Öcalan: En büyük tutkum arkadaşlıktır

Çok iyi arkadaş olmaya çalışan, inanılmaz arkadaşlık çabası harcayan birisi olduğunu belirten Öcalan, en büyük tutkusunun arkadaşlık tutkusu olduğunu söylüyor. Öcalan, “Bu büyük arkadaşlık yüreği olmasaydı iki Kürt bir araya gelemezdi” diyor.

Arkadaşlığı geliştirerek sürdürmeye büyük özen gösterdiğini kaydeden Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, büyük inat ve sabır kadar, inanç ve bilinçle çalıştığını vurgulayarak, şunların altını çiziyor: “Büyük bir duyarlılıkla, ustalıkla konuşan, yürüyen, savaşan kadına ulaşabildiği gibi, yeniden namuslu Kürt erkek tipine de ulaşabiliyor. Bunlar çok önemli gelişmelerdir fakat daha sonuçlanmış da değildir. Sizler de bu anlamda bir arkadaşlığa, giderek yoldaşlığa gelebilirsiniz. Bunu sonuçlandırmak için iyi anlayacaksınız ve mutlaka başarıyı esas alacaksınız.”

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 31 Ocak 1995’te yaptığı çözümlemede, aile kurumunu, Kürtlerde aile yapısı ve aileciliği, kadının rolü, sevmek mefhumu ve ülke sevgisinin gerçek kapsamını, teorik yoğunlaşmasıyla kendisinden de örneklerle anlatıyor. Güncelliğini yitirmeyen ve zamanla daha iyi anlaşılmaya başlanan bu çözümlemenin son bölümünü paylaşıyoruz.

Öcalan, daha 7 yaşında kadınla başlayan büyük kavgasının devam ettiğini belirterek, kendisini dinleyenlere yenilenmeyi salık veriyor ve ekliyor: “Yani mülklü, kara sevdalı kadın anlayışınız varsa bırakın. Kaç yaşında olursanız olun kendinizi önce özgürleştirin.”

KADIN VE ERKEĞİN FELÇ EDİLMESİ

Çocukluk arkadaşları Aziz ve Sıdık ile kendi durumunu karşılaştıran Öcalan, çabalarıyla ulaştığı çıkışı anlatıyor. Şöyle: “Aziz mallı-mülklü bir kadastro mühendisi, tapu müdürü oldu. Aziz’inki gibi bir babam olsaydı -ki, ortamına göre adam hakim durumdaydı- belki ben de farklı olurdum. Nitekim Aziz’e de hakim olduğu için devletin dört dörtlük bir memuru oldu. Kesin o babanın politikasından ileri geliyor. Örgütlü bir baba, hakim bir baba, kadını felç etmiş. Bir karısı vardı, felç ettiğini ben şimdiden görüyorum. Hatırlıyorum; Aziz giderek babasına özeniyordu. İlk çocukluk arkadaşlarımdan birisiydi, çekemediler. Halen hatırlıyorum, onların evinin etrafında dolanıyordum, ‘git, sen yoldan çıkmışsın, bizimkini de mi yoldan çıkaracaksın’ diyordu babası. Dönüp dolanıp bir iki defa buldum, hemen oradan dağa çıkarıyordum. O zaman birkaç kartal yuvası vardı, oraya götürmek istiyordum fakat hakim oldu. Şimdi devletin en iyi memurlarından birisi.

Başka birisi vardı; Sıdık, benden biraz büyüktü. Babası Musa da güçlü biriydi topluma göre ve evde kadınları mahvetmişti, ezmişti. Bir-iki karısı vardı. Sıdık daha sonra polis müdürü oldu. Evlendiği kız köyden, onu da hatırlıyorum. Kız öyle klasik anlamda ilgiyi çağrıştırabilecek kadar pazarlık yönü olan biri. Öyle bir kızla evlenmiş ve oğlu olmuş. Gelip bizim köyü bombalayacakmış o zaman. Polis komiserliği yetmiyormuş gibi, oğlunu pilot mu yapmış ne? Herhalde TC bilinçli yapıyor. Pilotları da çok seviyor ve bombalamak için oğlunu uçak pilotu yapmış. Kendisi de işkenceci bir komiser. Onun babası da kadın karşısında mutlak egemendi. O da arkadaşımdı ama böyle kayboldu.

