine o kadar emeğe vereceğiniz karşılık; bu anlamda bir tip olarak kendinizi yeniden yaratmanızdır. Şehitlerimizin intikamını almadan kendinizi affedemezsiniz. Çünkü bu şehadetler hatalarınızdan kaynaklandı, eski kişiliklerinizden. Yeni kişilikte onların anısını da birinci elden temsil edeceksiniz, dolayısıyla da hem intikamların hem de bu temelde yeniden yaşama geçirilişini sağlayacaksınız. Bütün bunları yaptığınızda, sizi ciddi bir kişilik olarak değerlendirebileceğiz.”

Devam edecek…