ÇOCUKLARI UŞAK VE HAİN

Aile içerisinde ve kadın karşısında babaların pozisyonu, bunların uşak olmasında belirleyici bir rol oynuyor. Çocukları da uşak mı uşak, hain mi hain.

Mesela o zaman o kızların durumuna ilişkin gözlemlerim vardı. Böyle gitmemeliler, dedim. Bu bir devrimci tavırdır. Mal gibi gitmemeleri gerekirdi. Açık dillendiremiyordum ama açık seziyordum. Evlilikler beni her zaman endişelendirdi. Bir bitiş gözüyle bakıyordum, adeta arkadaşlarımı yitiriyordum. Bu çok önemli bir duygu, arkadaşlarımı yitiriyorum. Benden arkadaşlarımı alıyorlar. Bu bir sezgidir. Gücüm yok kadın kaçırmaya, tedbirliyim. Kadın kaçırma gibi bir tipim olabilir mi?

GÜCÜ OLANIN MÜLK EDİNMESİ GİBİ

Ortada bir sorun vardı. Gücü olan mal-mülk edinmesi gibi. Edemedi mi kaçırır fakat ben çaresizim veya fazla çözüm gücüm yok. Aynı zamanda giderek sorunu boyutlu düşünüyorum. Çok hassasım. Mesela o zaman din kurumuna karşı, askerlik kurumuna karşı, birçok kuruma karşı bazı tedbirlerimin olduğunu söyleyebilirim. Giderek bu tedbirlerimi geliştiriyorum. Allah’ın peşine katılmak, askerliğin peşine takılmak o erken yaşlarda başlar. Kadının peşine takılma veya ne olacak diye bazı tedbirlerim vardı, en azından kendimi zincirletmemek duygusu giderek gelişiyordu. Fakat kızların da giderek tutulması gerektiğini, arkadaş olarak bırakılması gerektiğini hissediyordum. Fakat öyle yapabilirdim o dönemde, daha fazlasını yapamazdım. Mühim olan, bu yıllarda ve bu somutta duygular çok farklı gelişiyor. Sizin durumlarla o çocuğun durumu çok farklı gelişiyor. Aslında bunu daha da dillendirmek mümkün.

MEVCUT DURUM DA YETMEZ

Gelinen aşama çok önemli bir basamak am yetmiyor, aşama katetmesi gerekiyor. Dinden felsefeye, felsefeden bilimsel-sosyalizme doğru yaklaşıyor. Önemli bir süreç! Yani düşünürsen, anı anına cepheleşen birisi herhalde böyle bir belayla karşı karşıya gelebilir değil mi? Erken yaşta imamlığa soyunan, herhalde buna benzer tavırlar alabilir, beklenmedik çıkışların sahibi olabilir. Sıçrama dönemlerinin hakkını veriyor. Dönemsel sıçramalı süreçler var, onlarda yetenekli, duygularında, düşüncelerinde, vicdanında sıçrama yapabiliyor. Bu özelliği göz önüne getirirsek, buna benzer birçok özelliği var. Mesela canı istiyor; bir zenginin bağından üzüm koparmak bir ustalık işi gibi geliyor ona. Canı istiyor; bir kartal yuvası, yavrusu bulacak. Canı istiyor; gidecek en iyi çiğdemleri toplayacak. Canı istiyor; kuş avlayacak. Canı istiyor; ustaca yılan öldürecek. Öğretmenlerinin gözdesi, yine köy imamının ‘uçar’ dediği çocuk. Kadınların aynı yaşta en önde ilgisi. Bunlar bir şeyler hatırlatır. Farklı olmaya başlıyor, fark atıyor.”

KESİRE İLE İLİŞKİ DÖNEMİ

Öcalan, 27 yaşında Kesire ile başlayan ve 37 yaşına kadar devam eden süreç ile ilgili hem kadın hem klasik Kürt erkeğinin aşılması çabasını hatırlatıyor. Kesire’nin kendisini denetimi altına alamadığını, kadınlığına göre düşüremediğini; tuhaf ve ilginç bir durum yaşadığını belirten Öcalan, anlatmayı sürdürüyor: “Kemal Pir, Cuma’ya ‘bizim Önder arkadaşımıza büyük saygısızlık yaptı bunu cezalandıralım, ilişkimizi keselim’ diyor. Bu adam (Öcalan kendisini kastediyor) ayrı düşünüyor, kahroluyor, çatlıyor. Her günü bir darbe kişiliği ama buna rağmen direniyor. Bu ne biçim iş! Hiçbir Kürt’ün, erkeğin 24 saat kabul edemeyeceği bir durum. Nasıl bu Kürt bu durumu yaşadı, anlamalıyız. Feodal mertlik anlayışı ama adam ‘dur hele’ diyor, bu ne? Bütün klasik ölçüleri bir tarafa atıyor. Yılanlarla epey savaşmış, özel arayışları olmuş. Toplumu, siyaseti, yurtseverliği, en başta örgütü dikkate alıyor. Muazzam tedbirli, tüm gücünü ortaya koyuyor. Buna rağmen burada Kürt’ü, kendini çözmek istiyor. Nasıl bir erkek olduğunu ölçmeye, tartışmaya çalışıyor. ‘Ben ne biçim erkeğim?’ sorusuna bu ilişki sürecinde cevap arıyor. Kendine çok vahşi bir tarz uyguluyor. Sizin yüreğiniz bunu kaldırmaz. Hiçbir erkek, değil 10 yıl, 10 saat bile kaldırmaz…

TEK TOKAT ATMADIM, KÜFÜR ETMEDİM

TC, aristokrasi, burjuvazi; Her türlü entrikacılık, ahlaksızlık işin içinde. Büyük inkar, büyük uyumsuzluk, kadın değil her şeye benzeyen bir durum var. Aslında siz olsaydınız, ‘erkek böyle mi olur?’ der, ilk gün bıçağa sarılırdınız. Ben tek bir tokat atmadım, tek bir küfür söylemedim. Arkadaşlar, ‘büyük tedbirlik var, büyük ustalık var’ diyor. Ben kendime ninemin deyimiyle namussuz diyebilir miyim? Büyük bir doğallık var. Ben birçok özelliği birleştirmiştim o zaman, bütün alternatifleri sıralamıştım, yine tedbirleri almıştım. Yani kesin öyleydi demiyorum, baştan itibaren ‘bu bir ajan olabilir, bu bir melek olabilir’ diyordum ama her an/saat bu duygu ve düşüncelerle iç içeyim. Kendime göre büyük bir oyun kuruyorum, büyük bir düello ve buldum da. Bu konuda bana ‘çok acımasızsın’ diyemezsiniz. Niye karşıma çıktı? Durumu el vermediği halde niye önderlik taslıyor? Niye tarza uyma gücünü göstermiyor? Ben olağanüstü Önderlik yapabilecek düzeydeydim de niye kendini değişik gösteriyor? Tabii namuslu, yurtsever adam olarak herhalde sessiz duramazdım.

Onunla 10 yıllık savaşım; TC’nin, aristokrasinin, küçük burjuvazinin bitirildiği savaştır.

İLİŞKİLER MESELESİ OKULDUR

İlişkiler meselesi okuldur. Siz bir kadın veya bir erkekle ilişkilenseniz, yer tutarsınız değil mi? Ben öyle değilim ve Kürt olayında da bu müthiştir. Açık konuşuyorum, tezlerimi alt alta yazıyorum.

Kendini sevdayla kandıranlar! Tehlike işte böyle büyük. Bugün yaratılanlar, Kürt’ün yaratılmasıdır kesin, hatta yalnız Kürt’ün değil, özgür erkek ve kadının yaratılması olacak. Siz kadınlar dikkate alın ama ben kadın ilgilerimi size gösterdim, anlattım. Köylü kadınlarının beni karşılayışlarından tutalım kadın öğretmenlerimin beni başkan önermelerine kadar size anlattım. Korkmanıza gerek yok, büyük ilgiliydim. Kaldı ki karşıma aldığım kadın da kadın değildi, kadından başka her şeye benziyordu. Tansu bir kadın mıdır? Ben söylemiyorum bunu, siz oradan geldiniz, biliyorsunuz. Onun kopyası, belki de gizli komutan odur. Savaşsın, ben de savaşacağım.

KÜRT’ÜN DÜŞTÜĞÜ EN TEHLİKELİ DURUM

Kadının özgürlüğü ve onuru adına savaşıyorum. Onlar ise kadının bitmişliğini, yokluğunu savaştırıyorlar benim karşımda. Bu da büyük bir savaş! Gerçekten benim emeklerimi anlayın. Hele siyasi, örgütsel ve askeri emekler anlaşılmalı. Bu adama (Öcalan) dikkat etmelisiniz ve bu adam gerçekten yalan söylemez, yanıltmaz, kandırmaz. Adam etmeyi, adam olmayı büyük mesele yapar. Kıyamet koparır. Öyle bildiğiniz gibi yaşamaz. Belki de yaşamayı hiç bilmez. Kanıtladığı bir olay var; o da sizin gibi erkek durumuna gelindiğinde, evlilik kurumuna bir açılım yapıyor. Kesin kuşkulu ve bir ajan gibi giriyor. Evlilikle ilgili hiçbir şeyi yerine getirmiyor ama görünüşte deniyor. Art niyetli de değil, çünkü o kurumun kendisi düşmanın ajan kurumudur. Ajan kuruma karşı ajanlık! Başka ne yapabilirsin? Aşamazsın, kendisini büyük bir oyunbaz gibi ortaya koyuyor. Başka çaresi yok. 27 yaşına gelmiş, bir denemeye girmesi lazım ve kesinlikle de sandığımız gibi pek duygularından da umudu yok. Adam olacağına da inanmıyor, koca olacağına hiç inanmıyor. Zaten koca olmayı hiç aklına getirmemiştir ama denemeci, anlamaya ve çözmeye çalışıyor. Meraklı ve dürüst oluyor. Zorlandı, belki de zor ayakta kaldı. En ağır savaş süreçlerinden daha fazla zorlanılan süreç oldu. Ayakta bile duramaz haldeydi, neredeyse yaşamdan vazgeçiyordu ama bu sahada, bu biçimde devam etti mücadeleye. Adam olmadım diye, koca olmadım diye asla üzülmedi. Çok değişik bir süreç yaşamayı esas aldı. Sonuçta örgütü koruyabilirdi, partiye bağlı olabilirdi. Kürt’ün düştüğü en tehlikeli duruma düşmedi. Bu kurumun kaybettirdiği büyük kayba izin vermedi. En önemlisi de burası. Duygularını katletmeyi göze aldı, buna rağmen yaşayabildi.”

KENDİNİ SIYIRDIĞINDA UMUDU BÜYÜDÜ

Kürt’ün, tarihinde ilk defa yenilmediği, bu kuruma yenik düşmediği gibi bazı temel kurumlara, kavramlara, ilişkilere olabileceği kadar açıklık kazandırdığını belirten Öcalan, daha büyük bir ailenin, daha büyük bir aile ilişkisinin mümkün olabileceğine açıklık getirdiğini söylüyor. Bu ilişkiden kendini sıyırdığında, daha umutla kadına, ülkeye, partiye ve yoldaşlarına baktığını vurguluyor. Altından çıkılamayacak ve ezilecek durumlara fırsat vermediğini, 37 yaşını geçtiği halde kadını tanımaya çalıştığını; tedbirli ve duygularını biraz terbiye etmeyi bildiğini ifade eden Öcalan, şöyle konuşuyor: “Bu adam, böylesine kahredici bir ilişkiden sağlam çıkıyor. Hatta güçlenerek çıkıyor. 40’ına merdiven dayıyor. Öğreneceğiniz dersler müthiş, gücünüz varsa tabii. Aslında ister Önder diye kabul edin, ister etmeyin, böyle bir adam. Zaten geçen gün Fuat arkadaşınız, ’20 yıldan sonra en eski arkadaşımı tanımaya başladım’ diyordu.

GERİ KÜRT’TEN FARKINIZ KALMAZ

Bu kadar açık konuşuyorum. O halde tanımaya çalışın, yoksa yanarsınız. Fuat şimdi dört dörtlük alıp uygulamaya çalışıyor, irkiliyor, korkuyor, telaşlı. Çok iyi biliyor ki, başka çaresi yok. Bu kadar geç kavramak daha kötü. Anlamazsanız ne olur? Anlamazsanız geri Kürt’ten farkınız kalmaz…

Kadın aramak ülke aramaktır. Kadın sevmek ülke sevmektir. Kadın çelişkisiyle uğraşmak en büyük savaştır. Bunlar tezlerdir, sonra açarız. Kadın sevmesini bilmeyen, vatan sevmesini bilmez. Bu kadın için daha değişik dile getirilebilir. Kolay kadın arayıp bulan en büyük namusuzdur. Kolay kadın-erkek ilişkisine yatan alçaktır, kaybetmiştir. Kadın-erkek ilişkilerinde büyük diyalog, güzellik, büyük güç ortaya çıkarmayan, kesinlikle büyük bir kişilik olamaz. Bu konuda militan açısından söylüyorum; kendini ölçüp biçemeyen bir militan boyutlanamaz. Sadece duygularıyla hareket eden, anında yerle bir olur. Gafilce ve kara sevdaca adım atan, anında kaybeder. Çok ciddi, bilimsel olduğu kadar yürekli yaklaşım sahibi olamayan, yine körelmiş kalır.”

BÜYÜK ARKADAŞLIK YÜREĞİ

Bütün bunları söylediği için ne kimsenin kendisini talihsiz görmesini, ne de kimsenin zalim gibi değerlendirmesi gerektiğini belirten Öcalan, çok iyi arkadaş olmaya çalışan, inanılmaz arkadaşlık çabası harcayan birisi olduğunu dile getirerek, şöyle sürdürüyor: “En büyük tutkusu arkadaşlık tutkusudur ve kadın-erkek ayrımı da yapmaz. Bu arkadaşlık tutkusudur ki, bu kişiyi büyük örgüt kuruculuğuna ve tarihte hiç kimsenin bu halk izinde yapamadığını, başaramadığını götürmüştür. Bu büyük arkadaşlık yüreği olmasaydı, iki Kürt bir araya gelemezdi. Tarihte bu duruma kadar gelmiştir. Haini en bol olan, kardeşin kardeşe dürüst olmadığı, en duygusallık gösterdiklerinde bile en çirkin ölümü yaşayan bu tiplerin içinde, böylesine bir örgüt yaratabilmek; atomun parçalanmasından daha zordur. Bu başarılmıştır. Dolayısıyla hiç kimse iddia edemez ki, bu kişi iyi bir arkadaş olamaz. Hayır! Olabilmesi için eşsizdir ve ispatlıdır. Arkadaşlığı da halen geliştirerek sürdürmeye büyük özen gösterir.

YENİDEN NAMUSLU KÜRT ERKEK TİPİNE

Tam yerli yerine oturtmamıştır ama sonuna kadar özgür tartışmaya da açıktır. Kesin bunun ihtiyacına inanır. Bütün zeminleri örgütün kendisini çözümü için oluşturmuştur. Büyük inat ve sabır kadar, inanç ve bilinçle işi yapmıştır. İnanıyoruz ki, sizler de bu anlamda bir arkadaşlığa, giderek yoldaşlığa gelebilirsiniz. Kürt kadın-erkek ilişkisindeki, aile kördüğümündeki bu olayı yaşama çevirmeye, özgürlüğe doğru bir çözüme kavuşturmaya doğru ileri adımlar atmıştır. Büyük bir duyarlılıkla, ustalıkla konuşan, yürüyen, savaşan kadına ulaşabildiği gibi, yeniden namuslu Kürt erkek tipine de ulaşabiliyor. Bunlar çok önemli gelişmelerdir fakat daha sonuçlanmış da değildir. Bunu sonuçlandırmak için iyi anlayacaksınız ve mutlaka başarıyı esas alacaksınız.”